Allah'ın ipine sarılmak ne demektir? Cennet ehli olmak icin yapmamız gerekenler nelerdir? Muslumanın toplumsal ilişkileri nasıl olmalıdır? İslam'ın getirdiği toplum ahlakının en onemli ozelliği nedir? Muminin kardeşliği nasıl olmalıdır? Savaşlar, doğal afetler ve yoksullukla mucadele icinde Suriye'deki, Yemen'deki kardeşlerimize karşı uzerimize duşen vazifeler ve İslam hukukunda kardeşliğin onemi, fazileti ve mukafatını Osman Nuri Topbaş Hocaefendi anlatıyor...
“AllĂ‚h ’ın ipine (İslĂ‚m ’a) sımsıkı sarılın…” (Âl-i İmrĂ‚n, 103) buyruluyor.
Mu ’minlerin Cennet ’e nĂ‚il olması icin Kur ’Ă‚n/AllĂ‚h ’ın ipine sımsıkı sarılın!..
Acaba, dĂ‚imĂ‚ duşuneceğiz, her hareketimizde, benim bu hĂ‚lime gore Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de ne Ă‚yet var, hadîs-i şerîflerde ne hadîs-i şerîf var Efendimiz ’in buyurduğu? DĂ‚imĂ‚ kendimizi mîzĂ‚n etme durumundayız.
Yani bu “AllĂ‚h ’ın ipine sımsıkı sarılın”; eğer biz AllĂ‚h ’ın dînini yaşarsak, Kur ’Ă‚n ve Sunnet istikĂ‚metinde omur surersek, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rızĂ‚sını kazanmış oluruz.
CenĂ‚b-ı Hak Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i bildirirken;
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ
(“Biz, Kur ’Ă‚nʼdan oyle bir şey indiriyoruz ki o, muʼminler icin şifa ve rahmettir…” [el-İsrĂ‚, 82]) buyuruyor. “Biz Kur ’Ă‚n ’ı şifĂ‚ ve rahmet olarak...” Yani kalbine gore, niyetine gore, ihlĂ‚sına gore sana Kur ’Ă‚n-ı Kerîm şifĂ‚ ve rahmet olur.
Ondan sonra “وَلَا تَفَرَّقُوا” “…Parcalanmayın!..” (Âl-i İmrĂ‚n, 103) buyruluyor. Mu ’minler birlik olacak. “بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ” (Bkz. es-Saff, 4) buyruluyor, ust uste konulan, -Allah yolunda- bir kerpicler gibi olacak.
Yine Efendimiz buyuruyor:
“…Cennet ’in tĂ‚ ortasında olmak isteyen kimse, İslĂ‚m toplumundan ayrılmasın.” (Tirmizî, Fiten, 7/2165; Ahmed, I, 26, V, 370-371)
“وَلَا تَفَرَّقُوا” bir ayrılık, bir parcalanma CenĂ‚b-ı Hak (istemiyor). Maalesef gruplar vs. şu-bu, bu duşmanlığı CenĂ‚b-ı Hak aslĂ‚ istemiyor.
Kelime-i tevhîd muhtevĂ‚sı icinde yaşayan butun mu ’minler, birbirine kardeş olacak. CenĂ‚b-ı Hak cĂ‚hil kavme; hep akraba asabiyeti vardı, ırkî asabiyet vardı, birbirlerine devamlı duşman hĂ‚lindelerdi. İslĂ‚m gelmesiyle CenĂ‚b-ı Hak bir kardeşlik ihsĂ‚n etti ve o nîmet sayesinde kardeş oldular. CenĂ‚b-ı Hak:
“…Yine siz bir ateş cukurunun tam kenarındayken oradan O sizi kurtarmıştı...” (Âl-i İmrĂ‚n, 103)
Demek ki burada kardeşlik cok muhim. Kardeşlik, bir emirdir. Kardeşlik bir farzdır. Mu ’min mu ’minin kardeşidir. Din kardeşliği de kan kardeşliğinden daha oncedir. Eğer kan kardeşliği var, kalp kardeşliği yoksa, o bir iş gormuyor, yaramıyor.
Nuh -aleyhisselĂ‚m- dorduncu oğlunu gemiye cağırdı.
“–Yok” dedi. “Ben dedi, dağa cıkarım, bana bir şey tesir etmez.” dedi.
Nuh -aleyhisselÂm-:
“–YĂ‚ Rabbi! Bu benim ehlimdir.” dedi.
CenĂ‚b-ı Hak:
“–Nuh dedi, cĂ‚hillerden olma, o senin ehlin değildir.” dedi. (Bkz. Hûd, 45-46)
Demek ki muhim olan, kalp kardeşliğidir. Kalbî beraberliktir. Bunu da en bĂ‚riz, daha evvelden cĂ‚hiliye devrinde, mahallede bir cocuk bir cocuğa, obur mahalleye taş atsa, iki mahalle birbirine girerdi. Yani devlet diye bir şey yoktu, aşiretler vardı.
Hicrette, Medîne ’de bir site devleti kuruldu. Hak-hukuk vs. bir anayasa tanzim edildi.
Îman asabiyeti, butun asabiyetlerin ustune cıktı. Hazret-i Ebû Bekir Efendimiz oğluyla karşı karşıya geldi. Ebû Ubeyde bin Cerrah, babasıyla karşı karşıya geldi. Hazret-i Hamza, kardeşiyle karşı karşıya geldi.
VelhĂ‚sıl, demek ki bir mu ’minde îman asabiyeti butun asabiyetlerin uzerine cıkacak.
Efendimiz, MuhĂ‚cirle/hicret edenlerle Medîneliler arasında bir kardeşlik tesis etti. Oyle bir kardeşlik oldu ki, Medîneliler butun bir servet beyanı verdiler:
“–İşte hurma bahcem dedi, işte evim dedi, gel ortak veya paylaşalım.” dedi.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m da Efendimiz ’in terbiyesinde yetişti;
“–Evin de mubĂ‚rek olsun, hurma bahcen de mubĂ‚rek olsun! Sen bize carşının yolunu goster dediler. Sen bize bir iş goster.” dediler.
Biri vermek istiyor, oburu mustağnî… Nasıl bir nizam!?..
Verirken de, verenler de, CenĂ‚b-ı Hak Ă‚yette:
“…Onlara verilenlerden oturu gonullerinde hicbir sıkıntı ve rahatsızlık duymazlar…” (el-Haşr, 9)
Severek verdiler, hicbir rahatsızlık duymadılar.
“…İhtiyac icinde kıvransalar dahî mu ’min kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler…” (el-Haşr, 9)
Demek ki CenĂ‚b-ı Hak bizden boyle bir mu ’min kardeşliği istiyor.
Tabi bu din kardeşliği ikramı, zor zamanlarda olan yardımı, severek yapabilmek… Eğer biz, takvĂ‚mız kadar, kardeşlerimize yardım etmenin heyecanı icinde olmamız zarurî… CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor:
وَيَاْخُذُ الصَّدَقَاتِ
“…Sadakaları Ben alırım…” (Bkz. et-Tevbe, 104) buyuruyor.
Her mu ’min, diğer mu ’mini kendine zimmetli bilecek. Kardeşinin sevinciyle sevinecek, derdine derman olmaya calışacak.
Hicbir golgenin bulunmadığı kıyamet gununde, Rasûlullah Efendimiz, yedi kişi Arş ’ın golgesi altında olacak; bunlar da birbirine dunyada kardeş olanlar… (Bkz. BuhĂ‚rî, EzĂ‚n, 36)
Fakat sozde kardeş değil, fiilde kardeş olanlar.
MeselĂ‚ bugun Suriye, Yemen, Dunya ’nın herhangi bir koşesinde îmanları dolayısıyla zulum altında olan mu ’minleri ne kadar duşuneceğiz? Kardeşliğimizin seviyesi nedir? Hicbir imkĂ‚nımız yoksa maddî, seherlerde dua ediyor muyuz onlara?
DĂ‚vud-i TĂ‚î Hazretleri diyor ki:
“Hic yoksa diyor, bir mu ’minin gunde on sefer;
اَللّٰهُمَّ اصْلِحْ اُمَّتَ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ فَرِّجْ عَنْ اُمَّتِ مُحَمَّد
اَللّٰهُمَّ ارْحَمْ اُمَّتَ مُحَمَّد رَحْمَةً عَامَّةً
olarak hic yoksa gunde on sefer ummet-i Muhammed ’e dua etmeli. Cunku Efendimiz ummetini cok seviyordu.” Rauf ve rahîm. Biz de din kardeşlerimizi cok seversek, o kadar Rasûlullah Efendimiz ’in rızĂ‚sını almış oluruz.
MeselĂ‚ demin bir resim gosterdiler namazdan evvel, Suriye ’de, bizim hududun belki uc-beş km otesinde bir kampa oyle bir sel basıyor ki, aşağı yukarı, cocuklar filan cadırları 30 cm - 40 cm su basmış oluyor. Perişan durumda…
Yani biz burada rahatız. Demek ki ibret alacağız, cok şukredeceğiz. Bizler orada olabilirdik. Hicbir şey yapamıyorsak dua edeceğiz onlara. CenĂ‚b-ı Hak kuluyla kulunu daima bir imtihan hĂ‚linde.
MevlÂn diyor ki:
Şems diyor… Şems-i Tebrizî bir derviş. MevlĂ‚nĂ‚, DersiĂ‚m idi, butun ilimlerin zirve hocasıydı. Şems-i Tebrizî de bir dervişti. Kendini Hakk ’a adamış bir dervişti. Orada ilĂ‚hî hikmetler, ilĂ‚hî sunuhatlarla dolu olan bir dervişti. MevlĂ‚nĂ‚ kadar bir ilmi yoktu, normal bir ilmi vardı. Fakat o in ’ikĂ‚s, beraberlik; ondan sonra MevlĂ‚nĂ‚ Mesnevî ’yi yazıyor. Ondan sonra diğer eserlerini yazmaya başlıyor:
“Bana diyor, Şems diyor bir şey oğretti diyor: (O oğrettiği bir tek şey, her şeyin icinde.) CelĂ‚leddîn dedi, eğer dunyada bir uşuyen varsa sen ısınma hakkına sahip değilsin dedi. Ben de uşuyorum.” diyor.
Tam bir mu ’min kardeşliğinin muşahhas bir misĂ‚li!
Diğer taraftan, mu ’min kardeşlerimizde gorduğumuz yanlışlıklar olur, bilhassa zamanımızda. Bilhassa Ă‚hireti unutanlar, fĂ‚izdi, ruşvetti, vs. iffet noksanlığıydı, bunları yumuşak dille îkaz etmemiz de zaruri.
Rasûlullah Efendimiz buyuruyor -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“AllĂ‚h ’ın kullarından birtakım insanlar vardır ki, nebî değildir onlar, şehid de değillerdir. Fakat kıyamet gununde Allah katındaki makamlarından dolayı onlara nebîler ve şehidler imrenerek bakacaklardır.”
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m dedi ki:
“–Bunlar kimlerdir, ne gibi hayırlı ameller işlediler?” diye sordu Efendimiz ’e. “Bize bildir yĂ‚ RasûlĂ‚llah, biz de aynı hĂ‚le girelim.” dediler.
Rasûlullah Efendimiz buyurdu ki:
“–Bunlar oyle bir kavimdir, oyle bir toplumdur ki aralarında ne akrabalık, ne ticaret, ne iş munasebeti olmaksızın, sırf Allah rızĂ‚sı icin birbirlerini severler.”
Sevmenin de, bu sevmenin de tabi, lÂfta/sozde olmayacak, bu sevme ispat ister, fiilde olacak.
Sonra, hadîs-i şerîfin devamında Efendimiz buyuruyor:
“VallĂ‚hi yuzleri bir nurdur ve kendileri nurdan minberler uzerindedir. İnsanlar kıyamet gunu korktukları zaman onlar korkmazlar, insanların mahzun oldukları zaman onlar huzunlenmezler.” buyurdu. Ve peşinden şu Ă‚yet-i kerimeyi okudu, Yûnus Sûresi ’nden:
“Biliniz ki Allah dostlarına « لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ» korku yoktur, uzulmeyeceklerdir (buyuruyor). Onlar, AllĂ‚h ’a îmĂ‚n etmiş ve takvĂ‚ sahibi olan kişilerdir (buyuruyor). Onlara dunya hayatında da Ă‚hiret hayatında da mujdeler vardır...” (Yûnus, 62-64) (Ebû DĂ‚vûd, Buyû, 76/3527; HĂ‚kim, IV, 170)
Dunya hayatında bir huzur hĂ‚li, CenĂ‚b-ı Hak ’la beraber olmanın huzuru, o şekilde bir kardeş yardımı. Âhirette de cok cok daha otesi bir huzur.
VelhĂ‚sıl bu din kardeşliği bugun cok daha muhim.
Bir kişi… Yine Efendimiz ’den rivĂ‚yet ediliyor, Muslim hadîs-i şerîfi:
“Bir kişi bir koye gidiyor. Bir kişi de karşısına cıkıyor:
«–Arkadaş diyor, o koye ben de gidiyorum diyor. Bir ihtiyacın varsa ben onu goreyim diyor, sen zahmet etme oraya kadar diyor. Bir şey, alışveriş varsa ben donuşte getirip sana veririm diyor, yorulma.» diyor.
O da diyor ki:
“–Yok diyor, ben hic dunyevî iş icin gitmiyorum diyor. Ben orada bir kardeşim var, o kardeşimi Allah rızĂ‚sı icin seviyorum.” diyor.
O kişi diyor ki:
«–Ben insan değilim diyor, ben diyor meleğim. Allah -celle celĂ‚luhû- sana gonderdi. Sen nasıl o din kardeşini seviyorsan, Allah da seni oyle seviyor.»” (Muslim, Birr, 38; Ahmed, II, 292)
Demek ki burada ne hatırımıza geliyor bizim? Suriye hatıra geliyor, Yemen hatırımıza geliyor, Myanmar hatırımıza geliyor. Orada bir kardeşlik, kolay bir iş değil. Kardeşlik, fedakĂ‚rlık istiyor.
Hasan-ı Basrî Hazretleri buyuruyor ki:
“Bizim dost ve kardeşlerimiz, bize aile efradımızdan daha sevimlidir. Zira aile efrĂ‚dımız bizi dunyada anar, fakat dostlarımız Mahşer yerinde bizi ararlar.”
Onlar, işte yedi kişiden biri, Arş ’ın golgesi altında kalacak.
Efendimiz buyuruyor yine:
“Mu ’min başkasıyla ulfet eder (hoş gecinir) ve kendisiyle ulfet edilir. (Demek ki cok guzel ahlĂ‚k.) Kimseyle ulfet etmeyen ve kendisiyle ulfet edilmeyen kişiden (ondan da uzak kalın) ondan da yarar yoktur.” buyuruyor. (Ahmed, II, 400; V, 335; HĂ‚kim, I, 73/59)
Muslumanın musluman uzerinde en basitinden, en basitinden, muhakkak karşılaştığı zaman selĂ‚m…
İlk defa selĂ‚mı sen vereceksin. SelĂ‚m, duĂ‚dır. AllĂ‚h ’ın selĂ‚mı uzerine olsun, diyoruz. SelĂ‚m, AllĂ‚h ’ın ismidir.
Davet ederse icabet edeceksin.
Senden nasihat isterse nasihat edeceksin.
Aksırınca ona “يَرْحَمُكَ اللهُ” (Allah sana merhamet etsin) diyeceksin.
Hastalandığı zaman ziyaret edeceksin.
Olduğu zaman cenazesinin ardından gideceksin. (Bkz. Muslim, SelĂ‚m, 5)
Bu da en basit bir kardeşliğin ilk basamağı olmuş oluyor. Demek ki kalbî olgunluğumuzun bir seviyesini gosteriyor.
Demek ki buna gore, kardeşlikte birinci merhale, bir mu ’min gelip senden bir şey arzu ettiği zaman, onun arzusunu yerine getireceksin. “…AllĂ‚h ’ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara ihsan et...” (el-Kasas, 77) CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor.
Hicbir şeye imkĂ‚nın yok senin de, “قَوْلًا مَيْسُورًا” buyuruyor CenĂ‚b-ı Hak. (Bkz. el-İsrĂ‚, 28) Onun hoşuna giden, onu tesellî eden birkac tane soz soyleyeceksin. Yani bir musluman, bir muslumana cıkmaz sokak gostermeyecek.
İkincisi, daha buyuk bir merhale; CenĂ‚b-ı Hak “…Onlar iffetleri dolayısıyla hĂ‚llerini gizlerler. Sen onları sîmĂ‚larından tanırsın…” (Bkz. el-Bakara, 273) buyuruyor.
Demek ki bir mu ’minin de kalbi tekĂ‚mul edecek. Nasıl bir hasta insanı sîmĂ‚sından tanır, neşeli bir insanı sîmĂ‚sından tanır; ic dunyasını da tanıyacak. “Sen onları sîmĂ‚larından tanırsın.” (el-Bakara, 273) buyruluyor.
Daha otedeki bir merhale:
CenĂ‚b-ı Hak;
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتّٰى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ
“Sevdiklerinizden vermedikce birre ulaşamazsınız…” (Âl-i İmrĂ‚n, 92) buyuruyor. Sevdiğinden vereceksin ona. يَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ (“…Sadakaları (Allah) alır…” [et-Tevbe, 104]) CenĂ‚b-ı Hakk ’a gidecek.
Bir misal:
Medîne ’de su sıkıntısı vardı. Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh- bir Rûme Kuyusu vardı, tatlı suyu olan, o suyu satın aldı. Bir gun muslumanlar kullanacak, bir gun gayr-i muslimler kullanacak. Fakat muslumanlara kĂ‚fî gelmediği icin Hazret-i Osman yine cok buyuk servet verdi, tamamını aldı. Diğer bir rivĂ‚yette de aynı kendi satın aldığı kuyudan su almak icin sıraya girdi.
En yuksek derecesi de kardeşliğin, “îsĂ‚r” olmuş oluyor. Kendinden koparıp vermek. İşte burada CenĂ‚b-ı Hak İnsan Sûresi ’nde, FĂ‚tıma VĂ‚lidemiz ’le Ali -radıyallĂ‚hu anh- Efendimiz ’den bahsediyor.
“Kendileri de muhtac olduğu hĂ‚lde…”
Bir ekmek yapıyor FĂ‚tıma VĂ‚lidemiz.
“Yoksula verirler.” Yoksul geliyor.
Arkadan yetim geliyor, “yetime verirler”.
Arkadan esir geliyor, “esire verirler”.
Verirken de derler ki, “aman bize teşekkur etme, şey yapma, bir minnet altında kalma” derler.
EsbĂ‚b-ı mûcibe/gerekce bildirirler:
“Zira «عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا» biz o sert, musibetli, belĂ‚lı, o zor kıyĂ‚met gununden korkarız derler. Allah da onları o gunun/kıyĂ‚metin şerrinden korur, onların gonullerine ferahlık verir.” (Bkz. el-İnsĂ‚n, 10)
İşte sahĂ‚bî bunu cok yaşadı. Misalleri cok. MeselĂ‚ Bedir ’de 70 esir alındı. Hayvan sayısı da mahdut. Giderken Medîne ’ye, o esirleri gotururken, zaman zaman muslumanlar/mucĂ‚hidler, kendisiyle kılıc kılıca geldikleri insanları, kendileri deveden indi, zaman zaman onları deveye bindirdi. “Bunlar bizim insanlıktaki eşimizdir.” dediler.
Var mı dunyada boyle bir şey!.. Onların tabi coğu musluman oldu.
Efendimiz; “yediğinizden yedireceksiniz, ictiğinizden icireceksiniz” dedi.
Yine Yermuk Harbi ’nde bir bardak su, uc tane şehidin ortasında kaldı. İkrime, HĂ‚ris, Iyaş. Ucu de birbirine ikram ederken, 50 derece Guneş ’in altında, dudakları sıcaktan patlar derecesi… O “su” dedi, orayı işaret etti; oburu “su” dedi, oburunu… En nihĂ‚yet hepsine suyu dağıtan dolaştı, hepsi baktı, ucu de arka arkaya susuz hĂ‚lde son nefeslerini vermişler… (Bkz. Kurtubî, XVII, 28; Zeylaî, Nasbu ’r-RĂ‚ye, II, 318; HĂ‚kim, III, 270/5058)
İşte kardeşlik bu! Cok yuksek seviyede kardeşlik…
Efendimiz yine buyuruyor hadiste:
“Mu ’minler birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vucuda benzerler. Vucudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar bu sebeple nasıl bir uykusuz olur, ateşli hastalığa şey olur (o da aynı ıztırĂ‚bı yaşar).” buyruluyor. (BuhĂ‚rî, Edeb, 27; Muslim, Birr, 66)
OSMAN NURİ TOPBAŞ HOCAEFENDİ DİĞER SOHBETLER DUNYADAYKEN NUH ’UN GEMİSİNE BİNMEYE BAK! İSLAM AHLAKINDA MUHTACI REDDETMEK YOKTUR OMUR, METRAJI BELLİ OLMAYAN BİR MAKARA GİBİDİR TATLI SUYUN BAŞI KALABALIK OLUR MU ’MİN, DEDİKODULARLA OMUR TAKVİMİNİ LEKELEMEZ YÂ RABBİ! BİZE NAMAZI SEVDİR MUSLUMANIN DUĞUNU VE EVLİLİK HAYATI NASIL OLMALI? SABIR MI ZOR, ŞUKUR MU? BİR KULUN SÂHİP OLMASI GEREKEN ALTI HUSUSİYET PEYGAMBER EFENDİMİZ ’İN (S.A.V) İKİ VASİYETİ AŞK İLE YAŞANAN BİR ÎMÂN
İslam ve İhsan