
DunyaDunya, (Almanca; Erde, Welt, Fransızca; Terre, monde, İngilizce; Earth, world), Guneş sistemindeki gezegenlerden biri. Guneş sistemi'nin Guneş'e uzaklık acısından ucuncu sıradaki gezegeni. Uzerinde yaşam barındırdığı bilinen tek doğal gok cismidir. Katı ya da 'kaya' ağırlıklı yapısı nedeniyle uyesi bulunduğu yer benzeri gezegenler grubuna adını vermiştir. Bu gezegen grubunun kutle ve hacim acısından en buyuk uyesidir. Buyuklukte, Guneş Sistemi'nin 8 gezegeni arasında gaz devlerinin buyuk farkla arkasından gelerek beşinci sıraya yerleşir. Tek doğal uydusu Ay' dır. Capı 12.756km, kutlesi 5,97x1024 kg ’dir. Guneş ’e uzaklığı 149.597.890 km ’dir. Guneş ’in etrafında 365,25, kendi etrafında ise 1 gunde doner. Ortalama yuzey sıcaklığı 15 derecedir.
Dunyanın uzaydan gorunuşu mavi olduğu icin uzay dilinde dunya mavi gezegen ismi ile de cağrılır. Bu mavilik atmosferde bulunan oksijenin, guneş ışığının tayfı neticesidir. Bu mavilik aynı zamanda kainatta yegane canlı bulunan yerin dunya olduğunu da gostermektedir. Dunya'nın atmosferi esas olarak iki gazdan oluşmaktadır: Nitrojen (%78) ve oksijen (%21). Ayrıca bileşimde az miktarda da olsa argon ve karbon dioksit gibi başka gazlar ve değişken miktarda su buharı bulunur. Guneş sistemindeki başka hicbir gezegen, dunyaya benzer bir atmosfere sahip değildir.
Dunya guneşten tibaren ucuncu buyuk gezegendir. Guneşten 149.589.000 km uzakta elipsoidal bir yorunge boyunca donmektedir. Guneş etrafındaki bir donuşu guneş yılı olarak tarif edilmiş olup 365 gun 5 saat 48 dakika ve 46 saniyedir. Bu donuşunden mevsimler hasıl olur. Kutuplardan basık karpuz bicimindedir. Dunyanın yuvarlak olduğunu Avrupalılardan ilk acıklayanlar Kopernik (1540) ve Galile (1640)dir. Bundan cok daha once dunyanın yuvarlak olup donduğunu buyuk İslam alimleri mesela, Brun isbat etmişti. Endulus İslam Universitesinde astronomi profesoru olan Nureddn Batruc ise 1185 senesinde yazdığı El-Hayat kitabında bugunku astronomiyi anlatmaktadır. Pekcok Avrupalı Endulus Universitesinde tahsil yapmış, fennin Avrupa ’ya yayılmasına calışmışlardır.
Dunyanın ekvatordaki capı 12.756,3 km, kutuplardaki capı ise 12.713,6 km ’dir. Ekvator bolgesinde capın buyuk olması dunyanın ekseni etrafında hızla donuşunun neticesi olabilir. Dunyanın yoğunluğu 5.52 gr/cm3tur. Atmosferinde % 78.09 azot, % 20.95 oksijen ve az miktarda da hidrojen, karbondioksit, helyum, argon, kripton, metan, neon bulunur. Atmosferdeki su miktarı ise % 0.2-0.4 arası değişir.
Dunya bir gunde, yani 23 saat 56 dakika 4 saniyede kendi ekseni etrafında bir tur atar. Bu donmesinden gece ve gunduz hasıl olur. Dunyanın ekseni yer kuresi ile guneş arasındaki doğruya dik olmayıp bu doğruya dik olan aydınlanma duzlemine 23,5 derece eğik olduğu icin gece ile gunduz uzunluğu yalnız ekvator uzerinde her zaman eşittir.
Diğer yerlerde eşit olmayıp her ay değişmektedir. Ekvatordan kutuplara doğru gidildikce gece ile gunduz arasındaki fark artar. Kutuplarda altı ay gunduz, altı ay gece surer. Gece de tam gece değil yarı karanlıktır. Son yapılan olcumler ayrıca gostermiştir ki, gunun uzaması kısalması, ayın cekim kuvveti etkisi ile dunya donuş hızında yaptığı yavaşlatma sebebiyle de değişmektedir. Guneşin, ayın ve diğer gezegenlerin cekim kuvvetleri etkisi ile 41.000 senelik bir peryotta dunyanın eğimi 23,5 derece ile 22 derece arasında değişir. Her mevsim dunyanın eksenel eğimi farklıdır.
Dunya guneş etrafında elips şeklindeki yorungesinde donerken guneşten mesafesi artar ve azalır. En yakın noktada dunyanın ekseni etrafında donuş hızı da saniyede 960 km artar. Bunun neticesi olarak kuzey yarım kurede kışlar, kısa ve daha ılık gecer. Buna mukabil guney yarımkurede de yazlar uzun ve serin gecer. Guneşin, ayın ve diğer gezegenlerin cekim kuvveti sebebiyle yorunge elipsindeki yaklaşma ve uzaklaşma ozelliği 25.800 sene ara ile değişir. Kuzey Yarımkurede bugunku ozellikler 12.900 sene sonra tam tersine donecektir. Kıtaların Kuzey Yarımkuresine kumelendiği duşunulurse dunya ileride takrar bir buz cağı yaşıyabilir.
Yer kurenin oluşumu Başlangıcına ilişkin eski bir kurama gore once Guneş var olmuştu, daha sonra gezegenler ondan kopmuştur. Artık gecerli sayılmayan bu kurama gore Guneş ilk oluştuğu zaman bugunkunun 50-60 katı buyuklukteydi ve kendi cevresinde hızla donuyordu. Bu donme hareketinden doğan merkezkac kuvvetin etkisiyle Guneş'ten dışarıya bir miktar madde savruldu. Once cok ucucu olmayan mineral ve metallerin yoğunlaşmasıyla ic gezegenler, sonra ucucu gazların yoğunlaşmasıyla dış gezegenler oluşmuştur.
Guneş'in ve butun gezegenlerin aynı zamanda oluştuğunu ileri suren yeni bir kurama gore de Samanyolu Gokadası'ndaki dev bir gaz ve toz bulutu kendi kutlecekim kuvvetinin etkisiyle buzulmeye başladı.
Bu madde parcacıklarından cok buyuk bolumunun yoğunlaşmasıyla Guneş oluştu; bu kutle giderek oyle buyudu ve madde yoğunluğu oylesine arttı ki bir sure sonra nukleer tepkimiler icin elverişli bir ortama donuştu. Ote yandan buluttaki daha kucuk madde yoğunlaşmalarıyla da ilk gezegenler oluşmaya başladı. Bugunku gezegenlerin onculu olan bu ilk gezegenler başlangıcta birer gaz kutlesi halindeydi, ama hicbiri nukleer tepkimelerin başlayabileceği kadar buyuk değildi. Guneş'in sıcaklığı arttıkca cevresindeki yakın gezegenleri, yani yerbenzeri gezegenler kuşatan gaz bulutları yok oldu ve geride buyuk olasılıkla erimiş durumdaki minerallerden oluşan cekirdekleri kaldı. Guneş'e cok uzak olan obur gezegenler ise pek fazla değişikliğe uğramadan bugune kadar ulaştı.
Dunya'nın Yaşı Dunya'nın yaşı doğrudan doğruya kayacların yaşıyla olculmez. Cunku bilinen en yaşlı kayacların bile bugun artık yeryuzunde var olmayan daha yaşlı kayaclardan oluştuğunu biliyoruz. Bugune kadar saptanabilen en yaşlı kayaclar Gronland'ın batısında bulunmuştur ve 3,8 milyar yaşındadır. Demek ki Dunya'nın yaşı bundan daha fazladır.
Bugun Dunya'nın yaşını hesaplamak icin dunyanın gozu dunya nın gozu olur cunku yer cubuklarnı yer değiştirmesi donmesine elementlerin donuşumudur. Orneğin radyoaktif uranyum elementinin uranyum-238 ve uranyum-235 gibi iki ayrı tipte atomu (izotop) vardır. Bu atomların ikisi de cok yavaş bir surecle kurşun atomlarına donuşur. Obur uranyum izotopundan biraz daha ağır olan uranyum-238'in donuşumuyle daha hafif bir kurşun izotopu olan kurşun-206, uranyum-234'in donuşumuyle de biraz daha ağır bir izotop olan kurşun-207 atomları oluşur. Uranyum-235'in kurşuna donuşme hızı uranyum-238'in donuşme hızından altı kat daha fazladır. Bu nedenler, incelenen bir kayactaki kurşun-206 ve kurşun-207 atomlarının oranı kayacın yaşına bağlı olarak değişir. En yaşlı olduğu duşunulen bir kurşun minerali ile bugun okyanuslarda oluşan kurşunun izotop yapısı arasındaki fark, ancak bu iki orneğin oluşumları arasında 4,55 milyar yıllık bir zaman dilimi olmasıyla acıklanabilir. Bu sure de Dunya'nın yaşı olarak kabul edilebilir. En eski kayacların yaşını hesaplamak icin radyoaktif rubidyum elementinin stronsiyuma donuşme sureci de temel zaman olceği olarak alınabilir. Bunun sonucunda dunyamızın tahminen 5.5 milyar yıllık olduğu saplanıyor.
Dunyanın şekli Dunya'nın uzerindeki topografik oluşumlar ve kendi ekseni etrafındaki eksantrik hareketi nedeniyle duzgun bir geometrisi yoktur.Geoibs bir bicimdedir, fakat ekvatordaki yarıcapı kutuplardaki yarıcapından fazladır. Bu kutuplarından basık kuresel geometrik şekil "geoid" (Latince, Eski Yunanca Geo "dunya") yani "Dunya şekli" diye adlandırılır. Referans kuremsinin ortalama capı 12.742 km'dir (~40.000 km/π). Yer'in ekseni etrafında donmesi ekvatorun dışarı doğru biraz fırlamasına neden olduğu icin ekvatorun capı, kutupları birleştiren captan 43 km daha uzundur. Ortalamadan en buyuk sapmalar, Everest Dağı (denizden 8.848 m yuksekte) ve Mariana Cukuru dur (deniz seviyesinin 10.924 m altı). Dolayısıyla ideal bir elipsoide kıyasla Yer'in %0,17'lik toleransı vardır. Ekvatorun şişkinliği yuzunden Yer'in merkezinden en yuksek nokta aslında Ekvadordadır.
Dunyanın Fiziki Ozellikleri Dunyanın toplam yuzey alanı yaklaşık olarak 510.2 milyon km2dir. Bu yuzolcumunun yaklaşık yuzde 70.8 ’i su ile ve 29.2 ’si de kara ile ortuludur. Kıtalar daha ziyade kuzey yarım kurede toplanmıştır. Coğraf kuzey kutup, okyanus ortasına; guney kutup ise, buzlarla kaplı Antarktika kıtasına rastlar.
Dunya kabuğu devamlı hareket halinde olup, radyoaktif maddelerin reaksiyonu ile meydana cıkan ısı neticesi devamlı dışarı itilir. Bu kuvvet yer yer kırılmalar ve yeni toprağın yuzeye cıkmasına sebep olur. Yer kabuğu kalınlığı kıtalarda yaklaşık 35 km, okyanuslarda 4,8-6,4 km mesafeye ulaşır.
Yer kubuğunu 2900 km kalınlıkta ergimiş metal tabaka takip eder. En iceride 3.200 km capında top bicimde ic kor kutle vardır. Dunyanın kutlesi 5,98X10 27 gram olarak hesaplanmıştır. Dunya kabuğunun analiz neticesine gore % 46 ’sı oksijen, % 28 ’i silikon, % 11 ’i kalsiyum, potasyum, mağnezyum ve % 8 ’i aluminyumdur.
Dunyanın etrafında donuşu, metal kordan oturu elektrik akımları doğurur. Bu elektrik akımlarının doğurduğu manyetik saha ise dunya uzerinde yaşayan canlıları guneş ve diğer yıldızların yaydığı zararlı parca radyasyonlarına karşı koruma gorevi yapar. Manyetik saha yonu değişirse bu değişmenin dunya uzerinde yaşıyan canlıların coğunun olmesine sebeb olacağı, deniz dibi incelemelerinde bir zamanlar olmuş olan hayvanlardan anlaşılmıştır. Kayaların incelenmesinden dunya manyetik saha yonunun değişmesinin 750.000 ile 7.700.000 senede bir tekrarlandığı anlaşılmıştır. Bugunku durumun 730.000 sene once yine aynı olduğu tahmin edilmektedir.
Yer ’in İc Yapısı Dunyanın katmanlarıYuzeyden merkeze tabakaları Yer, yuzeyden merkeze doğru genel olarak uc tabakadan meydana gelir:
1. Litosfer (Taşkure] Kabuk: Yerin uzerinde bulunduğumuz katı kısmıdır. Yuzeyden iceri doğru 33 m ’de 1° sıcaklık artar. Yer kabuğu yaklaşık 35 km kalınlıktadır. Bu tabakada aluminyumlu silikatlar esas kutleyi teşkil eder. Ortalama yoğunluğu 2,5-3 ’tur.
2. Pirosfer (Ateşkure)-Ortu (Manto): Kalınlığı 2.900 km ’dir. Sima ve Nifesima diye iki tabakaya ayrılır. Merkeze doğru sıcaklığın kısmen artması sebebiyle bu tabakanın sıvı olması ileri surulmuş, fakat faaliyette bulunan volkanlardan lavların alınması, deprem dalgalarının hızlarından yerin icinin sıvı olmadığı anlaşılmıştır. Mağnezyumlu silikatlar ve demirli elementlerin bulunduğu bu tabakanın ortalama yoğunluğu 3-5 ’tir.
3. Barisfer (Ağırkure)-Cekirdek: Ağır madenlerden demir ve nikel bulunur. Ortalama yoğunluğu 11 ’dir. İc cekirdeğe kutle sebebiyle yapılan basınc 4 milyon atmosfere varır. Celikten daha sert durumdadır.Yer ’in Dış YapısıYerin etrafını atmosfer adı verilen Lui gaz tabakası sarmıştır. Eski Yunanca Atmos= nefes, sphere= kure, Atmosfer= nefes alınan kure, hava kure demektir. % 78,09 azot, % 20,95 oksijen, % 1 ’de su buharı, karbondioksit, hidrojen, helyum ve soy gazlar bulunduğu daha once bildirilmişti. Atmosferin yoğunluğu yere yakın kısımlarda azalır.
Yerden uzaya doğru tabakalar Yerden yukarı doğru 4 tabaka vardır: 1. Troposfer: 16 km ’ye kadar uzanır. Atmosferdeki gazların % 75 ’i bu tabakada bulunur. Sıcaklık 100 m ’de 0,56 derece duşer. Meteorolojik olaylar bu tabakada, bilhassa bu hareketlerde onemli rolu olan su buharının olduğu 3-4 km ’lik bolumde cereyan eder, 9 km ’den sonra solunuma, 17 km ’den sonra ateş yakmaya yeterli oksijen bulunmaz.
2. Stratosfer: Troposferden sonra 30-35 km ’ye kadar olan tabakadır. Sıcaklık ve hava hareketlerinin nisbeten sakin olduğu bir tabakadır. Ultraviyole ışınlar tesiri ile oksijen gazı ozon haline doner. 19-45 km arasında ozon tabakası olmasaydı, atmosferden gecen ultraviyole ışınlar şimdikinden 50 defa daha kuvvetli olup yeryuzunde sular dışında hayat olmazdı. Ozon tabakası bugunkunden 2 kat daha fazla olsaydı, yere ulaşan ultraviyole ışınları bugunkunun 10 ’da biri kadar az olup hayat bu hale gelmeyecekti. Atmosferdeki gazların % 97 ’si 27 km ’ye kadar bulunur.
3. Mezosfer: Stratosferden 80-90 km ’ye kadar uzanan tabakadır.
4. İyonosfer: 80-90, 250-300 km arasındadır. Seyrek gaz iyonları bulunur. İyonların ozelliklerine gore harflerle gosterilen tabakalara ayrılır. İyonların guneşten aldıkları enerji tesiriyle sıcaklıkları fazladır. Ancak insan oralara cıksa, cok seyrek oldukları icin bu yuksek sıcaklığı fark edemez. Bu tabaka radyo dalgalarını aksettirir. Kutup ışığı belirir. Fuzelerle incelenmektedir.
5. Ekzosfer: 300 km ’den yukarıdadır. Yer cekimi tesiri cok azalır. Hidrojen ve helyum gibi hafif gazların atom ve iyonları bu cekimden kurtulup uzaya kacabilir.Atmosferin sebep olduğu olaylar:1. Gokyuzunun rengini verir: Guneşten gelen ışınların, % 15 ’i atmosfer tarafından emilir. % 27 ’si yeri ısıtır. % 8 ’i yere carpıp uzaya yansır. % 25 ’i atmosferde dağılmaya uğrar.
Dağılmaya uğrayan ışınlar golge yerlerin aydınlanmasını ve mavi ışınların kırmızı ışınlara nazaran daha fazla dağılması sebebiyle havanın mavi gorunmesini sağlar. % 25 ’in; 16 ’sı yine yere iner. Havanın sıcaklığı daha ziyade alttan ısınma ile olur. Atmosfer olmasaydı, gokyuzu karanlık olacak, gunduzun yıldızlar gorunecekti. Guneş goren yerler aydınlık ve sıcak, golge yerler karanlık ve soğuk olacaktı.
2. Yeryuzunun ısınmasına sebep olur. Yere gelen guneş enerjisi atmosfer sebebiyle uzaya kacamaz. Hava cereyanları ile guneş goren yerlerin cok sıcak, golge yerlerin cok soğuk olmasına engel olur. Kış odasının, pencere camından giren guneş ışınları ile ısınması gibi atmosfer sebebiyle de yeryuzu ısınır. Yani atmosferi gecip yere gelen guneş ışınları atmosferden tekrar uzaya kolayca donemez.
3. Basınc sebebiyle yerde suyun bulunmasına, buharlaşma yolu ile kaybolmasına sebep olur.
4. Kırılma olayı gorulur.
5. Tan olayı meydana gelir. (Bkz. Atmosfer)
Yerkabuğu KatmanlarYerkabuğu mantoya oranla daha hafif maddelerden oluşmuştur ve bu iki katman arasındaki geciş bolgesi nerdeyse kesin bir sınır cizer. Bu geciş bolgesi, boyle bir sınırın varlığını ilk kez saptayan Yugoslav bilim adamı Andrije Mohorovicic'in (1857-1936) adıyla "Mohorovicic sureksizliği" kısaca "M-sureksizliği" ya da "moho" olarak anılır. Bu sınırın varlığını gosteren en onemli kanıt yerkabuğundaki deprem titreşimlerinin sureksizlik bolgesinden gecip mantoya ulaştığında bir denbire hızlanmasıdır.
Yer kabuğu okyanusların ve denizlerin altında uzandığı zaman "okyanus kabuğu" , kıtaları oluşturduğu zaman'da "kıta kabuğu" olarak adlandırılır. Okyanus kabuğunun kalınlığı 6-8 km arasındadır. Oysa ortalama kalınlığı 40 kilometreyi bulan kıta kabuğu yuksek sıradağların altında 60-70 kilometreye ulaşır.
Okyanus kabuğu uc katmandan oluşur. En alt katman, yerin derinlerindeki erimiş maddelerin (magmanın) katılaşmasıyla oluşan korkayaclardır. Orta katman yanardağ lavrarından, ust katman ise temel olarak kum ve camur gibi tortullardan oluşur. Okyanus kabuğu surekli hareket halindedir. Bu nedenle kabukta okyanus sırtları boyunca catlaklar oluşur ve bu catlakların arasından yuzeye cıkan erişmiş maddelerin sertleşmesiyle okyanus kabuğuna yeni katmanlar eklenir. Bu yeni kabuk sertleşdikten sonra yılda 1 ile 10 cm kadar ilerliyerek yavaş yavaş okyanus sırtından iki yana doğru yayılır. Boylece okyanus sırtları suyun altında yuksek sırdağlar oluşturur.
Yerkabuğu cok sayıda eğri levhanın yan yana dizilmesiyle oluşan bir butun olarak duşunebilir. Bu levhalar mantonun oldukca yumuşak ust katmanına oturduğu icin sağa sola hareket edebilir. Okyanus sırtları, okyanus cukurları ve bazı uzun kırıklar yalnızca levhaların kenarlarında oluşur; bu kırıkların olduğu yerlerde de levhalar kayarak birbirinin ustune binebilir. Levhalardan coğunun uzerinde bu levhalarla birlikte hareket eden bir ya da birkac kıta bulunur. Nitekim, bir zamanlar iki kıtaya ayıran okyanus kabuğunun cokmesiyle kıtalar bazı yerde birbirine iyice yaklaşmış, hatta ust uste binmiştir. Orneğin aralarındaki okyanus kabuğu cokmesi sonucunda Hindistan ve ile Asya kıtası carpışmış ve iki karanın kenarları yukselerek Himalaya Dağları'nı oluşturmuştur. Buyuk ve şiddetli depremlerin hemen hepsi bu levhaların kenarlarında, bir levhanın oburunun altına girmesiyle olur. Aynı bicimde, en etkin yanardağlar da okyanus kabuğunun ya İzlanda'da olduğu gibi yukselerek sırta donuştuğu ya da Andlar'da olduğu gibi cokerek kıtaların altına girdiği yerlerde bulunur.
Okyanus tabanının yanlara doğru yayılarak genişlemesi cok carpıcı bir bicimde kanıtlanmıştır. Bu kanıtlamanın en onemli dayanak noktası da Dunya'nın magnetik alanının yukarıda anlatıldığı gibi zaman zaman yon değiştirmesidir. Yerkabuğunun derinliklerindeki erimiş magma yuzeye cıkarak kristalleşirken bazı mineral parcacıkları mıknatıslanır. Boylece her biri Dunya'nın magnetik kutuplarını gosteren kucuk birer mıknatısa donuşur. Jeologlar yaşları bilinen lav katmanlarının, yapılarındaki mıknatıslanmış parcacıklar bazen kuzey, bazen guney magnetik kutbuna yonelecek biciminde yan yana yerleştiğini saptamışlardır. Bunun nedeni, bir katmandaki mıknatıslanmış parcacıkların kuzey ve guney kutuplarının Dunya'nın magnetik kutuplarına uygun olarak dizilmesi, sonra magnetik kutuplar yon değiştirdiğinde ustteki yeni katmanda bulunan parcacıkların bir onceki katmandakilere ters yonde yerleşmesidir. Kısacası okyanus kabuğu magnetik bantlı dev bir kayıt aleti, yani bir teyp gibi Dunya'nın magnetik alanındaki butun değisikleri bir bir kaydetmiştir.
Levha hareketleri Levha hareket teorisi'ne (tektonik levha teorisi olarak da bilinir) gore Yer'in en dış kısmı iki tabakadan oluşur: kabuğu da kapsayan litosfer ve manto katılaşmış dış kısmı. Litosferin altında astenosfer bulunur, bu mantonun yuksek viskoziteli olan ic kısmıdır.
Litosfer, astenosferin uzerinde, tektonik levhalara ayrılmış bir halde yuzmektedir. Bu plakalar belli temas noktalarında uc tur hareketten birini gosterirler: yaklaşma, uzaklaşma veya yanyana kayma. Bu temas noktalarında depremler, volkanik faaliyetler, dağ oluşumları ve okyanus dibi hendekler oluşur.
Ana plakalar şunlardır:
- Afrika plakası, Afrika'yı kapsar.
- Antarktik plakası, Antarktika'yı kapsar
- Avustralya plakası, Avustralya'yı kapsar. (Hint plakası ile 50-555 milyon yıl once birleşmiştir)
- Avrasya plakası, Asya ve Avrupa'yı kapsar.
- Kuzey Amerika plakası, Kuzey Amerika ve kuzey-doğu Sibirya'yı kapsar
- Guney Amerika plakası, Guney Amerika'yı kapsar.
- Buyuk Okyanus plakası, Buyuk Okyanus'unu kapsar
Onemli kucuk plakalar arasinda Hint plakası, Arabistan plakası, Karaip plakası, Nazka plakası, Skotia plakası ve Anadolu plakası sayılabilir.
Aşınma Kıtaları oluşturan guc, levha hareketlerinin motoru olan Yer'in ic enerji kaynağıysa, cok daha buyuk bir dış enerji kaynağı, kıtaları aşındırarak yok etme surecinde etkili olur: Guneş enerjisi. Atmosfer hareketlerini ve su dongusunu surdurmek icin gerekli enerjiyi sağlayan guneş ışınları, su ve ruzgar aşındırması ile kıta yuzeylerinden koparılan minerallerin yine bu iki arac yardımıyla okyanus tabanlarına taşınarak cokmesine yardımcı olur. Bu mekanizma ile okyanus kabuğu uzerinde gittikce kalınlaşarak biriken tortul kaya katmanı, dalma-batma mekanizması sırasında yerkure iclerine taşınarak yeniden erir.
Aşınma mekanizması, suyun yercekimi etkisi altındaki hareketlerini izler, yuksek dağların aşınarak alcalmasına, okyanus derinliklerinin dolarak yukselmesine yol acar, sonucta yer yuvarlağının girinti ve cıkıntılarının torpulenerek cekim etkisi ile belirlenmiş ideal jeoit bicimine yaklaşması yonunde calışır.
Guneş Sistemi ’nin Oluşumu Guneş Sistemi ’nin oluşumu ile ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır. En gecerli teori sayılan Kant-Laplace teorisine Nebula teorisi de denir. Bu teoriye gore, Nebula adı verilen kızgın gaz kutlesi ekseni cevresinde sarmal bir hareketle donerken, zamanla soğuyarak kuculmuştur. Bu donuş etkisiyle oluşan cekim merkezinde Guneş oluşmuştur. Gazlardan hafif olanları Guneş tarafından cekilmiş, cekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır olanlar da Guneş ’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri oluşturmuşlardır.
Dunya ’nın Oluşumu Dunya, Guneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kutlesi halindeydi. Zamanla ekseni cevresindeki donuşunun etkisiyle, dıştan ice doğru soğumuş, boylece ic ice gecmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur. Gunumuzde ic kısımlarda yuksek sıcaklık korunmaktadır. Dunya ’nın oluşumundan bugune kadar gecen zaman ve Dunya ’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.
Jeolojik Zamanlar Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan Dunya, gunumuze kadar ceşitli evrelerden gecmiştir. Jeolojik zamanlar adı verilen bu evrelerin her birinde , değişik canlı turleri ve iklim koşulları gorulmuştur.
Dunya ’nın yapısını inceleyen jeoloji bilimi, jeolojik zamanlar belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların ozelliklerinden yararlanılır.
Jeolojik zamanlar gunumuze en yakın zaman en ustte olacak şekilde sıralanır.
Dorduncu Zaman Ucuncu Zaman İkinci Zaman Birinci Zaman İlkel Zaman
İlkel Zaman Gunumuzden yaklaşık 600 milyon yıl once sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl surduğu tahmin edilmektedir.
Zamanın onemli olayları : Sularda tek hucreli canlıların ortaya cıkışı En eski kıta cekirdeklerinin oluşumu
İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır.
Birinci Zaman (Paleozoik)
Gunumuzden yaklaşık 225 milyon yıl once sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl surduğu tahmin edilmektedir.
Zamanın onemli olayları : Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu Ozellikle karbon devrinde komur yataklarının oluşumu İlk kara bitkilerinin ortaya cıkışı Balığa benzer ilk organizmaların ortaya cıkışı Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir.
İkinci Zaman (Mezozoik) Gunumuzden yaklaşık 65 milyon yıl once sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl surduğu tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinazor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır.
Zamanın onemli olayları : Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinazordur.
Ucuncu Zaman (Neozoik) Gunumuzden yaklaşık 2 milyon yıl once sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Ucuncu zamanın yaklaşık 63 milyon yıl surduğu tahmin edilmektedir.
Zamanın onemli olayları : § Kıtaların bugunku gorunumunu kazanmaya başlaması § Linyit havzalarının oluşumu § Bugunku iklim bolgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması § Alp kıvrım sisteminin gelişmesi § Nummilitler ve memelilerin ortaya cıkışı Ucuncu zamanı karakterize eden canlılar nummilit, hipparion, elephas ve mastadondur.
Dorduncu Zaman (Kuaterner) Gunumuzden 2 milyon yıl once başladığı ve hala surduğu varsayılan jeolojik zamandır. Zamanın onemli olayları : İklimde buyuk değişikliklerin ve dort buzul doneminin (Gunz, Mindel, Riss, Wurm) yaşanması İnsanın ortaya cıkışı Dorduncu zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.
Dunya ’nın İc Yapısı Dunya ’nın İc YapısıDunya, kalınlık, yoğunluk ve sıcaklıkları farklı, ic ice gecmiş ceşitli katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların ozellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır.
Cekirdek Manto Taşkure (Litosfer)
Deprem Dalgaları Deprem dalgaları farklı dalga boylarını gostermektedir. Deprem dalgaları yoğun tabakalardan gecerken dalga boyları kuculur, titreşim sayısı artar. Yoğunluğu az olan tabakalarda ise dalga boyu uzar, titreşim sayısı azalır.
Cekirdek Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bolumdur. Dunya ’nın en ic bolumunu oluşturan cekirdeğin, 5120-2890 km ’ler arasındaki kısmına dış cekirdek, 6371-5150 km ’ler arasındaki kısmına ic cekirdek denir. İc cekirdekte bulunan demir-nikel karışımı cok yuksek basınc ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış cekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
Manto Litosfer ile cekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km ’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en buyuk bolumunu oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun ust kesimi yuksek sıcaklık ve basınctan dolayı plastiki ozellik gosterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda surekli olarak alcalıcı-yukselici hareketler gorulur.
Mantodaki Alcalıcı-Yukselici Hareketler Mantonun alt ve ust kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yukselir. Yoğunluğun arttığı bolumlerde ise magma yerin icine doğru sokulur.
Taşkure (Litosfer) Mantonun ustunde yer alan ve yeryuzune kadar uzanan katmandır. Kalınlığı ortalama 100 km ’dir. Taşkure ’nin ortalama 35 km ’lik ust bolumune yerkabuğu denir. Daha cok silisyum ve aluminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir. Yerkabuğunun altındaki bolume ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu icin sima denir. Sial, okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur. Orneğin Buyuk Okyanus tabanının bazı bolumlerinde sial gorulmez. Yeryuzunden yerin derinliklerine inildikce 33 m ’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm basamağı denir.
Kıtalar ve Okyanuslar Duyadaki kıtalarYeryuzunun ust bolumu kara parcalarından ve su kutlelerinden oluşmuştur. Denizlerin ortasında cok buyuk birer ada gibi duran kara kutlelerine kıta denir. Kuzey Yarım Kure ’de karalar, Guney Yarım Kure ’den daha geniş yer kaplar. Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ’nın tamamı ve Afrika ’nın buyuk bir bolumu Kuzey Yarım Kure ’de yer alır. Guney Amerika ’nın ve Afrika ’nın buyuk bir bolumu, Avustralya ve cevresindeki adalarla Antartika kıtası Guney Yarım Kure ’de bulunur. Yeryuzunun yaklaşık ¾ ’u sularla kaplıdır. Kıtaların birbirinden ayıran buyuk su kutlelerine okyanus denir.
Kara ve Denizlerin Farklı Dağılışının Sonucları Karaların Kuzey Yarım Kure ’de daha fazla yer kaplaması nedeniyle, Kuzey Yarım Kure ’de; Yıllık sıcaklık ortalaması daha yuksektir. Sıcaklık farkları daha belirgindir. Eş sıcaklık eğrileri enlemlerden daha fazla sapma gosterir. Kıtalar arası ulaşım daha kolaydır. Nufus daha kalabalıktır. Kulturlerin gelişmesi ve yayılması daha kolaydır. Ekonomi daha hızlı ve daha cok gelişmiştir.
Hipsografik Eğri Yeryuzunun yukseklik ve derinlik basamaklarını gosteren eğridir. Kıta Platformu: Derin deniz platformundan sonra yuksek dağlar ile kıyı ovaları arasındaki en geniş bolumdur.
Karaların Ortalama Yuksekliği: Karaların ortalama yuksekliği 1000 m dir. Dunya ’nın en yuksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yukseklikteki Everest Tepesi ’dir.
Kıta Sahanlığı: Deniz seviyesinin altında, kıyı cizgisinden -200 m derine kadar inen bolume kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bolumleri sayılır.
Kıta Yamacı: Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan bolumdur.
Denizlerin Ortalama Derinliği: Denizlerin ortalama derinliği 4000 m dir. Dunya ’nın en derin yeri olan Mariana Cukuru denzi seviyesinden 11.035 m derinliktedir.
Derin Deniz Platformu: Kıta yamacları ile cevrelenmiş, ortalama derinliği 6000 m olan yeryuzunun en geniş bolumudur.
Derin Deniz Cukurları: Sima uzerinde hareket eden kıtaların, birbirine carptıkları yerlerde bulunur. Yeryuzunun en dar bolumudur.
Dunyanın Hareketleri Dunya kendi cevresinde (23 saat, 56 dakika, 4.091 saniye) ve guneş cevresinde (365 gun, 6 saat, 48 dakika) hareket eder.
Gunluk ve yıllık hareketlerine bağlı olarak gece, gunduz, mevsimler, kayacların oluşması ve diğer canlılık ve biyolojik olaylar gercekleşir. Mevsimlerin oluşmasında etken ise 23 derecelik eksen eğikliğidir.
Hareketleri: Surekli olarak hareket eden dunyanın iki ceşit hareketi vardır. Bu hareketlerden birisi kendi ekseni etrafında olur ve batıdan doğuya doğrudur. Bu donmesini 24 saatte tamamlar. Dunyanın kendi ekseni etrafındaki bu donmesi ile birlikte olan ikinci hareketi ,guneş etrafındadır. Guneş etrafında dunya, elips şeklinde cok geniş bir yorunge uzerindeki hareketini de 365 1/4 gunde, yani bir yılda tamamlar. Dunyanın kendi ekseni etrafındaki ve guneş etrafındaki bu iki hareketi, iki onemli olaya sebep verir. Kendi ekseni etrafında donmesi ile gece ve gunduz, guneşin etrafında donmesi ile mevsimler meydana gelir. Dunyanın yuzeyi : Dunyanın yuzolcumu 509.200.000 kilometrekaredir. Bunun % 70 denizler 360.600.000 kilometrekare, % 39,u karalar ,148.600.000 kilometrekare dir. Kuzey kutup cevresinde karalarla cevrilmiş bir deniz, Guney Kutup cevresinde denizlerle kuşatılmış bir kara parcası vardır.
Dunya İle İlgili Yeni Buluşlar Dunya ile ilgili incelemeler atmosferin bileşimi, hareketleri, dunya guneş munasebetleri, atmosfer dışındaki atomik parcacıklar, dunyanın manyetik sahası uzerinde devam etmektedir.
Dunyanın manyetik sahasının, merkezindeki metal kutleden meydana geldiği anlaşılmıştır. Uzaya gonderilen inceleme uzmanları bu manyetik sahanın uzaydan gelen atomik parcaları, elektronları tuttuğunu tesbit etmiştir. Tutulan bu elektronların bir şerit icinde helezonlar cizerek dunyanın manyetik bir kutbundan diğerine doğru yol aldığı anlaşılmıştır. Daha sonraki incelemeler elektron tutan şeridin ic ice iki kuşaktan oluştuğunu gostermiştir. Butun bu incelemeler 1957 senesinde Sputnik 1 ’in uzaya fırlatılması ile başlamış Explorer 1, Explorer 3, Explorer 4 gibi bircok inceleme uyduları ve devamlı gonderilen insanlı, insansız uydularla devam etmektedir.
Guneş Radyasyon Parcacıkları Guneşten gelen parcacık akımları (Plazma) ilk olarak 1919 yılında İngiliz bilim adamı F.A. Lindemann tarafından anlaşıldı. Alman fizikcisi Ludwing F. Biermann kuyruklu yıldızların kuyruklarının neden guneşten uzaklaşacak yonde uzandığını, yine guneşten yayılan bu parcacıklara bağlamıştır. 27 Ağustos 1962 ’de Venus ’e gonderilen Mariner 2 uzayda akan parcacıkların guneşten geldiğini kesin olarak tesbit etti. 16 Aralık 1965 ’te Dunya ile Venus arasında guneş yorungesine oturtulan Pioneer 6 ise guneşten yayılan parcacıkların muntazam olarak saniyede 307,5 km hızla hareket ettiğini tesbit etmiştir. Guneşten ayrılan radyasyon parcacıkları dunya ve gezegenlerin civarından gecerken bu gezegenlerin manyetik sahaları ile dışarıya doğru itilirler. Manyetik sahayı delip gecebilen parcacıklar ise gezegen kutuplarına doğru helezonlar cizerek ilerler.
Uyduların Dunya Hakkında Verdiği Bilgiler 15-25 Mayıs 1958 tarihlerinde dunya etrafında yorungeye oturtulan Sputnik 3500 km yukseklikte atmosferin molekuler yapıyı atomik yapıya terk ettiğini gosterdi. Dunya etrafında yorungeye oturtulan Amerikan ve Rus uydularından alınan bilgilerle, atmosferin bileşimi, iyonosferdeki elektron yoğunlukları, iyonosferdeki elektromanyetik radyasyon ve radyo yayın karakteristikleri, dunyayı kuşatan kuresel manyetik şeritler ve guneş radyasyon parcacıklarının bu manyetik şeritlerden nasıl uzaklaşarak yayıldığı devamlı incelenmektedir. İyonosferin gunun muhtelif saatlerinde geometrik yapısının değiştiği anlaşılmıştır. Oğlen vakti 200 km kalınlıkta olan iyonosfer sabah ve akşamları 300-400 km ’ye kadar şişer.
Meteoroloji Uyduları 1960 ’tan tibaren uzaydan global incelemelerle hava tahminleri yapılmaya başlandı. Uydudaki bir eleman dunya yuzeyinden yansıyan veya yayınlanan enerjiyi almakta, boylece bulutların değişimleri takip edilmekte, ayrıca hararet ve basınc değişimleri de alınmaktadır. Bu metod dunya yuzeyindeki kimyasal madde ve madenler hakkında da bilgi verir. Uydulardan alınan muhtelif bilgiler bilgisayarlarda analiz edildikten sonra meteorolojik, jeolojik tahminler yapılmaktadır.
Uydulardan cekilen resimler hem normal fotoğraf hem de enfraruj ışıkla cekilebilir. Enfraruj ışık gece de fotoğraf cekmeye yarar. Bu şekilde fotoğraf ceken, bulut, hava ve okyanuslardan yayılan enerjileri voltaj veya akım olarak hisseden bircok uydular (Tiros-Television-İnfrared Orbital Satellites) dunya etrafında yorungelerinde donmektedir.
Uyduların yorungeleri ve donuş hızları farklı olabilir. Mesela her oğle vakti kutuplardan ekvatoru gecen (ESSA) uyduları her zaman normal fotoğraf cekebilirler. Cunku devamlı gun ışığı bulunan bolge uzerinde dolaşırlar. Dunya donuş hızıyla aynı hızda yorungesinde donen GOES uyduları ise dunya donuşune gore sabit oldukları icin bulutların ve yuzeyin gece gunduz devamlı normal ve enfraruj resimlerini cekerler.
Eski Dunya Dunya Siyasi Haritası (Haritayı buyutmek icin uzerine tıklayınız)Uzaydan radar dalgaları ile goruntulenen yerlerin jeolojik yapıları daha ayrıntılı olarak gorulebilmektedir. 14 Kasım 1981 gunu uzayda yorungesinden radar dalgaları ile tesbitler yapan Columbia uzay mekiğinin cektiği resimlerin analizi cok hayret vericiydi. Sahra kumlarının altında milyonlarca sene once mevcut olan geniş nehir yatakları bulunmaktaydı. Colombia bu tesbitlerini radar fotoğraf makinası (SIR-A) ile yapmıştı. 1,3 sigahertz frekanslı 23 cm dalga boyu olan mikro dalga, gevşek sahra toprağının 5-6 metre derinliklerine ulaşabildiği icin bu nehir yataklarını tesbit edebilmiştir. Nehir yataklarının bulunduğu yerlerde sonradan araştırmacıların yaptığı kazılarda gercekten nehir yatakları ortaya cıkarılmıştır. Eylul 1982 ’de Mısır Colunde boyle bir bolgede bir metre derinliğine inildiğinde nehir yatağı ortaya cıkarılmış ve bu yatak icinde ise, eski devirlere ait alet ve silahları andıran araclar bulunmuştur. Arkeolojistlerin yaptığı tahminlere gore 200.000 sene once bu bolgeler, sahra yeşillik ve akarsularla dolu olup insanların yerleştiği yerlerdendi.