Dinimiz doğru ve guzel konuşmamızı emretmiş, duşmanlarımızla goruşurken bile “nezÂketi” kaybetmememizi oğretmiştir. Cunku dilin guzel kullanılması sayesinde, azılı duşman olan kimselerin bize yaklaşması, bize yakın olan kimseler ile de aramızda samimiyetin artması mumkundur. Rabbimiz, “kelîmullah” olan peygamberi Hazret-i Mûsa ’yı, ilÂhlık iddia eden Firavun ’a gonderirken onun “yumuşak bir dille” AllÂh ’ın yoluna cağrılmasını emretmiştir.“Gormedin mi ki Allah nasıl bir misal vermiştir: Guzel bir soz, koku sağlam, dalları goğe yukselen bir ağac gibidir. Bu ağac, Rabbinin izni ile her zaman meyvesini verir. Oğut alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kotu bir sozun durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkÂnı olmayan kotu bir ağacın durumu gibidir.” (İbrahim, 24-26)

Hic şuphesiz ki konuşmak, kendimizi ifade edebilmemizin en rahat ve tesirli yoludur. Olculu olmak ve ağzımızdan cıkan sozlerin karşıdakinin zihninde ne mÂnÂya gelebileceğini duşunmek de insana verilmiş en hoş ozelliklerden biridir. İfade edilen her mÂnÂ, eğer bin duşunulup bir soylenmiyorsa, kişide tedavisi imkÂnsız yaralar oluşturabilir.

Bu sebepledir ki, kişinin terbiye ve olgunluk yolculuğunda gerek eğitimcilerin gerekse de ebeveynin uslubu cok belirleyici olmaktadır. Nice oğretmen vardır ki, uslubunun guzelliği sayesinde kişiye en sevmediği konuyu dahî sevimli kılabilir. Nicesi de sevileni sevimsiz bir hÂle donuşturebilir. İşte sırf bu sebeple insanlarla munÂsebeti iyi olmayan, iletişimi zayıf ve firasetten mahrum insanların yaptığı eğitmenlikle nice talebe icine kapanmış; Rabbinin verdiği yetenekleri inkişÃ‚f ettiremeden omrunu tuketmiştir. Elbette bu da cok buyuk bir vebaldir.

TATLI DİLE SAHİP OLMAK

İnsanları eğitmeye tÂlip olan kimsenin guzel ahlaklı, bilgili, ehil birisi olması kadar hitabet ve tatlı dile sahip olması da cok onemlidir. Akılla tartılmayan, gonulde aksi bulunmayan, ici boş, gereksiz sozler, ne kadar yıkıcı olabilirse; akıl suzgecinden gecmiş, gonul orsunde dovulmuş, hissedilmiş, yaşanmış sozler de o kadar derin ve tesirli olabilmektedir. İlmin, hikmetin, irfanın birleşmesi; soze tatlılık, rûha letÂfet, akla firaset ve keskinlik verir. Ufukları yaklaştırır, kalpleri birleştirir.

Sozun incelmesi, gonlun rikkatinden gelir. Kalbinde katılık, gurur-kibir ve cehÂlet olan kimsenin sozu de bir turlu kibarlaşmaz.

Soz, soylemek ayrı bir sanattır. Her gerceğin, binbir turlu ifade şekli vardır. Kimi sozler, insanın başını belaya sokarken, kimisi de ucurumların kenarından ceker alır. Tıpkı hikÂyede anlatıldığı gibi…

SOZUN GUCU

Padişahın biri, bir deveyi cok sever, onun bakımına ve ihtiyaclarına buyuk onem verirmiş. Deveyle ilgilenen herkese de sıkı sıkı tembihlemiş; kim ki, devenin başına bir hÂl geldiğini, onun olduğunu bana soyleyecek olursa, sevdikleriyle vedalaşsın!.. Ama olumlu dunya… Her fÂnî gibi, deve de bir gun oluvermiş. Bu uzucu hÂdiseyi, padişaha haber vermek ise başlı başına bir mÂtem sebebi… Hic kimse, ucunda mutlak olum olan boyle bir işe tevessul edemiyor; herkes birbirine bakıyormuş. İclerinden biri:

“-Bu işi ben yaparım!” diyerek, Âdeta kefenini giyip padişahın huzuruna cıkmış. Diyeceklerini olcup bictikten sonra sozune şoyle başlamış:

“-Sultanım! Kıymetli deveniz yattı kalkmıyor. Yumdu gozlerini acmıyor, uzattı ayaklarını toplamıyor. Ustelik nalları guneşe karşı geldiğinden cok da guzel parlıyor.”

Adamı sozu bitene kadar dinleyen padişah:

“-Desene devem oldu!” demiş. Adam:

“-Padişahım, onu siz soylediniz. Ben soyleyecektim, ama işin icinde kelleyi vermek var!” demiş.

Bu hikmet dolu sozler, padişahı hem guldurmuş, hem duşundurmuş.

Bu hikÂyede olduğu gibi, tarih boyunca “soz ustaları” hep gelmiştir, hep gelecektir. Duruma, şartlara gore soz soylemek edebiyatta “belağat” olarak ifade edilir. Belîğ insanlar, kelimeleri evirip cevirerek “tam yerinde, tam zamanında ve muhataplarının gonlune gore” soz soylemeyi bilen kimselerdir. Bu, bir Allah vergisi olduğu gibi, aynı zamanda uzun bir calışma ve gayret, parlak bir zek ve edebî bir kıvraklık ister.

DOĞRU SOYLEMEK

Sozu susleyip soylemek onemli olduğu gibi, belki ondan daha onemlisi doğruyu soylemektir. Yaldızlı, ama boş cumlelerin insanların gonul dunyasını ihy edecek bir ozelliği yoktur. HÂlbuki her soz bir emanet ve sorumluluktur. Kıyamet gunu, soylenen her kelime hesap sebebi olacaktır; tıpkı soylenmesi gereken zamanda terk edilen her kelime gibi…

Her sozun, muhatabındaki anlayış ve kultur seviyelerine gore farklı mÂnÂları da olabilir. Bu yuzden konuşurken muhatabı tanımak ve ona, aklına gore konuşmak ayrı bir meziyettir. Ortaya konuşulan sozlerden bazıları kırılıp gucenirken, bazıları ders ve ibretler alabilir. O yuzden her bir kelimeyi, bir ok olarak duşunmeli; sozumuzun kime dokunduğuna, kimi yaraladığına dikkat etmeliyiz. Zira ok yarası gecer de, kelimelerin actığı yara, bir omur boyu kapanmaz.

Bazen farkında olmadan incitiriz, bazen de sırf incitmek icin konuşuruz. Muhatabımızı kırdıkca rahatlar, mutlu oluruz. HÂlbuki “dil yÂresi” kapanmaz. Kotu ve cirkin sozler, omur boyu bitip tukenmeyen duşmanlıklara, kıskanclık ve kinlere sebep olabilir. Bir mu ’minin kalbine diken batırmak, başka bir mu ’mini sevindirmemelidir. Boyle bir durumda belki nefsimiz rahatlamış, tatmin olmuş olabilir. Ancak rûhumuz kan ağlamaktadır.

DOĞRU VE GUZEL KONUŞMAK

Dinimiz doğru ve guzel konuşmamızı emretmiş, duşmanlarımızla goruşurken bile “nezÂketi” kaybetmememizi oğretmiştir. Cunku dilin guzel kullanılması sayesinde, azılı duşman olan kimselerin bize yaklaşması, bize yakın olan kimseler ile de aramızda samimiyetin artması mumkundur. Rabbimiz, “kelîmullah” olan peygamberi Hazret-i Mûsa ’yı, ilÂhlık iddia eden Firavun ’a gonderirken onun “yumuşak bir dille” AllÂh ’ın yoluna cağrılmasını emretmiştir.

Boylece hem tebliğde hitap ve uslubun yolu gosterilmiş, hem de ilÂhlık iddia etmek sûretiyle kendisine en buyuk zulmu yapmış bir kimsenin seviyesine duşmemek gerektiği tÂlim edilmiştir. Âdeta “muhÂtap azılı bir kÂfir, gozu donmuş bir zÂlim de olsa; sen AllÂh ’ın seckin bir kulu olduğunu unutma!” denilmiştir. Oyle taş kalpliler vardır ki, Hazret-i Mûs ’nın asÂsı gibi, tesirli ve tatlı bir dil, onun icinden hidayet pınarları cıkmasına vesile olabilir. O hÂlde dilimizi “Bismillah” diyerek konuşturmalı, kalplerdeki tesirini de AllÂh ’a havale etmeliyiz.

Elbette guzel konuşmak, hikmet ehli ve tatlı dilli olmak; engin bir gonle sahip olmayı gerektirir. Boyle bir gonul ise, başlı başına AllÂh ’ın ihsanıdır. CenÂb-ı Hak, Peygamber Efendimizin etrafında insanların toplanmasını, O ’nu her şeyden cok sevecek kıvamda olmalarını ikrÂm-ı ilÂhî olarak hatırlatır:

“O vakit Allah ’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yurekli olsaydın, hic şuphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu hÂlde onları affet, bağışlanmaları icin du et ve iş hakkında onlara danış…” (Âl-i İmrÂn, 159)

SOZUN YEŞERDİĞİ YER "GONUL"

O hÂlde sozun yeşerdiği toprak, gonul arazisidir. Orada tertemiz bir tohum olarak atılmış guzel soz; îman, akıl, hikmet, sabır ve merhametle sulanırsa, ucu goklere ulaşan gorkemli bir ağaca donuşur. Nihayet insanlar, o ağactan yuzyıllar boyunca istifade ederler.

Kok ne kadar toprağın derininde ise, o derece fırtınalara ve yılların yıpratıcılığına mukavemet gosterir. İşte soylediğimiz guzel bir soz de muhatabımızın kalbinin derinliklerinde yer bulur. Yıllar gecse bile soylenilenler, gonul ferahlatıcı samimi sozler; asl unutulmaz. Bir deniz feneri gibi, en netameli anlarda, en karanlık menfezlerde yol gosterir, hayat kurtarır.

Sozun guzelini soylemeyi ahlak edinmiş birinin dostluğu da bizlerin gonlunde kok salmaya devam eder. Her zaman bu insanı arar gonullerimiz… Şimdi etrafımızda olsa da bizi sozleri ile rahatlatsa diye duşunuruz. Olup gitse dahî soylediği guzellikler, tıpkı Âyet zikredildiği gibi coktan meyvesini vermiştir.

Hatta olum Ânında bile; tatlı suyun etrafının kalabalık oluşu misali, bu insanların etrafları da hep kalabalık ve huzur doludur.

Guzel sozlerle, huzur dolu bir omur yaşayıp Allah Rasûlu ’nun cemÂlini seyrede seyrede son nefesimizi vermek duÂsıyla, sozlerimizi Yûnus ’un o eşsiz mısralarına bırakalım:

Soz ola kese savaşı/ Soz ola kestire başı.

Soz ola ağulu (zehirli) aşı/ Bal ile yağ ide bir soz...

Kaynak: Dilek Savaş, Şebnem Dergisi, Sayı: 164
İslam ve İhsan