
Dunya, imtihan gereği iyinin ve kotunun bir nevi savaş alanıdır. Herkes davranışına gore imtihanı ya kazanmakta veya kaybetmektedir. İmtihan kolay değildir. Neticesi ya ebedi saadet veya ebedi felakettir.Araplar, iclerinden mevki makam sahibi onemli birisi olunce “Arkasından gok ve yer ağladı” derlerdi. Yani onun olumunden dolayı her tarafı huzun kapladı, yer ve gok bile ağladı diyerek o kişinin onemine, sevgi, saygı ve bereket kaynağı olduğuna işaret ederlerdi. “Arkasından gok ve yer ağlamadı” dediklerinde ise, o kişinin değersiz, faydasız, ustelik tehlikeli ve zararlı olduğunu kastederlerdi. Cenab-ı Hak, denizde boğulan Firavun ve ordusu icin şoyle buyurmuştur: “Onlar geride nice bahceler, pınarlar, ekinler, konaklar, zevk ve sefasını surdukleri nice nimetler bıraktılar. İşte boylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık. Gok ve yer onların ardından ağlamadı.” (Duhan, 25-29)
İYİ İNSANLARIN OLUMU
Kotulerin olumuyle ağlamak şoyle dursun onların bu alemden defolup gitmesiyle yer ve gok ehli adete bayram yapar. Cunku onların dunyayı yakıp yıkan zulumlerinden, fitne ve fesatlarından kurtulmuş olurlar. İyilerin aksine onların varlığı rahmet değil felÂket sebebidir. Yaşanan butun olumsuzlukların sebebi Nemrud - Firavun, Ebu Cehil ve benzeri kişiler ve onların kotu icraatlarıdır.
Buna mukabil guzel insanların vefatıyla yer ve gok yas tutar. Yer ve gok ehli mateme burunur. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hususta şoyle buyurdular: “Her mumin icin gokte iki kapı vardır. Bir kapıdan rızık iner, bir kapıdan da onun guzel ameli cıkıp yukselir. Onun vefatıyla bu kapılar yas tutar.” (Tirmizi, Hadis no: 3552) Diğer bir hadis-i şerif de şoyledir: “Muminin ardından yeryuzunde namaz kıldığı, ibadet ettiği yer de, amelinin goğe yukseldiği yer de ağlar.” (Durru ’l-mensûr, 6/30)
KOTU İNSANLARIN OLUMU
Kotuler ve onların kotu amelleri yeri-goğu kirletiyor, iyiler ve onların guzel amelleri ise yere-goğe guzellik katıyor. Kotulerin kir ve pisliklerini temizliyor. Mu ’minler, salih amel sahipleri yer yuzunun sigortasıdır. Onlar olmasa dunyanın da bir anlamı olmaz. Kotuler iyilerin sayesinde yaşadıklarını bilmelidirler. Onların azalmasından endişe duymalıdırlar. Mevl muminlerin hatırına onlara rızık veriyor, yaşatıyor.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ummetin ve butun insanlığın sigortasıdır; “Sen iclerinde iken Allah onlara azap etmez. Bağışlanma diledikleri halde de Allah onlara azap edecek değildir.” (Enfal, 33) Emniyet ve guvende olmamız icin Rasûlullah ’ın manen aramızda olması, sunnetlerinin yaşatılması gerekir. Sunnet Hz. Peygamber (s.a.v.) ’in topyekûn hayat tarzıdır. Gercek hayat onun yaşadığı ve gosterdiği hayattır. Gerisi ise bayattır. Dunya, imtihan gereği iyinin ve kotunun bir nevi savaş alanıdır. Herkes davranışına gore imtihanı ya kazanmakta veya kaybetmektedir. İmtihan kolay değildir. Neticesi ya ebedi saadet veya ebedi felakettir.
Mu ’minin hayatı meşakkatli de gecse sonunda saadete, huzura kavuşur. KÂfir ve fÂcirin hayatı ise busbutun felaket ve nedamettir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) ’in onunden bir cenaze gecti. “Musterihun ve musterÂhun minhû” buyurdu. Ashabı sordu: İstirahat eden ve istirahat edilen kimdir? Efendimiz şoyle cevap verdi: Musterih = istirahat eden mu ’min kuldur. Olduğunde dunyanın eziyet ve sıkıntılarından kurtulur, Allah ’ın rahmetine erer. MusterÂhûn minh yani kendisinden kurtulunan ise kulların, ulkelerin, bitkilerin ve hayvanların, şerrinden kurtulduğu kimsedir.” (Buhari, CenÂiz, 42)
Yine Efendimizin bildirdiğine gore dunyada sıkıntı ceken fakir, sÂlih bir mu ’min cennete girince butun dunyevi sıkıntılarını unutur. Buna mukabil dunyada refah icinde yaşayan fÂsık ve fÂcir ise cehenneme girince dunyada yaşadığı butun zevk ve sefalarını unutur. Gercek mutluluk ebedi, daimi olan mutluluktur.KÂfir ve zÂlim olanlar hadiste de belirtildiği gibi başta insanlar olmak uzere ulkeler, bitkiler ve hayvanlar icin bile sıkıntı ve dert kaynağıdırlar. Olduklerinde kendilerinden, şerlerinden kurtulmanın sevinci yaşanır. Rahmet yerine lÂnetle anılırlar, bedduaya muhatap olurlar. Bu beddua ve lÂnetten, kendilerine iyi terbiye vermeyen ana-babaları bile nasiplenir. Boylelerinin adı gectiğinde insanların icinde gayr-i ihtiyari bir nefret duygusu hasıl olur. Peygamberler, sıddîklar, şehitler, sÂlihler anılınca gonullerde nasıl sevgi ve saygı hissi hasıl olursa Nemrud-Firavun, Ebu Cehil, Ebû Leheb ve yandaşları anıldığında gonullerde darlık, tiksinti meydana gelir. Peygamberlerin arkasından salavat getirilir, ashabın ardından Radıyallahu anhum = Allah onlardan razı olsun denir. Alimlerin, fazılların ardından Rahimehumullah = Allah onlara rahmet etsin denir. Zalimler icinse, Allah onları kahretsin, onlar icin yaşasın cehennem denir.
ZALİM VE CILGIN NERON'UN OLUMU
Mu ’minin amel defteri kapanmaz, dunyada yaptıkları, geride bıraktıkları guzel amel ve eserler sebebiyle sevap haneleri daima dolup taşar. Olumleri de hayatları da hem kendileri hem de başkaları icin rahmet kaynağı olur.
Kendileri icin gok ve yerin ağlamayıp bilakis olumlerinden dolayı bayram ettiği kimseler kıyamete kadar kotu şekilde yÂd edilirler. Amel defterleri de hep kotu hatıra ve eserleri sebebiyle gunahla dolup taşar. Arkasından gok ve yer ehlinin ağlamadığı, bilakis sevindiği kimselere dair pek cok ornek vardır. Bunlardan birisi de zalim ve cılgın Neron ’dur.
Kovadis isimli tarihi romanda Neron ’un Roma ’da Hristiyanlara karşı işlediği cinayetler cok carpıcı bir ifade ile dile getirilmiş, bir cılgının kotu akıbeti ortaya konmuştur.
Kendisini Allah yerine koyan cılgın meczub Neron İspanya ile Galia ’nın da Âsiler safına katıldığını duyunca kudurmuşa dondu. Roma ’da yaşayan butun Galia ’lıların oldurulmesini, Roma ’nın tekrar yakılmasını, arenadaki vahşi hayvanların şehre salınmasını, başkentin İskenderiye ’ye nakledilmesini istiyordu.
Fakat işler tersine gidiyor, gunbegun Neron ’un sonu yaklaşıyordu. İşin farkına vardı. Oldurduğu anasını, karısını, erkek kardeşini ve oldurduğu sayısız insanları hatırladı.
Senatonun “olum” kararını duydu. Bu karara gore kendisine ana-baba katillerine uygulanan ceza uygulanacaktı. Ensesine bir yaba saplanıp olunceye kadar kırbaclanacaktı. Yakalanmak korkusuyla bir bataklığa doğru koştu, pislik icinde gizlenmeye calıştı. Yakalanacağını anlayınca bıcağı gırtlağına dayadı, bir başkasının yardımıyla bıcak sapına kadar saplandı. Yere devrilen Neron ’un kalın ensesinden kara bir sel gibi kanlar fışkırdı; debelene debelene can verdi. İşte Neron da tıpkı bir kasırganın, bir yangın felaketinin, bir harbin, bir veba salgının gecip gitmesi gibi yok olmuştu.
Ebu Cehil de, Ebu Leheb de, Nemrud da, Firavun da aynı akıbete ducÂr oldu. Gok ve yer onlar icin bir damla uzuntu gozyaşı dokmedi, bilakis mazlumlar sevinc gozyaşı doktuler.
Butun mesele yeryuzunde “Allah ’ın halifesi” olarak yaşamak, rahmetle anılmak ve gok kubbede hoş bir seda bırakabilmektir. Sozlerimizi merhum, Akif ’in şu beytiyle noktalayalım:
Hatırlar mısın doğduğun zaman sen ağlıyordun gulerdi Âlem
Oyle bir hayat sur ki, mevtin sana hande olsun halka matem.
Yani olurken sen gul, başkaları ağlasın. Bu ağlamaya gok de katılsın yer de katılsın.
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 389
İslam ve İhsan