Sosyal medyada sozun coğaltılması, goruntu ve sesli materyallerin coğaltılmasının insanî ve İslÂmî bir sorumluluğu var mıdır? Bu soruya fıkhî bir cevap verilebilir. Ancak konuyu Efendimiz'in (s.a.v.) “Kişinin her duyduğunu soylemesi, kendisine gunah olarak yeter.” hadîs-i şerîf cercevesinde duşunduğumuz zaman biraz dikkatli olmamız gerekiyor.Sozun terbiyesi, gozun terbiyesi, gonlun terbiyesi…
Bu uc terbiye alanı, İslÂm ’ın bizden hassas davranmamızı istediği sahaların en onemlileridir. Kalbimizi ve rûhumuzu, menfî mÂnÂda dış taarruzlardan koruyabilmek icin sarsılmaz bir mÂnevî zırha burunmeye ihtiyacımız var. Bugun modernleşme hastalığına tutulan bakış acımız, idrÂklerimiz maalesef bizi icinden cıkamadığımız savrulmalara suruklemektedir. Her gecen gun yeni gelişmelere muhatap olan topluma, İslÂm ’ın ana cizgisinden sapmayacak tespit ve değerlendirilmelerin getirilmesi de ayrıca bir gayret istemektedir.
Musluman icin en buyuk tehlike, şekil acısından muslumanlığındaki eksikliklerden ziyÂde zihniyetinin savrulmasıdır. Zihniyet savrulması, vucuttaki kanın her zerresine iflah olmaz bir virusun bir daha cıkmamak uzere girmesi ve sahibini oldurmesi gibidir. Hele bir de bu savrulma, toplum olarak yaşanırsa, bu katlanmış ve daha fecî bir felakettir.
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in şu hadîs-i şerîfini olcu alarak, bugun hepimizi sarıp sarmalayan toplumsal bir probleme temas etmek istiyoruz.
Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyuruyor:
“Kişinin her duyduğunu soylemesi, kendisine gunah olarak yeter.” (Muslim, Mukaddime, 5)
Gerek bu hadîs-i şerîften, gerekse insanı “dil terbiyesi hususunda eğiten” diğer hadîs-i şerîflerden Peygamber Efendimiz ’in sukûta ne kadar ehemmiyet verdiğini goruyoruz. İnsanın ihtiyac hÂlinde konuşması ne kadar gerekliyse, boş yere konuşması da o kadar cirkin ve abestir. Diline hÂkim olamadığı icin konuşmalarında gıybet, iftira vb. gunahların bolca işlenmesi de insanın vebÂl ve sorumluluğunu kat kat artırır.
SOZ EMANETTİR Soz, emanettir. Sır emanettir. Soylerken doğruyu soylemek şart olduğu gibi, her doğruyu her yerde soylememek de gerekir. Neyin, nerede, nasıl ve kime soylenmesi gerektiğini bilmek ise, başlı başına bir akıl ve firÂset eseridir.
İnsanın kimden duyduğuna ehemmiyet vermeden, sozun nereye gideceğini duşunmeden, bir papağan gibi her duyduğunu tekrar etmesi; pek cok yalan ve iftiranın yayılmasına yol actığı gibi, tamiri imkÂnsız kalp kırıklıklarına ve Âhirette karşısına cıkacak buyuk kul haklarına sebep olur.
Hayat kısadır. İnsan, hayata bir gÂye icin gonderilmiştir. İnsanın en buyuk gÂyesi, AllÂh ’ın rızÂsını kazandıracak bir kulluk hayatıdır. İnsanı bu gayeye ulaştıran her turlu soz, davranış, duşunce ve duygu makbulken; insanı Allah ’tan uzaklaştıran her turlu amel de kotudur ve reddedilmiştir.
İnsanın kotuluğu tek başına yapmasının bir sucu ve vebÂli vardır. Bir de bu suca alenîlik eklenirse, kotuluğu yaymak, teşvik etmek, ozendirmek ve normalleştirmek gibi bircok ek vebal de gundeme gelir.
Bugun insanlar, her duyduklarını nakledip coğaltabilecekleri, cok buyuk imkÂnlara kavuşmuşlardır. Eskiden dedikoducular, ev ev, kapı kapı dolaşarak dedikodularına muşteri ararlardı. Bugun ise, “sosyal medya kanalları” dedikodunun başlayıp dunya capında coğaltıldığı, herkesin bilgisi olsun olmasın, doğru-yanlış ayırt etmeksizin her şeyi konuşup durduğu bir alan hÂline gelmiştir.
İnsanın ağzından cıkan her kelime, kendisine nasıl bir sorumluluk yuklerse, sosyal medya kanallarında paylaşılan her yorum, her beğeni veya tavsiye de uzerine yuklenen bir başka sorumluluk şeklidir. İnsan neyi beğeniyor, neyi tavsiye edip neye yorumda bulunuyorsa, yarın hepsi toplanacak ve onune konulacaktır. Bu mÂnÂda bilmediğimiz bir konu veya şahıs hakkında yorumda bulunmak, duyduğumuz her şeyi -doğru bile olsa- yaymak; en azından Âhiret vebÂlidir ve bir kere daha uzerinde duşunmeyi gerektirir.
İletişim unsuru gorunumunde, hatt mÂsum bir irtibat aracı olarak gorduğumuz sorunlu “sosyal medya araclarını” zikrettiğimiz hadîs-i şerîf cercevesinde duşunduğumuz zaman duyduğumuzu, gorduğumuzu, işittiğimizi paylaşma, aktarma işimizi hangi mantıklı zemine oturtacağız? Bu sorunun cevabı, bizim sosyal medya ile ilişkimizi de ortaya koyacaktır.
SOSYAL MEDYADA "KUL HAKKI İHLALİ" Mevzuyu biraz daha somutlaştıracak olursak, iyi niyetli olduğunu duşunduğumuz bircok paylaşımın aslında bir “kul hakkı ihlÂli” olduğunu unutmamak gerekir. Bugun literaturumuze giren “sanal gerceklik”; hayatımızın “gercek” boyutunun onune gecmiş durumdadır. Mesel onceden “fotoğraf” diye tanımladığımız kÂğıttan ve boyadan oluşan objenin yerini, ışıktan ve farklı kodlardan oluşan renkler almış durumda... Ve biz buna da “fotoğraf” diyoruz. Ama aslında ışıktan ve renklerden oluşan fotoğrafı sadece gorebiliyoruz. Elimize alamıyoruz, dokunamıyoruz, bir nesne olarak bir başkasına gonderemiyoruz. Bunun gibi bircok alanda oluşan değişim, hayatımızdaki alışkanlıklarımızı ve ihtiyaclarımızı gorme şeklimize de tesir etti.
Sosyal medyada sozun coğaltılması, goruntu ve sesli materyallerin coğaltılmasının insanî ve İslÂmî bir sorumluluğu var mıdır? Bu soruya fıkhî bir cevap verilebilir. Ancak konuyu yukarıda ifade edilen hadîs-i şerîf cercevesinde duşunduğumuz zaman biraz dikkatli olmamız gerekiyor. Ortak sohbet grupları hÂric (sohbet gruplarına her ne kadar insan kendi isteği ile dÂhil olmuş olsa bile, bu grupların kurulma maksadı, eğer mÂlÂyÂnî ise bunun da sorumluluğu vardır.) kişiye ozel gonderilen mesajlardan tutun da sosyal medya sitelerinde kendisinin izni olmadan paylaşılan fotoğraflar, yine haberi olmadan etiketlenmeler veya izni olmadan telefonuna gonderilen farklı bildirimler, acaba hangi hukuk cercevesinde değerlendirilmelidir?
Mesel iyi niyetli bir şekilde gonderilen bir Cuma mesajı, bir kandil tebriği, alıntı yapılarak, hatt muhtevasına bakmadan kendisine gelen bir mesajı telefon rehberinde olan herkese bir anda gondermek, acaba nasıl bir hizmet anlayışının urunudur?
Âyet-i kerîmeleri, hadîs-i şerîfleri anlık paylaşımlarımızda kullanmamız, acaba onların daha cok okunup hemen uygulanmasını mı sağlıyor yoksa insanlarda bir bezginlik ve mesajı acmadan silmeye mi sebep oluyor?
SOSYAL MEDYADA "TEBLİĞ YAPMA" Ayrıca sosyal medyanın ne kadar kitleleri kışkırtan ozelliği olduğu, yakın donemde dunyada ve ulkemizde yaşadığımız olaylardan acıkca goruldu. Bir insanın soylemediği bir sozu soylemiş gibi veya yazmadığı bir yazıyı yazmış gibi sunan, sosyal medya maharetiyle bunu kendisine meslek edinen insanlar olduğu ÂşikÂrken bu mecrÂları kullanarak “tebliğ” yapıldığı hatasına duşmemek gerekir.
Muslumanın haber kaynağını kullanma olcusu, Âyet-i kerîmede belirlenmiştir: Kendisine bir haber ulaştığı zaman mutlaka o haberin kaynağını araştırmalı, doğruluğunu veya yanlışlığını te ’yit etmelidir. Âyet-i kerîme şoyledir:
“Ey îmÂn edenler! Eğer bir fÂsık size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kotuluk edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (el-HucurÂt, 6)
Telefonumuza bir sosyal medya aracılığı ile duşen haberin kaynağının “fÂsık” bir kaynak olduğu hususunda kesin bir hukme varmak her zaman mumkun olmasa da bilmediğimiz bir kaynaktan gelen her haberi yaymak da herhÂlde doğru olmasa gerektir.
Meseleye iki taraflı bakmamız lÂzım. Hem haberi coğaltan, yani her duyduğunu bir başkasıyla paylaşan, yayılmasına sebep olan, hem de bu coğalma ve paylaşıma mÂruz kalan... Her iki durum da icinde birtakım problemler barındırıyor.
ELİNDEN, DİLİNDEN BAŞKASI ZARAR GORMEMELİ Musluman, elinden, dilinden bir başkasının zarar gormediği kişi olduğuna gore, bir kimseyi telefonuna gonderdiği bir mesajla da rahatsız etmemeli, e-postasına gonderdiği “ortalık bilgisi” ile zamanını calmamalıdır. Kişinin dikkat kesildiği bir işte, okurken, yazarken, duşunurken, cocuğuyla ilgilenirken, araba kullanırken vs. hayatın her Ânında, olur olmaz mesajlarla dikkatini dağıtmak, gereksiz haberlerle gonlunu ve zihnini bulandırmak da ayrı bir kul hakkıdır. Kişi, bir dakikalık bir mesaj veya video gonderdiğinde, gonderdiği kadar kimsenin dakikalarını/saatlerini caldığının farkında olmalıdır. Gonderdiği mesajın buna değip değmeyeceğine dikkat etmeli, herkesi, kendisi gibi boş olarak duşunmemelidir. Kaldı ki, bu işin problemli taraflarından birisi de mesaj ve iletilere mÂruz kalan birinin, her gun belli bir zamanını ayırıp o mesajları silme ile meşgul olarak kıymetli zamanını kaybetmesidir. Burada da yine zamanı calarak başka bir kul hakkı ihlÂli soz konusudur. Ayrıca mesajların gonderildiği zamanlar da insanların genel olarak istirahatte olduğu zamanlar olmamalıdır.
Kısaca, bugun iletişim araclarının insanı cektiği cukur, aşikÂr ki, buyuk bir gunah cukurudur. Her tarafından fitne, fesat ve ahlÂksızlık akan bu buyuk cukurda, her ne kadar iyi niyetli bir şeyler yapma duşuncemiz olsa da icinde bulunduğumuz alan devÂs problemleri barındıran bir alandır.
Girişte ifade ettiğimiz gibi, kendimizi dış faktorlerden koruyabilmek icin mÂnevî zırhımızın kuvvetli olması gerekmektedir. Bu mÂnevî zırh ise, bizi, gonullu olarak girdiğimiz gunah cukurlarında yeteri kadar koruyamaz. Hele sosyal medyanın cukurlarında tebliğ yapma duşuncesi ise sanal bir yanılmadan oteye gecmez. Biz, kendi usulumuzle, kendi mevziimizi koruyarak, sozu sozun sahibinin olculerinde coğaltarak, coğaltırken de kimsenin hakkını ihlÂl etmeden bu vazifemizi yerine getirmeliyiz.
Modern bakış acısı ile ya da modern hayatın nefislere sunduğu cÂzip tekliflerle doğruya ulaşamayız. Bizim tarafımız, cizgimiz ve duruşumuz net olmalıdır, vesselÂm…
Kaynak: Şefika Meric, Şebnem Dergisi, Sayı: 154
İslam ve İhsan