
İbÂdetlerimizin seviyesini ve kalbimizin seviyesini gosteren en muşahhas delil ve en bÂriz olcu, «husn-i hulk»tur.Nedir husn-i hulk?
Husn-i hulk; «ahlÂk guzelliği, guzel ahlÂk» demektir. Her husus gibi, onun tarifini de Rabbimiz tayin eder. Bu mÂnÂda, guzel ahlÂk;
CenÂb-ı Hakk ’ın bizden istediği ahlÂktır.
Kur ’Ân-ı Kerîm ’in bizden istediği ahlÂktır.
Allah Rasûlu ’nun ahlÂkı ile ahlÂklanmaktır.
DİNİMİZİN EN YUCE HEDEFİ
Guzel ahlÂk, dînimizde her şeyin esası ve temelidir. Yine dînimizin en yuce hedef ve gayelerindendir. Zira Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- buyurdu:
“Ben ustun ahlÂkı tamamlamak uzere gonderildim.” (MuvattÂ, Husnu ’l-Hulk, 8; Ahmed, II, 381)
Yine Efendimiz buyurdu:
“Beni Rabbim terbiye etti. Edebimi, terbiyemi guzel eyledi.” (Suyûtî, CÂmiu ’s-Sağîr, I, 12)
Rasûlullah Efendimiz ’i Allah terbiye etmiş, ummet-i Muhammed ’i de Efendimiz ’in terbiyesine tevdî etmiştir.
Efendimiz ’in hayatı bu hakikatlerin bir ispatıdır. Zira Fahr-i KÂinÂt Efendimiz; 40 yaşına kadar ilÂhî tÂlim ve terbiye altında, karakter ve şahsiyet yani guzel ahlÂk sergiledi. Kavmi arasında ismi ve sıfatı; «el-Emîn, es-SÂdık» idi. Duşmanları bile yalan soylediğine şahitlik etmiyordu. Hatt Ebû Cehil bile;
“YÂ Muhammed! Sen hic yalan soylemedin! Ben Sana; «Sen yalancısın!» demiyorum. Fakat şu getirdiğin davetini istemiyorum!..” diyerek O ’nun doğruluğunu vicdÂnen kabul ettiğini, fakat davetine icÂbet etmekte nefsine mağlûp olduğunu bir bakıma îtirÂf etmişti.
EN ZİRVE EDEP
Nitekim bu hÂl, Âyet-i kerîmede şoyle beyÂn edilmektedir:
“…(Rasûlum!) Onlar Sen ’i yalanlamıyorlar, fakat o zÂlimler acıkca AllÂh ’ın Âyetlerini inkÂr ediyorlar.” (el-En‘Âm, 33)
O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-;
CÂhiliyye karanlıkları ve bataklıkları icinde guneş gibi parıldayan, muhteşem bir şahsiyet Âbidesi idi. CenÂb-ı Hakk ’ın insanda tecellî ettirdiği en buyuk mûcizesiydi. Bu bakımdan O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-;
En zirve edep, hay ve zarÂfet timsÂliydi.
CenÂb-ı Hak, Hazret-i Peygamber ’in yuksek değerini ifade sadedinde Âyet-i kerîmede;
“Şuphesiz ki Sen, yuce bir ahlÂk uzeresin” (el-Kalem, 4) buyurmuştur.
Kur ’Ân nimeti, işte bu guzel ahlÂk zemini uzerine nÂzil oldu. Bir başka ifadeyle Kur ’Ân nuru; Rasûlullah Efendimiz ’in, tertemiz olan kalb-i selîmine kondu. «Nûrun al nûr» oldu.
Mekke devrinde, 13. yıl îman tÂlîminin ardından; namaza ilÂveten Medîne-i Munevvere ’de de diğer ibÂdetler, ukûbat ve ahkÂm nÂzil oldu. ÎmÂnın da ibÂdetlerin de gayelerinden biri, yine en guzel ahlÂka ulaşmak oldu. Yani din; ahlÂk ile başladı, yine ahlÂk ile taclandı.
GUZEL AHLAKIN EN GUZEL FARİKASI
Şu kudsî hadis rivÂyeti, ahlÂkın başta ve sondaki ehemmiyetini ne guzel ifade eder:
“Bu, Ben ’im ZÂtım icin rÂzı olduğum bir dindir. Bu dîne yakışan da ancak comertlik ve guzel ahlÂktır. Musluman olarak yaşadığınız muddetce bu iki hasletle ikrÂm ediniz.” (Ali el-Muttakî, Kenz, VI, 392)
Bilmeli ki;
Guzel ahlÂkın en guzel fÂrikası da, comertliktir.
Şu hadîs-i şerif de îmÂn ile guzel ahlÂkın ayrılmaz munasebetini ne guzel ifade eder:
“Mu ’minlerin îman cihetinden en mukemmeli, ahlÂken en guzel olanıdır.” (Ahmed, Musned, II, 250)
Peygamberlerin hayatındaki bu sıralama keyfiyetindeki bir sır ve hikmet de şudur ki:
Bir peygamberin nubuvvetten once; dîni, ibÂdetleri, hatt kÂmil mÂnÂda îmÂnın esaslarını dahî bilmemesi mevzubahis olabilir, cunku henuz vahiy gelmemiştir; fakat bir peygamberin ahlÂktan mahrum olması duşunulemez!.. Demek ki guzel ahlÂk, nubuvvetten once de peygamberlerin fÂrik vasfıydı.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Sayı: 161
İslam ve İhsan