
Bir Musluman, omru boyunca ağzına hınzır eti koymuyor. Ondan tiksiniyor. Hatt paketli gıd maddelerinden guvenmediği mamulleri almıyor, evine sokmuyor. Cok guzel. Boyle bir hassÂsiyet ve şuur, îmÂnın ve takvÂnın gereği… Fakat aynı kişi; dilini yalandan, gıybetten ve nemîmeden muhafaza etmiyor. HÂlbuki bu bÂtınî haramlar da en az hınzır eti kadar iğrenc ve tiksindirici.Gunumuzde yine uzulerek muşÃ‚hede ediyoruz ki;
Dînî hayatta zÂhirî haramlardan uzak durmaya îtin ve dikkat edilirken, bÂtınî haramlardan kacınmaya ihtimam gosterilmeyebiliyor.
MeselÂ; Bir Musluman, omru boyunca ağzına hınzır eti koymuyor. Ondan tiksiniyor. Hatt paketli gıd maddelerinden guvenmediği mamulleri almıyor, evine sokmuyor. Cok guzel. Boyle bir hassÂsiyet ve şuur, îmÂnın ve takvÂnın gereği…
Fakat aynı kişi; dilini yalandan, gıybetten ve nemîmeden muhafaza etmiyor. HÂlbuki bu bÂtınî haramlar da en az hınzır eti kadar iğrenc ve tiksindirici. CenÂb-ı Hak, gıybetten;
“Sizden biri kardeşinin olu etini yemek ister mi? Nefret ettiniz değil mi?” diye iğrendirmiştir. (Bkz. el-HucurÂt, 12)
Hatt hınzır eti yemenin; başkasına doğrudan bir zararı yoktur, ferdî bir gunahtır. LÂkin yalanın, gıybetin, dedikodunun ve benzeri gunahların kıyÂmete kalan bir de kul hakkı tarafı var. Toplumu ifsÂd etmesi var. Kardeşliğe zehir sacması var.
Hınzır etinden elbette tiksineceğiz. LÂkin bir muslumanın; hınzır etinden yahut ickiden uzak durduğu kadar, hatt daha fazlasıyla yalandan, gıybetten uzak durması lÂzım. Onları onemsiz addetmemesi lÂzım. Hafife almaması lÂzım.
MUMİNİN SEVİYESİNİ GOSTEREN EN MUHİM ALAMET
Bir mu ’minin seviyesini gosteren en muhim alÂmet;
İnsanlar; onun elinden, dilinden ve ahlÂkından mustefîd oluyor mu?
Oluyorsa, bu hÂl Hak dostlarının alÂmet-i fÂrikasıdır. Boyle Allah dostları icin buyurulur:
“Onlar korkmayacaklardır da uzulmeyeceklerdir de.” (Yûnus, 62)
Bir başka misal ile anlatalım:
Hicbirimiz kan, idrar ve benzeri bir necÂsetin uzerimize veya elbisemize bulaşmasına rÂzı olmayız. KazÂr bulaşsa temizlemek icin derhÂl harekete geceriz. Umursamazlık etmeyiz.
Bir de gorunmeyen necÂsetler var. Kibir, haset, kin, cimrilik, bencillik, enÂniyet ve benzeri cirkin ve rezil duygular; kalpleri mulevves hÂle getiriyor. Artık o kalp ile zemzem de ikrÂm edilse boş… Cunku kap kirli. Kirli bir kalp, CenÂb-ı Hakk ’a nasıl yaklaşabilir ki!
HÂlbuki;
Îman once «لَا اِلٰهَ / l ilÂhe» yani kalbi her turlu mazarratlardan temizlik ile başlar. T ki, îman seviye bulsun ve îmÂnın hakikati kalpte kok salsın.
KENDİMİZİ MUHASEBE EDELİM
Kendimizi muhasebe edelim:
ZÂhirî necÂsetlere gosterdiğimiz teyakkuzu, mÂnevî ve bÂtınî necÂsetlere gosteriyor muyuz? Onları temizlemek icin ne kadar gayret ediyoruz? Onlardan ne kadar rahatsız oluyoruz?
BÂyezîd-i BistÂmî -kuddise sirruhû- bir gun dar bir sokaktan gecerken bir kopekle karşılaşır. Hazret, necÂset bulaşmasın diye eteklerini toplar. Kopek tam karşısında durur ve lisÂn-ı hÂl ile şoyle der:
“Benden sana bulaşacak kir, bir kova su ile yıkamakla temizlenir ama; başkasını hor goren, istihkar eden bir nazardaki kibir ve enÂniyet kiri, yedi deryÂda yıkansa arınmaz!”
Bir başka menkıbe:
Bir gun SufyÂn-ı Sevrî ’nin yanına gelen bir kimse ona şoyle sorar:
“–Efendim! Namazı birinci safta kılmanın fazîletini anlatır mısınız?”
Hazret, bu suÂl uzerine helÂl lokmaya dikkat cekerek ona şu cevabı verir:
“–Kardeşim! Sen ekmeğini nereden kazanıyorsun, ona bak! Gerci on safta namaz kılmanın fazîleti daha coktur. LÂkin kazancın helÂl olduktan sonra, hangi safta dilersen orada namazını kıl; bu hususta sana gucluk yoktur.”
Boyle menkıbeler de İslÂm ’ı, zÂhiri ve bÂtını ile yaşamayı tÂlîm etmek gayesinde birleşmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Sayı: 161
İslam ve İhsan