
“Pusulasız bir hÂlde girdik yeni yuzyıla. Daha ilk aylardan başlayarak, dunyanın hepten civisinin cıktığını duşunduren kaygı verici olaylar meydana geliyor; ustelik bunlar bircok alanda birden gercekleşiyor – entelektuel dunyanın, finans dunyasının, iklimin, jeopolitiğin, etiğin civisi cıkmış durumda." Bu sozler Lubnanlı unlu edebiyatcı Amin Maalouf'un, başlığını odunc aldığım 'Civisi Cıkmış Dunya' adlı kitabından. (2017, 11.)
Pusulayı şaşıran insanoğlu, dunyanın dengesini bozdu. Kotulerin akla ziyan, tahripkÂr emelleri yeryuzunu yoğun bir ofke, kin, nefret ve hınc cumbuşune boyadı. Fanatizm, koktencilik, şiddet ve terorun uğramadığı kapı yok. Herhangi bir işgal, kıyım, ic savaş, nukleer tehdit, cinayet haberi duymadan yatağa girdiğimiz gun yok. Aclık, sefalet, fakirlik ve salgın hastalıklardan mustarip yuz milyonlarca insan var.
Dunyayı kendi hırs ve ideallerine gore şekillendirmek icin gucu ve şiddeti kureselleştiren, "Ben nasıl istersem oyle olacak!" kabadayılığı ile kotuluğu ve somuruyu egemen kılmaya calışan şeytani guclerle onların işbirlikcileri dunyanın civisini soktuler. Yeryuzunu fitne ve fesada boyadılar.
Kur'an-ı Kerim ’in ifadesiyle kalpleri taşlaşmış hatta ondan da ote sertleşmiş (Bakara, 2/74.), kotulukleri kendilerini cepecevre kuşatmış (Bakara, 2/81.) bu kotuler, iflah olmaz bir ikiyuzluluk ve sahte bir inatcılıkla dillerine doladıkları değerleri azgın bir sapkınlıkla ayaklar altına almak ve kirletmekle meşguller. 'Aşk AhlÂkı' isimli klasik eserinde, "Yazık o gafillere ki, uyuşan ruhlarını bir varlık sanırlar; iclerindeki hayvanı doyurmak icin dunyayı bir pula satarlar; kor kuvvetin elinde harap olmak onların nasibidir" diyen merhum Hilmi Ziya Ulken Hocamızı rahmetle anmak boynumuzun borcu. (2017, 154.)
Dun Afganistan'da, Libya'da, Somali'de, Irak'ta sahnelenen senaryo bugun Suriye, Filistin, Arakan ve Yemen'de eksiksiz tekrarlanıyor. Emekli Buyukelci Uluc Ozulker'in kitabının başlığı bunu aynen teyit ediyor: ‘Kuresel Duzende Oyun Devam Ediyor. ’ (İst., 2017.)
Myanmar
Birkac ornekle meramımızı biraz daha acalım.
2015'ten beri şiddet ve savaş sarmalının girdabında cırpınan Yemen, Arap İslam dunyasının en fakir ulkesi oldu. Adına turku yaktığımız bu Musluman beldesinde şimdi bir vekÂlet savaşı suruyor. Kim kiminle savaşıyor diye sorarsanız, fazla teferruata luzum yok. Musluman Muslumanla savaşıyor demem trajik durumu ozetlemek icin fazlasıyla yetecektir. Kardeşlerin birbirinin gırtlağına coktuğu Yemen ’de yeni icat ‘vekÂlet savaşı ’ olayının bir orneği sergileniyor.
Kardeş kavgası ne gun biter mechul, ama inkÂr goturmez bir gercek var ortada: haksız yere cana kıyan, hele hele kan kardeşinin, din kardeşinin kanını doken ne bu dunyada ne de ahirette gun yuzu gorur. Din, mezhep kim icin? Olurse insan, ciğnenirse insanlık, kalır mı ortada din? Kurtarır mı mezhep? Bunu Yemenliler de anlasa keşke!
Kulturden gelen bir alışkanlıkla bellerinde taşıdıkları cenbiyelerini kınından cekmeden sorunlarını konuşarak hallederdi Yemenliler. Yemen'den acı kahve gelmiyor artık, gelen kan ve barut kokusu. Binlerce evde feryat figan var. Yemen'de yas var, olen evlatlarına ağıtlar yakan analar var, evlatlarını gomerken gozyaşları sel olan babalar var. Heyhat, cenbiyeler kınlarından cekildi, kardeş kardeşi doğruyor!
"Havada bulut yok bu ne dumandır; mahlede olu yok bu ne figandır; şu Yemen elleri ne yamandır!"
Yemen
Kahırlanmamak elde değil.
Yemen'i 1978'den 2012'ye kadar diktator Ali Abdullah Salih yonetti. Uzun iktidarını surekli saf değiştirme taktiğine borclu olduğunu hic saklamayan Salih, ruzgÂra gore eğilen, yon değiştiren, kalıba gore şekil alan yanardoner bir karaktere sahipti. Hile ve dalavereyle yıllarca iktidarını korudu. Bunun sırrını, "yılanların başı uzerinde dans etmek" deyimiyle anlatırdı. Ne var ki, su testisi su yolunda kırılırdı, yani kişi amac edindiği işte kazaya uğrardı, onunki de oyle oldu. Bizzat desteklediği Husiler tarafından feci bicimde olduruldu.
Salih yaptıklarının hesabını vermek uzere huzur-u ilÂhiye intikal ederken ardında harap bir Yemen bıraktı. Bugun, parasızlıktan coplerin toplanamadığı Yemen'de hali hazırda 300 binden fazla insan bulaşıcı kolera hastası; her gun 7000 kişi bu amansız hastalığa yakalanıyor ve saatte 1 kişi hayatını kaybediyor. Savaşta olenlerin sayısı 10 bini aştı; 14,5 milyon insan temiz icme suyundan mahrum; 17 milyon Yemenli aclıkla boğuşuyor; savaş 3 milyon insanı evinden yurdundan etti. Heyhat, bir zamanların zengin ticaret merkezi, en fazla Osmanlı / Turk şehidinin yattığı İslam beldesinde yıkım var.
Dunyanın obur ucunda, eski adıyla Burma, yeni adıyla Myanmar devletinin ve onun sozde munis gorunumlu fanatik ırkcı Budist rahiplerinin elinden başka bir insanlık trajedisi yaşanıyor. İngiliz The Guardian ’ın haberine gore (11.09.2017), Rohingya Muslumanları dunyanın en fazla zulme uğrayan halkı. Birleşmiş Milletler ’e gore de, Myanmar ordusunun yaptıkları ‘bir etnik temizlik orneği olarak ders kitaplarına girecek cinsten ’. Sayısız Musluman koyu yakıldı ve yağmalandı; yaklaşık 3000 Arakan Muslumanı hunharca katledildi; kadınlar ve genc kızlar sistematik tecavuzlere maruz kaldılar; 800 binden fazla Musluman komşu Bangladeş'e sığındı ve son derece zor şartlar altında hayat mucadelesi veriyor; sığınmacıların yuzde 60 ’ı kadın ve cocuklardan oluşuyor. Bu rakamlar her gun artıyor.
1940 ’lı yıllardan beri Arakan ’da temel insani ihtiyacları, vatandaşlık hakları inkÂr edilen, toplumsal şiddetin kurbanı olan Musluman Rohingya halkına sistemli bir etnik soykırım uygulanıyor.
Safran renkli kıyafetleriyle sokaklarda arzı endam eden, İslam ve Musluman karşıtı fanatik soylemleriyle Budist halkı ve yonetimi kışkırtan ırkcı Rakhine-Magh rahiplerine en ciddi tepkilerden biri gazeteci Joe Freeman ’dan gelir: "Birileri Bu Burmalı fanatik Budist rahipleri durdurabilir mi?"
(www.theatlantic.com, 6 Eylul 2017)
Ruhları kotulukle mayalanmış insan musveddeleri, insanlığı ve onun değerlerini zaman-mekÂn gozetmeksizin fırsatını bulduğu her yerde ezip geciyor.
Geniş Musluman coğrafyası benzer trajik senaryoları aralıksız yaşıyor. Tarihin, İslam toplumları icin fazla bir secenek sunmayan kısır bir donguden ibaret olduğu algısı belleklere kasıtlı olarak kazınıyor.
İnanın, başımıza gelen musibetlerin hicbiri tesadufi değil.
Ayeti hatırlayalım: “Başınıza gelen her musibet sizin kendi elinizle kazandıklarınız yuzundendir…” (ŞûrÂ, 42/30.) İslam dunyasının mevcut hali ayeti alenen teyit etmiyor mu?
Miladi 636 ’da Hz. Omer fethetti; 1187 ’de Selahaddin Eyyûbi Haclı esaretinden kurtardı; 1517 ’de Yavuz Sultan Selim ebedi Musluman yurdu olarak tescilledi. Yeryuzundeki ilk kıble olan beldeden, Mescid-i Aksa ’nın ev sahibinden yani Kudus ’ten bahsediyorum.
20. Kolordu ’nun Umum Zayiat Defteri ’ne gore, 1914-18 yılları arasında Filistin cephesinde Kudus-i Şerif uğruna 2768 şehit vermişiz. (Yuzuncu Yılında Kudus, TTK, 2017.) Evet, tıpkı Yemen gibi, uğruna binlerce şehit verdiğimiz Kudus ’u kastediyorum
Gel gor ki, Kudus İsrail'in başkenti ilan edildi ve boylece İslam dunyasının boğrune bir hancer darbesi daha indirildi. 1948 ’de İsrail devletini kuranlar, ‘vaat edilmiş topraklar ’ (arz-ı mev ’ûd) ideallerine akıllarınca kritik bir eşiği atlatarak bir adım daha yaklaştılar.
Ortadoğu ’da bir işgal ve yıkım projesi adım adım yuruyor. Bu manada Siyonist emelin hulyası olan Buyuk İsrail projesine somut bir eylem cercevesi cizen Oded Yinon Planı ’nın iceriğini dikkatle okumanızı oneriyorum. 1980 ’de yayınlanan bu planın iki temel onculu var. Birincisi, İsrail var olabilmek icin bolgesel guc olmak zorundadır. İkincisi, bolgedeki butun Arap devletleri parcalanarak celimsiz devletciklere donuşturulmelidir.
Amerikalı siyaset bilimci ve devlet adamı Zbigniew Brzezinski ‘Buyuk Satranc Tahtası ’ adlı eserinde bolge ulkelerinin topraklarına yonelik yayılmacı stratejileri uc ana maddede ozetler: Ulkeler arasındaki gizli anlaşmalar onlenmeli; guvenlik noktasında bağımlılıkların devamı sağlanmalı, tebaalar itaatkÂr kılınmalı; barbarların bir araya gelmesi onlenmeli. (2017, 63.) Bu strateji ekseninde, 1979'daki Bilderberg toplantısında alınan bir kararı da dikkatinize sunmuş olalım: Musluman Yakın Doğu tamamen Balkanlaştırılmalıdır; aşiret ve din temelinde kucuk parcalara ayrıştırılmalıdır.
Dedik ya, hicbir şey tesadufi değil.
İslam dunyası uzerine kurgulanan ince planlar perde arkasındaki aktorler tarafından buyuk bir titizlikle uygulandı. Yenileri sırada, kimsenin kuşkusu olmasın, Muslumanlar birbirleriyle kapışmaya devam ede dursun. Kuresel duzende oyun devam ediyor!
Şimdi lutfen dikkat! Irak ve Suriye savaş ve işgallerle guc ve takatten duşuruldu, aşiret, etnisite ve mezhep bağlamında parcalandı. Irak'ı işgal edenlerin aşikÂr hedefi Irak petrollerini kontrol altına almaktı. Bu, buzdağının gorunen kısmıydı. Gorunmeyen kısmı, Siyonizmin ‘Buyuk İsrail Projesi ’ni hızlandırmaktı.
DAİŞ ’i kimlerin kurduğu hÂl bir muamma, değil mi? Bu bilmeceyi bu cercevede yeniden duşunmenizi oneririm. Kendi halkının kanını doken, dindaşının boynunu vuran, memleketinin topraklarını tarumar eden, şehirlerini yakan yıkan, mirasını tarumar eden bir capulcu grubunu orgutleyip meydana salanlar mevcut durumdan gayet memnun olmalılar. Kalan sağları topladılar ve goturduler; kim bilir belki, yeni sinsi hamleler icin bir yerlerde onlara yeni talimatlar vermekle meşguller. Şehirleri, kasabaları insandan arındırma ve sonra da yeni işgalcilerine sessiz sedasız teslim etme işinde fevkalÂde mahir bu orgutler.
Buraya kadar anlattıklarımızın yerine oturması icin gelin “Yahudi olduğumu 16 yaşıma geldiğimde oğrendim” diyen Munihli Yahudi araştırmacı Armin Langer ’e kulak verelim.
“Kudus ’un başkent ilan edilmesi kimin fikriydi?” sorusunu soran Langer, bu kararı alanlar Amerika ’daki Yahudi coğunluğun fikrini goz ardı edip koktenci Hristiyanları yani Evanjelikleri sevindirdiler der ve devam eder: “Onlar, İsrail ’de/Filistin ’de kargaşa yaratarak Kudus icin sozde son savaşın, Armagedon ’un vaktini hızlandırmak istiyorlar.” Koktencilerin Yahudileri İsrail ’e gitmeleri icin teşvik ettiklerine dikkat ceken Langer, soz konusu teolojiye gore, Mesih ’in gelebilmesi icin Yahudilerin İsrail ’de toplanmaları şart diyor. Ona gore bu inanc anti-Semitik bir goruntu arz etse de arka planında gizli bir fikri barındırıyor: toplanma tamamlanınca guya ‘inatcı ’ Yahudi topluluğu toptan Hristiyanlığa girecektir, “zira Yahudilik gercek bir din değildir.” (“Whose Idea was That?”, en.qantara.de)
Bunları ben soylemiyorum. 'Tarihin Sonu' bir an once gelsin diyenler var. O hÂlde ortada bir 'Medeniyetler Catışması' yok, bilakis bir ‘Menfaatler Cekişmesi ’ var. Menfaat birlikteliği olanlar aynı safta, ama şimdilik…
Birkac İslam ulkesi haricinde Turkiye ve diğer butun İslam ulkeleri soz konusu kararı tanımadılar ve acıkca ilan ettiler: “Doğu Kudus Filistin ’in başkentidir.” Mesaj yerini buldu, şimdi onlar duşunsun.
Dunyanın civisini sokenler icin ‘Buyuk Satranc Oyunu ’ devam ediyor; yeni bir ‘şah ’ hamlesi cekmekte gecikmeyeceklerdir.
Zira ‘su uyur, duşman uyumaz! ’
Kaynak: Prof. Dr. Adnan Bulent BALOĞLU, diyanetdergi.com
İslam ve İhsan