Kazanılan mal ve yenilen gıdaların helÂl veya haram olması, insanın duygularına ve amellerine tesir ettiği gibi hayatının akışına da yon verir. Zira malda oyle bir hususiyet vardır ki helal mal, haram yollara gitmediği gibi, haram mal da helal yola ve hayırlı bir işe nasîb olmaz.İslÂm, insanın maddî ve mÂnevî yapısını muhafaza etmek icin, yenilen gıdaya cok ehemmiyet verir. Bu sebeple insanlık tÂrihinde ilk defa bir gıda rejimi ortaya koymuş, neyi nasıl yemek gerektiğini acıklamıştır. Bunlara ilÂveten bir de gıdanın helÂl olması gerektiği uzerinde hassÂsiyetle durmuştur. Zira gıdaların kimyevî muhtevÂları kadar, mÂnevî vasıfları da, kendisiyle beslenenlerin rûhî temÂyulleri ve irÂdeleri uzerinde rol oynar. Hatta babanın yediği gıdanın helÂl veya haram olması, ondan meydana gelen cocuğun bile irÂde ve ihtiyarı uzerinde muessir olur.
“PARA YILAN GİBİDİR, GİRDİĞİ DELİKTEN CIKAR” Kazanılan mal ve yenilen gıdaların helÂl veya haram olması, insanın duygularına ve amellerine tesir ettiği gibi hayatının akışına da yon verir. Zira malda oyle bir hususiyet vardır ki helal mal, haram yollara gitmediği gibi, haram mal da helal yola ve hayırlı bir işe nasîb olmaz. Bu sebeple “Para yılan gibidir, girdiği delikten cıkar” denilmiştir.
ALLAH ’IN HELAL KILDIĞI RIZIKLAR CenÂb-ı Hak, Hz. Âdem ile Havv vÂlidemizi cennette yarattığında, oradaki meyvelerden bol bol yemelerini, sadece bir ağaca yaklaşmamalarını soylemişti. Ancak şeytan vesvese vererek onlara bu yasağı cÂzip gosterdi. Ağactan yedikleri takdirde melek olacakları ve cennette ebedî kalacakları gibi yuksek mÂnevî vaadlerde bulunarak Allah ’ın yasağını ciğnetti.[1] Aynı şekilde dunyada da Allah TeÂl ’nın helÂl kıldığı rızıklar pek coktur. Haramları ise mahduttur. LÂkin nefis ve şeytan; daha cok ve daha kolay kazanmak, hayır yapmak gibi muhtelif vaadlerde bulunarak haramları cÂzip gosterir ve pek cok kişiyi aldatır. CenÂb-ı Hak bu hakîkatlere işÃ‚retle şoyle buyurur:
“Ey insanlar! Yeryuzunde bulunanların helal ve temiz olanlarından yiyin, fakat şeytanın peşine duşmeyin, zira şeytan sizin acık bir duşmanınızdır.” (Bakara, 168) “Allah ’ın size helÂl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah ’tan korkun!” (MÂide, 88. Bkz. Nahl, 114; EnfÂl, 69)
HELAL YİYECEK ORNEĞİ Yine Kur ’Ân-ı Kerim ’de haber verildiğine gore, onceki ummetler icinde yaşayan AshÂb-ı Kehf, asırlar suren uykularından uyanınca, canlarından evvel Allah ’ın emrini duşunerek:
“…Şimdi, icinizden birini şu gumuş paranızla şehre gonderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin!..” dediler. (Kehf, 19) Boylece helÂl gıda konusundaki hassasiyete guzel bir ornek oldular.
HELAL KAZANC YOLLARI Demek ki insan, hem kendisi hem de bakmakla yukumlu olduğu kişiler icin helÂl yollardan kazanc elde etmek zorundadır. Peygamber Efendimiz ’in Âzadlısı RÂfi (r.a) şoyle der:
“–Ey Allah ’ın Rasûlu! Bizim cocukların uzerinde hakkımız olduğu gibi onların da bizim uzerimizde hakları var mıdır?” diye sordum. Şoyle buyurdu:
“–Cocuğun baba uzerindeki hakkı ona yazı yazmayı, yuzmeyi, atıcılığı oğretmesi ve kendisine helÂlden başka rızık yedirmemesidir.” (Beyhakî, Şuab, VI, 401; Ali el-Muttakî, XVI, 443)
Resûlullah (s.a.v):
“Kim temiz rızık yer, sunnete uygun amelde bulunur ve insanlar onun şerrinden emin olurlarsa, o kişi cennete girer” buyurmuştur. (Tirmizî, KıyÂmet, 60/2520; HÂkim, IV, 117/7073)
EN HELAL RIZIK En helÂl rızık kişinin kendi el emeğiyle kazandığıdır. Allah Resûlu (s.a.v) Tebuk ’ten donerken, Sa‘d el-EnsÂrî (r.a) kendisini karşıladı. Resûlullah (s.a.v) onunla musÂfaha yapıp ellerinin nasırlaşmış olduğunu gorunce:
“–Elin neden boyle?” diye sordu. O da:
“–Bunlar kurek ve capa izidir. Bunlarla calışıp Âilemin nafakasını kazanıyorum” dedi. Onun bu hÂlinde ziyÂdesiyle memnûn kalan Rasûlullah (s.a.v):
“–Bunlar ateşin temas etmeyeceği ellerdir” buyurdu. (İbnu ’l-Esîr, Usdu ’l-ğÂbe, I, 424-425; İbn-i Hacer, el-İsÂbe, III, 86)
Diğer bir rivÂyette:
“–Bunlar, Allah TeÂl ’nın sevdiği ellerdir” buyurmuştur. (Serahsî, Mebsût, VII, 62)
“BİR AĞZINDAN GİRENE, BİR DE AĞZINDAN CIKANA DİKKAT ET” Haramla beslenen vucut ise, cehennem odunu olmaya lÂyıktır. Dolayısıyla, Muslumanlar “Bir ağzından girene, bir de ağzından cıkana dikkat et!” sozunu dustûr edinirler.
Hz. Ebûbe­kir Sıd­dîk ’ın bir hizmetcisi var­dı, ka­zan­cı­nın bel­li bir kıs­mı­nı ona ve­rir, o da bun­dan yer­di. Yi­ne bir gun hizmetci ka­zan­dı­ğı bir şeyi ge­tir­di. Hz. Ebûbe­kir (r.a) de ondan bir lokma aldı. Bu­nun uze­ri­ne hizmetci:
“–Her akşam bana kazancımın mÂhiyetini sorardın, bu akşam sormadın?!” dedi. Ebûbe­kir (r.a):
“–Cok acıkmıştım, sormayı unuttum, peki soy­le ba­ka­lım nasıl kazandın?” di­ye­rek acık­la­ma­sı­nı is­te­di. Hizmetci:
“–C­hi­li­ye dev­rin­de, hic an­la­ma­dı­ğım hÂl­de fal­cı­lık ya­pa­rak bir kişiyi al­dat­mış­tım. Bu­gun onun­la kar­şı­laş­tık. O yap­tı­ğım işe kar­şı­lık si­ze ik­ram et­ti­ğim bu yi­ye­ce­ği ver­di” de­yin­ce Hz. Ebûbe­kir, par­ma­ğı­nı bo­ğa­zı­na go­tu­rdu ve (tum ezi­ye­ti­ne rağ­men) ye­dik­le­ri­nin hep­si­ni cı­kar­dı. Hizmetciye donerek:
“–Yazıklar olsun sana! Az kaldı beni helÂk ediyordun” dedi. Kendisine:
“–Bir lok­ma icin bu ka­dar ezi­ye­te de­ğer miy­di?” diyenlere Hz. Sıd­dîk (r.a):
“–Ca­nımın cı­ka­ca­ğı­nı bil­seydim, yi­ne o lok­ma­yı cı­ka­rır­dım. Cunku Peygamber Efendimiz ’den duydum:
«Haramla beslenen vucuda cehennem daha lÂyıktır» buyurdu” ceva­bı­nı ver­di.[2] Bu hÂdise uzerine CenÂb-ı Hak, Hz. Ebûbekir ve onun gibileri medhederek:
“Her kim Rabbinin makamında durup hesap vermekten korkar da nefsini hev ve heveslerden alıkoyarsa, şuphesiz onun varacağı yer Cennettir” Âyetlerini inzÂl buyurdu. (NÂziÂt, 40-41; Kurtubî, XIX, 135) Hz. Omer (r.a) de bir gun ictiği sutu cok beğenmişti. Sutun nereden geldiğini sordu. Sutu getiren kişi:
“–Su kenarına varmıştım, bir de baktım ki zekÂt hayvan­larından bir kısmını suluyorlar! Cobanlar onların sutunden bana sağıverdiler. Ben de onu kabıma koydum ve size getirdim” dedi. Bu sozleri işiten Omer bin Hattab (r.a), hemen elini boğazına sokup ictiği sutu kusarak dışarı cıkardı. (Muvatta ’, ZekÂt, 31)
[1] Bakara, 35-36; A‘rÂf, 19-22.
[2] Bkz. Ebû Nuaym, Hilye, I, 31; BuhÂrî, MenÂkıbu ’l-EnsÂr, 26; Ahmed bin Abdullah et-Taberî, er-RiyÂdu ’n-nadra, II, 140-141.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları



İslam ve İhsan