İlmin hakîkati, yaşanmasıyla ortaya cıkar. Bildiklerini tatbik etmeyen Âlim, “kitap yuklu merkep” misÂli, mÂnÂsız bir hamallık yapar. İlim, kişiyi Hakk ’a, hakîkate, takvÂya, sÂlih amellere sevk ediyorsa ilimdir. Yoksa Şeytan ’da da ilim vardı, KÂrun da ilim sahibiydi. Fakat ilim, benliklerini palazlandırıp onları dehşetli bir kibir ve gurura suruklemişti.
İlim, lÂyıkıyla hazmedilip amele donuşmez, ahlÂka yansımazsa, butun emekler israf olmuş demektir. Peygamber Efendimiz -sallÂllahu aleyhi ve sellem- boyle bir ilimden AllÂh ’a sığınmıştır:

“AllÂh ’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşû duymayan kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul edilmeyen duÂdan Sana sığınırım.” (Muslim, Zikir, 73; NesÂî, İstiÂze, 13, 65)

İmÂm GazÂlî Hazretleri şoyle buyurur:

“Omrunun sonuna bir hafta kaldığını oğrensen, bu kısacık zamanda mutlak sana faydalı olacak bir ilimle uğraşırsın. Hemen kalbini yoklar, dunyevî ihtiras ve menfaatlerle alÂkanı kesersin. Guzel huylarla bezenmeye calışırsın. HÂlbuki insanın kavuştuğu her gun ve gecede olmesi mumkun ve muhtemeldir. Oyleyse, seni AllÂh ’ın azameti karşısında duygulandırıp mÂneviyÂtını duzeltecek ilimlerle meşgul ol!”


Şeyh SÂdî-i ŞîrÂzî buyurur: “Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan, cÂhilsin demektir.”


SelmÂn-ı FÂrisî -radıyallahu anh-, Dicle kenarında yururken, yanındaki arkadaşı eğilip su icmişti. Selman t:

“–Haydi, bir daha ic!” dedi. Arkadaşı:

“–Kandım!” cevabını verdi. Hazret-i Selman:

“–Peki, ictiğin suyun nehirden bir şey eksilttiğini soyleyebilir misin?” diye sordu. Arkadaşı:

“–Hayır.” dedi. Bu sefer Selman -radıyallahu anh-:

“–İşte ilim de boyledir, tukenmez. O hÂlde, sana fayda verecek ilmi oğren!” tavsiyesinde bulundu. (Ebû Nuaym, Hilye, I, 188)

HAYAT KURTARAN İLİM

Bir nahiv (dilbilgisi) Âlimi gemiye binmişti. Sefer esnÂsında ilmine mağrur bir şekilde gemici ile sohbete koyuldu. Gemiciye zaman zaman muhtelif suÂller sordu. Ondan “bilmem” cevabını alınca da ilmiyle gururlanarak:

“–Yazık! CehÂletin sebebiyle omrunun yarısını ziyÂn etmişsin.” dedi.

Temiz kalpli gemicinin, bu kucuk duşurucu davranışa gonlu kırıldı ise de olgunluk gosterip cevap vermedi. Derken şiddetli bir fırtına cıktı ve gemiyi muthiş bir girdabın icine surukledi. Herkesi buyuk bir telÂşın kapladığı o hengÂmede gemici, nahivciye donup:

“–Ey ustad, yuzmebilir misin?” diye sordu. Nahivci, solmuş, sararmış bir vaziyette kekeleyerek:

“–Hayır, bilmem!..” dedi.

Bunun uzerine gemici, mahzun bir ed ile şu mukÂbelede bulundu:

“–Nahiv bilmediğim icin benim yarı omrum mahvolmuştu. Şimdi ise yuzme bilmediğin icin senin butun omrun mahvoldu. Zira gemimizin bu girdaptan kurtulma imkÂnı yoktur. Ey nahivci! Bu deryÂda nahivden ziyÂde yuzme ilminin daha faydalı ve zarûrî olduğunu bilmiyor muydun?..”

Bu fÂnî vucut gemisi olum girdabında cırpınırken, yaşanmayan, irfÂna donuşmeyen ve sırf nefsin rahatına hitÂb eden bilgiler fayda vermeyecektir. Gunah girdaplarında boğulmaktan kurtulmanın yegÂne cÂresi; helÂli, haramı bilmek ve bunları tatbik etmektir. İşte ancak boyle bir ilim, bizleri iki cihan saÂdetine nÂil edebilir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan