Rabbimiz, insanları samimiyet testlerinden gecirip imtihan ediyor; mu ’minle kĂ‚firi, mucĂ‚hid ile tembeli ayıracak, onlarca imtihandan geciriyor. Elbette bu imtihanları kazananlarla kaybedenler de bir olmaz. Zira bu, AllĂ‚h ’ın adĂ‚letine aykırı…“Ey îmĂ‚n edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticĂ‚reti gostereyim mi? AllĂ‚h ’a ve Rasûlu ’ne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihĂ‚d edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin icin daha hayırlıdır.” (es-Saff, 10-11)

İslĂ‚m Dunyası ’nın kanayan yarası olan Kudus, bu ay, tekrar dunyanın gundemi oldu. Yahudilerin yuzyıllardır uzerinde calışıp her gecen gun bir adım daha yaklaştıkları “Arz-ı Mev ’ud” plĂ‚nlarının bir onemli adımı daha atıldı. “Kudus ’un tamamının İsrail ’in başkenti olduğu” duşuncesi, İsrail dışında bir ulke tarafından daha kabul edildi. Hem de dunyanın kilit ulkelerinden biri olan Amerika tarafından…

Tabiî bu, butun dunyadaki muslumanların haklı tepkisine sebep oldu. Bazen cılız, bazen guclu sesler yukseldi; zaman zaman sokaklarda kalabalıklar toplandı, protestolar yapıldı. Bizim ulkemizin de ozellikle gencleri sokaklara dokuldu, bir anlık da olsa heyecan dalga dalga yayıldı. Sosyal medya:

“-Cihad îlĂ‚n edilsin; gidelim bir gecede İsrail ’i yok edip, sabah namazımızı Mescid-i AksĂ‚ ’da kılıp gelelim.” diye efelenen, fakat beş vakit namazını doğru durust kılmayan, anlık mucahidlerin ahkĂ‚m kesmeleri ile inledi. Tıpkı asırlar oncesinde, yaşanmış şu hĂ‚dise gibi… Selahaddin-i Eyyûbî Cuma hutbesi okumaktadır. Bu esnĂ‚da bir genc bağırır:

“-Kudus ’e cihĂ‚dı emret, boyle bir zamanda başka bir konudan bahsetmen boşunadır!”

Selahaddîn-i Eyyûbî, bu gencin haykırışını duyar, lĂ‚kin cevap vermez. Ertesi sabah namaz esnasında:

“-Dun bana hutbede cihĂ‚dı emretmemi isteyen genc nerede?” diye sorar. Cevap yoktur. Cunku o genc sabah namazına gelmemiştir. Selahaddîn-i Eyyûbî, halka hitĂ‚ben:

“-VallĂ‚hi, Cuma namazına gelenler, sabah namazına gelmedikce Kudus ’e cihĂ‚dı emretmeyeceğim!” der.

İsyankĂ‚r ve işgalci CĂ‚lut ve ordusunun zulumleri altında inleyen yahudiler de kendi devrinin peygamberlerine, “CihĂ‚d emredilsin artık!” deyip duruyorlardı. Peygamberleri, onlara AllĂ‚h ’ın emirlerini haber verince de yan cizmeye başladılar. Once komutanlarını beğenmediler, sonra komutanlarının “Karşımıza cıkan nehirden en cok bir avuc su iceceksiniz!” emrini ciğnediler. Yuz binleri aşan ordudan, ancak Bedir gĂ‚zileri kadar bir avuc mucahid kaldı, gercek savaş meydanında…

Peygamber Efendimizin hayatı da, ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın cihĂ‚d meydanlarında pek cok kez yoklandığı buyuk sabır ve fedakĂ‚rlık imtihanlarıyla dopdolu…

CİHAD NEDİR?

Yaşadığımız hĂ‚diseler, bize bir kere daha şunu gosteriyor ki, biz cihadı lĂ‚yıkıyla bilmiyoruz ve onu cok hafife alıyoruz. Oyleyse cihad nedir? Ceşitleri nelerdir? Nerede, nasıl ve kime karşı yapılır?

Umûmî mĂ‚nĂ‚sıyla cihĂ‚d, “kişinin oncelikle nefsini tezkiye ve terbiye ile uğraşması, AllĂ‚h ’ın emirlerini ihlĂ‚sla yerine getirmesi, haramlarından kacınması”,[1] “musluman kardeşine nasihatte bulunması, musluman olmayan birine İslĂ‚m ’ı delilleriyle anlatıp iknĂ‚ etmesi”[2] ve “dînini, nĂ‚musunu, canını, vatanını, neslini, malını-mulkunu korumak, İslĂ‚m ’ı yaymak ve buna mĂ‚nî olan engelleri ortadan kaldırmak icin can, mal, dil ve diğer butun imkĂ‚nlarla mucĂ‚dele ve muhĂ‚rebe etmesi” mĂ‚nĂ‚larına gelir.[3]

Bu sebeple cihĂ‚d kelimesi, nefisleri ıslĂ‚h edip Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın rızĂ‚sı icin, “îlĂ‚-yı kelimetullĂ‚h” (AllĂ‚h ’ın dînini yuceltmek) uğrunda fert ve cemiyet olarak İslĂ‚mî bir hayat yaşama maksadıyla sarf edilen butun cehd ve gayretleri ifĂ‚de etmektedir. Bu bakımdan Allah Rasûlu ’nun yirmi uc senelik nubuvvet hayatının tamamen bu uğurda gectiğini soylemek mubĂ‚lağa sayılmaz.

Burada sayılan cihĂ‚d tĂ‚riflerinin sıralaması cok onemlidir. Cihad, yukarıda da belirtildiği uzere, “oncelikle kişinin kendi nefsini tezkiye ve terbiye etmesi ve AllĂ‚h ’ın emirlerini ihlĂ‚sla yerine getirmesi, AllĂ‚h ’ın haramlarından kacınması”dır. Kişi, bu ilk uc şartı yerine getirdiğinde fiilî muhĂ‚rebenin en onemli uc sacayağını tamamlamış olur. Bunları yapmadan, eline silah alıp koşmak, maalesef her yiğidin harcı değildir. Can o kadar tatlıdır ki, îman kalbe yerleşip Rabbimizin emir ve yasaklarını tatbik etmeden, yani sĂ‚lih bir kul olmadan, candan vazgecebilmek mumkun değildir! Hayatında hic Allah icin fedakĂ‚rlık yapmamış, malından ve vaktinden infak etmemiş, cileleri sabırla goğuslememiş, en azından farzlara îtina ve haramlardan uzak durmak icin asgarî titizliği gostermemiş, kısaca mu ’min ve muttakî bir hayat yaşamaya azmetmemiş bir insanın; duşman karşısında cansiperĂ‚ne savaşan bir mucĂ‚hid kesilmesi kolay değildir.

İnsan nefsiyle mucadele ede ede guclenir, bilenir. Kalbini bununla temizler, her şeyini Allah icin feda etmeyi oğrenir. Dışarıdaki duşmanla mucadele etmek icin, kendi gonlunde kurulmuş duşmanları alaşağı etmek şarttır. Bu yuzden Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:

“(Hakik&#238 mucĂ‚hid, nefsine karşı cihĂ‚d edendir.” buyurmuştur. (Tirmizî, FedĂ‚ilu ’l-CihĂ‚d, 2/1621; Ahmed b. Hanbel, Musned, VI, 20)

Boylesi bir cihĂ‚da ne kadar hazır olup olmadığımızı, yaşadığımız ve şahit olduğumuz birkac misal uzerinden anlatayım:

Bir arkadaşımın oğlu polis oldu, şimdi atamasını bekliyor. Arkadaşım bu haberi bizimle paylaştığında birkac arkadaşımla beraberdik. Bu arkadaşlarımın hepsi, belli bir İslĂ‚mî ilim seviyesi olan arkadaşlar... İlk tepkiler şoyle oldu:

“-Oğlunuz polis mi oldu? Nasıl izin verirsiniz, cok tehlikeli bir meslek!”

“-Allah yardımcınız olsun, bu zamanda zor… İnşĂ‚allah tayini batıya cıkar.”

“-YĂ‚, duĂ‚ edelim de masabaşı bir bolume ataması olsun.”

“-Polis annesi olmak da, polis eşi olmak da cok zor…”

“-Bizim bir akrabamız polisti, intihar etti.”

Bu minvalde devam edip giden konuşmaları durdurmaya calışan birkac akl-ı selim cevaplar da oldu elhamdulillah… Ama ilk tepki, yureklerin icindekilerin dokulmesi acısından cok ehemmiyetli diye duşunuyorum.

Kardeşimin askerliği doğuya cıktığı zaman da bazı kendini bilmez kimselerin soyledikleri bizi bir hayli yormuştu. Doğuda askerlik yapan başka bir tanıdığımız da bir hĂ‚tırasını anlatınca cok şaşırmıştım. Gece Ă‚niden “Baskın var, hazırlanın! Operasyona gidiyoruz!” denince bircok askerin ağlayarak gitmek istemediğini, hattĂ‚ bu yuzden ayağına kurşun sıkarak sakatlanıp rapor alma plĂ‚nları yapanların bulunduğunu anlatmıştı.

Belki siz de cok şĂ‚hit olmuşsunuzdur; oğlunun askerliği doğuya cıkmasın diye tefriciye okutan anneleri…

Peki, biz ne zaman ve nasıl bu hĂ‚le geldik? Hani asker ocağı, “peygamber ocağı” idi? Hani nerede ellerine kına yakıp:

“-Sakın şehid ya da gazi olmadan donme!” diyerek cepheye evlĂ‚tlarını uğurlayan anneler...

ARTIK ANNELER KLAVYE MUCAHİDLERİ YETİŞTİRİYOR

Bu zamanın anneleri, ancak klavye mucĂ‚hidleri yetiştiriyor artık… Cunku anneliği de internetten oğrendi onlar, cocuk yetiştirmeyi de...Buradan ozellikle erkek cocuğu olan annelere seslenmek istiyorum:

Her sabah işime giderken aynı saatlerde cocuklarını okula goturen anneleri goruyorum ve cok uzuluyorum. Tombiş oğlan cocuklarının ellerinde pastaneden alınmış bir poğaca, diğer ellerinde hazır meyve suyu... İtseler bir kişiyi rahatca yere devirecek gucteki bu oğlan cocuklarının okul cantalarını ve resim dosyalarını ise anneleri sırtlanmış. Cocuklar, ağa gibi onden yuruyor; anneleri ise arada arkalarından sesleniyor:

“-Oğlum, koşma terleyeceksin!..”

Gecen yıl Haziran ayının ilk haftalarında, Ramazan ayı girince okulların kapanmasına da cok az kalmıştı. Yine onumde cusseli bir oğlan cocuğu, en az on bir yaşında… Annesiyle okuldan donuyorlar. Onun annesi de yine butun cantaları yuklenmiş. Oğlan, annesine:

“-Anne, ben artık yarından itibaren oruc tutacağım!” diyor. Annesi ise:

“-Olmaz, okula gidiyorsun. Dersleri anlamazsın!” diye karşılık veriyor. Cocuk ısrar ediyor:

“-Anne, okulun son haftasındayız. Artık sınavlar bitti, hocalar ders işlemiyor!. Ne olur izin ver, tutayım!” diye Ă‚deta yalvarıyor. Anne bu defa:

“-Olmaz, hava sıcak, gunler uzun! Buyuyunce, gunler kısalınca tutarsın!” diye ona itiraz ediyor.

Bu cevapları veren tesetturlu bir anne, belli ki, kendisi oruc tutuyor. Ama guyĂ‚ oğluna merhametinden ona izin vermiyor. Nasıl bir merhamettir bu?!

Bu oğullarına tapan kadınlar, neyin peşindeler?

Bir arkadaşım, kayınvĂ‚lidesinin yazın kamp icin dağa cıktıklarını, iki ay boyunca dağda kalıp Eylul ’de donerken şahit olduğu bir hĂ‚diseyi anlattı. Artık cadırlar toplanıp eşyalar arabaya yukleniyormuş. Herkes eşyaların bir ucundan tutup arabaya taşırken, o anne, yirmi yaşlarındaki oğlunun bir ufacık cantayı bile taşımasına musaade etmemiş. Eşya taşıyanlar arasında bulunan gelini mudahale edip:

“-Anne, o erkek cocuğu! Yakında askere gidecek. Niye boyle yapıyorsun?” deyince:

“-O daha kucuk, hassas bir cocuk, belini incitebilir. Zaten boyle işlerden de anlamaz!” diye onu savunmuş (!) ve ona hicbir şey yaptırmamış. Daha garibi de o yirmi yaşındaki genc de annesi, ağabeyi, yengesi, kısacası herkes işin bir ucundan tutmuşken kenarda durup hicbir şey yapmıyor olmaktan hic rahatsız olmamış. Boyle sevecen ve merhametli (!) anneler ile yetiştirdikleri boyle kibar, hassas (!) evlĂ‚tlar…

ANNELER OĞULLARINA "CALIŞAN GELİN" ARIYOR

Aynı şekilde bu anneler, oğullarını evlendirirken canhıraş bir şekilde “calışan gelin” arıyor. Mumkunse memur olsun, maaş kartını eşine verecek ve bir daha da “Maaşımı nerede harcadın?” diye sormayacak kadar uyumlu ve itaatkĂ‚r (!) olsun diye uğraşıyorlar.

Bu manzaraların benzerlerine az veya cok siz de şahit olmuşsunuzdur. Gercekten son zamanlarda “kız gibi nĂ‚zik yetiştirilen” bu erkek cocukları mı cihad meydanına koşacak? Ya da bu erkek cocuklarını Ă‚deta put hĂ‚line getirmiş, onları sabah namazına kaldırmaya bile kıyamayan anneler mi mucĂ‚hid yetiştirecek? Ya da bugun, Allah muhafaza, “Haydi cepheye!” dendiğinde, hangi analar evlĂ‚tlarını kınalayıp gonullu gonderecekler?

CĂ‚hiliye devri geri mi geldi? Ozellikle “Erkek cocuğu doğurdum!” diye kasım kasım kasılıp onun Ă‚deta hizmetcisi olan… Oğlu evlendikten sonra da bu “putunu” gelini veya bir başkası ile paylaşmamak icin her turlu şerre el uzatan… Kendisini uyarıp emr-i bi ’l-mĂ‚ruf yapan kardeşine de:

“-Sen erkek cocuğu doğurabilseydin, beni anlardın! Erkek cocuğun olmadığı icin anlamazsın!..” diyecek kadar cĂ‚hilleşen bu hanımlar, bizim aramızda maalesef!..

MĂ‚lumunuzdur, CebrĂ‚il -aleyhisselĂ‚m- bir insan kılığında Peygamber Efendimiz ve ashĂ‚bını ziyaret ediyor. “Îman nedir, İslĂ‚m nedir, ihsan nedir?” diye sorular soruyor. Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de bu yabancı şahsın sorularına tane tane cevap veriyor. “Cibrîl hadîsi” de denilen bu rivĂ‚yette, CebrĂ‚il -aleyhisselĂ‚m- kıyametin ne zaman kopacağını soruyor bir de… Peygamber Efendimiz, muhatabının kimliğini ashĂ‚bına acıklamadan once soruya:

“-Kendisine soru sorulan kimse, soruyu sorandan daha bilgili değildir.” diye cevap veriyor. Bunun uzerine CebrĂ‚il -aleyhisselĂ‚m-:

“-Oyleyse kıyametin alĂ‚metleri nelerdir?” diye soruyu değiştirip tekrar ediyor.

Bunun uzerine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:

“-CĂ‚riyelerin efendilerini doğurması; yalın ayak, başı kabak, baldırı cıplak koyun cobanlarının, yuksek binalar kurmada birbirleriyle yarışmalarıdır.” buyuruyor. (Bkz: Muslim, Îman, 1, 5; BuhĂ‚rî, İman, 37; Tirmizî, Îman, 4; Ebû DĂ‚vûd, Sunnet, 16)

Bu hadiste gecen “cĂ‚riyelerin efendilerini doğurması”ndan maksat, “annelerin cocuklarına kolelik yapacak kadar ihtimam gostermesi” ya da “evlĂ‚tların bir cĂ‚riyeye davranır gibi annelerine kotu davranmaları”dır. Bu hadis, Ă‚deta gunumuzdeki bazı anneler ile evlĂ‚tlar arasındaki munasebeti tarif etmektedir.

FĂ‚tihlerden once FĂ‚tihleri doğuracak ve yetiştirecek annelere odaklanmamız lĂ‚zım. Eğer oyle anneleri yetiştirirsek, Kudus ’un fethi de yakındır, Ayasofya ’dan ezanların duyulması da…ENGELLENEN PAYLAŞIMLAR

İki yıl evvel Filistine gitmek, Mescid-i AksĂ‚ ’yı ziyaret etmek nasip oldu, elhamdulillah! Oraları gorunce oralara aşkınız gercekten artıyor ve bir daha oradan kopamıyorsunuz. Ben de “o etrafı mubarek kılınmış beldelerden” donunce, orayla irtibatımı koparmamak adına, instagram uzerinden “eye.on.palestine” isimli bir sayfadan Mescid-i AksĂ‚ ve civarındaki cihĂ‚d ve mucĂ‚deleyi takip etmeye başladım. Hemen hemen her saat bir catışma haberinin canlı goruntuleri, istisnasız her gun şehid olan veya yaralananların videoları paylaşılıyor. İsrail askerlerinin zulumlerini, cep telefonu kameraları ile gizlice cekerek bu siteye yukluyorlar. Dolayısıyla her an sanki orada yaşıyormuş gibi oluyorum. Son gunlerde bir şey dikkatimi cekti. Bu sitede yayınlanan bazı videolar acılmamaya başladı. Acılmayan videonun yorumlarını okuyunca dehşete duştum. Erişilmeyen videolar, ya nĂ‚diren oldurulen İsrail askerlerinin goruntusu ya Filistinli taş atan genclerden korkup kacan yahudi askerleri ya da halkın îman ve cesaretlerini gosteren videolar…

Biliyoruz ki instagram, facebook vs. butun bu iceriklerin sahipleri yahudiler veya onlara hizmet eden kĂ‚fir gurûhlar… Bu sitelerden surekli muslumanların ezilen, oldurulen, zulum goren paylaşımları yayınlanıp coğaltılırken; kendi askerlerinin acziyet, korkaklık ve mağlubiyetlerinin bulunduğu goruntulerin silinmesi veya erişiminin engellenmesi cok ibretli geldi.

Kudus, yahudilerin başkenti olarak ilĂ‚n edildiğinde de, bu sosyal medya kanalları gundemi değiştirmek, olup biteni unutturmak ve belki de kitleleri uyuşturmak icin bambaşka konuları gundeme getirdiler. Kudus mucadelesi ile ilgili video ve paylaşımlar, sayı olarak cok daha fazla tıklanıp beğeni aldığı hĂ‚lde, nedense dizi reklamları, yemek tarifleri ve moda sayfaları ısrarla on plĂ‚na cıkarıldı. Butun bunlar sizce de tesadufen mi olup bitiyor? Yoksa tamamen kasıtlı ve buyuk bir projenin devamı niteliğinde adımlar mı atılıyor?

Butun bunları alt alta koyduğumuzda sanki şuur altımıza şu mesajlarla yıkanıyor: Siz muslumanlar zayıfsınız, biz gucluyuz. Siz hep kaybedersiniz, biz hep oldurur, hep biz kazanırız. Biz cesuruz, en etkili silahlar bizim elimizde… Biz ne yaparsak yapalım, haklıyız, kimse bize hesap soramaz. Siz ne kadar haklı gibi gorunseniz de, yaşama hakkınız bile bizim iki dudağımız arasındadır!

MUSLUMANLARIN HALLERİ

Siz musluman kadınlar! Boş verin mucĂ‚hid yetiştirmeyi… Bakın instagramda ceşit ceşit yemek tarif sayfaları var. Evinize misafir almasanız da, mutfak dolaplarından taşan sunum tabaklarınız olsun!.. Size ne, dunyadaki muslumanların hĂ‚linden? Siz puthĂ‚neler gibi suslediğiniz evlerinizin resmini paylaşın!.. Suslenip puslenip arkadaşlarınızla kafelerde takılın; kahvaltılar, beş cayları yapın. Misafirlerinizi bile lokantalarda ağırlayın!..

Biz sizin yerinize oğullarınızı cihĂ‚da hazırlarız. Kızlarınız zaten sizin yolunuzdan gelecek! Onlar da her gun butun avmleri tavaf etsinler; yiyip icip ardından da zayıflamak icin spor salonlarında ter doksunler. İslĂ‚m ’a dair hayal kuracak bir an boşluk bırakmayız, biz onlara… Akşam diziler, gunduz mağazalar, hayallerde zengin kocalar, ver elini dunyanın zevk u safĂ‚sı!..İşte butun mesele bu sevgili okuyucular! Ben mi abartıyorum, bilmiyorum, ama gorunen koy de kılavuz istemiyor sanki... Mutlaka şu yukarıda saydığım karamsar tablodan istisnĂ‚ olan sĂ‚liha hanımlar, mucĂ‚hide genc kızlar ve îmanlı cesur genc delikanlılarımız da var. Vatanı, milleti ve İslĂ‚m dĂ‚vĂ‚sı icin canını vermeye hazır nice yiğitlerimiz de var yetişen… 15 Temmuz da bize bunu gosterdi. Ama maalesef az!

Cok calışmamız lĂ‚zım… Cok gayret etmemiz gerekiyor. AllĂ‚h ’ın dîninin yeryuzune yayılması gibi buyuk bir dĂ‚vĂ‚mız var bizim... Omrumuz kısa, yapacak işimiz cok! Biz musluman hanımların her acıdan cok yetişmiş ve kapasiteli olması gerekiyor.

Biz lisede okurken Bosna-Hersek savaşı vardı. O zaman da yureğimizin yarası Bosna ’ydı. Bosnalı bir hanımla yapılan bir roportajı okumuştum. HĂ‚lĂ‚ zihnimde dipdiri… Roportajda o hanıma:

“-Boyle bir savaşı bekliyor muydunuz, hazırlıklı mıydınız?” diye soruluyordu. Bosnalı hanım da:

“-Biz Sırplarla komşuyduk ve cok samimiydik. Birbirimize gider gelirdik. Biz mutfaklarımıza yumurta kaynatma makinası alırken, onlar silah alıp hazırlık yapıyormuş! Meğer biz onları canciğer komşu zannederken onlar bize bakıp «musluman duşmanlarımız» diye kinleniyormuş. En son kıyma makinaları moda olmuş, Bosnalı kadınlar Avrupa ’dan getirtmenin derdine duşmuştu. Şimdi o kıyma makinalarından musluman cocukların etleri geciriliyor!” demişti.

Kufur hic değişmez dostlar! Ve hicbir zaman bizim onlara baktığımız gibi saf, samimi ve sevgi dolu bir dost olarak bize bakmazlar. Bu sunnetullah îcĂ‚bıdır ve kıyamete kadar hak-bĂ‚tıl dĂ‚ima savaş hĂ‚linde olacaktır. İnşĂ‚allah, onunde-sonunda hak gĂ‚lip gelecektir; bu, Rabbimizin vaadidir. İşte bu mucadelede biz hangi taraftayız? Yaptığımız şeyler, konuştuklarımız ve duruşumuz kime hizmet ediyor, kime zarar veriyor? DĂ‚vĂ‚mızı ne kadar biliyor, tanıyor ve bağlanıyoruz?

Rabbimiz, insanları samimiyet testlerinden gecirip imtihan ediyor; mu ’minle kĂ‚firi, mucĂ‚hid ile tembeli ayıracak, onlarca imtihandan geciriyor. Elbette bu imtihanları kazananlarla kaybedenler de bir olmaz. Zira bu, AllĂ‚h ’ın adĂ‚letine aykırı…

Hepimiz, kendimizi ciddî bir muhasebeden gecirmeliyiz. Rabbimiz, cumlemizi bu hak dĂ‚vĂ‚nın daimî hizmetkĂ‚rlarından eylesin. Bize, takvĂ‚ sahiplerine rehberlik yapacak kıvamda goz aydınlığı olan Ă‚ile ve nesiller ihsĂ‚n eylesin. İslĂ‚m ’ın mustakbel zafer gunlerinde, bize de gazĂ‚, cihĂ‚d ve şehĂ‚det payı lutfetsin. Asrın FĂ‚tihlerini, Selahaddîn-i Eyyûbîlerini, Âişelerini, Sumeyyelerini, Meryemlerini yetiştirmeyi nasip eylesin! HidĂ‚yete ulaştıktan sonra ayaklarımızı hak yoldan kaydırmasın. Bizi icimizdeki ve dışımızdaki amansız duşmanlar karşısında sabit-kadem eylesin. Âmin.

DİPNOTLAR

[1] Bkz: NesĂ‚î, Hac, 4.

[2] Bkz: Ahmed bin Hanbel, Musned, III, 456.

[3] Bu hususla ilgili Ă‚yetler icin bkz: en-NisĂ‚, 95; el-EnfĂ‚l, 72; et-Tevbe, 20, 41, 44, 81, 88. Hadîs-i şerîfler icin bkz: BuhĂ‚rî, MezĂ‚lim, 33; Muslim, Îman, 226; Ebû DĂ‚vûd, Sunnet, 28-29.

Kaynak: Halime Demireşik, Şebnem Dergisi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan