
Sıla-i rahim ne demek? Sıla-i rahime kimler girer? Sıla-i rahim farz mı? Hz. Muhammed (s.a.v.) akrabalarına nasıl davranırdı? Peygamber Efendimiz ’in akrabalarına muamelesi...İslÂm ahlÂk literaturunde akrabalık ilişkilerine riayet veya akrabalık bağı anlamında “sıla-i rahim” tabiri kullanılır. Arapcada sıla, bağ; rahim ise akrabalık demektir. Akrabalığın rahim kelimesiyle ifade edilmesi insanoğlunun bir anadan gelmesiyle yakından alÂkalıdır. Yani birbirine akraba olan kimseler, bu akrabalığın nereden başladığını, kac nesildir devam ettiğini oğrenmek icin bir araştırma yapsalar, sonunda onun aynı rahimde nihayete erdiğini gorurler. Bir başka ifadeyle rahim, akrabalığı sağlayan şeydir. Ayrıca rahim Allah ’ın RahmÂn ve Rahîm isimleriyle aynı kokten tureyen bir kelimedir. Canlı varlıkların yaratılışı ve hayatlarını idame ettirebilmeleri, Allah ’ın merhamet sıfatının bir tecellisidir. HÂdiseye bu zaviyeden bakınca eşref-i mahlukÂt olan insanın fizikî Âlemde ilk yaratıldığı ve barındırıldığı yere rahim denmesinin anlamı daha iyi anlaşılacaktır.
Dinimizde insanlar arası ilişkilere ihtimam gosterildiği gibi bilhassa anne babanın ve yakınlardan başlayarak akrabaların ziyaret edilmesi ve her turlu desteğin verilmesi de son derece onemli bir prensip olarak ortaya konulmuştur.
SILA-İ RAHİM FARZ MI?Bir Âyet-i kerîmede once Allah ’a ibadet edip O ’na hicbir şeyi ortak koşmamak ardından ana babaya ve akrabaya iyilik yapmak emredilirken (en-Nis 4/36) bir başka Âyette şoyle buyrulmaktadır:
“Ey insanlar! ... Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah ’tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten sakının. Şuphesiz Allah, uzerinizde gozetleyicidir.” (en-Nis 4/1)
HZ. MUHAMMED (S.A.V.) AKRABALARINA NASIL DAVRANIRDI?Resûl-i Ekrem de: “Allah ’a ve Âhiret gunune îmÂn eden kimse akrabasına iyilik etsin” buyurmuş, (BuhÂrî, Edeb, 85) İslÂm ’la ilk muhatap olan bircok kimseye de benzer anlamda emir ve tavsiyelerde bulunmuştur. Amr bin Abese isimli sahÂbîden nakledilen uzunca bir hadiste bunun orneğini gormekteyiz. O diyor ki:
Cahiliye donemindeyken insanların dalÂlet uzere olduğunu, hicbir işe yarayacak harekette bulunmadıklarını biliyordum. Cunku onlar putlara tapıyorlardı. Derken bir zatın onemli haberler verdiğini duydum. Onunla goruşme yolu aradım. Mekke ’de kendisine ulaştım ve:
“– Sen kimsin, necisin?” diye sordum.
“– Peygamberim” diye cevap verdi.
“– Peygamber ne demek?” dedim.
“– Beni Allah gonderdi.” dedi.
“– Seni hangi vazifeyle gonderdi.” diye sordum. Efendimiz:
“– Akrabayı koruyup gozetmek, putları kırmak ve Allah ’ın bir olduğunu ilan edip O ’na ortak koşulmaması gerektiğini anlatmakla gorevlendirdi” buyurdu. (Muslim, MusÂfirîn, 294)
Ebû Eyyûb el-EnsÂrî ’nin naklettiği rivayete gore Resûlullah ’a bir adam gelir ve der ki:
– (Ya Resûlallah) Beni cennete yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak amelin ne olduğunu soyler misin? Peygamberimiz şoyle buyurur:
“– Allah ’a ibadet eder, O ’na hicbir şeyi ortak koşmaz, namazı dosdoğru kılar, zekÂtı verir, akrabalarına karşı iyi muamelede bulunursun.”
Sorusunun cevabını alan adam geri donup giderken Efendimiz yanındaki ashabına:
“– Eğer bunlara sımsıkı sarılırsa cennete girer” buyurdu. (Muslim, İmÂn, 14)
AKRABA İLE İLİŞKİYİ KESMENİN HUKMU NEDİR?Akrabalık ilişkilerinin devamı cenneti kazanma vesilesi sayılırken bu ilişkileri koparmak ve akrabalık hukukuna riayet etmemek de Allah ’ın rahmetinden uzak kalmaya sebep olmaktadır. Ebû Hureyre ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah şoyle buyurdu:
“Allah TeÂl varlıkları yaratma işini tamamlayınca, akrabalık bağı (rahim) ayağa kalkarak:
“– (Huzurunda) bu duruş, akrabalık bağını koparan kimseden sana sığınanın duruşudur.” dedi. Allah TeÂlÂ:
– PekÂlÂ, seni koruyup gozeteni gozetmeme, seninle ilgisini kesenden rahmetimi kesmeme rÂzı değil misin, diye sordu. Akrabalık bağı:
“– Elbette, rÂzıyım.” dedi. Bunun uzerine Allah TeÂlÂ:
“– Sana bu hak verilmiştir.” buyurdu. (BuhÂrî, Edeb, 13, Muslim, Birr, 16)
Bu husustaki bir hadis-i kudsî de şu meÂldedir:
“Allah TeÂl buyurur ki: Ben RahmÂn ’ım. Rahim (akrabalık bağı) var ya, işte onu kendi ismimden bir isim olarak turettim. Ona riÂyet edene Ben iyilik ve ihsanda bulunurum. Onu koparanı da lutuf ve merhametimden mahrum bırakırım.” (Ebû DÂvûd, ZekÂt, 45)
AKRABA İLE İLİŞKİYİ KESENİN DURUMU
Ebû Hureyre ’nin naklettiği bir hÂdis-i şerîf ise akrabayla ilişkisini kesenin hazîn durumunu şoyle belirtmektedir:
“Her Cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah ’a arz olunur. Ancak akrabasıyla alÂkasını kesen kimsenin amelleri kabul edilmez.” (İbn-i Hanbel, II, 484)
Hz. Peygamber, zulum ve haksızlık edip haddi aşan ile akrabalık ilişkilerini kesen kimseye daha dunyada iken cezasının verileceğini ve bunun da Âhiretteki cezaların yerine gecmeyeceğini beyan buyurmuştur. (Ebû DÂvûd, Edeb, 43; Tirmizî, kıyÂmet, 57) Ayrıca Efendimiz, akrabalık ilişkilerine riayetin dunyadaki semeresine şoyle işaret etmektedir:
“Rızkının coğalmasını, omrunun uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gozetsin.” (BuhÂrî, Edeb 12, Muslim, Birr, 20, 21)
Akrabalarını ziyaret ettiği hÂlde onlardan olumlu muamele gormeyenlerin dahi ilişkilerini kesmemeleri gerekir. Bununla birlikte, yakınları tarafından kendilerine alÂka gosterilen kişilerin karşılık vermemeleri durumunda buyuk bir mesuliyet altında kaldıkları unutulmamalıdır. Nitekim Ebû Hureyre ’den rivayet edildiğine gore bir adam:
– YÂ Resûlallah! Benim akrabam var. Ben kendilerini ziyaret ediyorum, onlar bana gelip gitmiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kotuluk ediyorlar. Ben onlara anlayışlı davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar, dedi. Bunun uzerine Resûl-i Ekrem şoyle buyurdu:
“– Eğer dediğin gibi isen, akrabana sıcak kul yediriyor gibisin. Şayet bu şekilde davranmaya devam edersen, onlara karşı senin yanında Allah TeÂl ’nın gorevlendireceği bir yardımcı dÂim bulunacaktır.” (Muslim, Birr, 22)
Hadis-i şerifte gecen “onlara sıcak kul yediriyor gibisin” ifadesi bir teşbihtir. Peygamberimiz, akrabasından ilgi gorduğu halde aynı şekilde karşılık vermeyen kimselerin icinde bulunduğu hÂli, sıcak kul yiyenin acı ve ıstıraplı hÂline benzetmiştir. Her ne kadar yakınları tarafından karşılık gormese bile kişinin yaptığı iyiliğe devam etmesi gerektiğini Fahr-i KÂinÂt şoyle belirtmektedir:
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynıyla karşılık veren, onları koruyup gozetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gozeten adam, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir” buyurmuşlardır. (BuhÂrî, Edeb, 15)
“ONLARLA DUNYADA İYİ GECİN!“Hatta akrabaları Musluman olmasa bile kişi, onlarla belli bir hukukunun olduğunu unutmamalıdır. Bir Âyet-i kerîmede Musluman olmayan anne ve babaya Allah ’ı inkÂr etmek icin zorladıkları takdirde itaat edilmemesi emredilmekte, hemen peşinden de “Onlarla dunyada iyi gecin!“ buyrulmaktadır. (Lokman 31/15)
Hz. Ebûbekir ’in kızı Esm diyor ki, İslÂm ’ı kabul etmemiş olan annem Resûlullah zamanında yanıma gelmişti. Peygamberimiz ’in goruşunu almak icin:
“– Annem, beni ozleyip gelmiş. Ona ikramda bulunabilir miyim” diye sordum. Resûlullah:
“– Evet, annene iyi davran!” buyurdu. (BuhÂrî, Hibe, 30; Muslim, ZekÂt, 50)
Muhtac durumdaki akrabaya yapılacak iyilik ve yardımların başkalarına yapılacak hayırlardan ecir ve sevap bakımından daha ustun olduğu bilinmelidir. Konuyla ilgili olarak Hz. Peygamber şoyle buyuruyor:
“Yoksula verilen sadaka bir, akrabaya verilen ise iki sadaka sevabı yerine gecer: Biri sadaka sevabı, oteki de akrabayı koruyup gozetme sevabıdır.” (Tirmizî, ZekÂt, 26)
İyiliğin oncelikle akrabaya yapılmasıyla ilgili bir başka rivayeti Enes şoyle nakleder:
Medine ’de EnsÂr arasında en fazla hurmalığı bulunan Ebû Talha idi. Ebû Talha ’nın en sevdiği malı da Mescid-i Nebevî ’nin karşısındaki Beyruh adlı hurma bahcesiydi. Resûlullah bu bahceye girer ve oradaki tatlı sudan icerdi.
Enes sozune devamla der ki: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkca, gercek iyiliğe (asla) eremezsiniz” (Âl-i İmrÂn 3/92) Âyet-i kerîmesi nÂzil olunca, Ebû Talha, Efendimiz ’in yanına geldi ve:
– Y Resûlallah! CenÂb-ı Hak sana “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkca, gercek iyiliğe (asla) eremezsiniz” Âyetini gonderdi. En sevdiğim malım Beyruh adlı bahcedir. Onu Allah rızası icin infak ediyorum. Allah ’tan onun sevabını ve benim icin Âhiret azığı olmasını dilerim. Beyruh ’yı Allah ’ın sana gostereceği şekilde kullan, dedi.
Bunun uzerine Nebiyy-i Ekrem şoyle buyurdu:
“– Âferin sana! KÂrlı mal dediğin işte budur! Seni duydum Ebû Talha. Onu akrabalarına vermeni uygun goruyorum.” Ebû Talha:
– Oyle yapayım, y Resûlallah, dedi ve bahceyi amcasının oğulları ve diğer akrabaları arasında taksim etti. (BuhÂrî, VekÂlet, 14; Muslim, ZekÂt, 42)
Diğer taraftan fakir ve gucsuz iken hayır ve hasenattan bahsedip de zengin ve guclu duruma yukselince başka turlu davranmak Muslumana yakışmaz. İhtiyac icindeki akrabalara iyilik her durumda duşunulmeli ve yapılmalıdır. Kur ’Ân-ı Kerîm bu vasıftaki kişileri şu carpıcı uslûbuyla yermektedir:
“(Ey munafıklar!) Siz iş başına gececek olursanız, yeryuzunde fesat cıkarır, akrabalarla ilginizi kesersiniz, değil mi? İşte Allah ’ın lÂnete uğrattığı, kulaklarını sağır, gozlerini kor ettiği kimseler bunlardır.” (Muhammed 47/22-23)
Akrabalık ilişkilerinin nasıl sağlanacağı hususu, kişilerin konumlarına gore değişir. Mesela yakınlara karşı tatlı sozlu, guler yuzlu olmak, selÂmlaşmak, hÂl hatır sormak, ziyaret etmek, mektuplaşmak, elden geldiği kadar onların sevinclerine ve huzunlerine ortak olmak, hediyeleşmek, ikramda bulunmak ve gerektiğinde maddî destek sağlamak iyi ilişkilerin bir gereğidir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ ’İN YENGESİNE GOSTERDİĞİ VEFAEmir ve tavsiyeleriyle sıla-i rahimin onemine vurgu yapan Peygamberimiz aynı zamanda kendi hayatında, uzak yakın demeden butun akrabalarıyla irtibatını surdurmuştur. Bilindiği gibi Resûl-i Ekrem kendisi dunyaya gelmeden evvel babasını, altı yaşında iken de annesini kaybetmişti. Dolayısıyla o, once dedesi daha sonra da amcası Ebû TÂlib ’in yanında buyumuş, bu esnada amcasının eşi FÂtıma Hanım, Efendimiz ’e kendi cocuğu gibi bakmış, bazen cocuklarından bile ustun tutmuştur. Musluman olup Medine ’ye hicret eden bu hanım sahabi vefat ettiğinde Resûlullah cok uzulmuş ve “Annem oldu” demiştir. Ayrıca onu kendi gomleği ile kefenletmiş, hatta kabre konulmadan once bir muddet kabrine uzanıp yatmıştır. SahÂbîler:
“– Ya Resûlallah FÂtıma icin yaptığını başka hic kimseye yapmadın.” dediler. Bunun uzerine Efendimiz şu cevabı verdi
“– Ebû TÂlib ’ten sonra bana, ondan daha cok iyilik eden birisi yoktur. Gomleğimi ona cennet hulleleri giydirilsin diye giydirttim. Kabir hÂli kendisine kolay gelsin diye de kabrine uzandım.” (Yakûbî, II, 14; İbn-i Abdilber, IV, 1891)
Peygamberimiz Hudeybiye umresi icin Mekke ’ye giderken Ebva ’ya uğramış, burada bulunan annesinin kabrini ziyaret etmişti. Kabri eliyle duzeltmiş, bir taraftan da ağlamıştı. Nicin ağladığı sorulunca da:
“Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım da bu sebeple ağladım” buyurmuştu. (İbn-i S ’ad, I, 116, 117)
Efendimiz, Ebv koyunde kendisiyle beraber annesinin olumunu goren dadısı Habeşli Ummu Eymen ’i de zaman zaman evinde ziyaret eder, onun hakkında:
“Annemden sonra benim annemdir” derdi. (İbnu ’l-Esîr, Usdu ’l-ğÂbe, VII, 303)
Peygamberimiz amcası Ebû TÂlib ’in Musluman olmasını cok istemişti. Resûl-i Ekrem onun vefatı esnasında, “Amcacığım «LÂ ilahe illÂllah» de ki kıyÂmet gununde senin lehine şehadette bulunayım” buyurmuş, fakat ona İslÂm nasip olmamıştı. Oyle ki Efendimiz ’in, cok sevdiği ve daima yardımını gorduğu amcasının hidayeti icin aşırı gayret gostermesi uzerine şu Âyet nazil olmuştu:
“Resûlum! Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. BilÂkis Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas 28/56) (Muslim, ÎmÂn, 41, 42)
Diğer amcası Abbas ile ilgili şu haber de dikkat cekicidir:
Bir gun Hz. Abbas ofkeli bir hÂlde Hz. Peygamber ’in yanına gelir. Resûlullah:
“– Seni ofkelendiren nedir?” diye sorar. Hz. Abbas:
“– Kureyş ’in bizimle alıp veremediği nedir? Kendi aralarında birbirlerine karşı guler yuzlu davranırlar, bizimle karşılaştıklarında surat asarlar.” der. Bu duruma Hz. Peygamber de ofkelenir. Oyle ki ofkeden yuzu kızarır ve şoyle buyurur:
“– Nefsimi elinde tutan Zat-ı Zu ’l-CelÂl ’e yemin olsun ki Allah ve Resûlu icin sevmediğiniz surece hic birinizin kalbine îmÂn girmez.” Sonra devamla der ki:
“Ey insanlar, her kim amcama eziyet ederse mutlaka bana eziyet etmiş olur. Zira kişinin amcası babası yerindedir.” (Tirmizî, Fiten, 28)
İbn-i Abbas anlatıyor:
Resûlullah bir gun (babam) Abbas ’a dedi ki:
“– Amcacığım, sen ve oğlun Pazartesi sabahı bana gelin, sizlere dua edeyim. Allah bu dua bereketiyle sana ve oğluna hayırlar versin.”
Babamla birlikte Resûlullah ’a gittik. Bize birer elbise giydirdi ve şoyle dua buyurdu:
“Allah ’ım! Abbas ’ı ve oğlunu zÂhir ve batın hicbir gunahın hÂric kalmayacağı mağfiretinle bağışla. Allahım! Onu cocuğu sebebiyle muhafaza buyur.” (Tirmizi, Menakıb, 28)
Yine Fahr-i KÂinÂt sutannesi Halime ’ye de iyi davranmış, o yanına gelince cok sevinmiş, sırtındaki ridasını yere sererek onu uzerine oturtmuş ve “Anneciğim, anneciğim!” diye hitap etmiştir. (İbn Sa ’d, I, 113, 114)
PEYGAMBER EFENDİMİZ ’İN SUT ANNESİNE GOSTERDİĞİ VEFABenzer bir olay Amir bin VÂsıla tarafından şoyle anlatılır:
Resûlullah ’i Cîrane denen yerde et taksim ederken gordum. Ben, o zaman cocuktum ve kesilen develerin kemiklerini taşıyordum. O anda bir kadın gelip Hz. Peygamber ’e yaklaştı. Bunun uzerine Resûl-i Ekrem hırkasını yere serdi. Kadın onun uzerine oturdu. Ben:
– Bu kimdir, diye sordum.
– Sutannesidir, dediler. (Ebû DÂvûd, Edeb, 119, 120)
Bir başka rivayete gore, henuz Mekke doneminde iken sutannesi Halime yanına gelmiş, Peygamberimiz ’e kıtlık ve kuraklıktan şikÂyet etmişti. Efendimiz ona kırk koyun ve yiyecek yuklu bir deve vererek memleketine gondermişti. (İbn Sa ’d, I, 113, 114)
Fahr-i KÂinÂt doğduğu zaman kendisine sadece bir kac gun sut emzirmiş olan Suveybe Hanım ’a da benzer ilgiyi gostermiştir. Mekke ’de iken hem Efendimiz hem de Hz. Hatice ona iyilik ve ikramda bulunurdu. Hicrettten sonra da ona zaman zaman yiyecek ve giyecek gondermiş, bu ilgisini olumune kadar devam ettirmiştir. Hatta vefatından sonra bir yakını olup olmadığını araştırmış, neticede kimsesi kalmadığını tespit etmiştir. (İbn Sa ’d, I, 108, 109)
TÂif gazvesinden sonra HevÂzin kabilesinden cok sayıda kimse ele gecirilmişti. Resûlullah, esirler arasında bulunan sut hala ve sut teyzeleri hatırına oncelikle kendisinin ve Abdulmuttalip oğullarının payına duşen esirleri serbest bırakmış, ardından da diğer ashab-ı kirÂm hisselerine duşen esirleri fidye almaksızın salıvermişlerdi. (İbn-i HişÃ‚m, IV, 135)
SILA-İ RAHİMİN ONEMİ NEDİR?Peygamberimiz cok uzak akrabaları bile yÂd etmekten geri kalmamış insanlar arası munasebetlerde bu durumun onemine daima vurgu yapmıştır. Ebû Zer ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah bir gun ashabına şoyle hitab etti:
“Siz kırÂt denen bir olcu biriminin kullanıldığı Mısır ’ı fethedeceksiniz. Oranın halkına iyi davranmanızı tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz. Zira onlarla bir ahid ve emÂnımız, bir de akrabalık bağımız vardır.” (Muslim, FedÂilu ’s-sahÂbe, 226)
Bir diğer kayda gore de Hz. Peygamber şoyle buyurmuştur:
“... Onlarla ahid ve emÂn gorevi ve hısımlık bağı vardır.” (Muslim, FedÂilu ’s-sahÂbe, 227)
HÂsılı Hz. Peygamber ’in sunnetinde, her hÂlukÂrda uzak veya yakın akrabaya değer verilmesi, akrabalık bağının korunup yaşatılması teşvik ve telkin edilmektedir.
Kaynak: Usve-i Hasene 2, Erkam Yayınları
SILA-İ RAHİMİN ONEMİ NEDİR?
HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR? HZ. MUHAMMED ’İN (S.A.V.) HAYATI
BAYRAMLARDA SILA-İ RAHİM YAPMAK BİDAT MIDIR? İslam ve İhsan