
En buyuk marifet kendini bilmektir. Cunku kendini bilen Rabbini bilir. Haddini bilir hayatını ve davranışlarını ona gore duzenler. Peki cahil cesareti ile ne yapacağını, gucunu bilmeden her işe talip olmak, ben demek, bu insanın hali ne olacak?MevlÂn Hazretleri buyurur:
“Henuz kanadı cıkmayan bir kuş ucmaya kalkarsa, yırtıcı kedilerin lokması olur.”
Her hÂl ve makÂmın bir liyÂkat şartı vardır. O şartı taşımayan birinin ortaya atılması, aslında kendini helÂke suruklemesi demektir. Bir kuşun henuz ucmayı oğrenmeden yuvadan ayrılmaya kalkması, yahut yuzme bilmeyen birinin boyunu aşan sulara dalması gibi…
Bu itibarla insan, maddî-mÂnevî her hususta, once haddini bilmelidir. Nitekim Ârif zÂtlar; “Kişi noksÂnını bilmek gibi irfÂn olmaz!” demişlerdir.
Dolayısıyla kendi eksiklik ve noksanlıklarının farkında olmadan, kemÂlÂt sahibi yuksek şahsiyetlerin hÂl ve makamlarına has tavırları sergilemeye kalkmak, riy tehlikesiyle karışık son derece yanlış bir tavırdır. Zira mÂneviyat buyuklerinin kalbî seviyesine ulaşmadan, sırf kuru bir taklit meyliyle onların hÂl ve makamlarına Âit sozleri kendine mÂl edercesine, sun ’î ve samimiyetsiz bir şekilde diline dolamak, kişiye mÂnen zarar verir.
MeselÂ, rız makamına ermiş yuksek ruhların hÂlet-i rûhiyesini aksettiren; “Kahrın da hoş, lûtfun da hoş… ÂbÂd olsak da bir, berbÂd olsak da bir…” gibi ifadeler, o makÂmı idrÂk etmemiş ham kimselerden sÂdır olursa, bu, ilÂhî takdîre karşı bir nevî meydan okuma mÂhiyeti taşır ki, CenÂb-ı Hak o hususta kulunu imtihan ederse, kul perişan olur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Aralık, Sayı: 381, Sayfa: 032
İslam ve İhsan
HADDİNİ BİLMEK NE DEMEK?