
Bugun kendimizden başlayarak butun gorunurluklerimizde (evde, sokakta, camide, okulda, iş yerinde, medyada, yonetimde), Rasulullah ’ın “guzel ornekliği”ni elverdiğince ortaya koymak, insanlığın İslam telakkisini (algısını) doğru şekillendirmek adına hayati onem taşıyor. Muslumana bakıp İslam ’a ısınmak ile Muslumana bakıp İslam ’dan uzaklaşmak arasında derin farklar bulunduğu izahtan varestedir.Allah TeÂl Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi insanlığın onune rehber olarak koyarken O ’nu “Guzel ornek” diye vasıflandırdı. (Ahzab, 21)
RABBANİ BİR EĞİTİM
Yani O ’nun “Yaratan ’dan insanlığa haber getirme” misyonu yanında bir de kişilik olarak “Guzel ornek olma” vasfı vardı.
Allah Rasulu, kendi şahsiyet kıvamını anlatırken “Beni Rabbim terbiye etti. Edebimi, terbiyemi guzel eyledi.” (Suyûtî, CÂmiu ’s-Sağîr, I, 12) diyecekti.
Demek ki insanlığın rehberi olarak takdim edilecek kişi, “Rabbani bir eğitim”in eseri olacaktı.
İslam fıkhı, Peygamberlerin vasıflarını beş madde halinde belirledi:
İsmet. Fetanet. Sıdk. Emanet. Tebliğ.
Bu beş esasın sonuncusu, yani tebliğ, Peygamberlerin gorevlerini ifade ediyor. Onlar Allah ’ın insanoğluna gonderdiği mesajı duyuracak, tebliğ edeceklerdir.
Diğer dort esas ise, bu insanlık onderlerinin kişilik vasıflarına dairdir. İsmet, yani gunahtan korunmuşluk, fetanet, yani akıllı - zeki - zihnen diri olmak, sıdk, yani doğru - sadakat sahibi olmak, emanet, yani emin - guvenilir olmak.
Butun peygamberlerde bulunması ongorulen bu şahsiyet değerlerinin yanında, Rasulullah aleyhissalÂtu vesselÂm ’a ozgu vasıflara da yer verilir Kur ’an-ı Kerim ’de. Mesel “Muhakkak ki sen yuce bir ahlÂk uzeresin.” (Kalem, 4) buyurulur. “Yuce ahlÂk” tanımlamasının icine ne giriyorsa Allah Rasulu ’nun şahsiyeti odur. Yine “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gonderdik.” (Enbiya, 107) buyurulur. Burada da “Rahmet olarak gonderilmek... ustelik alemler boyutunda” neyi ihtiva ediyorsa, Rasulullah ’ın o vasfının altı cizilir.
İNSANLARA YUMUŞAK DAVRANMAK
Rasulullah ’ın insan ilişkileri vasfedilirken “İnsanlara yumuşak davrandın” denilir. “”Katı kalbli ve sert mizaclı olmaması”na vurgu yapılır. “Allah ’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba ve katı kalbi olsaydın, muhakkak ki insanlar etrafından dağılır giderlerdi” (Al-i İmran, 159)Yine Allah TeÂl Esma-i Husnasından olan “Raûf, Rahîm” gibi sıfatları bizzat Rasulullah icin zikreder. Yani bu sıfatların Hazreti Peygamber ’de bihakkın tecelli ettiğini bildirir.
Rasulullah Hira ’dan uzerine Peygamberlik vazifesi yuklenerek ve derin endişesi her halinden belli iken O ’nu Mekke ’de karşılayan muhterem zevceleri Hazreti Hatice ’nin soyledikleri de insanlığın onune duşecek bir cihanşumul rehberin vasıflarına dair cok onemli tesbitler ihtiva etmektedir.
“Endişelenme, der Hazreti Hatice Validemiz, ve sonra ekler: Yemin ederim ki Allah hicbir zaman seni utandırıp uzmez. Cunku sen akrabanı gozetirsin, doğru konuşursun, zayıfların elinden tutarsın, yoksulları kayırırsın, misafirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayanın yardımına koşarsın.”
İSLAM GUZELDİR
Butun bunlardan neyi anlıyoruz?
İnsanlığın onune rehber olarak cıkacak insanların, oncelikle “Guzel ornek” olmaları gerektiğini, guzel ornekliğin de Rasulullah ’ın muazzez şahsında tebellur ettiği şekilde “guzel” kelimesinin butun muhtevasını taşıyor olmasını anlıyoruz.
-İslam guzeldir.
-Rasulullah (s.a.v.) İslam ’ı en guzel yaşayandır. “Rasul kendisine indirilene iman etti.” (Bakara, 285) Ve;
-Rasulullah ilahi mesajı ikinci, ucuncu, beşinci, milyonuncu insanlara taşıyandır. Ve;
-Veda Hutbesinde “Burada bulunanlar sozlerimi bulunmayanlara ulaştırsın” dediğinde de, İslam ’ı ikinci, ucuncu, beşinci milyonuncu, milyarıncı insanlara taşıma gorevini, diğer tum mu ’minlere gorev olarak verendir.
Peygamberlerin “ismet - gunahtan korunmuşluk” vasfı diğer insanlar icin soz konusu değildir. Ancak, “İslam ’ı tebliğ”gibi “irşad” gibi bir sorumluluk konumunda olanların bizzat Rasulullah ’ın ifadesiyle bir tur “kalb kirlenmesi” demek olan gunahtan kacınması elzemdir.
Ki bu cağda, bir noktada butun bir ummet kişiliği, onun yanında tek tek her Muslumanın davranışları tebliğ - irşad noktasında muspet ya da menfi bir mahiyete burunmektedir. İnsanlar tek tek Muslumanlara ya da butun İslam ummetine bakıp, “İslam buysa” diyerek İslam ’a da koşabilir, İslam ’dan da uzaklaşabilir.
Peygamberlerde olması gereken diğer vasıflar, yani sıdk, emanet, fetanet ise, irşad sorumluluğunu hisseden herkesin olmazsa olmaz ozellikleri arasındadır.
Burada şu da ifade edilebilir ki, Rasulullah ’ın “Guzel ornek olma” vasfı da, O ’nun izinden gidenler icin temessul edilmesi gereken bir sunnettir.
MUSLUMANIN GUZEL ORNEK OLMA VASFI
İslam ’ın gerek Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin “Guzel ornek”liği ile gerekse, mu ’min­lerde olması gereken vasıfların zikredildiği Kur ’an ’ın tevcihleriyle butun zamanlarda bir “mu ’min kalitesi”ni insanlığın onune koyduğu bir gercektir.Kur ’an ’da “İyilik” diye tercume edilen “Birr” kavramı daha geniş ve ozel anlam yuklenen bir kavramdır. Allah TeÂlÂ, mu ’mini “Birr” kavramı cercevesinde bir şahsiyet kıvamında gormek ister. Ayet şoyledir:
“İyilik, yuzlerinizi doğu ve batı taraflarına cevirmeniz (den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah ’a, ahiret gunune, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (ozgurlukleri icin) kolelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekÂtı veren, antlaşma yaptıklarında sozlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah ’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara, 177)
Ayete bakıldığında mu ’minin iman ve ibadet boyutu yanında insan ilişkilerinde de iyilik timsali olabilmesine işaret edildiğini goruyoruz.
Bu vasıflar, Hazreti Hatice Vali­demizin Rasulullah ’ın şahsiyet kıvamını tebcil ederken soylediklerine ne kadar benziyor.
Âl-i İmran 92 ’de “Sevdikleri­niz­den infak etmedikce, (Allah yolunda) harcamadıkca birr ’e - iyiliğe eremezsiniz” şeklindeki ayete bakıldığında da mu ’minlerin onune farklı bir iyilik cıtası konduğu goruluyor.
KUR'AN'DA MU'MİN KIVAMININ İKİ VASFI
Kur ’an ’da mu ’min kıvamından bahsedilirken defalarca iki vasfın altı cizilir:
-İman edenler...
-Salih davranışlarda bulunanlar...
İman kalb amelidir. İbadet Allah ile kul arasındaki ilişkidir. Onun da kalitesi kalbi derinliği olcusundedir.
“Salih amel” ise mu ’minin insan - toplum ilişkilerine bakan yuzudur. İnsanlar, kalbi goremezler, dolayısıyla imanın ve ibadetin kalitesini de goremezler. Ama insan - toplum ilişkileri -ki bu alanın İslam ıstılahındaki adı muamelÂttır- alanında yapılanlar - yapılmayanlar kalite değerlendirmesinde kayda girerler.
Asr Suresinde “Asra yemin olsun ki” ifadesinden sonra “İnsan gercekten husrandadır” denilir ve ardından istisnalar zikredilir. İstisnalar dort başlık altındadır:
-İman edenler
-Salih davranışlarda bulunanlar
-Hakkı tavsiye edenler
-Sabrı tavsiye edenler.
Hak İslam ’ın getirdiği butun olculerdir.
Sabır Hakta, imanda, salih amelde sabit kadem olmaktır, gerekirse direnmektir.
İman ile salih amel ise icicedir.
“Amel”, insanın tum davranışlarını ifade eder. İnsan yaşadıkca bir şeyler yapar. Allah TeÂl mu ’minden “salih” iş yapmasını istiyor. “Salih” de tıpkı “Birr” gibi, Kur ’an ’ın ozel anlamlar yuklediği bir kelimedir. “İyi” diye tercume edilir, ancak kokune indiğinizde orada “Sulh” gibi “ıslah” gibi “salah” gibi daha derin anlamlar bulursunuz. Demek ki mu ’min ıslah edici olacak, sulh insanı olacak, bulunduğu yere salÂh - iyilik getirecek.
Rasulullah Mescid ’de insanlara soruyor:
-Bugun bir hasta ziyaret eden var mı?
-Bugun bir cenaze teşyiinde bulunan var mı?
-Bugun bir fakirin karnını doyuran var mı?
“Bunları yapan cennetliktir” diyor.
“Salih amel” deyince işte bunlar gibi, hayatın bir alanını ihya eden davranışlar zikrediliyor.
İslam kulturunun icine “Gonul yapmak” kavramı boyle giriyor.
Birisinin gonlunde sevinc uyandırmayı tebcil ediyor Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz.
ŞİMDİ BANA KİM İNANIR?
Rasulullah (s.a.v.) İslam ’ı şirkin boy saldığı ve insan ilişkilerinin dibe vurduğu Mekke toplumunda tebliğe başladı. “Şimdi bana kim inanır?” kaygısı yaşadığı bir zamanda Hazreti Hatice validemiz O ’nun yuksek insani vasıflarını zikrederek, yani o toplumda bile bu vasıfların insanların direncini ortadan kaldıracağını belirterek Allah Rasulunun yureğini takviye etti.
Vahyi inkar edebilirlerdi, ona iman ayrı bir kalbi kıvam gerektirirdi, ama o zamana kadar yuceliği musellem olmuş insanî kalitenin inkarı mumkun değildi. “Guzel ornek”lik butun inkÂr kapılarını zorlamak icin en muessir vakıaydı.
Bugun de kendi kucuk muhitlerimizden, ailemizden mesela, iş yerimizden, butun gorunurluklerimizde (evde, sokakta, camide, okulda, iş yerinde, medyada, yonetimde), Rasulullah ’ın “Guzel ornekliği”ni elbette kendi muhtevamız elverdiğince ortaya koymak, insanlığın İslam telakkisini (algısını) doğru şekillendirmek adına hayati onem taşıyor. Muslumana bakıp İslam ’a ısınmak ile, Muslumana bakıp İslam ’dan uzaklaşmak arasında derin farklar bulunduğu izahtan varestedir.İslam ’ı guzel yaşayan, kişilikleriyle bulunduğu ortama sulh, selamet getiren, varlıklarından rahmeti, rıfkı, mulayemeti teneffus ettiğiniz, davranışlarında Rasulullah ’ın ahlÂk guzelliğinden izler barındıran, gercek anlamda mu ’min (iman eden - emniyet veren) gercek anlamda muslim (musluman - silm insanı) bugunun insanlığı icin ekmek kadar su kadar hayati ihtiyac halindedir.
Davranışlarıyla insanları İslam ’dan uzaklaştırmanın vebali ise herhalde taşınamayacak kadar buyuk olmalıdır.
Kaynak: Ahmet Taşgetiren, Altınoluk Dergisi, Sayı: 389
İslam ve İhsan