
Gaflet, iki gozunun onune iki parmağını koyarak kişinin kendi kendisini Âm kılması gibidir. Gaflet, hakîkatlere karşı kalbe bir perde cekilmesidir. Mayın tarlasında pervÂsızca koşmak, ucurumların kenarında dikkatsizce dolaşmaktır. Gaflet, kuzunun kurda sevdÂlanmasıdır.
İnsanın iki buyuk duşmanı olan nefs-i emmÂre ve şeytan -aleyhill‘ne-, insanı binbir hile ve desise ile kulluk vazifelerinden uzaklaştırmak, mes ’ûliyetlerini ihmÂl ettirmek icin sayısız bahaneler uretir. Boylece aklı, kalbi, idrÂki, iz ’Ânı ve vicdÂnı Âdeta uyuşturur. Bu şuursuzluk ve sarhoşluk hÂli icinde, insanı kolayca azÂba surukler.
İşte bu gafletin en buyuk­le­rinden biri de, AllÂh ’ın rahmet, mağfiret, lûtuf ve kereminin sonsuzluğuna guve­ne­rek; “Nasıl olsa hep­si affedilir.” zannıyla ilÂhî emir ve nehiylere lÂyıkıyla riÂyet et­me­mek, ha­ram­ların dehşetli Âkı­be­tini umur­sa­ma­maktır. AllÂh ’ın Gafûr ve Rahîm ol­du­ğunu duşunup, O ’nun aynı zaman­da Azî­zun zu ’ntikām ve Kah­hÂr olduğunu goz ardı etmektir.
Bunun icindir ki yuce Rab­bi­miz Âyet-i kerî­me­de biz kul­larını şoyle îkaz bu­yur­maktadır:
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evlÂdı, ne de evlÂdın babası nÂmına bir şey odeyemeyeceği gunden cekinin! Bilin ki, AllÂh ’ın vaadi gercektir. Sakın ola ki dunya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, AllÂh ’ın affına guvendirerek sizi kandırmasın!” (Lokman, 33)
KUL, DİKKATLİ VE GAYRETLİ OLMALI
Bu sebeple kula duşen; Âhireti icin tedbirli, olculu, dikkatli ve gayretli olmaktır. CenÂb-ı Hakk ’ın GaffÂr ve SettÂr olduğu gibi KahhÂr olduğunu da unutmamaktır. Aksi hÂl, buyuk bir husran sebebidir. Bu husrÂna dûcÂr olmadan once, vakit kaybetmeden, pişmanlık ve sÂlih amellerle te ’yid edilen candan bir tevbe ile hÂlimizi ıslÂha yonelmemiz şarttır.
Nitekim Lokman -aleyhisselÂm- da evlÂdına:
“Yavrucuğum! Tevbeyi tehir etme, zira olum Âniden geliverir!” nasihatinde bulunmuştur. (Beyhakî, ez-Zuhdu ’l-Kebîr, s. 227, no: 590)
GUNAHLARINA TEVBE EDEN GENC
Mansûr bin AmmÂr -radıyallÂhu anh- şoyle anlatır:
Bir gece sabah oldu zannıyla dışarı cıktım. Ancak henuz sabah olmadığını gordum. Bir evin onunden gecerken iceride birisinin dertli dertli ağlayarak şu duÂyı yaptığını işittim:
“–İlÂhî, cok gunah iş­le­dim. Kendime yazık ettim. Mak­sadım Sana muhÂlefet etmek değildi. Ben nefsime yenik duştum. Hem gor­dum ki, ne kusur işlesem Sen (bu dunyada cez vermeyip) bir şey yapmıyorsun, Sen ’in SettÂr (ku­sur­ları orten) sıfatına aldandım. İşlediğim gunahları c­­hil­­li­ğim­den işledim. Hata ettiğimi şimdi anladım. Bana azÂb edersen hÂlim nice olur?! Vah bana ki omrum uzadıkca gunahlarım coğalıyor! Y Rabbî! Kul­larına SırÂt ’ı gecmelerini em­ret­tiğin gun, ki­mi­si Cehennem ’e du­şecek, ki­mi­si Cennet ’e gi­decek. Aca­b bu miskin kulun hangi gruptan olacak?!”
Bu arada Cehennem ’den bahseden bir Âyet işitildi. İce­ride munÂcÂtta bulunan genc, bir kez “Âh!” etti ve iniltisi kesildi.
“–Acab ne oldu ki sesi kesildi?” diye merak ettim. Evin yerini iyice tespit ettikten sonra evime gittim. Sabah geldiğimde o kapı onunde bir cenÂze vardı. HÂlinden sorduğumda annesi bana şunları anlattı:
“–Bu olen, oğlumdur. Peygamber Efen­dimiz ’in soyundandır. Gece olunca na­maz­g­hında sabaha kadar ağlardı. Gunduz kazandıklarını fakirlere infÂk eder­di. Cehennem Âyet­le­rinden birini işitince dayanamadı, ağlaya ağlaya duştu ve rû­hu­nu Hakk ’a teslîm eyledi.”
Ben de kendisine:
“–Ey hanım, oğlun -inşÃ‚allah- Cennet ’e girer. Cunku Allah korkusundan ağlayan, Cehennem ’e girmez. Canını bu hÂlde teslîm eden bir mu ’min, hic Cehen­nem ’e girer mi? AllÂh ’a şukret!” dedim.
"ALLAH KORKUSUYLA AĞLAYANLARA ATEŞ HARAM OLUR"
Nitekim gunahlarından boylesine nedÂmet duyup Allah korkusundan gozyaşı dokenler hakkında, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“Sinek başı kadar bile olsa, gozunden Allah korkusuyla yaş cıkan ve bu yaşı yanaklarına değecek kadar akan hicbir mu ’min yoktur ki, Allah onu ateşe haram etmesin!” (İbn-i MÂce, Zuhd, 19)
“Allah korkusu sebebiyle ağlayan kişi, (sağılan) sut memeye donmedikce Ce­hen­nem ’e girmeyecektir.” (Tir­mi­zî, Zuhd, 8/2311)
KİTAP VE SUNNET'E UYGUN BİR HAYAT YAŞAMALIDIR
Fakat bu nebevî be­yan­lar­daki muj­­de­­nin mÂnÂsını da yan­lış anlamamak gerekir. Zira hadîs-i şe­rîf­lerde verilen mujdeler, Kitap ve Sunnet muh­te­v­sında bir hayat yaşamaya il­ve­ten, yine de Âkı­be­ti hakkında emin ol­ma­yıp Allah kor­ku­suyla gozyaşı dokme­nin fazîletini ifÂde etmektedir. Yoksa ilÂhî emir ve nehiylere riÂyet etmediği hÂlde; felÂketler, olumler veya ben­zeri hÂdiseler uzerine gecici bir an icin Allah kor­ku­sundan dolayı doktuğu gozyaşlarıyla ebedî kurtuluşa ereceğini duşunmek -daha once de ifÂde edildiği uzere- şeytanın, ilÂhî affa gu­ven­direrek insanı kandırmasına benzer. Bu ise deh­şetli bir gaflet ve hazin bir aldanış olur.
ALLAH DİLEDİĞİ KULUNU AFFEDER
Tabiî ki Allah TeÂlÂ, dilediği kulunu bir sebeple veya sebepsiz olarak da affedebilir. Bununla birlikte mu ’mine duşen, butun kulluk vazifelerini elinden geldiği kadar yaptıktan sonra, sÂlih amellerine de doktuğu gozyaşlarına da guvenmeyip dÂim tevbe-istiğfÂr ederek AllÂh ’ın af ve mağfiretini umîd etmektir. Bu hususta evliyÂullÂh ’ın havf ve recÂ, yani korku ve umit hÂli, bizlere en guzel ornektir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 321
İslam ve İhsan