
Gunumuzde hayır ve iyilik yapılması gereken bircok kişi, İslÂmî ve ictimÂî kuruluş vardır. Hayır yapmak isteyen ve lÂyık olanı arayan hayırseverler de bulunmaktadır. Bunlara onculuk ve aracılık yapmak, Muslumanların gorevleri olmalıdır. Ozellikle buyuk yerleşim birimlerinde, bunu organize eden hayır kurumları ve vakıfların bulunması kacınılmaz hale gelmiştir. Bu muesseseleri samimiyetle yaşatmak ve toplumun hizmetinde kullanmak, kucumsenmeyecek hayırlardandır.“Sen Rabbine davet et.” Kasas sûresi (28), 87. Âyet-i kerîmenin tamamının anlamı şoyledir: “Allah ’ın Âyetleri sana indirildikten sonra, o inkÂrcılar seni tebliğden alıkoymasın. Sen Rabbine cağır, sakın Allah ’a ortak koşanlardan olma.”
Butun peygamberlerin birinci derecedeki gorevi, dÂvet, yani insanları Allah ’ın yoluna cağırma olarak kabul edilir. Mu ’minlerin vazifesi, dine dÂveti her zaman ve her şartta yerine getirmek sûretiyle peygamberlerin gorevlerini surekli kılmaktır. Ummet, kıyamete kadar bu sorumluluğun altındadır. Değişen ve gelişen dunya şartları icinde, tebliğ vazifesinin ihmali soz konusu olamaz. İslÂm ’ı butun cağlarda ve dunya coğrafyasının her koşesinde tebliğ etmenin şartları, usul ve uslûbu, insanların icinde yaşadığı yeni durumlar muvÂcehesinde değişse de, duraklaması, vazgecilmesi veya geciştirilmesi duşunulemez. Bugun, İslÂm toplumlarının en buyuk eksikliği, duzenli ve sistemli bir tebliğ teşkilÂtından mahrum oluşları, ferdî gayretlerle yetinerek, toplu tebliğ yollarını aramayışlarıdır. Fakat Allah ’a dÂvet, gucunun yettiği olcude, her mu ’minin gorevidir.
“Sen, Rabbinin yoluna hikmetle ve guzel oğutle davet et.” Nahl sûresi (16), 125
Âyet-i kerîmenin devamında şoyle buyurulur: “Onlarla mucadeleni en guzel bir usul ile yap. Şuphesiz ki Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir, doğru yolda olanları da en iyi O bilir.”DİNE DAVETİN USUL VE USLUBU
Bu Âyet-i kerîme, dine dÂvetin usul ve uslûbu ile ilgili temel dusturun nasıl olması gerektiğini bize oğretmektedir. İnsanlara guzel soz ve guler yuzle yaklaşmak dinimizin temel prensibidir. “Tatlı dil yılanı deliğinden cıkarır” atasozumuz bu gerceği ne kadar veciz bir şekilde ortaya koyar! Dine dÂvet ve Allah ’a cağırma metodumuz, Kur ’an ’ın emir ve tavsiyeleri, Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in uygulamaları doğrultusunda olursa gercekci yaklaşımı sağlayabiliriz. Genel strateji budur; ancak îkazın, uyarının ve bazı kere sertliğin hic olmayacağı soylenemez. Bunun da yeri, olcusu ve şekli Kur ’an ve Sunnet sınırları icinde belirlenir.
Hikmet, oncelikle Kur ’an ve Sunnet ’in şaşmaz hakikatleridir. Bunların acıklanmasına yardımcı olan her doğru soz, hak ve hakikati acıklayan her delil, şupheleri ortadan kaldıran her gercek, hikmetin icine girer. O halde, oncelikle İslÂm ’ı iyi oğrenmek, kavramak ve hayata yansıtmak gerekir.
Guzel oğut (mev ’ıze-i hasene), olaylardan cıkarılan guzel dersler, ibretler; endişe ve korku verici sonuclardan sakındırmadır. Kur ’an ve Sunnet ’te bunun pek cok orneklerine rastlarız. Kişi, kendisine anlatılanların, lehine ve kendi faydasına olduğunu kabul etmek zorunda kalır. Hangi ceşit hareketin ve davranışın, nasıl bir sonuc doğuracağını gorur ve bilir. Bu sebeple Kur ’Ân-ı Kerîm, doğru ve yanlışın neler olduğunu bize oğretir. Doğrunun karşılığının mukÂfat, yanlışın karşılığının da ceza olduğunu haber verir.
Butun bunları bilerek Allah ’a dÂvet, en iyi mucÂdele tarzıdır.
“İyilik ve takvada yardımlaşın.” MÂide sûresi (5), 2İslÂm ’ın emrettiği her şey ve hayrın her turlusu iyiliktir. TakvÂ, Allah TeÂl ’nın haram kıldığı, yasakladığı işlenilmesinden hoşnut olmadığı şeyleri terketmekle ulaşılan mertebedir.
Bu iyi ve guzel hasletlere sahip olma, onları daha ileriye goturme hususunda birbirimizle yardımlaşmamız emrolunmuştur. Buna karşılık, gunah işlemek, haddi aşmak ve bir konuda aşırı gitmek hususunda yardımlaşmaktan kacınmamız gerektiği de Âyetin devamında emredilir.
“Aranızdan iyiliğe, hayra cağıran bir topluluk bulunsun.” Âl-i İmrÂn sûresi (3), 104Âyet-i kerîmenin tamamının anlamı şoyledir: “Sizden iyiliğe cağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir topluluk olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır.”
İYİLİĞE VE HAYRA DAVET EDENLER
Topluluk diye tercume ettiğimiz “ummet” tabiri, vasfı itibariyle, sıradan bir topluluğu değil, insanlığın oncusu olan, ceşitli mezhep ve grupları icinde toplayan, kendisine uyulan ornek bir topluluğu ifade eder. Bu topluluğun en kucuk numûnesi cÂmideki cemaat olduğu icin, onların en onunde duran ve kendisine cemaatin uyduğu kişiye de, imam denilir. İmam ve ummet kelimeleri aynı kokten turemiştir. Camide cemaatin onderi sayılan ve kendisine uyularak arkasında namaz kılınana imam denildiği gibi, ummetin başında bulunan kişiye yani devlet başkanına da imam denilir. Ummet, bir imam yani bir lider etrafında şekillenmiş en buyuk cemaatin adıdır.
İyilik ve hayra dÂvet eden, emir bi ’l-marûf ve nehiy ani ’l-munker gorevi yapan bir topluluk, bir cemaat oluşturulması, bir lider, onder cıkarılması, dinimizin, imandan sonra bizden istediği pek onemli bir gorevdir.İyiliğe dÂvet etme gorevini yerine getirebilen muslumanlar, başarıya ulaşır, kurtuluşa ererler. Bu gorev, farz-ı kifÂyedir. Bu yapılmıyor ve ye-rine getirilmiyorsa, hic bir musluman kendini sorumluluktan kurtaramaz. Her muslumanın gorevi, boyle bir ummeti ve imameti teşekkul ettirme azim ve gayreti icinde olmaktır. Tevhid nizamı bozulunca ortaya cıkan belÂlar ve musibetler sadece zÂlimlere isÂbet etmekle kalmayıp butun topluma sirayet etmektedir. İslÂm ummeti, uzun zamandan beri bu musibetleri yaşamaktadır. Umidimiz, musibetlerin uyanma ve şuurlanmaya vesile olmasıdır.
İYİLİĞE ONCULUK EDENE ONUN ECRİ VERİLİR
Bedir ehlinden ve ensardan olan Ebû Mes ’ûd Ukbe İbni Amr radıyallahu anh ’ den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Bir iyiliğe onculuk eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır.” Muslim, İmÂre 133. Ayrıca bk. Ebû DÂvûd, Edeb 115; Tirmizî, İlim 14
Nevevî ’nin Muslim ’den naklettiği bu hadis, bir rivayetin konumuzla ilgili tek cumlesinden ibarettir. Bu rivayetin baş tarafı şoyledir:
Bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ’ e gelerek:
– Benim hayvanım helÂk oldu, bana bineceğim bir hayvan ver, dedi. Peygamber Efendimiz:
– “Bende de yoktur” dedi. Orada bulunan bir adam:
– Ey Allah ’ın Resûlu! Ben, kendisine binek hayvanı verecek bir kimseyi gosteririm, dedi. Bunun uzerine Peygamberimiz yukarıda tercumesi gecen hadisi soyledi.
Hadis, hayra onculuk yapmanın, hayır yapana ve hayır yapılmaya layık olana yardımda bulunmanın faziletine delil teşkil eder. Cunku hayra, iyiliğe delÂlet etmek de bir hayırdır. Hayır yapana ecir ve sevap verildiği gibi, o hayrın yolunu gosterene de sevap verilir. Cunku her insan bizzat kendisi hayır yapmaya guc yetiremeyebilir. Bundan elde edilen sevabın mutlaka eşit olması da gerekmez. Hayra onculuk ve delÂlet, sozle, işle, işaretle veya yazmak sûretiyle olabilir. DelÂlet edene ecir verilmesi, hayır ve iyilik yapanın ecir ve sevabından da hic bir şey eksiltmez.
Ozellikle gunumuzde hayır ve iyilik yapılması gereken bir cok kişi, bir cok İslÂmî ve ictimÂî kuruluş vardır ki ihtiyac icinde kıvranmakta, caresiz kalmaktadırlar. Aynı şekilde, hayır yapmak isteyen ve lÂyık olanı arayan hayırseverler de bulunmaktadır. Bunlara onculuk ve aracılık yapmak, Muslumanların gorevleri olmalıdır. Ozellikle buyuk yerleşim birimlerinde, bunu organize eden hayır kurumları ve vakıfların bulunması kacınılmaz hale gelmiştir. Bu muesseseleri samimiyetle yaşatmak ve toplumun hizmetinde kullanmak, kucumsenmeyecek hayırlardandır.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
1- Hayra onculuk yapmak, hayrı işlemek gibi sevaptır.
2- Hayra onculuk sozle, işle, işaret ve yazı ile olabilir.
3- Hayra onculuk yapana verilen ecir ve sevap, hayır yapanın ecir ve sevabından hicbir şey eksiltmez.
4- Hayra yonelik teşkilatlanma, gunumuzun vazgecilemeyecek zaruretlerinden biridir.
Kaynak: Riyazus Salihin, Hadis-i Şerif Tercumesi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan