İsraf etmeme konusunda ekmeğe ve suya gosterdiğimiz hassasiyeti ne yazık ki pek cok şeye gostermeyiz. Cunku modern zamanda tuketim kulturuyle birlikte israf edilenler listemize dÂhil ettiğimiz teknolojik aletler, sağlık malzemeleri, zaman ve envai ceşit giysilerin israf edilmemesine dair zihnimizde bir şema yoktur.
Trafiği durduran ne olabilir? Kaza yoksa kavga mı var suruculer arasında? Zihnimde bu sorularla olay mekÂnına yaklaşınca, orta yaşlarda birisinin yere eğilip bir şeyler topladığını goruyorum. Adam yerden aldıklarını opuyor ve ozenle kaldırımın en kenarına bırakıyordu. Yola sacılmış uc beş parca ekmeği topladıktan sonra zafer kazanmış kumandan edasıyla hızla arabasına yoneldi. Binmeden once de arkadaki suruculere teşekkur mahiyetinde el ederek, kimi hayran kimi şaşkın bakışlar ve korna sesleri eşliğinde gaza basıp yoluna devam etti.

Pek coğumuz bu ornekte anlatıldığı uzere ekmeğe hurmet gostermiş ya da gosterildiğine şahit olmuşuzdur. Ozellikle bir nesil icin ekmek, yoksunluğu cekilen temel gıda maddesi olarak bir nevi kutsallık atfedilmiş ve israf edilmemesine ozen gosterilmiş temel besin maddesi olmuştur. Ekmeğe gosterilen bu saygı ve ekmeği israf etmeme tutumu, toplumumuzda israf konusunda bireylerin en temel bilişsel şemalarından birini oluşturur. Bir yonuyle kulturel kodlarımıza toplumsal şuurumuza kazınmıştır. Belki ekmekten hemen sonra israf edilmemeye ozen gosterilen diğer temel madde sudur. Yani toplumumuzda bireyler israf etmemeyi oncelikli olarak ekmek ve su gibi temel gıda maddeleri uzerinden oğrenirler. Ailelerde de bu eğitim verilerek bilinc, nesilden nesile aktarılmaya calışılır.


"İSRAF ETMEMEK" SADECE EKMEK VE SUYA OZGU BİR ŞEY DEĞİLDİR
İsraf etmeme konusunda ekmeğe ve suya gosterilen bu hassasiyet ne yazık ki pek cok diğer temel gıda maddesine gosterilmez. Ekmeğe yuklediğimiz kutsallık onu cop kutusuna atmamızı zorlaştırırken gereğinden fazla alınan/pişirilen yemekler rahatlıkla cope dokulur. Cunku bu konuda israfın olmaması icin şemamızı geliştirmemiz yiyebileceğimiz kadar yemek almayı ya da hazırlamayı oğrenmemiz ve karnımız acken de israf etmemeyi, arzularımızı kontrol etmeyi akıl edebilmemiz gerekebilir. Bu ise henuz ekmeğin ve suyun israf edilmemesi kadar kulturel kodlara kazınmış bir şema hÂline donuşmemiştir.

Sadece gıdada değil elektrik, elektronik alet, giyim kuşam malzemeleri, zaman, ilac vb. urunlere karşı da ekmeğe ve suya karşı gosterdiğimiz hassasiyet yok. Bu problem temelde var olan şemanın değiştirilmesi, geliştirilmesi ve davranışa donuşturulmesi gibi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Cunku modern zamanda tuketim kulturuyle birlikte israf edilenler listemize dÂhil ettiğimiz teknolojik aletler, sağlık malzemeleri, zaman ve envai ceşit giysilerin israf edilmemesine dair zihnimizde bir şema yoktur. Olsa bile bunun etkisi ekmeğin israfından kacınmada olduğu kadar guclu değildir. Bu şemanın hızlı bir şekilde geliştirilmesi de bilgilenme, farkındalık ve bilinclenme gerektirir.

Maalesef gunumuzde bu bilinclenmenin kazanılması icin gerekli sureden daha hızlı gelişen bir teknolojik gelişme ve surekli teşvik edilen guclu bir tuketim kulturu soz konusudur. Reklamların teşvik ettiği marka tutkusunun, satın alma davranışlarındaki irrasyonelliğin koruklediği ve modern zamanda bir maneviyatcı arayışa donuşen bu tuketim cılgınlığından yazının ilerleyen satırlarında tekrar bahsedeceğiz ancak şimdi israf konusunun sayısal gostergelerine bir bakalım.



Turkiye ’de ve Batı ulkelerinde yapılan istatistiksel calışmalara bakıldığında, israfın boyutları somut olarak daha iyi anlaşılabilir. Mesela Nazik ve diğerleri (Turkiye İsraf Raporu, T.C. Gumruk ve Ticaret Bakanlığı, 2017.) tarafından hazırlanan Turkiye İsraf Raporu ’nda zikredilen verilere gore dunyada gıda uretiminin tahminen ucte biri, yaklaşık bir trilyon dolara karşılık gelen gıda israf edilmektedir.


Tahmin edileceği uzere, tuketim kulturunun zaman zaman ‘cılgınlık ve bağımlılık ’ boyutuna ulaştığı gelişmiş ulkeler israfta ilk sıralarda yer almaktadır. Ozellikle gıda israfında taşımacılık, depolama, bilincsiz uretim vb. gibi nedenler on plana cıkmaktadır. Ancak yine verilere gore israfın yaklaşık %40 ’ı hanelerde yapılmaktadır. Yani israfın onemli bir kısmı bireysel tuketim alışkanlıklarıyla ilgilidir.

Turkiye ’de ise Nazik ve diğerlerinin 26 ilde 1650 kişilik bir orneklem grubunda yaptıkları araştırmaya gore insanlar, israfı “gereksiz ve aşırı tuketim, tasarruf yapmamak, cope atıp ziyan etmek ve ihtiyac fazlasını almak” olarak tanımlamıştır. Araştırmaya katılımcıların yaklaşık %8 ’i ekmeği israf ettiğini belirtmiştir.

Bilincli ve surdurulebilir tuketmede, ihtiyacı kadarını alma, katılımcıların coğunluğuna gore ekmek israfından kacmanın en onemli yoludur. Tabağında kalan yemeği cope atma durumu ise %20 ’dir. “Cok ihtiyacım olmadığı hÂlde cok beğendiğim kıyafet ya da ayakkabı gorursem alırım.” diyenlerin oranı yaklaşık %63 ’tur. Bu veri israfın satın alma davranışlarıyla da ilgili olduğunu, bilincli bir satın alma alışkanlığının da tasarrufta onemli olduğunu gostermektedir. İnsanlar her ne kadar alışveriş, tuketim ve tasarruf konularında bilincli olduklarını iddia etseler de israf rakamları bilinclenmenin ifade edildiği duzeyde olmadığını gostermiştir.


MODERN ZAMANLARDA 'SAHİP OLMA'
Ekmek ve suyun israf edilmemesine gosterilen hassasiyetin diğer israf alanlarına genişletilememesi, meselenin sadece bir boyutunu oluşturur. Aslında gunumuzde israf konusunun kuresel bir sorun olarak tartışılması, insan tabiatının giderek artan hırs, sahip olma ve tuketme yoneliminin sonucu olarak değerlendirilebilir. Pek cok sosyal bilimci bu gidişata aslında yıllar once işaret etmiştir. Mesela onlardan birisi olan Erich Fromm (To Have or To Be, 1978.) eserlerinde, modern zamanda bireyler arasında elde etmeyi ve “sahip olma” yoneliminin giderek artmakta olduğunu savunur.

Fromm, o zamanların Batı toplumlarını gozlemleyerek, bu fikrini beyan eder ve uyarılarda bulunur. Ancak kureselleşmeyle birlikte gunumuzde bu sorun başta gelişmekte olan ulkelerin ve genel olarak tum dunyanın sorunu hÂline gelmiştir. Ona gore bireyler daha cok bir şeyleri elde etmeye ve iletişim kurdukları kimseleri kontrol etmeye yonelmektedir. Sevgi ve inancı da bu eğilimlerinin bir parcası hÂline getirmeye calışırlar. Mal, mulk, para, bilgi, şohret, populerlik sahip olma yonelimli bireylerin bir yonuyle kendini gercekleştirdikleri alandır. Sahip olma yoneliminde sevmek tahakkum etmektir, kendine mal etmektir. ‘Ya benimsin ya kara toprağın ’ ifadesinde sahip olmacı sevgi en guzel şekilde anlamını bulur. Cıkarlarımı desteklemeyen benim hizmetimde olmayan, bana kulfet getiren bir inanc faydalı değildir anlayışı da aynı yaklaşımın inanctaki yansımasıdır.

Mutluluk, paylaşmak, otekiyle hemhÂl olmak ve onun dertlerine ortak olmak değil daha fazla şeye sahip olmaktır. Bu yonelimin en temel sonucu hırs, tamah ve tuketimdir. Fromm ’un sahip olmak yoneliminin karşıtı olarak gorduğu ‘olmak yonelimi ’nde ise birey sahip olunacak mal, makam, şan, şohret, bilgi vb. her şeyin geciciliğinin farkındadır. Bu bilince haiz birey, kendini geliştirmeye, olgunlaşmaya, erdemleri yaşamaya ve yaşatmaya daha fazla vakit harcar.


TUKETİM TOPLUMUNDA HEP KAZANMA VE ELDE ETME HIRSI VAR
Sahip olma yonelimi en cok da tuketim kulturuyle kendini acığa vurur. Fromm ’a gore modern zamanın bireyi kendini “sahip olduğum ve tukettiğim şeyim” cumlesiyle en iyi şekilde anlatır, bu eğilim tuketim cılgınlığı ve israfla kendini gosterir. Ona gore modern toplumlarda artan tuketim cılgınlığı ve israfın temel nedeni, insanın hırsıyla guclendirilmiş sahip olma yonelimidir. Bu yonelimdeki bireyler icin daha cok şeye sahip olmak, tuketmek ve israf etmek Âdeta bir var olma bicimidir. Hatta var olmanın ve gorunur olmanın en etkin yoludur.

Gunumuz toplumlarının ruh hÂlini ele alan Fromm (Ozgurluk ve Kacış (Cev. S. Budak, Oteki Yay., 1997 İstanbul.) ozgurluğu de sahip olma yonelimi cercevesinde ele almaktadır. Ona gore gunumuz insanı “bir şeye sahip olarak ozgur olmayı” istemektedir. O nedenle ne kadar cok şey satın alıyor ve ne kadar cok şeye sahip oluyorsa o kadar ozgur olduğunu duşunmektedir. Oysa gercek ozgurluk daha cok kişinin kendini kontrol mekanizmasıyla ilişkili olabilir.

Kişi ne kadar kendini bir şeyden uzaklaştırabiliyorsa o kadar ozgur demektir. Tuketim toplumunda ise hep kazanma ve elde etme hırsıyla calışan ve surekli tuketen birey daha az değer ve erdem ortaya koymakta, olgunlaşma ve kendini gercekleştirme surecini ıskalayabilmektedir. Bir başka ifadeyle kendine ve inandığı değerlere yabancılaşmaktadır.


TUKETİM KULTURU, ALTERNATİF MANEVİYAT VE DİNDARLIK URETİYOR
Hatta tuketim kulturu, bazı sosyal bilimcilere gore alternatif maneviyat ve dindarlık bicimleri uretmektedir. Şoyle ki orneğin bir marka duşkunluğu ve onun etrafında oluşan motivasyon dikkate alındığında, markaların ticari doğasının otesinde birey ve toplum hayatında oynadığı rol (burada ve şimdi mutluluk, anlam ve guven hissi vermesi vb.) ve insanların davranışlarındaki etkisi, kimi sosyal bilimcilerce (Soldevilla, Errando, Felici, 2014.) bir tur dindarlık bicimi olarak değerlendirilmiştir.



Değer ve erdemleri ortaya koyarak kendini geliştirmenin zor olduğunu goren ya da tuketim kulturunun bir parcası olmaya duyarsızca katılıveren bireyler, gunumuzde kendini daha iyi hissetmek, mutlu olmak, var olduğunu ve yaşadığını hissetmek icin giderek daha fazla tuketmektedir. Tuketmek kendini ifade etmenin ve başkalarından farklılaştırmanın en kolay ve kitlelerce onaylanmış bir yoludur.


Benlik değerinin yuksek olduğu, alcakgonulluluğun ve şatafattan uzak olmanın gostergesi olan mutevazılığın olmadığı bir ortamda gosteriş, marka gosterme yarışı bireyler icin kendini ifade etmenin ve kendini gostermenin en ham ancak en cazip şeklidir. Sahip oldukları ve tukettikleri uzerinden kendini tanımlayan ve bu tarz bir hayatı benimseyen insanlar icin bunun sorgulanması diye bir şey de soz konusu olmayacaktır.

Bu tarz bir hayat o kadar ozumsenmiştir ki başka bir turlusu duşunulemez bile. Tutkuyla bağlanılan ve bazen bağımlılığa donuşen bu tur hayat tarzında sahip olunan arabanın, giyilen ayakkabının ve elbisenin, tatil yapılan mekÂnın marka değeri bir yonuyle kimliğin ve kişiliğin de onemli bir parcası olmuştur.


İSRAF ETMEK ERDEMSİZLİKTİR
İsraf bir itidalden, olculu tutum ve hareket etmekten uzaklaşma durumudur. Bir yonuyle israf etmek erdemsizliktir. O nedenle de dinlerce ve erdemi temel alan felsefi yaklaşımlarca hoş karşılanmamıştır. Ozellikle İslam, Nisa, 4/6; En ’am, 6/141 ve Âraf, 7/31. ayetlerinde erdem, olculu şekilde yiyip icme ve giyinme emredilirken, erdemsizlik yani israf Allah ’ın sevmediği bir tutum gorulerek yasaklanmıştır.

Bize duşen, yemek, icmek ve giyinmek konusundaki bu ilahî ilkeyi genişleterek zamanımızdaki israf alanlarına karşı bir onlem olarak da uygulayabilmektir. Bunun en oncelikli yolu da var olan şemayı, modern problemlere de uygulayabilecek donuşumu getirecek bir dinî eğitim ve soylem geliştirebilmektir.

Emanet bilincinin geliştirilmesi bireyin hem kendisiyle olan ilişkisinin hem de başkalarıyla ve Yaratıcıyla olan ilişkilerinin sağlıklı bir seyir izlemesini temin edebilir. Aksi takdirde tuketim kulturu icerisinde neşvunema bulan ve meşrulaşan israf, bencilliği torpulemekte; gosterişi ve metalar uzerinden kendini tanımlama fikrini desteklemektedir. Empati, yardımlaşma ve başkasının derdiyle hemhÂl olma israfın bir caresi olarak sunulabilir. Zira israf ve cimrilik arasındaki orta yol olan comertlik erdemi de bunu gerektirir.

Ozellikle 2000 ’li yıllardan sonra Batı toplumlarındaki gidişatı problemli goren sosyal bilimciler toplumsal hayatta erdemlerin yeniden kazanılması ve yaygınlaştırılmasının onemini vurgulamış ve bir tur “erdeme donuş” hareketi başlatmışlardır. Mesela psikolojide bunun yansıması olarak pozitif psikoloji geliştirilmiş; toplumsal sorunların ve ruhsal problemlerin onlenmesi, iyi oluş, hayat memnuniyeti, iyimserlik, psikolojik dayanıklılık, mutluluk ve huzurun tesisi icin erdemlerin bireysel ve toplumsal hayatta yaygınlaştırılması cozum olarak onerilmiştir.

Dolayısıyla bireysel duzeyde aile, okul, sivil toplum kuruluşları duzeyinde yardımseverlik, alcakgonulluluk, comertlik vb. erdemlerin yaygınlaştırılması amaclanmıştır. Bu doğrultuda calışmalar yapan sosyal bilimci Martin Seligman (Oğretilmiş İyimserlik, HYB Yay., Ankara 2011.) da sozu edilen erdemlere olan bu yonelişi “ahlaki koşu” kavramıyla acıklamış ve modern zamanda bireylerin ve sosyal kurumların kurtuluş recetesi olarak değerlendirmiştir.

İster dinî ister felsefi saiklerle olsun erdeme yonelme, bireysel ve toplumsal hayatta onları daha fazla yaşanılır kılmaya calışma, israf ve tuketim kulturu hususunda farkındalık oluşturma cozum yollarından biri gibi gozukmektedir. Daha acık soylemek gerekirse ailede, devlet kurumlarında, okullarda bireysel ve kurumsal olarak sağlıklı, olculu ve surdurulebilir bir tuketim anlayışının geliştirilmesi kısa vadede gercekleştirilecek bir cozum gibi durmaktadır. İnsan tabiatının sahip olmacı yonelimi dikkate alınarak bu yonde sistemli calışmaların yapılması yararlı olabilecektir.
Kaynak: Prof. Dr. Ali Ayten, Diyanet Aylık Dergi
İslam ve İhsan