İyi bir Musluman hayatı, ancak korku ile umit arasında (beyne ’l-havf ve ’r-recÂ) yaşanandır. Bazen cemÂl bazen celÂl sıfatlarını duşunerek Allah TeÂl ’ya karşı son derece saygılı ve korkulu, ama aynı zamanda buyuk bir umitle dolu olmak gerekir.İnsanın sağlığı yerinde iken, korku ve umidi birbirine eşit olmalıdır. Hastalık halinde ise, umidi daha ağır basmalıdır. Kitap, sunnet ve diğer naslardan cıkarılan şer ’î kurallar bu konuda birbirini desteklemektedir.

“Allah ’ın azÂbından ancak husrÂna uğrayanlar emin olabilirler.” A ’rÂf sûresi (7), 99Âyette gecen mekr, Allah TeÂl ’nın nimet verip dururken ansızın azÂba carptırması, gunah işlemelerine rağmen insanlara azÂb etmeyip sure tanıması gibi anlamlara gelmektedir. Mekr, sonucta Allah TeÂl ’nın azÂbı, duzen kuranların duzenini bozması, onları belki de hic beklemedikleri bir zamanda yakalayıvermesi demektir. Bu sebeple mevcut duruma bakarak kimsenin Allah ’ın azÂbına karşı kendisini emniyette hissetmemesi, daima bir gun azÂba uğrayabileceği endişe ve korkusu icinde bulunması gerekir. İnsanın başarıları ve ne yaparsa yapsın başına herhangi bir sıkıntının gelmemesi onun icin asl bir garanti anlamı taşımaz. Hata ve gunahlarından dolayı her an hesaba cekilebileceğini asla unutmamalıdır.

Allah ’ın azÂbına karşı anlamsız bir korkusuzluk duygusuna kapılan kimseler ancak gercek husrÂna uğrayanlardır. Zira aldanmak asıl boyle bir yanlış duyguya kapılmaktır. Asıl korkulacak olan şey, boylesi bir korkusuzluktur. Bu sebeple mu ’minlerin, surekli bir hesaba cekilme kaygı ve endişesi ile yaşamaları uygun olur. Bu, işin bir tarafıdır. Obur tarafını da aşağıdaki Âyet–i kerîmede bulmaktayız:

“Gercek şu ki, kÂfir olanlardan başkası Allah ’ın rahmetinden umit kesmez.” Yûsuf sûresi (12), 87Allah ’ın azÂbından emin olduğunu iddia edenler, husrÂna uğrayan kimselerdir. Allah ’ın rahmetinden umit kesenler de kÂfirlerdir. Yani durum ne kadar umutsuz gozukurse gozuksun, hata ne kadar buyuk olursa olsun Allah ’ın rahmetinden umit kesmek doğru değildir. Mu ’minler, Allah ’ın rahmetine karşı sonsuz bir umit icinde bulunmalıdırlar. O ’na ve rahmetine karşı gosterilecek bir umitsizlik, -Allah korusun- insanı imandan eder. O halde musluman, hayatını dipsiz bir korku ve sonsuz bir umit icinde surdurecektir. Bu sebeple en umutsuz anlarda bile mu ’minde umid tukenmez. Gercek bir mu ’min, hayatının iki kutbu dipsiz korku (havf) ve sonsuz umid (recÂ) olan kimsedir. Bu ikisi birden bir gonulde yer tutmuşsa, canlı bir iman hayatından soz etmek mumkundur. Aksi halde etkili ve olgun bir iman ve amel olayından bahsetmek mumkun olmayacaktır.

“O gun, bazı yuzler ağarır, bazı yuzler de kararır.” Âl-i İmrÂn sûresi (3), 106Bu Âyette kıyamet gunu, dunyadaki durumların tabiî sonucu olarak iki ayrı halin goruleceği, bazı yuzlerin ağarıp bazılarının da kararacağı hatırlatılmaktadır. Korkuyu veya umidi yitirmiş yuzlerin kararacağı, ikisini birden yaşamayı başaran yuzlerin ağaracağı, mutlu olacağı bildirilmiş olmaktadır. Kimi korkusuzluğunun kimi de umitsizliğinin cezÂsını cekerken, her ikisini dengeli bir bicimde hayatında hissedenler bunun mutluluğunu yaşayacaklardır.

Âyet-i kerîme iki ayrı durumu bir arada bildirmek suretiyle, umit ve korkunun bir arada bulunabileceğine işÃ‚ret etmiş olmaktadır. Bundan sonraki Âyetlerde de bu iki hususun bir arada zikredilmiş olduğunu gormekteyiz:

“Gercekten Rabbin, cezayı cabuk vericidir ve hem de yarlıgayıcı ve bağışlayıcıdır.” A ’rÂf sûresi (7), 167Yuce Rabbimiz, kendisine isyan edenlere hak ettikleri cezayı sur ’atle verir. Aynı zamanda da O, kendisine itaat edenlere af ve mağfiret ile muamele eder. CenÂb-ı Hakk ’ın bu iki sıfatının bir Âyet–i kerîmede boyle peşpeşe bildirilmiş olması, korku ve umidi bir arada ve surekli yaşamak gerektiğini gostermektedir. O ’nun bu iki sıfatından birinden gaflet etmek insanı ya anlamsız bir korkusuzluğa veya gereksiz bir umitsizliğe surukler ki, her iki halde de insan son derece buyuk bir yanılgıya duşer. Kulluk ne korkusuzların ne de umitsizlerin sıfatıdır. Denge, hem korkulu hem de umitli olmayı gerektirmektedir. Konu bir başka Âyette bir başka tesbitle şoyle ifade buyurulmaktadır:

“Hic şuphesiz, iyiler cennette, gunahlara dadananlar ise yakıcı ateşler icindedir.” İnfitÂr sûresi (82), 13-14Âhiretteki durumları itibariyle insanlar ikili bir ayırıma tÂbîdirler. Ya cennet ya da cehennemdedirler. Bu kesin gercek, dunyada yaşarken her iki sonucu da hesaba katmak lÂzım geldiği fikrini vermektedir. Burada birbirini takib eden iki ayrı Âyette umit ve korkunun gereği belirtilmiş olmaktadır.

“O gun tartıda kimin iyi amelleri ağır basarsa o, hoşnut olacağı bir yaşayış icindedir. Kimin iyi amelleri hafif gelirse, onun meskeni HÂviye ’dir.” KÂria sûresi (101), 6-9Bu dort Âyette Âhiretteki durum acıklanmakta, beş numarada gecen iki Âyette olduğu gibi nimet veya azÂbtan oluşan ikili durum bir kez daha teyid edilmektedir.

Muellifimiz Nevevî ’nin, bu Âyetlerden sonra kaydettiği bir cumleden anladığımıza gore o, yukarıdan beri sıraladığı Âyetlerle, korku ve umit konusunun Kur ’Ân-ı Kerîm ’de nasıl işlendiğini gostermek istemektedir. Kur ’Ân-ı Kerîm ’de konu oneminden oturu tekrar tekrar acıklanmıştır. CenÂb-ı Hakk korku ve umit konusunu değişik boyutlarda ve fakat ısrarla işlediğine gore, bu hususta cok hassas ve dikkatli davranmak gerekmektedir. Korkusuzluk veya umitsizlik değil, korku ve umit arasında (beyne ’l-havf ve ’r-recÂ) bir hayat tercih edilmelidir.

MUMİNLER ALLAH'IN RAHMETİNDEN UMİDİNİ KESMEZ

Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivÂyet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:

“Eğer mu ’min, Allah ’ın azabının nitelik ve niceliğini bilseydi, cennet umidine kapılmazdı. KÂfir de Allah ’ın rahmetinin nitelik ve niceliğini tam olarak kavrayabilseydi, O ’nun cennetinden asla umidini kesmezdi”. Muslim, Tevbe 23Hadîs-i şerîf, Allah TeÂl ’nın rahmet ve azap edici olduğuna dair sıfatlarını cok carpıcı bir şekilde acıklamaktadır. Sayısız sıfatları icinde ozellikle bu iki sıfatının mÂhiyetini kavramanın mumkun olmadığını ortaya koymaktadır.

Cenneti umit etmek mu ’minlere has bir meziyyet iken, Allah ’ın azÂbı karşısında onlar bile cenneti umid edemez hale gelirlerse, başka kimsenin, ozellikle kÂfirlerin boyle bir umide kapılması hic mumkun olmayacaktır. Aynı şekilde umitsizlik kÂfirlere tahsis edilmişken, Allah ’ın rahmetinin enginliği karşısında onların bile umitsiz olmalarına gerek olmazsa, hic kimsenin, ozellikle hicbir mu ’minin Allah ’ın rahmetinden umidini kesmemesi gerekir. Netice itibariyle mu ’min, Allah ’ın rahmetine guvenerek azabından emin olamaz; kÂfir de O ’nun rahmetinden umit keserek O ’nun kapısına başvurmaktan geri duramaz. O halde herkesin korku ve umit icinde (beyne ’l-havf ve ’r-recÂ) yaşaması gerekmektedir. Bir başka ifÂde ile, iman ve ibadet uzere iken azÂb endişesini, kufur ve isyÂn icinde iken rahmet umidini eksik etmeden yaşamak lÂzımdır. Korku ve umit, musluman hayatının eksi - artı kutupları gibidir. Nasıl artı-eksi kutupları olmadığı zaman, kimyasal bir olay cereyan etmiyorsa, korku ve umit unsurları bir arada bulunmadığı zaman da dengeli ve anlamlı bir iman hayatından soz etmek mumkun olamaz.

Bu hadîs-i şerîfin anlamını şoyle de ifÂde etmek mumkundur: Mu ’min cennet umidi taşıyorsa bu, onun Allah ’ın azÂbının mahiyetini bilmediğinden; kÂfir, rahmet ve cennet beklemiyorsa, o da Allah ’ın rahmetinin mÂhiyetini idrak edemediğindendir. Gercekten cok ilginc olan bu durum, Hz. Omer ’den nakledilen bir sozde şoyle dile getirilmiş bulunmaktadır: “Kıyamet gunu sadece bir kişi cennete girecek diye ilÂn edilse o kişinin ben olacağımı umarım. Yine bir tek kişinin cehenneme gireceği bildirilse, bu kez de o kişinin ben olduğum endişesini yaşarım.”

HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ

Allah TeÂl ’nın sonsuz bir rahmeti ve buyuk bir azÂbı vardır.Bazan cemÂl bazan celÂl sıfatlarını duşunerek Allah TeÂl ’ya karşı son derece saygılı ve korkulu, ama aynı zamanda buyuk bir umitle dolu olmak gerekir.Sıhhat halinde korku ve umit birbirine denk, hastalık halinde ise umit daha fazla olmalıdır.İyi bir musluman hayatı, ancak korku ile umit arasında (beyne ’l-havf ve ’r-recÂ) yaşanandır.Korkusuzluk da umitsizlik de insanı imandan mahrum bırakır.
Kaynak: Riyazus Salihin, Hadis-i Şerif Tercumesi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan