Hamd nedir? Şukur nedir? Hamd ve şukur arasındaki fark nedir? Hamd nedir, nasıl edilir? Şukur nedir, nasıl şukredilir? Allaha hamd ve şukretmenin onemi ve fazileti nedir? Hamd ve şukurle ilgili ayet ve hadisler nelerdir?Hamd ve şukurle ilgili hadisler ve hadislerin acıklaması...
1- Ebû Hureyre ’den (r.a.) rivĂ‚yet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Allah ’a hamdederek başlanmayan her muhim iş bereketsiz olur.” (İbn-i MĂ‚ce, NikĂ‚h, 19. Ayrıca bkz. Ebû DĂ‚vûd, Edeb, 18/4840)
2- Enes bin MĂ‚lik (r.a.) der ki: Resûlullah şoyle buyurdu:
“Allah TeĂ‚lĂ‚, kulun yemek yedikten veya bir şey ictikten sonra, bunlar sebebiyle hamd etmesinden rĂ‚zı olur.” (Muslim, Zikir, 89. Ayrıca bk, Tirmizî, Et ’ime, 18/1816)
3- Ebû MûsĂ‚ el-Eş ’arî ’den (r.a) rivĂ‚yet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurmuştur:
“Bir kulun cocuğu olduğu zaman Allah TeĂ‚lĂ‚ meleklerine:
«–Kulumun cocuğunun ruhunu mu aldınız?» buyurur.
Melekler:
«–Evet» derler.
Allah TeÂlÂ:
«–Kulumun gonul meyvesini (ciğerpĂ‚resini) mi kopardınız?» buyurur.
Melekler:
«–Evet» derler.
Allah TeÂlÂ:
«–Peki, kulum ne dedi?» buyurur.
Melekler:
«–Sana hamd etti ve “İnnĂ‚ lillahi ve innĂ‚ ileyhi rĂ‚ciûn/biz Allah ’a Ă‚idiz ve O ’na doneceğiz” diye istircĂ‚da bulundu» derler.
Bunun uzerine Allah TeÂlÂ:
«–O hĂ‚lde kulum icin cennette bir ev yapın ve adını da “Hamd Evi” koyun!» buyurur.” (Tirmizî, CenĂ‚iz, 36/1021)
4- CĂ‚bir bin Abdullah (r.a.) der ki: Resûlullah Efendimiz ’i şoyle buyururken işittim:
“En faziletli zikir «LĂ‚ ilĂ‚he illallah», en faziletli dua da «el-HamdulillĂ‚h»tır.” (Tirmizî, DeavĂ‚t, 9/3383)
5- Hz. Ayşe vĂ‚lidemizden rivĂ‚yet edildiğine gore Nebiyyullah, geceleri ayakları şişip catlayıncaya kadar namaz kılardı.
Ayşe (r.a.):
“–Nicin boyle yapıyorsunuz (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsunuz) ey Allah ’ın Resûlu? Oysa Allah sizin gecmiş ve gelecek hatalarınızı bağışlamıştır” dedi.
Resûlullah:
“–Cok şukreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” buyurdu. (BuhĂ‚rî, Tefsîr, 48/2; Muslim, MunĂ‚fikîn, 81. Ayrıca bkz. BuhĂ‚rî, Teheccud, 6; Rikak, 20; Muslim, MunĂ‚fikîn, 79-80; Tirmizî, SalĂ‚t, 187/412; NesĂ‚î, KıyĂ‚mu ’l-leyl, 17/1642; İbn-i MĂ‚ce, İkĂ‚met, 200)
6- Suheyb bin SinĂ‚n (r.a.) der ki: Resûlullah şoyle buyurdu:
“Mu ’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Cunku her hĂ‚li kendisi icin bir hayır sebebidir. Boyle bir hususiyet sadece mu ’minde vardır: Sevinecek olsa, şukreder; bu onun icin hayırdır. Başına bir belĂ‚ gelecek olsa, sabreder; bu da onun icin hayırdır.” (Muslim, Zuhd, 64)
HADİSLERİN ACIKLAMASI
Bir kimsenin lûtufkĂ‚rlığını, iyiliğini ve hayırseverliğini dile getirmeye “hamd” denir.
Kişinin kendisine yapılan iyiliği bilip sahibine ovgu ile mukĂ‚belede bulunması ve bunu diğer insanlara duyurmasına da “şukur” denir. Dolayısıyla hamd, şukurden daha geniş bir mĂ‚nĂ‚ya sahiptir.
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya duyulan tĂ‚zim, muhabbet ve minneti, hamd kadar guzel ifade eden başka bir soz yoktur. Cunku “el-HamdulillĂ‚h” diyen bir mu ’min, her turlu yuceltme ve ovgunun ezelden ebede kadar sadece Allah ’a mahsus olduğunu bildirir.
“HAMD MAKAMI”NIN OZELLİKLERİ
Allah ’ın sĂ‚lih kulları icin, “Hamd MakĂ‚mı”ndan daha yuce ve daha ulvî bir makam yoktur. Zira:
KĂ‚inĂ‚tın Fahr-i Ebedîsi, dunya ve Ă‚hirette insanların Allah ’ı en cok hamd edenidir. Bu sebeple ona “Ahmed” ismi verilmiştir. KĂ‚inĂ‚tın Efendisi ’nin cennette taşıyacağı sancağın ismi “Hamd”dir. Hz. Âdem ’den kıyamete kadar gelen butun Peygamberler, “LivĂ‚u ’l-Hamd” denilen bu “Hamd Sancağı”nın altına sığınacaklardır. Allah ’ın kullarından sadece bir kişiye nasib olacak, yani Allah ’ın Habîbi ’ne verilecek en yuce şefaat makamının ismi, MakĂ‚m-ı Mahmûd ’dur. Allah Resûlu, kıyametin en dehşetli Ă‚nında butun insanlığa şefaat etmek icin secdeye vardığında, Allah TeĂ‚lĂ‚, ona, daha evvel kimseye bildirmediği en guzel “hamd”i ilham edecek ve Resûlullah de onunla hamd ettikten sonra şefaatci olacaktır. Şefaati sayesinde kurtulan insanlar da o yuce Ahmed ’i ovecekler ve bu sefer de onun Mahmûd ve Muhammed isimleri anlam kazanacaktır. Onceki kitaplarda kendilerinden ovguyle bahsedilen Muhammed Ummeti ’nin muhim bir vasfı da, “HammĂ‚dûn/Cokca hamd edenler”dir. Nitekim CenĂ‚b-ı Hak, husûsî olarak Ummet-i Muhammed ’e “Hamd Sûresi”ni (FĂ‚tiha ’yı) ikram etmiş, onlar da bu sûreyi namazlarının her rekĂ‚tında okumaktadırlar. NEREDE O İNSANLAR?
Resûlullah Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“KıyĂ‚met gunu insanlar duz bir arĂ‚zide toplanırlar. Bakıldığında hepsini de gormek mumkundur, biri seslendiğinde sesini hepsine de işittirebilir. O gun bir munĂ‚dî uc defĂ‚:
«‒Bugun herkes asıl değerli insanların kimler olduğunu bilecek!» diye nidĂ‚ ettikten sonra:
«‒Nerede korku ve umidle Rablerine yalvarmak uzere (teheccude kalktıkları icin) vucutları yataklardan uzak kalan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda infĂ‚k edenler?
Nerede o ticaretin ve alışverişin kendilerini Allah ’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekĂ‚t vermekten alıkoyamadığı insanlar?»
Daha sonra bir başka munĂ‚dî:
«‒Bugun herkes en değerli insanların kimler olduğunu oğrenecek!» diye nidĂ‚ ettikten sonra:
«‒Nerede Rablerine cok cok hamdeden HammĂ‚dûn!» diye nidĂ‚ eder.” (HĂ‚kim, Mustedrek, II, 432; Beyhakî, Şuab, IV, 539)
MELEKLERİN BUTUN İŞİ
CenĂ‚b-ı Hakk ’a yakın ve seckin varlıklar olan meleklerin butun işi, Allah ’a hamd etmektir.
Âyet-i kerimelerde bu durum şoyle haber verilir:
“Melekleri, Arş ’ın etrafını kuşatmış Rab ’lerini hamd ile tesbih ederken gorursun.” (Zumer 39/75)
“Arş ’ı yuklenen ve bir de onun cevresinde bulunanlar (melekler), Rab ’lerini hamd ile tesbih ederler.” (Mu ’min 40/7)
Butun varlıklar da Allah ’ı hamd ile tesbîh etmektedir, ancak insanoğlu onların tesbîhini anlayamaz. (İsrĂ‚ 17/44)
Hatta gok gurultusu bile bu tesbîhe yuksek sesle iştirĂ‚k etmektedir. CenĂ‚b-ı Hak bunu şoyle haber verir:
“Gok gurultusu, Allah ’ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O ’nu heybetinden dolayı tesbih ederler.” (Ra ’d 13/13)
“HAMD ALLAH ’A MAHSUSTUR”
CenĂ‚b-ı Hak son derece lûtufkĂ‚r, merhametli ve comerttir. Butun mahlûkĂ‚tına gece gunduz sayısız infaklarda bulunmaktadır. Dolayısıyla butun varlıklar, sahip oldukları her şeyi Allah ’a borcludurlar. O hĂ‚lde Allah ’ın lûtuf ve ihsanları karşısında hamd ile dolu bir hayat yaşamak, insanoğlunun vefĂ‚ borcudur. İbrĂ‚him (a.s) vefĂ‚kĂ‚r bir kul olduğu icin Yuce Rabbimizin medhine mazhar olmuştur. VefĂ‚kĂ‚rlık vasfını da Allah ’a cok hamd etmesi sebebiyle kazanmıştır.
Bir gun Resûlullah:
“Allah TeĂ‚lĂ‚, Halîli Hz. İbrĂ‚him ’i nicin: «Cok vefĂ‚kĂ‚r olan İbrĂ‚hîm» diye tavsîf etti, size haber vereyim mi?” diye sordu ve şoyle devam etti:
“Cunku o, her sabah ve akşam şoyle derdi:
«Akşama ulaştığınızda ve sabaha kavuştuğunuzda tesbih Allah ’adır (O ’nu tesbîh edin!). Goklerde ve yerde, hamd O ’na mahsustur. Gunduzun sonunda ve oğle vaktine eriştiğinizde de (Allah ’ı tesbih edin!) (Rûm 30/17-18) (Ahmed, III, 439)
CenĂ‚b-ı Hak, hamd ’in ehemmiyetine binĂ‚en, Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’i “Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah ’a mahsustur” cumlesiyle başlatmış ve pek cok Ă‚yette bu hakikati tekrar tekrar hatırlatmıştır.
Her bir kuluna da tek tek hitap ederek:
“Allah ’a hamdolsun, de!” buyurmuştur. (İsrĂ‚ 17/111)
Dolayısıyla, Allah ’a hamd etmek, cok muhim bir ibadet ve buyuk bir şereftir. Allah ’a yaklaşmak isteyen akıllı bir mu ’min, hamd ’in mĂ‚nĂ‚sını kendi sığ idrĂ‚kine gore sınırlandırmadan, “YĂ‚ Rabbî, senin katında nasıl bir mĂ‚nĂ‚ ifade ediyorsa, sana oylece hamd ederim” diye Allah ’ın katındaki mĂ‚nĂ‚ zenginliğine havĂ‚le ederek hamd etmelidir. Hayatını hamd ile tezyin etmeli ve her işinin başı hamd olmalıdır. Her turlu soze ve işe hamd ile başlamalıdır. ZĂ‚ten birinci hadisimizde ifade edildiği uzere, boyle olmayan bir işin bereket ve hayrını ummak mumkun değildir.
YEMEKTEN SONRA DUA ETMENİN FAZİLETİ
İkinci hadisimizde bildirildiğine gore, CenĂ‚b-ı Hak, kullarının yemek yedikten ve su ictikten sonra kendisine hamd etmesinden rĂ‚zı olmaktadır. Efendimiz, yemek yedikten sonra hamd eden kişilerin gunahlarının affedileceğini mujdeleyerek:
“Bir kimse yemek yedikten sonra:
«Bana bu yemeği yediren, sonucu etkileyecek bir guc ve kudretim olmaksızın onu bana nasip eden Allah ’a hamd olsun!» derse, gecmiş gunahları mağfiret edilir” buyurmuştur. (Ebû DĂ‚vûd, LibĂ‚s, 1/4023; Tirmizî, DeavĂ‚t, 55/3458. Ayrıca bkz. İbn-i MĂ‚ce, Et ’ime, 16)
Yiyip icmek, insanın hayatiyetini devam ettirmesi icin zarûrî olan şeylerin başında gelir ve en acık nimetler cumlesindendir. Bunlara hamd etmeyen kimsenin, diğer nimetleri gorup Allah ’a şukretmesi daha zordur.
HAMD ETMENİN UC ŞARTI
Şakîk bin İbrĂ‚hîm der ki:
Allah ’ın verdiği nîmetler karşısında kemal derecesinde bir hamdde bulunabilmenin uc şartı vardır. Bunlar:
Allah sana bir şey lûtfettiğinde, bunun kimden geldiğini bilmen, Allah ’ın sana ihsan ettiği şeye, az cok demeden rızĂ‚ gostermen, Allah ’ın verdiği nimetten elde ettiğin kuvvet bedeninde bulunduğu muddetce, O ’na Ă‚sî olmamandır. (Kurtubî, I, 134) COCUK SAHİBİ OLMANIN ŞUKRU
Sadece yiyip ictikten sonra değil, her hĂ‚lukĂ‚rda hamd ve şukur hĂ‚linde olmak îcĂ‚b eder. Hz. Ayşe vĂ‚lidemizin hamd ve dua hĂ‚lini gosteren şu guzel misĂ‚l, ne ibretlidir:
Kesîr bin Ubeyd şoyle anlatır:
“Âilesinden birinin cocuğu olduğunda Hz. Ayşe vĂ‚lidemiz:
«–Erkek mi, kız mı?» diye sormazdı. Ancak:
«–Sıhhatli ve kusursuz doğdu mu?» diye sorardı.
Kendisine:
«–Evet, hicbir noksanı yok” denildiğinde:
«–el-Hamdu li ’llĂ‚hi Rabbi ’l-Ă‚lemîn» derdi. (BuhĂ‚rî, el-Edebu ’l-mufred, no: 1256)
Uzerimizdeki nimetlerin kıymetini idrĂ‚k edip hamd ve şukur hĂ‚line ulaşabilmek icin, insaflı davranarak bizden aşağıda olanlara bakmamız îcĂ‚b eder. Boyle yapmayıp da kendimizden daha zengin olanlara baktığımızda, hamd ve şukur duygularına yaklaşmamız zorlaşır.
Allah Resûlu bu hususta ummetini îkaz ederek şoyle buyurur:
“…Kim dîni hususunda kendisinden ustun olana bakıp, ona tĂ‚bî olur, dunyası hususunda da kendinden aşağı olana bakıp, Allah ’ın kendine vermiş olduğu ustunluğe hamdederse, Allah o kişiyi şukredici ve sabredici olarak yazar. Kim de dînî hususlarda kendisinden aşağı olana, dunyevî hususlarda kendisinden ustun olana bakar ve elde edemediği dunyalık icin uzulurse, Allah onu şukredici ve sabredici olarak yazmaz.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 58/2512)
OLUM KARŞISINDA HAMD ETMEK
Ucuncu hadisimizde, evlĂ‚dını kaybetmek gibi buyuk bir mûsîbet karşısında isyĂ‚n etmeyip sabırla tahammul gosteren ve Allah ’a hamd edebilen kimselerin, Allah katında ne kadar değerli ve ustun olduğu anlatılmaktadır.
Olum karşısında hamd edebilmek, cok zor ulaşılacak bir makĂ‚m olduğundan, karşılığı cennette guzel bir koşktur. Aslına bakılırsa boyle belĂ‚lar karşısında kişi hamd etmeyip başka şeyler yapsa da, başa gelen bu durum değişecek değildir. Artık olen kişi geri gelmez. O hĂ‚lde mu ’min, belĂ‚lar karşısında sabır ve hamde sarılarak, dunyevî kaybını ebedî kazanca cevirmeye gayret etmelidir.
CenĂ‚b-ı Hak, her şeyi en iyi bilen olduğu hĂ‚lde, musîbetler karşısında hamd etmenin ehemmiyetine dikkat cekmek maksadıyla meleklerine, kulunun ne dediği-ni sorar. Melekler de, kulun hamd edip istircĂ‚da bulunduğunu soyleyince, Allah TeĂ‚lĂ‚, herkesin başaramadığı bu guzel davranışın karşılığında o kulu icin cennette bir ev yapılmasını ve isminin de “Hamd Evi” konulmasını emreder. Dolayısıyla bu sabırlı kulun cennete girmesinin kesinleştiği de boylece mujdelenmiş olmaktadır.
Konumuzla alĂ‚kalı diğer bir hadiste Resûlullah şoyle buyurur:
“Kul hastalandığı zaman Allah TeĂ‚lĂ‚ ona iki melek gonderir ve der ki:
«–Bakınız, kulum ziyaretcilerine ne soyluyor.»
Eğer hasta, ziyaretciler geldiğinde Allah ’a hamd u senĂ‚ ediyorsa, melekler bunu her şeyi en iyi bilen Allah -azze ve celle- Hazretlerine ulaştırırlar. Bunun uzerine Allah da şoyle buyurur:
«–Eğer o kulumu vefat ettirirsem Cennete koyarım. ŞifĂ‚ verirsem, onun etini oncekinden daha hayırlı bir etle, kanını da daha hayırlı bir kanla değiştirir ve gunahlarını da affederim.»” (Muvatta ’, Ayn, 5)
EN GUZEL DUA
Dorduncu hadisimizde, en ustun duanın “Hamd Allah ’a mahsustur” cumlesi olduğu haber verilmektedir. Zira CenĂ‚b-ı Hak, kendisine hamd ve şukurde bulunan kuluna nimetlerini daha o istemeden artırmaktadır. Dolayısıyla, evvelĂ‚ uzerimizdeki nimetlerin kadrini bilmeli, onlar icin gerekli olan vefĂ‚ borcumuzu hamd ve şukur ile edĂ‚ etmeli, sonra başka şeyler istemeliyiz. Boyle olduğu takdirde, hem Allah ’a en guzel şekilde dua etmiş oluruz, hem de uzerimizdeki nimetler kendiliğinden artmaya başlar.
CenĂ‚b-ı Hak bunu şoyle haber verir:
“Eğer şukrederseniz, nimetlerimi muhakkak artırırım.” (İbrĂ‚him 14/7)
Hamd, Ă‚yette bahsedilen şukru de ihtivĂ‚ ettiği icin, kulu maksûduna erdiren en ustun dua olmaktadır. Bu sebeple de dualara başlarken once hamd ederiz. Zira Resûlullah, Allah ’a hamd ve Resûlu ’ne salĂ‚t ile başlayan kişinin, duasına icĂ‚bet edileceğini mujdelemiş, boyle yapmayıp acele eden kimseye de duaya hamd ve salevĂ‚tla başlamasını tavsiye etmiştir. (Tirmizî, DeavĂ‚t, 64/3476; Ebû DĂ‚vûd, Vitir, 23/1481)
ALLAH ’A HAMD ETMENİN DERECELERİ
Diğer taraftan, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya “hamd” etmenin de dereceleri vardır. Resûlullah, Allah ’a yapılan hamdin en faziletlilerinden birini şoyle haber verir:
“Allah ’ın kullarından bir kul:
«YĂ‚ Rabbî! Yuzunun (zĂ‚tının) celĂ‚line, kudret ve hĂ‚kimiyetinin azametine lĂ‚yık şekilde sana hamd olsun!» dedi.
Bu hamd, kulun amelini yazmakla vazifeli iki meleği Ă‚ciz bıraktı. Onlar bu hamdin sevĂ‚bını nasıl yazacaklarını bilemediler. SemĂ‚ya cıktılar ve:
«–Ey Rabbimiz! Senin kulun oyle bir soz soyledi ki, sevĂ‚bını nasıl yazacağımızı bilemiyoruz» dediler.
Allah TeĂ‚lĂ‚ Hazretleri -kulunun ne soylediğini en iyi şekilde bildiği hĂ‚lde-:
«–Benim kulum ne soyledi?» diye sordu.
Melekler şoyle cevap verdi:
«–Ey Rabbimiz! O kul şu şekilde hamd etti: “YĂ‚ Rabbî! Yuzunun (zĂ‚tının) celĂ‚line, kudret ve hĂ‚kimiyetinin azametine lĂ‚yık şekilde sana hamd olsun!”»
Bunun uzerine Allah TeĂ‚lĂ‚ o iki meleğe:
«–Kulum bana kavuşup da ben onu soylediği soze (hamde) karşılık mukĂ‚fatlandırıncaya kadar, siz o sozu kulumun soylediği gibi yazınız!» buyurdu.” (İbn-i MĂ‚ce, Edeb, 55; Beyhakî, Şuab, VI, 225/4077)
Allah ’a hamd etmek, kulu cehennemden kurtarıp cennete nĂ‚il eyleyen sĂ‚lih amellerden biridir.
Beşinci hadisimiz, hamd ve şukrun, Resûlullah Efendimiz ’in hayatında nasıl bir yer işgĂ‚l ettiğini anlatmaktadır.
Allah ’ı en iyi tanıyan bir kul olarak Resûlullah, ayakları şişip catlayıncaya kadar ibadet etmekte ve hĂ‚l lisĂ‚nıyla, “O ’na ne kadar şukretsek az gelir” buyurmaktadır.
Bu hadisten, gunahların affedilmesinin de şukru gerektirdiği anlaşılmaktadır.
Allah Resûlu aynı zamanda burada, ibadet ve şukrun sadece bazı menfaatler karşılığında yapılmayacağını, aslında bunların muhabbete dayalı kulluk tezĂ‚hurleri olduğunu anlatmaktadır.
ŞUKUR DUASI - PEYGAMBERİMİZİN YAPTIĞI ŞUKUR DUASI
Ayşe vĂ‚lidemize verdiği cevaptan anlaşıldığına gore Resûlullah, Allah ’a şukretmekten doyumsuz bir lezzet alıyordu. Dolayısıyla şukur duyguları ile dolu olmayı ve bu hislerini amelleriyle ifade etmeyi seviyordu. Muslumanların işlerini yapmak, dîni tebliğ etmek, tebaasını korumak, cihĂ‚d etmek, devletin sınırlarını muhafaza etmek gibi ağır vazifelerine rağmen, Allah ’a şukur icin onun kadar ibadet ve tĂ‚atte bulunan başka kimse yoktu. Geceleri secdelere kapanıyor ve en muhtevĂ‚lı ifĂ‚delerle senĂ‚da bulunuyordu:
“AllĂ‚h ’ım! Sen ’in gazĂ‚bından Sen ’in rızĂ‚na sığınırım. İkĂ‚bından affına sığınırım! AllĂ‚h ’ım başka değil, Sen ’den yine Sana sığınırım. Sen ’i hakkıyla senĂ‚ etmekten Ă‚cizim. Sen Yuce ZĂ‚tını nasıl senĂ‚ ettiysen oylesin!” (Muslim, SalĂ‚t, 222)
Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz bununla da kalmıyor, daha cok şukredebilmek icin Allah ’a niyazda bulunuyordu:
“Allah ’ım! Ben senden din ve istikĂ‚met uzere sebat isterim, ruşd uzere kararlı olmayı isterim, nîmetlerine şukredebilmeyi ve sana guzelce kulluk yapabilmeyi isterim. Kalb-i selîm ve sĂ‚dık bir lisĂ‚n isterim. Senin bilip (de benim bilmediğim) hatalarım icin affını taleb ederim. Senin bilgin dĂ‚hilinde olup (benim bilmediğim) her hayrı ister ve boyle olan butun şerlerden de sana sığınırım.” (Ahmed, IV, 125; Tirmizî, DeavĂ‚t, 23/3407)
SAHABENİN ŞUKRU
AshĂ‚b-ı KirĂ‚m her fırsatta hamd etmeyi cok severlerdi. Abdullah bin Omer (r.a) şoyle buyurur:
“Biz bazen bir gunde bir kardeşimizle defĂ‚larca karşılaşırdık ve her defĂ‚sında birbirimize hĂ‚limizi sorardık. Bunu da sırf Allah ’a hamd edelim diye yapardık.” (İbnu ’l-MubĂ‚rek, Zuhd, I, 68-69/207)
MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri şoyle buyurur:
“Yuce Allah, kulları arasından bir kula hidĂ‚yetini, lûtfunu, yardımını ve rızĂ‚sını devamlı bir şekilde vermeyi arzu ettiğinde, ona hamd etme saĂ‚detini bahşeder. Başına yuz acı, bir tek hoş hĂ‚dise gelse, o, bu hoş hĂ‚dise icin yuz yerde yuz kere şukreder. Buna karşılık -din kardeşlerinden ayrılma acısı hĂ‚ric- o yuz acı hĂ‚diseden bir kere olsun bahsetmez.”
İKİ GUZEL HASLET
Altıncı hadisimiz, mu ’minlerin, kalplerinde taşıdıkları sağlam imandan kaynaklanan şukur ve sabır duyguları sayesinde, îtidĂ‚l ve istikrĂ‚r uzere huzurlu bir hayat yaşadığını bildirmiş ve onları methetmiştir.
Hayat, sevinc ve huzunlerle doludur. Bunlar, bir misafirhĂ‚ne olan insan gonlunu sırayla ziyaret eder ve giderler. Kimsenin onlardan kurtulması mumkun değildir. Bunun icin CenĂ‚b-ı Hak, kaybedilen şeylere aşırı derecede uzulmeyip elde edilen şeyler sebebiyle de haddinden fazla sevinmemek gerektiğini bildirir. (Âl-i İmrĂ‚n 3/153; Hadîd 57/23)
O hĂ‚lde sevincler karşısında şukurden, huzunler karşısında da sabırdan istifĂ‚de etmesini bilmelidir. Nimete şukrun, onu artırdığını, belĂ‚ya sabrın da onu hayra tebdîl ettiğini unutmamak lĂ‚zımdır. İşte mu ’min bu iki guzel hasletten devamlı istifĂ‚de ederek gıpta edilmeye lĂ‚yık huzurlu bir hayat yaşar.
Aslında, mu ’minlerin her hĂ‚lukĂ‚rda Allah ’a şukretmeleri îcĂ‚b eder. Aksi takdirde nankorluk etmiş olurlar ki bunun karşılığı şiddetli bir azaptır. Nitekim Ă‚yet-i kerimelerde:
“Siz beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şukredin; nankorluk etmeyin!” (Bakara 2/152)
“Eğer nankorluk ederseniz, hic şuphesiz azabım cok şiddetlidir!” buyrulur. (İbrĂ‚hîm 17/7)
TEŞEKKUR ETMENİN ONEMİ
İnsanın Allah ’a olan şukrunu tam olarak îfĂ‚ edebilmesi icin, iyilik gorduğu kullara da teşekkur etmesi zarûrîdir. Zira Resûl-i Ekrem Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“İnsanlara teşekkur etmeyen, Allah ’a şukretmiş olmaz!” (Ebû DĂ‚vûd, Edeb, 11/4811; Tirmizî, Birr, 31/1955)
Dunyada hamd ve şukur uzere yaşayan mu ’minler Cennette de Allah ’a hamd etmekle meşgul olurlar:
“Onların duaları:
«Butun hamd u senĂ‚lar, Âlemlerin Rabbi olan Allah ’a mahsustur» diye son bulur.” (Yûnus 10/10)
ALLAH ’A HAMD EDİLECEK ALTI YER
Cennet ehlinin altı yerde Allah ’a hamd edeceği nakledilir:
a) “Ayrılın bugun ey mucrimler!” (YĂ‚sîn), 59) diye nidĂ‚ edilip de mu ’minler kĂ‚firlerden ayrılınca şoyle derler:
“Bizi zĂ‚limler topluluğundan kurtaran Allah ’a hamdolsun!” (el-Mu ’minûn, 28) Tıpkı, Allah TeĂ‚lĂ‚ kendisini kavminden kurtardığı zaman Nûh ’un (a.s.) hamd ettiği gibi.
SırĂ‚t ’ı gectiklerinde:
b) “Bizden huznu, gam ve kederi gideren Allah ’a hamd olsun!” derler. (FĂ‚tır, 34)
Cennet ’in kapısına yaklaşıp hayat suyunda yıkandıkları ve Cennet ’e baktıkları zaman:
c) “HidĂ‚yetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah ’a hamdolsun! Allah bizi hidĂ‚yete erdirmeseydi biz kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik…” derler. (el-AʻrĂ‚f, 43)
Cennete girip melekler de onları selĂ‚m ile karşılayınca:
d) “Lûtfuyla bizi asıl kalınacak yurda yerleştiren (Allah ’a hamd olsun!)” derler. (FĂ‚tır, 35)
Cennet ’teki makamlarına yerleştikleri zaman:
e) “Bize verdiği sozde sĂ‚dık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vĂ‚ris kılan Allah ’a hamdolsun!” derler. (ez-Zumer, 74)
Her yemekten sonra:
f) “Hamd, Âlemlerin Rabbi ’ne mahsustur!” derler. (Bursevî, Rûhu ’l-BeyĂ‚n, VII, 258, [Sebe ’ 34/1])
İslam ve İhsan
“RABBENÂ LEKE ’L HAMD” DEMENİN FAZİLETİ - DR. MURAT KAYA