İslam Âlemi olarak zor zamanlardan gecmekteyiz, ummet siyasi, askeri, kulturel saldırılar karşısında hayatta kalma mucadelesi vermektedir. Bu mucadele aslında tarih boyunca hep devam etmiştir. Bu zor donemlerden gecerken aldığımız gerek maddi ve zihinsel yaraları once teşhis etmek sonra da tedavi etmek buyuk onem arz etmektedir. Bu zihni yenilenmeye biz tecdid diyoruz, tecdid yeni bir ruhla tekrar koklerimize donmek, ihmal ettiğimiz konuları ciddiyetle ele alarak ikmal etmektir.Hayreddin Karaman Hocamızın ifadesi ile: “Tecdîd, İslÂm ’ı bozmadan, ebedî prensiplerini değiştirmeden korumak, yeni nesillerin anlayacağı kalıplarda sunmak, yaşamak ve yaşatmaktır…”

Gecmişte diğer dinlerin muntesipleri dinlerinden tavizler vermişler, dinlerinin emir ve yasaklarını tahrif etmişler buna da dinde reform ismini vermişlerdir. Oyle ki, zamanla dinleri tanınmayacak hale gelmiş, asli metinleri de buyuk oranda kaybolmuştur. Hamdolsun ki bizim Kitabımız hicbir tahrife uğramamıştır, yapmamız gereken zaman icinde unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz meseleleri Kuran ve sunnete mizan ederek yeniden ihya etmemizdir.

İkinci bin yılın muceddidi olarak genel kabul goren İmam Rabbani ’ye gore zihniyet onarımının en onemli meselesi akidemizi sapıklıklardan korumaktır. Zira akide bozulduğu zaman hicbir amel Muslumana fayda vermeyecektir. İmam, ebedi hayatın yegÂne sermayesi olarak gorduğu bu konuda şoyle acıklar:

“Dunya ve Âhiret saadetinin sermayesi, Ehl-i Sunnet Âlimlerinin -Allah gayretlerini mukÂfatlandırsın- anlattığı şekilde İki Cihanın Efen­disi ’ne (s.a.v.) tÂbi olmaya bağlıdır. Once bu buyuk zÂtların isabetli goruşleri doğrultusunda akaidi tashih etmek, inanc konularını doğru olarak oğrenmek, gerekir.” (Mektubat, c. I, m.75)

"TARİHSELCİLİK" SON DERECE TEHLİKELİDİR

Modern hayatın zorlaması ve nefsaniyetin yaygınlaşması sonucunda bugun bazı ilim ve fikir adamları Yuce Kitabımızdaki bazı ayetler tarihsel olarak vasıflandırmışlardır. Bu yaklaşım son derece tehlikelidir. Aynı şekilde işine gelmeyen hadisleri inkÂr eden, boylece kendi uydurdukları hayat tarzlarını sunnetin yerine ikame etmeye calışan fikir akımları da son derece zararlıdır. İmam Rabbaniye gore bu durumda bizim yegÂne rehberimiz Ehl-i Sunnet Âlimleri ve Ehl-i sunnet inancı, sığınacağımız en sağlam kale Kuran, sunnet ve ashab yolu olan fırka-i Naciye kalesidir. İmam bu konuyu şoyle anlatır:

“Yetmiş uc fırkadan her biri, İslÂmiyet ’e uyduğunu iddia etmekte ve kurtuluşa ereceğine inanmaktadır. “Her fırka, kendi yanında bulunanla (doğru yolda olduğunu sanarak) sevinmektedir” (Mu ’minûn, 23/53) ayeti onların durumunu ifade etmektedir. HÂlbuki bu ceşitli fırkalar arasında kurtuluşa erecek olanı ayırmak icin Peygamberimiz (s.a.v.) şoyle bildirmektedir: “Bu fırkada olanlar, benim ve ashÂbımın gittiği yolda bulunanlardır” (Tirmizî, nr. 2641). (Mektubat, c. I, m.80)

İMANI TAZELEMEK

İmam Rabbaniye gore imanımızı tazelemenin hemen ardından yapmamız gereken ikinci onemli konu salih amel işleme meselesidir. Diğer dinlerin coğunda inanc tek başına yeterli olabilmektedir. “Dinimize inan da nasıl istersen oyle yaşa” şeklinde ozetlenebilecek bu tutum İslam ’da yoktur. Allah ’a ve ahiret gunune inanan mumin kendi keyfine gore yaşayamaz, Rabbinin helal, haram, mubah olarak koyduğu cizgiler dÂhilinde yaşamaya gayret eder. İmam Rabbani bu hususta şu tavsiyede bulunur:

“İkinci olarak da helÂl, haram, farz, vacip, sunnet, mendup, mubÂh ve şuphelileri oğrenmek gerekir. Bu bilgilerle amel etmek de lÂzımdır. İnanc ve amelle ilgili iki husus tamamlandıktan sonra Allah Teala izin verirse kuds Âleminde ucmak mumkun olur. Bu iki husus olmadan ise iş, dikenli dalı sallamak gibidir, boşa kurek cekmektir.” (Mektubat, c. I, m.75)

Allah Teala ’ya ve O ’nun kullarına karşı olan vazifeleri guzelce yerine getirdiğimiz zaman maddi, manevi siyasi hatta askeri alandaki zafiyetlerimizin hızla cozume kavuşacağını bilmeliyiz. Zira Allah Teala gonderdiği tum ilahi kitaplarında yeryuzunu salih kullarına miras olarak vadetmiştir: “Andolsun ki biz Tevrat ’tan sonra Zebur ’da da yeryuzune ancak salih kullarımızın mirascı olacağını yazmıştık.” (Enbiya, 105) Bu sebeple bir cok alandaki yenilgilerimizin en onemli sebebi dini vecibelerimiz yerine getirememekte ve yine, Allah ’ın haram kıldığı işlerden uzak durmamakta aranmalıdır. İmam ’a gore dinimizin emirlerini yerine getirmek hic de zor değildir, İslam zorluk değil kolaylık ve guzellik dinidir. Ummet-i Muhammed ’e verilen emirler diğer dinlere verilen guzelliklerin toplamıdır. Bu sebeple her bir emirin ayrı bir guzelliği vardır:

“Bu dinin gereği olan ameller, onceki dinlerin amellerinden hatta meleklerin amellerinden secilmiştir. Nitekim bazı melekler rukû ile gorevlidirler, bazıları secde, bazıları da kıyam ile. Aynı şekilde onceki ummetlerden bazısı sabah namazı ile mukellef idiler, bazıları da diğer namazlarla. Bu dinde ise onceki ummetlerin ve meleklerin amellerinin ozu ve hulÂsası alınıp (Muslumanlara) emredilmiştir. O hÂlde bu dini tasdik etmek ve gereği olan amelleri yapmak, gercekte butun dinleri tasdik etmek ve gereklerini yapmak sayılır. Şuphesiz bu dini tasdik edenler, ummetlerin en hayırlısı olurlar. Aynı şekilde bu dini yalanlamak ve gerektirdiği şeyleri yapmamak da onceki butun dinleri yalan saymak ve gereklerini yapmamak demektir.” (Mektubat, c. I, m.79)

İmam ’a gore Muslumanların yaşadığı sıkıntıların altında yatan en onemli sebep “inandık demelerine rağmen inanmamış” gibi yaşamalarıdır. Bu sebeple hem imanımızı hem de amellerimizi tecdide gitmeliyiz.

İSLAM DIŞI ADETLERİ TAKLİT ETMEMEK

İmam RabbÂnî ’nin dinimizi koruma hususunda dikkat cektiği başka bir mesele de diğer milletlerin İslam dışı adetlerini koru korune taklid etme konusudur. Zira sosyal medya, filim sektoru ve televizyonlar sayesinde batılı hayat tarzı maalesef İslam ulkelerinde yayılmaya başlamıştır. Gayr-i Muslimlerin kutsal gunlerini onlarla beraber kutlamak, duğun hatta cenaze merasimlerimizi onlara benzeyerek icra etmek zamanla inanclarımızın da onlara benzemesine sebep olacaktır. Ferd ve toplum olarak bu taklid bataklığından hızla kurtulmalı, kendi guzel geleneklerimize sahip cıkmalıyız. İmam Rabbani yabancı adetleri kasten dinimize sokmaya calışanların buyuk bir vebal işlediğini şoyle ifade eder:

“Şirk merasimlerini ve kÂfirlerin ozel gunlerini tazim etmek şirk bataklığına atılan derin bir adımdır. İki dini hak kabul eden de, şirk ehlindendir. İslÂm ’ın hukumleriyle kufru birleştirmeye teşebbus eden kişi muşriktir. İslÂm ’ın temel şartı kufurden uzak durmaktır, şirk şÃ‚ibesinden kacınmak tevhid inancının aslıdır.” (Mektubat, III, 41)

Netice olarak, inanc ve amellerimizi dinimize uydurmalı, dinimizi kendimize uydurmaya kalkmamalıyız. Gunluk hayatımızı Kuran ve Peygamber Efendimizin sunneti ile duzenleyelim. Allah Teala dinimizin guzelliklerini anlamayı ve onları yaşamayı hepimize nasip etsin. Rabbimiz bu yolda tum kıymetli okuyucularımızı muvaffak kılsın… Amin

Kaynak: Suleyman Derin, Altınoluk Dergisi, 381. Sayı
İslam ve İhsan