
Hem Rabbi ile beraber olup hem de halka hizmet etmek gercek manası ile kalbimizi Rabbimize ayırmakla mumkun olur. Bu sebeple insan hangi makam ve mevkide olursa olsun her daim manevi gelişimine onem vermeli, zikir, fikir, tefekkur ve nefsi ile mucahededen uzak duşmemelidir.Sufiler insanın en buyuk duşmanı olarak onun nefsini ve kendine musallat kılınan şeytanı gorurler. Zira Allah TeÂl ’nın emir ve yasaklarına uyulmasında konusunda buyuk direnc bu iki kaynaktan gelir, bu ikisinden ozellikle nefis bertaraf edilmeden Hakk ’a vasıl olmak mumkun değildir. Nefsani tarikatlar; oruc, uzun sureli riyazet, zikir ve evratlar ile nefsi etkisiz hale getirmeye gayret ederken Nakşilik gibi ruhani tarikatlar da zikir, tefekkur, hizmet ve sohbet ile nefsin direncini kırmak ve ruhlarını bedenlerinde hÂkim kılmak isterler. Zira kendisinde nefsaniyet hakim olan kimse tum işlerini kendi cıkarı adına, egosunu tatmin icin yapacaktır. Nefsini kontrol altına almış bir kÂmil mumin dunya işlerini bile Allah icin yaparken, nefsinin esiri birisi ibadetleri bile dunyalık icin yapacaktır. Mesela, dini amelleri sırf insanların guvenini kazanmak icin yapacak; riyakÂrlıktan iyi amellerini reklam etmekten geri durmayacaktır.
İmam Rabbani buna engel olmak icin kalbin sevgi ve yonelişlerinin kontrol altına alınmasını tavsiye eder. Zira her fiil once kalpte bir sevgi, bir duşunce olarak başlar, sonra niyete sonra da aksiyona donuşur. Tabii olarak da yanlış sevgiler, yanlış niyet ve cirkin işlere sebep olur. İmam, 24. mektubunda nefsani sevgiyi şoyle acıklar:
“Kalpteki muhabbet birden cok şeye bağlanamaz. Kalbin sevgi bağı bir şeye bağlanınca, başka bir şeyi sevemez. Kişinin birden cok arzusunun bulunması ve sevgisinin mal, cocuk, başkanlık, ovulmek ve insanlar arasında ustun olmak gibi muhtelif şeylere bağlanması durumunda da sevdiği şey yine bir tanedir, o da nefsidir (benliğidir). Bunları (mal, cocuk v.s) sevmesi, nefsine olan sevgisinin detayıdır. Cunku bu kişi onları kendilerinden dolayı değil, nefsi icin sever. Nefsine karşı sevgisi yok olunca onun peşinden diğerlerinin sevgisi de yok olur.”
MANEVİ TERBİYE GORMEYEN İNSAN SEVGİLERİNDE BİLE SAMİMİ DEĞİLDİR
İmam ’a gore insan manevi terbiye gormediğinde sevgilerinde bile samimi değildir. Coğu zaman ailesini, arkadaşlarını bile bencilce sever de bunun farkına varmaz. Bu egoist sevgiden dolayı da madde ve insanlar ile olan ilişkilerinde hep kendi cıkarlarını onceler. Kendisine hizmet icin verilen dunya ve icindekileri bile Hakka vasıl olmak icin değil, ondan uzaklaşmak icin kullanır. İmam bu durumu şoyle ifade eder:
“Bu sebeple sufiler “Kul ile Rabbi arasındaki perde kulun kendi nefsidir, dunya değildir.” derler. Cunku bizzat Âlem kulun arzu edeceği bir şey değildir ki perde olsun. Kulun muradı ve arzusu sÂdece nefsidir. Bunun zorunlu sonucu olarak perde, kulun kendisi olur, başkası değil. Kul, nefsinin muradından tumuyle sıyrılmadıkca Rabbi onun muradı olmaz, Hakk ’ın muhabbeti onun kalbine sığmaz. Bu nimet de, tecelli-yi zÂtîye bağlı olan fenÂ-i mutlak gercekleşmeden ele gecmez. Cunku karanlıkların tumuyle ortadan kalkması ancak guneşin tam olarak doğmasından sonra mumkun olur.”
İmam ’a gore fenayı mutlakaya erip nefsi aradan cıkarmak icin salikin Rabbini nefsani bir sevgi ile değil de zati bir muhabbet ile sevmesi gerekir. ZÂtî muhabbet Allah TeÂl ’yı nimetlerinden dolayı değil, sırf Allah olduğu icin sevmek, O ’nun kemal ve cemali karşısında kendinden gecmektir.
“ZÂtî muhabbet diye ifade edilen bu sevgi meydana gelince, sevenin nazarında sevgilinin nimet vermesi ile elem vermesi aynı olur. Bunun sonucu olarak ihlÂs oluşur, kul Rabbine sadece Onun icin ibadet eder, kendisi icin değil, nimete kavuşmak veya azaptan kurtulmak icin değil. Cunku bu mertebedeki kişi icin nimet ve elem birbirine eşittir. Bu mukarrebînin (Allah ’a yakın olanların) makamıdır.”
MUHABBETE ULAŞMANIN EN HIZLI YOLU
Sufilere gore zati muhabbete ulaşmanın en hızlı yolu salikin kendisine verilen evradı yerine getirmesidir. Eroğlu Nuri hazretlerinin de ifade ettiği uzere zikir ateş gibidir, girdiği kalpte Rabbinden başka her tur masiva sevgisini yakıp kul eder. Vird ve ezkarını samimiyetle yerine getiren salik bir sure sonra farkına varmadan gercek sevgiye ve tam bir ihlasa kavuşur. Boyle bir mumin ihsan seviyesinde Rabbine kulluk ettiği icinde, işgal ettiği hicbir makamı kendi nefsi adına kullanmaz. Makam, mevki, şohret ve para onu yoldan cıkaramaz. Bu makama vasıl olamayanlar ise her daim buyuk bir tehlike icin de yaşarlar, kendilerine yapılan teveccuhu nefislerinden bilirler, biraz dunyalığa ve makama kavuşsalar başları doner, ne oldum delisi olurlar. Bu sebepledir ki ecdadımız, padişahlarımız, makam ve servet sahipleri her daim Allah dostlarından yardım almışlar, onların nasihatleri ile dunyanın efsunundan kurtulmaya calışmışlardır. Ellerine gecen servetler ile muazzam vakıflar, medreseler, kervansaraylar, tekkeler, camiler, aşevleri yaptırmışlardır. Allah ’ın verdiği nimetlerden hem kendileri istifade etmiş hem de diline dinine bakmadan tum insanlığı istifade ettirmişlerdir.
Yuce Rabbimizin kitabında buyurduğu gibi insan bir anda iki sevgiyi kalbinde barındırmaya muktedir olamaz. Nefsini seven ondan başkasını samimi olarak sevemez, onlara hizmet edemez. “Allah hicbir adamın goğus boşluğuna iki kalp koymamıştır” (Ahzab, 4) Gunumuzde ise tum sevgiler insanın nefsaniyetine yonlendirilmektedir. Daha guzel, daha sağlıklı ve mureffeh yaşamak yediden yetmişe herkesin hayallerini susler hale gelmektedir.
RABBİ İLE BERABER OLUP HALKA HİZMET ETMEK
“Allah TeÂlÂ, peygamberlerin efendisi (s.a.v.) hurmetine size selÂmet ve Âfiyet versin. “Kişi sevdiği ile beraberdir” (BuhÂrî, Edeb, 96). Kalbinde Allah TeÂl ’nın sevgisinden başka bir şey bırakmayan ve sÂdece Onun zÂtını isteyen kişiye ne mutlu! Boyle bir kişi zÂhiren halk arasında ve gorunurde onlarla meşgul olsa bile, (gonlu) Allah ile beraberdir. Bu durum, kÂin ve bÂin olan sûfînin hÂlidir. Yani hakikatte Allah ile “beraber olan” ve (gonlu) halktan “ayrı duran” kişidir. Ya da maksat, sûreten halk ile “beraber olan”, hakikatte onlardan “ayrı duran” kişi demektir.”
İmam ’ın yukarıdaki sozlerinden anlaşıldığı uzere hem Rabbi ile beraber olup hem de halka hizmet etmek gercek manası ile kalbimizi Rabbimize ayırmakla mumkun olur. Bu sebeple insan hangi makam ve mevkide olursa olsun her daim manevi gelişimine onem vermeli, zikir, fikir, tefekkur ve nefsi ile mucahededen uzak duşmemelidir.
Son zamanlarda Allah TeÂl ulkemiz insanına maddi imkÂnları acmış, muslumanlar dune gore daha mureffeh hale gelmiştir. Bunun neticesi olarak ta bazı kardeşlerimizde dini duygular zayıflamaya ve halis niyetler bulanmaya başlamıştır. Yıllarca hasreti duyulan imkÂnlardan biraz da nefsimiz adına istifade edelim gibi niyetler ortaya cıkmıştır. Arac olması gereken dunyevi imkÂnlar amac haline gelmiştir. Bu anafordan kurtulmak icin Allah dostlarının sozlerine kulak verelim. Onların sıkca dile getirdiği gercekten sevilmeye layık olan yegÂne varlığın Allah TeÂl olduğunu aklımızdan cıkarmayalım. L mahbube illAllah, la maksude illAllah, yani Allah ’tan başka gercek sevgiye layık bir varlık, O ’ndan başka bir hedef yoktur diyerek, nefsaniyetin cağrılarına kulak tıkayalım. Rabbimiz hepimizi bu zorlu yolculukta muvaffak kılsın Âmin.
Kaynak: Prof. Dr. Suleyman Derin, Altınoluk Dergisi, 382. Sayı
İslam ve İhsan