Musluman demek insanlık hayrına yaşayan insan demektir. O tarafsız değil, Âdil olmak, adÂletin yanında yerini almak zorundadır. O hakikati yalnız bırakma sucunu işleyemez. Şikayet ve sızlanma makamında değil, imtihan dunyasında yaşıyoruz. Zaman boş durma zamanı değil, koşturma zamanıdır vesselam."İnsan insanın problemidir.” “Şu halde ne yapmalı ey şark kavimleri?”

“Rahmeten lil Âlemin”e ozenip Âlemlere rahmet olmak aklının kıyısından bile gecmemiş. HÂlbuki asaletler, meziyetler hep bundaydı.

Ufuk dar olunca, ote dunya gozden ırak tutulunca, insan duygu ve hayal dunyalarından mahrum olunca işte boyle bunalıyor. Tutuyor, melek-misal yavrulara silah doğrultuyor. Cocuklar o namlulara bakarken neler hissetti? Bir damlacık yureklerinde ne kıyametler koptu? Kimsenin umurunda değil. Her beraber tiyatro seyrediyormuş gibi bir halimiz var.

NAMLU COCUĞA CEVRİLİNCE

Namlu cocuğa cevrilince... Tetiğe basan “baba” olunca... Anne “yalnızlığa duşen karlar” gibi savrulunca... İnsan sorumluluk duygusundan mahrum olup duyarlılığını yitirince... Kişi “kara vicdanlı”ya donuşunce... Kin denizi tusunamiyle din sahillerini yutunca yavrular nereye kacsın be kardeşim?

Ucaklarla kelebekler nasıl carpışır? Bunun izahı yapılabilir mi? Baba kurşunuyla, baba evinde, sabahın seherinde can vermek nasıl bir şeydir? Dalından koparılmış gul fidanı gibi duşmek halıların uzerine. Elini kolunu bir iki oynatıp hareketsiz kalmak, can vermek alkanlar icinde.

Bu trajediye yurekler dayanmaz. Bu tablo bize yakışmıyor. Âlemlere rahmet olanın ummeti zahmete donuşmemeliydi. Sıfırı da tuketip dipsiz kuyulara duşmemeliydi. Şanlı ‘Kitap ’ boyle bir toplum inşa etmemeliydi.

İnsafın, merhametin, sabır denilen meziyetin, sukûnetin, şu bizim diyarda nÂmı yok mu?

Derler ki, “yeryuzunun herhangi bir yerinde, herhangi bir cinayet işlense, o cinayetten buyuk kucuk bir kan damlası herkesin uzerine sıcrarmış.”
El hak. Doğrudur efendim, aynen oyledir. Bu cumlenin altına imzamı atarım.

Sular bulanırken, bin bir gunahla hava zehirlenirken, toplum adım adım ucurumlara suruklenirken fert ne yapıyordu. Abdestli namazlı Musluman hangi oyunda oynaştaydı?

“Sucu toplum hazırlar fert işlermiş” efendim. Bataklık oluştuysa sivri sinek tureyecektir. Asıl soru şu: o bataklık oluşurken “musluman duyarlılığı” hangi seviyedeydi. Verimli tarlalar bataklığa donuşurken goren gozlere duman mı cokmuştu, perde mi inmişti? Daha temel soru şu: Musluman “İslam” deyince ne anlıyordu? Kur ’Ân ’ın bir ders kitabı değil de, bir muracaat kitabına donuşmesine nasıl bakıyordu. Kur ’Ân ’ın kenara itilmesi karşısındaki tavrı neydi? Yoksa “hic bir şeyin farkında değil miydi?”

"HİC KİMSE BENİM GUNAHIM YOK" DİYEMEZ!

Cocuklar haric hic kimse “olup-bitenlerde benim gunahım yok diyemez.” “Hepiniz cobansınız, hepiniz guttuklerinizden sorumlusunuz” diyen bir peygamberin ummeti, “neticenin vahametinden sorumlu değilim” diyemez. “İnsanım” diyen elbette aklını ve iradesini kullanacak, vicdanının gosterdiği istikamette sabırla ilerleyecektir. Soylenen sozleri akıl ve vicdan terazisinde tartacak hakkın, haklının ve adaletin yanında yerini alacaktır. Doğruya doğru yanlışa yanlış diyecektir. “Hakkın hatırı dostun hatırından ustundur” cumlesini dustur edinecektir.

Hey dost! Bilirsin; “dunyanın oteki ucunda bir gunah işlense, bu ucunda bebekler daha cok ağlar”mış. Neden ağlar bebekler. “Bizim dunyamız, geleceğimiz kirleniyor” diye ağlar. Kuantum fiziği bunu kabul ediyor: MekÂn icinde yer değiştirmeksizin eşya bir yerden bir yere nakledilebiliyor.

Kirli dunyanın oluşmasında cocukların zerre kadar payı yoktur. Cocuk, aramızda dolaşan masumiyetin adıdır.

Yaşını başına almış olanlar vazifesini yapsaydı namlu cocuklara doğrulmayacaktı. Her bir muslim kişi, vakit kaybetmeden başını iki elinin arasına alıp “el emru bi ’lmarûf ve ’n nehyi anil munker” benim neyim oluyor diye duşunmelidir. Her gecen gun cocuk acılarının ve kaygılarının coğaldığı bir dunyada yapabileceğimiz bir şeyler mutlaka vardır diye duşunuyorum.

MUSLUMAN VURDUM DUYMAZ OLAMAZ

Ozelde Turkiye, genelde İslÂm dunyası ve bil umum insanlık ailesi gunahlar, acılar kaygılar icinde bocalarken, cinayetler, aile faciaları, “turlu iğrenc ibtilalar” almış başını giderken etkili ve yetkili şahıslar, kurum ve kuruluşlar başta olmak uzere tum mu ’minler Musluman duyarlılığını kazanmak zorundadır. “Bu acıları ve kaygıları durdurma, hayrı ve guzelliği coğaltma noktasında benim yapabileceğim bir şey var mı” diye kendine sormalıdır. Cevabını bulup gereğini yapmalıdır. Musluman vurdum duymaz olamaz. “Adam aldırma da gec git” diyemez.

İtiraf edelim; elbette istisnalar vardır ama, biz vicdanıyla yaşayan insanlar değiliz. Halbuki olan bize, bizim cocuklarımıza, bizim insanımıza oluyor. Bin bir acı, bin bir kaygı icinde nefes alamaz hÂle gelenler kardeşlerimizdir. Facia tepe ardında değil kapı ardında yaşanmaktadır. Zehiri icen bizÂtihî kendimiziz.

“Vazife kucukte olsa gerekeni yapmaktır.” Vazifesini yapmamış olanlar vicdanlarını asla susturamayacaklardır. Kurtulmak icin kurtarma gayretinden başka yol yoktur. Huner can yangınlarından bir can kurtarma gayretidir.

Musluman demek insanlık hayrına yaşayan insan demektir. O tarafsız değil, Âdil olmak, adÂletin yanında yerini almak zorundadır. O hakikati yalnız bırakma sucunu işleyemez.

Şikayet ve sızlanma makamında değil, imtihan dunyasında yaşıyoruz. Zaman boş durma zamanı değil, koşturma zamanıdır vesselam.

Kaynak: İdris Arpat, Altınoluk Dergisi, Sayı: 386
İslam ve İhsan