İnsanların ayıplarını araştırmamak, hatt tesÂdufen gorulen ayıp ve kabahatleri dahî setretmek, yani ortmek, her mu ’minin, beşerî munÂsebetlerinde dikkat etmesi gereken muhim bir husustur.
RivÂyet edildiğine gore Hazret-i Îs -aleyhisselÂm- bir gun havÂrîlerine şoyle sorar:

“–Sizler, uykuda olan bir kardeşinizin gorulmemesi gereken avret yerlerini ruzgÂrın actığını gorseniz ne yaparsınız?”

HavÂrîler, bu suÂle hic tereddut etmeden;

“–Hemen ustunu orter, kapatırız.” diyerek cevap verirler.

Hazret-i Îs -aleyhisselÂm- ise, bir noktaya dikkat cekmek maksadıyla, bu sozlere şoyle îtiraz eder:

“–Hayır! Belki siz, iyice acar ve ayıpları apacık ortaya cıkarırsınız!”

HavÂrîler duydukları bu ifÂdeler karşısında buyuk bir şaşkınlıkla:

“–Efendim! Hic oyle şey olur mu? Hic kimse bu ahlÂksızlığı yapmaz!” derler.

Hazret-i Îs -aleyhisselÂm- ’ın îkaz mÂhiyetindeki şu cevÂbı ise, cok mÂnidar ve duşundurucudur:

“–Sizden biriniz, din kardeşi hakkında bir soz duyduğunda veya onun bir kusurunu gorduğunde, bu gorduklerine ve duyduklarına biraz daha kusur ekleyip soylemiyor mu?

İşte bu, uyuyan bir adamın acılmış olan avret yerini biraz daha acmaktan farksızdır. Ve siz, bunu hep yapıyorsunuz!”

AYIP VE KABAHATLERİ ARAŞTIRMAK YASAKLANMIŞTIR

İnsanların ayıplarını araştırmamak, hatt tesÂdufen gorulen ayıp ve kabahatleri dahî setretmek, yani ortmek, her mu ’minin, beşerî munÂsebetlerinde dikkat etmesi gereken muhim bir husustur.

Nitekim CenÂb-ı Hak, bir kimsenin kusurunu ve gizli hÂllerini araştırmayı; «وَلَا تَجَسَّسُوا» “…Tecessuste bulunmayın…” (el-HucurÂt, 12) buyurmak sûretiyle yasaklamıştır.

TECESSUS HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER

Peygamber Efendimiz -sallÂllahu aleyhi ve sellem- de, kusurları ortmenin fazileti hakkında şoyle buyurmaktadır:

“Kim bir muslumanın ayıp ve kusurunu orterse, Allah TeÂl da o kimsenin ayıp ve kusurunu orter.” (BuhÂrî, MezÂlim, 3; Muslim, Birr, 58)

“Kim arkadaşının ayıbını orterse, Allah da kıyÂmet gunu onun ayıbını orter. Kim ki musluman kardeşinin ayıbını acığa vurursa, Allah da onun ayıbını acığa vurur. Hatt evinin icinde bile olsa onu ayıbıyla rezil eder.” (İbn-i MÂce, Hudûd, 5)

KİŞİNİN AYIPLARINI ARAŞTIRMAK ONU RÛHEN VE AHLÂKEN YIPRATABİLİR

Ayrıca insanların gerek şahsî ve Âilevî, gerekse de diğer gizli hÂllerini araştırarak ayıplarını ortaya cıkarmak, onların rûhen ve ahlÂken daha da bozulmasına, hatt mÂnen helÂkine sebep olabilir. Zira kusurları araştırılıp ortaya cıkarılan kişiler, artık ayıplarının herkes tarafından bilindiğini duşundukce yavaş yavaş utanma duy­gusunu da kaybederler. HayÂsını yitiren bir insan ise, artık her şeyi yapabilir.

TOPLUMA ZARAR VEREN BİR KUSUR ACIKLANABİLİR

Burada dikkat edilecek husus, işlenen kusurun sadece kişiyi mi, yoksa toplumu mu ilgilendirdiğidir. Zira topluma zarar verme ihtimÂli bulunan bir kusurun acıklanıp îlÂn edilmesinde bir beis yoktur. Hatt bu, toplumu korumak icin bir zarûrettir. Fakat topluma zararı bulunmayan şahsî kusurların, sadece muhÂtabın kendisine ve munÂsip bir lisanla anlatılması daha doğrudur. Din kardeşliği de bunu gerektirir.

Nitekim Peygamber Efendimiz -sallÂllahu aleyhi ve sellem-, bir topluluktaki suclu şahsı bilse bile, rencide olmaması icin, onu Âdeta belirsiz hÂle getirir ve o kusurdan butun topluluğu sakındırırdı. BÂzen de muhÂtaplarının hatÂsını onlara yakıştıramadığını hissettirmek maksadıyla:

“−Bana ne oluyor ki sizi boyle goruyorum.”[1] buyurarak galat-ı ru ’yeti (yanlış gormeyi) kendilerine izÂfe ederlerdi.

Yine Efendimiz ’e bir adamdan menfî bir soz ulaştığında; “Falan niye boyle soylemiş?” demezdi. LÂkin:

“İnsanlara ne oluyor da şoyle şoyle soyluyorlar?” buyururdu. (Ebû DÂvûd, Edeb, 5/4788)

KENDİ KUSURLARIMIZLA MEŞGUL OLMALIYIZ

Diğer taraftan insan olarak herkesin hat ve kusuru vardır. Başkalarının hatÂları yerine kendi kusurlarıyla meşgul olan kişi, daha faydalı bir iş yapmış olur. Boylece hem gunahlardan kurtulur, hem de hatÂlarını duzelterek olgunluğunu daha da artırır. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallÂllahu aleyhi ve sellem-:

“Başkalarının ayıplarıyla uğraşmayıp kendi ayıplarıyla meşgul olan kimseye mujdeler olsun!” buyurmuştur. (Ali el-Muttakî, XV, 865/43444)

Herkes kendi hatÂlarının affedilmesini ve unutulmasını ister. Yanlışın verdiği mahcûbiyet ıztırÂbından kurtularak doğruluğun selÂmetine cıkmanın yollarını arar. Kendisi boyle duşunduğu hÂlde bir kişinin, başkalarını affetmeyip kusurlarını araştırması ne kadar insafsızca bir davranıştır!

Hazret-i Omer -radıyalahu anh-, boyle kimseleri şu ifÂdelerle îkaz eder:

“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Kusurları bağışlamayan kimsenin kendisi de bağışlanmaz. Affetmeyen kişi affolunmaz. Gunahlardan korunmaya calışmayan kimse de korunup takvÂya erdirilmez.”

İNSANLARA HANGİ GOZLE BAKIYORUZ?

Şu hÂdise, mu ’min bir kimsenin, insanlara bakış acısının nasıl olması gerektiği husûsunda ne guzel bir misÂldir:

İbrahim Edhem Hazretleri ile uzun yıllar arkadaşlık yapmış olan bir kimse vardı. Bir defasında:

“–Senelerdir beraber bulunuyoruz. Ric etsem, bende gorduğun ve hoşuna gitmeyen şeyleri soyler misin?” diyerek İbrahim Edhem Hazretleri ’ne sordu. Hazret ise, bu suÂle şu mÂnidÂr cevÂbı verdi:

“–Ben sana hic o gozle bakmadım ki!”

Şeyh SÂdî ne guzel buyurmuştur:

“Şunu bil ki, bu dunyada başkalarının hep iyi taraflarını gorenlerin, yarın mahşer gunu kusurları gormezlikten gelinir.

Ey akıl sahibi! Gul, dikenle beraber bulunur. Senin dikenle ne işin var? Gulu demet yap... Eğer tabiatında dÂim ve yalnız kusurları gormek varsa, tavus kuşunda cirkin ses ve ayaktan başka bir şey goremezsin.”

AFFEDİCİ VE KUSURLARI ORTUCU OLMALIYIZ

VelhÂsıl “SettÂru ’l-uyûb” olan Allah TeÂl ’nın, biz kullarının sayısız kusur ve hatÂlarını ortup affettiği gibi, bizler de affedici ve kusurları ortucu olmalıyız. Zira gonullerinde Allah TeÂl ’nın muhabbetini taşıyanlar, affetmeyi ve kusurları ortmeyi de severler. Biz, AllÂh ’ın kullarını affedelim ki, O da en fazla muhtac olduğumuz bir gunde bizi affeylesin. Zira CenÂb-ı Hak, Âyet-i kerîmede kullarına şoyle soruyor:

“…AllÂh ’ın sizi affetmesini istemez misiniz?..” (en-Nûr, 22)

[1] Bkz. BuhÂrî, MenÂkıb, 25; Muslim, SalÂt, 119.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Şebnem Dergisi, Mayıs, 2015
İslam ve İhsan