Bir işe başlarken once fırsatlar mı, yoksa olası engeller mi aklınıza geliyor? Hedeflerinizi belirlerken ya da bir projeye başlarken neleri yapabileceğinize mi, yoksa neleri yapamayacağınıza mı odaklanıyorsunuz? Ya yaşadığınız başarılar ve başarısızlıklar karşısında tepkileriniz nasıl oluyor?
Jeff Keller aynı başlıklı kitabında “Yaklaşım her şeydir!” diyor.
Evet, hepimiz hayata kendi pencerelerimizden, kendi renkli camlarımızın ardından bakıyoruz. Zaman icinde bu camlar gokkuşağının farklı renklerini barındırabiliyor. Bazı gunler kendimizi daha canlı, enerjik, tum dunyanın yukunu omuzlarınızda taşıyabilecek gucte hissedebiliyor ve onumuzdeki tum kapıları acık goruyoruz. Bazense kapkara gozluklerimizin ardından tum olumsuzluklar ve engeller onumuzde gecit toreni yapıyor. Bu olası gunluk ya da donemsel farklılıkların yanı sıra kişiler olarak hayata yaklaşımımızda ve olaylara bakış acımızda bireysel ozelliklerimiz de ağır basabiliyor. Kimimiz olaylara ve sonuclarına genel olarak daha iyimser yaklaşırken, kimimiz en buyuk başarının karşısında bile kotumserliğini koruyabiliyor.
Bardağın yarısını dolu ya da boş algılamak benzetmesini cok sıklıkla duymuşuzdur. Hatta belki de kotumser yaklaştığımız bir durum sırasında bize yakınımızdakiler bardağın oteki yarısının dolu olduğunu hatırlatmaya calışmışlar veya bir olaya iyimser yaklaştığımız bir anda kotumser bir arkadaşımız bize bardağın boş yarısıyla ilgili ceşitli uyarılarda bulunmuştur.
Evet hepimiz dunyaya kendimize has gozluklerimizle bakıyoruz. Bu bakış acıları, icinde buyuduğumuz ortam, ortamdaki kişilerin yaklaşımları, yaşadığımız tecrubeler gibi pek cok etken tarafından şekilleniyor, zaman icinde kalıcı hale donuşuyor ve otomatikleşebiliyor. İşin onemli tarafı dunyaya bakış tarzımızın, bizim gerek kendimizle gerekse diğer kişilerle ve olaylarla ilgili hislerimizi, dolayısıyla tepkilerimizi, sergilediğimiz performansı ve bunun sonucunda elde ettiklerimizi buyuk oranda etkilediğinin ve bir anlamda da belirlediğinin farkına varmak.
İŞ YAŞAMINDA FARK YARATAN, YAKLAŞIMLARIMIZ
Pek coğumuzun icinde bulunduğu, kimimizin adım atmaya hazırlandığı, kimimizinse ceşitli nedenlerden dolayı dışında olduğu iş yaşamı kendimizi surekli geliştirebileceğimiz, fırsatlar yakalayabileceğimiz ve potansiyelimizi yuksek performansa
donuşturebileceğimiz bir alan. Tabii ki bir yandan da doğası gereği, coğunlukla calışanlardan beklentilerin yuksek olduğu, yoğun calışma temposu gerektiren, rekabet ve stres icerebilen, zaman baskısının yer alabildiği, bu anlamda bazı calışanlar tarafından belki yorucu ve yıpratıcı olarak nitelendirilebilecek, ancak bir o kadar da keyifli ve kişisel anlamda tatmin sağlayan bir alan. Burada calışanlar olarak fark yaratan boyutun yaklaşımlarımız olduğunu soyleyebiliriz.
İş yaşamı, her aşamasında onem duzeyi ve boyutu değişebilen ceşitli başarılar ve başarısızlıklar barındırıyor. Calışanlar olarak elde ettiğimiz nihai sonuclarıysa bunları algılama tarzımız ve sonucunda verdiğimiz tepkiler belirliyor.
Unlu bir mucit olarak yaratıcılığıyla tanınan Thomas Edison 1879’da ampulu keşfettiğinde, ardında 999’u başarısız olan toplam 1000 deney bırakmıştı. Kendisiyle yapılan bir roportajda “Cok sayıdaki başarısızlığınıza karşı nasıl devam ettiniz?” tarzında bir soruya “Bu aslında 1000 aşamalı bir calışmaydı, yaptığım 999 deney sonuca ulaşmam icin gerekli adımlardı” şeklinde cevap vermiştir. Edison’un başarısızlıklar karşısındaki yaklaşımı, sonuca ulaşmaktaki kararlılığı ve sebat gostermesi hedefine ulaşmasında onemli rol oynamıştır. Edison’un birkac başarısız deneyin ardından iyimserliğini ve başarabileceğine inancını kaybettiğini duşunun, Dunya Keşifler Tarihi’nin değişmesi kacınılmaz olacaktı.
KALICILIK, KAPSAM VE KİŞİSELLEŞTİRME
İş yaşamında da kişilerin olaylara yaklaşımlarının birbirinden farklılıklar gosterdiğini gozlemleyebiliyoruz. Bazı kişilerin bir proje buyuk bir başarısızlıkla sonuclanmış olsa bile, iyimser yaklaşımlarını kaybetmediklerini, bu tecrubeden faydalanırken, yaşamlarının diğer alanlarına olumsuz etki etmemesini sağladıklarını ve azimle calışmayı surdurduklerini goruyoruz; bazılarınınsa ufak bir başarısızlık karşısında bile cabalamayı bıraktıklarını, bunu kişisel yetersizlik olarak algılayarak yaşamlarının diğer alanlarını da olumsuz etkilemesine izin verdiklerini şaşırarak izliyoruz.
Kişiler arasındaki bu carpıcı yaklaşım farklılıklardan etkilenen ve uzun yıllardır bu konu uzerine araştırmalar yapan psikolog Martin Seligman, sonucta iyimser ve kotumser yaklaşımların algılamada ve bunun sonucunda kişinin harekete gecmesinde onemli farklılıklar yarattığını tespit etti ve bu farklılıkları uc boyut altında topladı. Bu boyutlar kalıcılık, kapsam ve kişiselleştirmedir.
Kalıcılık boyutu, kişinin elde ettiği olumlu ya da olumsuz sonucların nedenlerini nasıl algıladığını (kalıcı ya da gecici olarak) icerir. Kapsam boyutu, sonucların diğer alanlara (ozel yaşam ya da işle ilgili diğer alanlar) genelleştirilmesi ya da o alana ozel olarak algılanmasını yansıtır. Kişiselleştirme boyutuysa, kişinin sonuclara ulaşmada hangi etkenlerin rolunu (ic etkenler ya da dış etkenler) on planda algıladığını gosterir.
Gerek başarısızlıklar, gerekse başarılar karşısında farklı birer zihinsel portre cizen iyimser ve kotumser yaklaşımların kişilerin olayları nasıl algılamalarını sağladığına ornekleriyle bakalım.
Varsayalım ki kişi bir projede başarısızlık yaşadı. Eğer kotumser bir yaklaşıma sahipse kişi bu başarısızlığın sonuclarını kalıcı olarak (‘Hicbir zaman başaramayacağım’), genelleştirerek (‘Ben zaten şu ... projelerde de başarısız olmuştum. Ben kotu bir calışanım’ ya da ‘zaten ben hicbir alanda istediğimi elde edemiyorum. Evde de ... konularında hic iyi değilim’) ve kişiselleştirerek, ic kaynağa bağlayarak (‘Hic yeteneğim yok’) şeklinde acıklayabilir.
Oysa iyimser bir yaklaşıma sahip bir kişi aynı başarısızlığı yaşadığında yaklaşımında bir farklılık goze carpar. İncelendiğinde, kişinin bu başarısızlığı gecici olarak (‘Bu sefer sonuc boyle oldu’), ozelleştirerek (‘Bu başarısızlık bu alana ozel’) ve sonuclarını kişiselleştirmeden dış kaynağa bağlayarak (‘Daha fazla caba sarf edebilirdim, zaman ve kaynaklar yetersizdi’), tarzında acıklar.
Peki ya başarılar? Başarılar karşısında da iyimser ve kotumser yaklaşım sergileyen kişilerin farklılıklarını goruyoruz. Bir calışanın gercekleştirdiği calışma sonucunda takdir kazandığını duşunelim. Olaya kotumser yaklaşan bir kişi, bu başarıyı gecici olarak (‘Bu sefer başarılı oldum, ama bir dahaki sefer aynı başarıya ulaşabilir miyim bilemem’), o alana ozel olarak (‘Bu zaten bildiğim ve iyi olduğum bir alan’) ve sonuclarını dış kaynaklara bağlayarak (‘Cok calıştım ve cabaladım, gerekli tum kaynaklara sahiptim’) diye acıklarken; iyimser yaklaşım sergileyen kişinin aynı başarı karşısında motivasyonunu ve pozitif enerjisini artırıcı sonuclar cıkardığını goruyoruz. Bu durumda iyimser yaklaşan kişi, başarının sonucunu kalıcı olarak (‘Bu başarı benim kariyer planıma yazıldı, benzer calışmalarda yine başarı kaydedeceğim’), genelleştirerek (‘Ben zaten diğer alanlarda da, hatta ozel yaşamımda da istediğime ulaşıyorum ve başarılıyım’) ve sonuclarını kişiselleştirerek (‘Bu başarıda benim katkım buyuk, cok iyi hazırlanmıştım’) tarzında acıklama eğilimi gosteriyor.
Bu iki tarz arasındaki en onemli fark olarak, oncelikle kişilerin yaşadıkları olaylar sonrasında onlerini acık gorup gormemeleri ve bu doğrultuda ileriye yonelik olarak kendilerine hareket alanı bırakıp bırakmamaları olduğunu soyleyebiliriz. Kotumser yaklaşımdaki kişiler başarılarının ardından bile ileriye yonelik tereddut sergilerken, iyimser bakış acısına sahip kişiler başarısızlıkları ilerisi icin bir engel olmaktan cıkarıp tekrarlanmayacak, değiştirilebilecek hatta fırsata donuşturulebilecek deneyimler olarak algılayabilir.
Evet, iş hayatında başarılı olmamızı sağlayan duygusal zekanın temel ozellikleri arasında yer alan iyimserlik, geleceğe yonelik olumlu bir bakış acısı getirerek ve yaşamı yaşamaya değer kılarak, uzun vadede motivasyonumuzu korumamızı da sağlar. İyimserlik, icinde bulunduğumuz anın ilerisini gormemize ve iyi şeyler olacağını hissetmemize olanak tanır. İyimserlik, icinde gunluk yaşamın zorluklarına rağmen etkin bir şekilde yaşamımızı surdurmemizi sağlayan zorluklara dayanma gucunu ve azmi barındırır.
Durup biraz kendimizi duşunelim. Acaba biz ne yapıyoruz? Olaylar karşısında neler algılıyoruz? Duşuncelerimiz bizi ağırlıklı olarak iyimserlik – kotumserlik ekseninin hangi tarafına doğru cekiyor? Alışkanlıklarımız ne olursa olsun unutmayalım ki algılamalarımız, duşuncelerimiz ve davranışlarımız birer secimdir ve şu ana kadar eğilimimiz kotumserlik tarafına kaysa da bu isteyerek, uzerinde durarak ve calışarak değiştirilebilir, yeter ki bu durumu fark edelim ve bir şeyler yapmaya istekli olalım.
Peki bu arada, sizin gozlukleriniz ne renk?
Referanslar:
Jeff Keller (1999). Attitude is Everything. Inti Publishing.
Martin Seligman (1991). Learned Optimism: How to Change Your Mind and Your Life. New York. Published by A.A. Knopf.
Zeynep Anamur Perek
Gozlukleriniz Ne Renk
Kariyer0 Mesaj
●58 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Kariyer
- Gozlukleriniz Ne Renk