Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sahĂ‚bîlerinden Abdullah bin Omer -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ’ya ve onun şahsında kıyamete kadar gelecek butun ummetine muhim bir îkazda bulunmuştur. Peki bu ikaz nedir? Peygamberimizi (s.a.v) bizden nasıl davranmamızı istiyor?Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, cok sevdiği sahĂ‚bîlerinden Abdullah bin Omer -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ’ya ve onun şahsında kıyamete kadar gelecek butun ummetine muhim bir îkazda bulunmuştur:

“Ey İbn-i Omer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o, senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden oğrendiğine cok dikkat et! Dînî ilimleri ve hukumleri, istikĂ‚met ehli Ă‚limlerden al, istikĂ‚metten sapanlardan alma!” (Hatîb el-BağdĂ‚dî, el-KifĂ‚ye fî İlmi ’r-RivĂ‚ye, s. 121)

ONEMLİ BİR İKAZ!

AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî Hazretleri buyurur:

“Ey oğul! Eğer cĂ‚hil, ikiyuzlu, munĂ‚fık, hevĂ‚ ve heveslerinin peşinde giden bir şeyh (muteşeyyih)[1] ile arkadaş olur, onun sohbetinde bulunursan; o senin nefsinin azmasına yardımcı olur. Bu tip şeyhlerin sohbeti, senin aleyhine olur.

Hakîkî şeyhler, dunya ve dunyalık icin sohbet etmezler. BilĂ‚kis Ă‚hiret icin, mu ’mini AllĂ‚h ’a goturmek icin sohbet ederler.”[2]

İnsan, icinde bulunduğu cevreden tesir alan bir yapıya sahiptir. Kalp, ulfet ve unsiyet ettiği kimselerin zamanla mizac ve karakterine, rengine ve Ă‚hengine burunur.

İmĂ‚m GazĂ‚lî Hazretleri ’nin buyurduğu gibi; fĂ‚sıklar ve gĂ‚fillerle zĂ‚hirî beraberlik, zamanla zihnî beraberliğe, zihnî beraberlik de bir muddet sonra kalbî beraberliğe donuşur. Bu ise, insanın adım adım helĂ‚ke suruklenmesi demektir. Nitekim Nûh -aleyhisselĂ‚m- ’ın ikinci karısı ve Lût -aleyhisselĂ‚m- ’ın karısı bu sebeple Cehennem ’e dûcĂ‚r olmuşlardır.

Dolayısıyla mu ’min, bilhassa ebedî hayatını ilgilendiren hususlarda kimlerin tesir dairesi icinde bulunduğuna son derece dikkat etmelidir. Dostlarının, Kur ’Ă‚n ve Sunnet istikĂ‚metinde yaşayan, takvĂ‚ ehli, sĂ‚lih kimseler olmasına titizlik gostermelidir.

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, cok sevdiği sahĂ‚bîlerinden Abdullah bin Omer -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ’ya ve onun şahsında kıyamete kadar gelecek butun ummetine muhim bir îkazda bulunmuştur:

“Ey İbn-i Omer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o, senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden oğrendiğine cok dikkat et! Dînî ilimleri ve hukumleri, istikĂ‚met ehli Ă‚limlerden al, istikĂ‚metten sapanlardan alma!” (Hatîb el-BağdĂ‚dî, el-KifĂ‚ye fî İlmi ’r-RivĂ‚ye, s. 121)

Zira bir kimse zĂ‚hiren Ă‚lim de olsa, Kur ’Ă‚n ve Sunnet istikĂ‚metinde, takvĂ‚ uzere bir yaşayışı yoksa; bilhassa mĂ‚nevî hayatın inşĂ‚sında, onun vereceği fikirlere, yapacağı telkinlere îtibar etmemek gerekir. Zira nefs ve şeytan, bu gibi şahısları, sûret-i haktan gorunerek turlu hile ve tuzaklarla kendi safına cekebilir. Sonra da onları halkı irşĂ‚d etmek bir tarafa, Ă‚deta idlĂ‚l ve ifsĂ‚d etmek icin kullanabilir.

Dînî bir kisve altında dîne ve dindarlara zarar veren bu tur kimseleri teşhis hususunda en kat ’î olcu, Kitap ve Sunnet ’tir. Cuneyd-i BağdĂ‚dî Hazretleri der ki:

“Bir ki­şi­yi ha­va­da ucar­ken bile gor­se­niz, hĂ‚­li Ki­tap ve Sun­ne­tʼe uy­mu­yor­sa bu bir (kerĂ‚met değil) istidrac­tır.”[3]

Nitekim kıyĂ‚metin buyuk alĂ‚metlerinden biri olan DeccĂ‚l de birtakım fevkalĂ‚de hĂ‚ller sergileyecek, bu sayede kandıracağı bircok insanı ebedî felĂ‚kete surukleyecektir.

Bu itibarla, ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın dînî hususlarda dĂ‚imĂ‚ Kitap ve Sunnet ’i dikkate alma hassĂ‚siyeti, hepimiz icin ornek teşkil etmelidir. Oyle ki hadis rĂ‚vîleri, bir hadis almak icin uzun yollar katedip yanına gittikleri bir şahsın, hayvanını yanına cekmek icin boş bir yem torbası gostererek kandırmakta olduğunu gorduklerinde, onun ahlĂ‚kını mûteber saymamışlardır. Yani bir hayvanı bile olsa “kandırma” ve “aldatma” zaafı icinde bulunan kişiyi, Allah Rasûlu ’nun hadîs-i şerîfleri muktezĂ‚sınca yaşamadığı icin, hadîs nakline ehil gormemişlerdir.

TĂ‚biîn neslinin buyuk imamlarından Ebû ’l-Âliye-rahmetullĂ‚hi aleyh-der ki:

“Biz, kendisinden (hadis) almak icin bir kişinin yanına gittiğimizde, once onun namaz kılışına dikkat ederdik; eğer namazını guzel kılarsa; «O, diğer işlerini de guzel yapar.» diyerek yanına otururduk. Namazını huşû ve tĂ‚dil-i erkĂ‚na riĂ‚yet etmeden kılarsa; «Onun diğer işleri de menfîdir.» diyerek yanından kalkardık.” (DĂ‚rimî, Mukaddime, 38/429)

İşte bugun de, dînî bilgisine murĂ‚caat edilecek kimseleri bu olculer ışığında değerlendirmek şarttır. Zira Ebu ’l-Hasan Harakānî Hazretleri ’nin buyurduğu gibi:

“İki kişinin dinde cıkardığı fitneyi şeytan bile cıkaramaz: Dunya hırsına kapılmış din Ă‚limi ve ilimden mahrum ham sofu.”[4]

VelhĂ‚sıl mĂ‚nen tekĂ‚mul etmiş ilim ve irfan sahibi kimselere ulfet, unsiyet, dostluk ve yakınlık gostermemiz îcĂ‚b eder ki, bizi de o mukemmelliğe doğru cekip gotursunler. Aksi hĂ‚lde irşad yerine idlĂ‚le mĂ‚ruz kalmak, kuvvetle muhtemeldir.

Diğer taraftan, gunumuzde maalesef birtakım cĂ‚hil kimselerde; “Ben filĂ‚n zĂ‚tın eteğine yapışırım, o beni Ă‚hirette kurtarır…” şeklinde bir telĂ‚kkî mevcuttur. HĂ‚lbuki eteğine yapışılacak o zĂ‚tın dahî son nefeste îman selĂ‚metiyle gidebilme hususunda hicbir garantisi yoktur. AllĂ‚h ’ın rahmetine sığınmak yerine sadece fĂ‚nîlere guvenmek, buyuk bir aldanıştır.

Nitekim Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- en yakınlarına bile bu hususta îkazlarda bulunmuştur:

“Ey Rasûlullah Muhammed ’in kızı FĂ‚tıma! Ey Safiyye! Allah katında makbûl ameller işleyiniz! Cunku ben (kulluk yapmadığınız takdirde) sizi AllĂ‚h ’ın azĂ‚bından kurtaramam!” (İbn-i Sa‘d, II, 256; BuhĂ‚rî, MenĂ‚kıb, 13-14; Muslim, Îman, 348-353)

SahĂ‚be-i kirĂ‚mın meşhur zĂ‚hid ve Ă‚bidlerinden olan Osman bin Maz ’ûn -radıyallĂ‚hu anh- vefĂ‚t ettiğinde bir kadın:

“–Ey Osman, şehĂ‚det ederim ki şu anda Allah TeĂ‚lĂ‚ sana ikram etmektedir.” dedi.

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz mudĂ‚hale ederek:

“–AllĂ‚h ’ın ona ikram ettiğini nereden biliyorsun?” buyurdu.

Kadın:

“–Bilmiyorum vallĂ‚hi!” deyince Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:

“–Bakın, Osman vefĂ‚t etmiştir. Ben şahsen onun icin Allah ’tan hayır umîd etmekteyim. Fakat ben peygamber olduğum hĂ‚lde, bana ve size ne yapılacağını (yani başımızdan ne gibi hĂ‚ller gececeğini) bilmiyorum…” (BuhĂ‚rî, TĂ‚bîr, 27)

Dipnotlar:

[1] Muteşeyyih: Şeyh veya velî olmadığı hĂ‚lde o zĂ‚tlara Ă‚it hĂ‚l ve tavırları sun ’î ve gostermelik bir sûrette sergilemeye calışan sahtekĂ‚r kimse.

[2] Fethu ’r-RabbĂ‚nî, sf. 335.

[3] İstidrac: KerĂ‚metin zıddı olarak; kĂ‚fir, munĂ‚fık, fĂ‚sık ve muteşeyyih kimselerden zuhûr eden bĂ‚zı hĂ‚rikulĂ‚de hĂ‚llerdir. Bu hĂ‚ller birer ilĂ‚hî imtihan olup onları kademe kademe helĂ‚ke surukler.

[4] AttĂ‚r, Tezkiretu ’l-EvliyĂ‚, s. 624.

[5] Fethu ’r-RabbĂ‚nî, sf. 303.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2018 – Ocak, Sayı: 382, Sayfa: 032
İslam ve İhsan