İstanbul Kultur A.Ş. tarafından yayınlanan “İstanbul ’un 100 DîvÂnesi” adlı kitapta Osmanlı doneminde İstanbul'da yaşamış olan dîvÂnelerin ilginc hikÂyeleri işleniyor.

1400 ’lu yıllardan, 1900 ’lu yıllara kadar İstanbul'da yaşamış olan dîvÂnelerin ilginc hikÂyeleri...





Horos (Horoz) Mehmed Dede

İstanbul'un Fethi sırasında orduda, dikkat ceken meczûb erlerden birisi olan bu zÂt buyuk bir manevî şevk kaynağı olmuştur.

Horos Mehmed Dede'nin fetihten once Fatih Sultan Mehmed'in himmet rica ettiği ve iclerinde Akşemseddîn, Molla GurÂnî, Emîr Buharî, Molla FenÂrî'nin bulunduğu Allah dostu yetmiş yedi ulu sultandan birisi olduğu rivayet edilir.

Cebe Ali (CibÂlikapı)

İstanbul'un fethinin en hararetli zamanlarında Cebe Ali, maiyetindeki uc yuz civarında dervişle birlikte Tershane bahcesi onunde denize postlarını sererler ve zikre başlarlar. Kale uzerinden kudum ve def sesleri arasında piyade ve postnişinleri goren Bizans askerleri, işittikleri sesler ve tanık oldukları manzara karşısında korkudan akıllarını yitirecek duruma gelirler. Cebe Ali ve erenleri daha sonra Cibali Kapısı yonunden kuşatmaya katılırlar. Bu kuşatmasının anısına buraya CibÂlikapısı adı verilir.

KIRBASINDAKİ SUYU GORENLER İNANMADI

Zuhurat Baba

Bakırkoy ’de, kendi adıyla anılan muhitte metfûn olan Zuhurat Baba, İstanbul'un fethinin renkli simalarından birisidir. Osmanlı askerlerinin kullandığı su kaynaklarının Bizanslılarca zehirlenmesi uzerine bir su kıtlığı baş gosterir. Bu esnada aksakallı bir koca yiğit, sırtında bir su kırbasıyla zuhur eder ve askerin susuzluğunu giderir. Fetih neticesinde şehitler arasında Zuhurat Baba'nın da olduğu gorulur.

GEMİCİLERİN KLAVUZU

Durmuş Dede

Rumeli Hisarı civarını mesken tutan Durmuş Dede, ozellikle gemiciler tarafından cokca ziyaret edilen bir zÂttır.

Gemiciler sefere cıkmadan once onun sozlerine hayli onem verirler, hangi yone gitmelerinin hayırlı ve bereketli olacağını ona sorarlar. Bu yuzden de bir sefere cıkacak olan ya da seferden donen gemiciler ona uğrayıp bir at tasadduk ederler.

50 YIL KALDIRIMDA OTURDU

Mulakkab Osman Celebi

Meczûbların ulularından Saclı Mehmed Efendi ’nin murîdi olan Osman Celebi 16. yuzyılda Sultan Murad zamanında yaşamıştır. Aksaray Karakolu bitişiğinde bir kaldırımın uzerinde başı cıplak ve uzerinde bir kebe (aba), elli yıldan fazla bir sure oturduğu rivayet edilir.

CEVRECİ DEDE

Aşûm Dede

16. yuzyılda Sarachanebaşı ’nda yaşayan Aşûm Dede, hep susku icre dolaşan bir zÂttır. Bir cevre gonullusu gibi caddelere yuvarlanan ve işe yaramayan taşları kaldırarak yolları temiz tutmayı adet haline getirmiştir. DivÂneliğin kimi durumlarda hırpaniliği cağrıştırmasına karşın Aşûm Dede gibi bu algıyı boşa cıkaran bircok ornek bulunmaktadır. Bazıları mesken tuttukları muhiti manen koruma gorevi ustlenirken bazıları da titizlikleriyle one cıkar ve yaşadıkları yeri bir gulistana donuşturur.

CİVİLİ KAVUKTA 40 YIL

Taşcı Delisi

16. yuzyılın divÂnelerinden olan Taşcı Delisi, Edirnekapı dışında bulunan Mezarcılar Tekkesi ’nin duvarına birkac taş dayadıktan sonra şiltesine elli ya da altmış gram ağırlığında kırk kadar civi doşer ve gun batımının ardından o deliğe sokulur. Bedeninin yarısı dışarı sarkacak bicimde civilerin uzerinde uyur. Bu kovukta kırk yılı aşkın bir sure gecelediği rivayet edilmektedir.

OMRUNDE KESER VURMAMIŞ NALINCI USTADI

Nalıncı Memi Dede

Evliya Celebi ’ye gore meczûbların serceşmesi olan Nalıncı Memi Dede, kucuk bir dukkanda nalıncılık yapmaktadır. Omrunde hic keser vurmadığı halde nalıncı ustadı olur.

Gark olduğu cezbe halinden olsa gerek, yaz kış demeden nalınla gezer. Vefat ettiği gece, Sultan III. Murad ’ın ruyasına girerek cenazesinin Fatih Camiî'nde kılınmasını, kendi evinde defnedilmesini ve uzerine bir kubbe, bir tekke ve bir ceşme inşa edilmesini ister.

Rivayete gore cenazeye İstanbul halkının buyuk bolumu iştirak eder; oyle ki cenaze oğle namazından akşam namazına kadar baş ustunde guclukle defnedileceği yere ulaşır.

7 GUNDE ALINDI 7 GUNDE VERİLDİ

Yetmiş Guruş Dede

Sultan 4. Murad Han ’a Revan ’ı yedi gunde fethedeceğini, ancak yedi gun sonra tekrar vereceğini soyleyen Yetmiş Guruş Dede ’nin bu keşfi, Sultan ’ın Revan ’ı yedi gun suren bir kuşatmanın arından fethedişi ve yedi gun sonra Revan ’ın İranlıların eline gecişiyle tahakkuk eder.


YANAN FIRINDAN CIKIP DENİZDE KAYBOLDU, TİMSAHIN UZERİNDE BULUNDU

KapÂnî Deli Sefer Dede

Unkapanı civarında yaşamış olan Sefer Dede, anlaşılan o ki celÂl hÂlinin galip olduğu bir vakit Ekmekci Alî Efendî ’nin alev alev yanan fırınına girer ve orada sukûn bulur. Sanki hic bir şey olmamış gibi fırından cıkıp yaklaşık yuz kişiyle vedalaştıktan sonra Unkapanı ’ndan denize dalarak gozden kaybolur.

Aradan yedi sene gecer. Bir gun Cezayir ’den gelen Kara Hoca ve Ali Pecenoğlu ’nun kalyonları İstanbul ’a eriştiğinde, yanlarında Sefer Dede ’nin olduğu gorulur. Kara Hoca ve Alî PecenzÂde ’nin maiyetindekiler, yedi sene once Sefer Dede ’nin Okyanusta, Sebte (Cebelitarık) Boğazı dışında bir timsahın uzerinde olduğu halde gemilerine yaklaştığını ve onu gemiye aldıklarını soylerler.

TABUTLARIN ARKASINDAN "YUH" DİYE BAĞIRAN DEDE

Yuh Baba

Rivayete gore, Yuh Baba defnedilmek uzere omuzlarda taşınan bazı tabutların ardından “Yuh” diye seslenmektedir. Bu yuzden de “Yuh Baba” olarak anılmaya başlar. Yuh Baba vefat ettikten sonra defnedilmek uzere tabutu goturulurken, onun hayattayken tabutların ardından “Yuh” demesinden hoşlanmayan bir komşusu “Yuh” diye unler. Yuh Baba da icinde bulunduğu tabuttan doğrulup, "Eğer ben de dunyada Yaradan ’dan bihaber yaşadımsa, bana da yuh!” der ve tekrar tabutuna uzanır.

HİC GORMEDİĞİ İNSANLARA İSMİYLE HİTAP EDERMİŞ

Boynuzlu DivÂne Ahmed Celebi

DivÂne Ahmed Dede ’ye "boynuzlu" denmesinin nedeni, koynunda koyun, keci, sığır, ceylan vb. hayvanlara ait muhtelif ebatlarda boynuz taşımasıdır.

Gunduzleri Kasımpaşa Koprusu uzerine oturup gelene gecene, "Şalla (İnşallah?) KÂbe ’ye gidesin Ahmed cebu, Şalla KÂbe ’ye gidesin Mehmed cebu” der durur. Daha once hic gormediği bir kişiye bile, ona ismiyle seslenir: "Filanca cebu!” Oyle ki yıllar once oradan gecmiş olan bir kişiyi gorse "Hoşgeldin filanca kadının oğlu filan cebu” demek suretiyle onu selamladığına şahit olunmuştur.

60 YIL KONUŞMAMIŞ

KÂğid ( KÂğiz) Delisi

Laleli ile Beyazıt arasında gidip gelirken, yolda bulduğu kağıtları duvarların oyuklarına sıkıştırmakla meşgul olmuştur Kağıd Delisi. Altmış yılı aşkın bir sure hic konuşmadığı soylenir.

BUZUN UZERİNDE BİLE TERLEYEN DÎVÂNE

Tabak DîvÂnesi

16. yuzyıl divÂnelerinden olan Tabak DîvÂnesi, yaz kış demeden uryÂn gezermiş. İstanbul ’un buz kesen kış gunlerinde, Okmeydanı ’nda yağan karın uzerine yatar ve sanki soğuk değilmişcesine al yanaklarından ter damlaları suzulurmuş.

SİVRİ KULÂH, YUKSEK NALINLAR

Deli Salih

1850 ’lerde yaşamış olan “Deli Salih”, devrin meşhur meczûblarındandır. Sivri bir kulah ve yuksek nalınlar giyermiş. Elinde surekli taşıdığı fenerle surekli bir şeye sovup sokak be sokak dolanırmış. Bu ağır sozlerine karşın halk onu mazur gorurmuş. Oyle ki rivayete gore sokakta ona rastlayıp sozlerini işiten bazı saf hanımlar, derhal evlerine donup onun namına afv u mağfiret dilermiş.

SADÂSIYLA KALPLERİ URPERTİRDİ

Şeyh Ferid Efendi

20. yuzyılın divÂnelerinden olan Ferid Efendi, sadÂsıyla kalpleri urpertip titreten bir zÂttır. İlahî cezbeye tutulan diğer zevÂt gibi Şeyh Ferid Efendi de uzerinde bir aba ya da bir entariyle dolaşır. Sevenleri maddi yardımda bulunduklarında, ona verilen şeyi kendine ayırmak yerine dağıtacak birilerini arar.

KERÂMET SAHİBİ BEYLERBEYLİ

At Efendi

Sultan II. Abdulhamid Han devrinde Beylerbeyinde yaşamış olan At Efendi, heybetli yapısının yanı sıra yuzunu kaplayan sakalı ve alnına dokulen kakulleriyle harabatî bir şahsiyettir. At Efendi, dort mevsim başında bir kece kulah, sırtında bir abayla dolaşır. Cezbenin hararetinden olsa gerek kışın dondurucu soğuğunda bile denize girer. İstavroz ’da bir kulubede yaşayan At Efendi ’nin buyuk kerÂmet sahibi olduğuna inanılır.

Not: HikÂyelerin tamamını İstanbul Kultur A.Ş. tarafından yayınlanan “İstanbul ’un 100 DîvÂnesi” adlı kitapta bulabilirsiniz.

Kaynak: Haberturk





İslam ve İhsan