
Gonul namazı, tÂdil-i erkÂn ve huşû icinde, gonlu AllÂh ’a vererek kılınan makbul namazdır. Hev ve hevesinin esiri, nefsÂnî arzularının kolesi oldukları icin “gonul namazı” kılabilme şerefinden mahrum kalanlar, bu dunyada zevk u saf icinde saltanat bile surseler, Mahşer ’in dilencileri olacaklardır.MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Gonul namazı kılmayan, namaz ehli olmayan kimseyi; ofke ruzgÂrı, şehvet ruzgÂrı, hırs ruzgÂrı kapıp goturur.
Şehvete kul-kole olan kişi ise, Allah indinde, alınıp satılan kolelerden daha değersizdir.”
Gonul namazı, tÂdil-i erkÂn ve huşû icinde, gonlu AllÂh ’a vererek kılınan makbul namazdır. Hev ve hevesinin esiri, nefsÂnî arzularının kolesi oldukları icin “gonul namazı” kılabilme şerefinden mahrum kalanlar, bu dunyada zevk u saf icinde saltanat bile surseler, Mahşer ’in dilencileri olacaklardır.
Buna mukÂbil, Allah icin nefsinin hev ve hevesini bertaraf ederek buyuk bir azim, sebat ve istikrarla namazlarına devam edebilenler, bu dunyada fakr u zaruret icindeki bir kole gibi de yaşasalar, hakîkatte Âhiret sultanları olacaklardır.
ALLAH KATINDA EN DEĞERLİ OLANLAR
Şu hÂdise, bu hakîkati ne guzel îzah etmektedir:
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir gun Medîne-i Munevvere ’deki carşılardan birine uğramıştı. Carşıda siyÂhî bir kole[1] muzÂyede ile satılıyordu. İslÂm ’la şereflenmiş olan bu kole:
“–Beni alacak olana bir şartım var.” diyordu. Alıcılardan biri:
“–Nedir o şart?” diye sordu. Kole:
“–Farz namazlarımı RasûlullÂh ’ın arkasında kılmama mÂnî olmayacaksın.” dedi. Adam bu şartı kabul ederek koleyi satın aldı.
Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- o koleyi hep farz namazlarda gorurdu. Bir gun yine bakındı, fakat o koleyi goremedi. Kolenin efendisine:
“–Hizmetcin nerede?” diye sordu. Adam:
“–Ey AllÂh ’ın Rasûlu, o, hummÂya yakalandı.” dedi. Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ashÂbına:
“–Kalkın, onu ziyarete gidelim.” buyurdular.
Birlikte kalktılar ve şif dilemek icin ziyaretinde bulundular. Peygamber Efendimiz birkac gun sonra yine:
“–Hizmetcinin hÂli nicedir?” diye sordular. Adam bu defa:
“–Ey AllÂh ’ın Rasûlu, onun olumu yakındır.” cevabını verdi. Bunun uzerine Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- kalkıp o kolenin yanına gittiler. Bu sırada kole vefat etti. Onun techiz ve tekfinini Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ustlendi ve goturup defnetti.
AshÂb-ı kirÂm, bu durumu bir hayli garipsediler. MuhÂcirler:
“–Biz, vatanımızı, mallarımızı, Âilelerimizi terk edip buraya geldik; hicbirimiz Rasûlullah ’tan şu kolenin gorduğu iltifÂtı, hayatında, hastalığında ve olumunde gormedi.” dediler. EnsÂr:
“–Biz de Allah Rasûlu ’nu misafir ettik, O ’na yardımda bulunduk ve mallarımızla O ’nu destekledik ama, Habeşli bir koleyi bize tercih etti.” dediler. Bunun uzerine şu Âyet-i kerîme nÂzil oldu:
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız, O ’ndan en cok korkanınızdır…” (el-HucurÂt, 13) (VÂhidî, s. 411-412)
İşte zÂhiren bir kole olan bu mu ’mini, Allah ve Rasûlu ’nun nezdinde bu derece kıymetli kılan; şuphesiz ki onun kalbindeki takv duygusu ve bilhassa namaza olan duşkunluğudur. Nitekim o, kendisi icin dunyevî bir şey istememiş, yalnızca farz namazları Allah Rasûlu ’nun ardında cemaatle kılma imkÂnından mahrum bırakılmamasını şart koşmuştu. Yani onu ilÂhî ve nebevî iltifÂta mazhar kılan meziyeti; Allah Rasûlu ’yle beraber olma iştiyÂkı ve namazı cemaatle ed edebilme arzusuydu.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Ekim, Sayı: 379, Sayfa: 032
İslam ve İhsan