Tovbenin zamanı ve suresi yoktur. “Guneş battığı yerden doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır” ifadesiyle, kıyamet kopana kadar insanların tovbe edebileceği anlatılmak istenmiştir. Bu bir mujdedir. Allah TeÂl ’nın kullarına olan sevgi ve merhametinin sonsuzluğunu gostermektedir.Zirr İbni Hubeyş - radıyallahu anh- şoyle dedi;
Mestler uzerine nasıl mesh edileceğini sormak uzere SafvÂn İbni AssÂl radıyallahu anh ’ın yanına gitmiştim. Bana:
- Zirr! Nicin geldin? diye sordu. Ben de:
- İlim oğrenmek icin, deyince şunları soyledi:
- Melekler, ilim oğrenenlerden hoşlandıkları icin onlara kanat gererler. Ben de:
- Buyuk ve kucuk abdestten sonra mestler uzerine nasıl mesh edileceği kafamı kurcaladı. Sen de Hz. Peygamber ’in ashÂbından olduğun icin, onun bu konuda bir şey soylediğini duydun mu diye sormaya geldim, dedim. SafvÂn:
- Evet, duydum. Resûl-i Ekrem seferde bulunduğumuz zaman mestleri uc gun uc gece cıkarmamayı, buyuk ve kucuk abdest bozduktan, uyuduktan sonra bile mestlere meshetmeyi, ancak cunup olunca mestleri cıkarmayı emrederdi, dedi.
- Onun sevgiye dair bir şey soylediğini duydun mu? diye sordum.
- Evet, duydum. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir sefere cıkmıştık. Biz onun yanındayken bir bedevî kaba sesiyle:
- Muhammed! diye bağırdı.
Hz. Peygamber de onun sesine yakın bir sesle:
- “Gel bakalım”, dedi.
Bedevîye donerek:
- Yazıklar olsun sana! Hz. Peygamber ’in huzurunda bulunuyorsun. Kıs sesini! Yuksek sesle bağırmanı Allah yasakladı, dedim.
Bedevî:
- Vallahi sesimi kısmam, dedi ve Resûl-i Ekrem ’e: Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin? diye sordu.
Hz. Peygamber şoyle buyurdu:
- “Bir kimse, kıyamet gununde, sevdikleriyle beraberdir.”
SafvÂn İbni AssÂl sozune devamla dedi ki:
- Hz. Peygamber bu konuda uzun uzun konuştu. Hatta bir ara batı taraflarında bulunan bir kapıdan bahsetti. “Kapı yaya yuruyuşuyle kırk yıl veya yetmiş yıl (yahut rÂvinin hatırladığına gore suvari gidişiyle kırk veya yetmiş yıl) genişliğindedir”, buyurdu.
Şamlı muhaddislerden SufyÂn İbni Uyeyne şoyle dedi:
- Allah gokleri ve yeri yarattığı gun, bu kapıyı tovbe icin acık olarak yaratmıştır. Guneş battığı yerden doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır. (Tirmizî, DaavÂt 98. Ayrıca bk. Tirmizî, TahÂret, 71; NesÂî, TahÂret 97, 113; İbni MÂce, Fiten 32.)
HADİSİN ACIKLAMASI Zirr İbni Hubeyş col hayatını bırakıp ashÂb-ı kirÂmla goruşmek uzere Medine ’ye geldiği zaman, yıllarının boşa gectiğini anladı. Karşılaştığı sahÂbîlerden ilim oğrenerek eksiklerini tamamlamaya calıştı. SafvÂn İbni AssÂl ’in yanına gittiğinde SafvÂn ona nicin geldiğini sordu. O da ilim oğrenmek icin geldiğini soyledi. Zir, “ilim” kelimesiyle mestler uzerine mesh etmeyi kasdetmişti.
SafvÂn onu once bu guzel davranışından dolayı kutlamak istedi ve ilim oğrenmenin değeri hakkında bizzat Hz. Peygamber ’den duyduğu bir hadisi haber verdi. Rivayet edildiğine gore kendisi de bir zamanlar Resû- lullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in huzuruna vardığında:
- Senden ilim oğrenmeye geldim, y Resûlallah, demişti.
Resûl-i Ekrem de ona:
- “Merhaba, ilim yolcusu!” diye iltifat ettikten sonra “Melekler, ilim oğrenenlerden hoşlandıkları icin onlara kanat gererler” buyurmuştu. Şimdi de o aynı şekilde Zirr İbni Hubeyş ’i sevindirmek istemişti.
Buyuklerimizin Âdeti boyleydi. İlim oğenmek isteyenleri severler ve onları sevindirmek isterlerdi. Ebu ’d-Derd hazretlerinin de boyle davrandığını biliyoruz. Bu muhterem sahÂbî birgun Dımaşk mescidinde otururken bir adam cıkageldi ve ona:
- Ben t Medine ’den buraya, Hz. Peygamber ’den rivÂyet ettiğini haber aldığım bir hadisi, senin ağzından duymak icin geldim, dedi.
O zaman Ebu ’d-Derd radıyallahu anh ona:
- Bir iş icin mi geldin? Ticaret yapmak icin mi geldin? diye defalarca sordu. Onun gercekten de sadece hadis oğrenmek icin geldiğini anlayınca sevindi ve bu ilim yolcusuna yaptığı işin değerini anlatmak uzere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’den duyduğu şu hadîs-i şerîfi haber verdi:
- “Kim ilim oğrenmek icin yola cıkarsa, Allah TeÂl ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim oğrenenlerden hoşlandıkları icin onlara kanat gererler. Goklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklar bile Âlimlerin bağışlanması icin Allah ’a yalvarırlar. Bir Âlimin sadece ibadetle uğraşan bir kimseye ustunluğu, on dorduncu gecesinde ayın diğer yıldızlara ustunluğu gibidir. Âlimler peygamberlerin mirascılarıdır. Peygamberler altın gumuş değil, sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, cok buyuk bir kısmet kazanmış olur” (Ebû DÂvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19. Ayrıca bk. 1379-1395. hadisler).
İlim oğrenenlere meleklerin neden kanat gerdikleri, ilim yolcularının değerini ortaya koyan bu hadîs-i şerîf ile daha iyi oğrenilmiş oldu.
Mestler uzerine nasıl mesh edileceğini henuz oğrenmemiş olan Zir, pek merak ettiği bu konuyu SafvÂn İbni AssÂl ’den sorup oğreniyor. Buna gore misafir olmayan, yÂni evinin barkının bulunduğu yerde yaşayan bir kimse abdest alıp mestini giydikten sonra, yirmi dort saat boyunca, her abdest aldığında mestlerine mesh edebilecektir. Kucuk veya buyuk abdeste cıkmak mestlere mesh etmeye engel değildir. Yalnız boy abdesti almak gerektiğinde mestler mutlaka cıkarılacak, boy abdesti aldıktan sonra tekrar giyilebilecektir.
Yolculukta farz namazları bile yarıya duşurmek suretiyle kullarına kolaylık gosteren Allah TeÂlÂ, misafirlere, mestlere mesh etme konusunda da kolaylık lutfetmiştir. Onlar abdest alıp mestlerini giydikten sonra, isterlerse uc gun boyunca mestlerini hic cıkarmadan abdest alıp ibadet edebileceklerdir. Boy abdesti almak gerektiğinde, onlar da mestlerini cıkaracaklardır.
Sevgi konusu da Zirr İbni Hubeyş ’in merak ettiği bir şeydir. SafvÂn ’a bu konuda Peygamber Efendimiz ’den bir hadis duyup duymadığını soruyor. SafvÂn İbni AssÂl, Zirr ’e Hz. Peygamber ’den duyduğu hadisi soylemekle yetinmiyor; onu Efendimiz ’den nasıl duyduğunu da anlatıyor.
Buna gore, colde yaşadığı icin gorgu ve nezÂketten pek haberi olmayan bir bedevî, Peygamber aleyhisselÂm ’a merak ettiği bir konuyu sormak istiyor. Peygamber ’e nasıl hitÂb edileceğini bilmediği icin de bağırarak “YÂ Muhammed!” diye sesleniyor.
SafvÂn onu uyarıyor. Kur ’Ân-ı Kerîm ’in bu nevi kaba davranışları yasakladığını ve:
“Ey imÂn edenler! Seslerinizi Peygamber ’in sesinden yuksek cıkarmayın” [HucurÂt sûresi (49), 2] Âyetinin geldiğini hatırlatmak istiyor. Fakat butun bunları anlatmaya zamanı musait olmadığı icin kısaca sesini alcaltmasını tavsiye ediyor. Bedevî, sert mizacı sebebiyle, oğrenmek istediği konuyu sormasına kimsenin engel olamayacağını anlatmak icin “Vallahi sesimi kısmam” diye bir de yemin ediyor.
Ummetine son derece merhametli olan sevgili Efendimiz, sozunu ettiğimiz Âyet-i kerîmeden bedevînin haberi olmadığını anlıyor ve gunahkÂr olmasını arzu etmediği icin o da sesini bedevininkine benzeterek “Gel bakalım!” diye sesleniyor. Bedevî kendi yetersiz ibadetlerini hatırlayarak, Âhirette Hz. Peygamber ’le ve onun aziz sahÂbîleriyle beraber olamayacağını duşunerek problemini dile getiriyor:
- Birilerini seven, ama onlarla beraber olacak kadar iyiliği bulunmayan kimse hakkında ne dersin? diye soruyor.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in cevabı, mu ’min gonullere derin hazlar ve buyuk umidler verecek sıcaklıktadır:
- “Bir kimse, kıyamet gununde, sevdikleriyle beraberdir.”
369 - 371 numaralı hadislerde uc buyuk sahÂbîden ayrı ayrı rivayet edildiğini goreceğimiz bu hadîs-i şerîf, Peygamber sevgisinin insanı ne yuce makamlara cıkaracağını gosteriyor. Enes İbni MÂlik ’in rivayetine gore bedevînin biri Resûl-i Ekrem ’e:
- Kıyamet ne zaman kopacak? dedi.
Fahr-i CihÂn Efendimiz de ona:
- “Kıyamet icin ne hazırladın?” diye sorunca, bedevî:
- Allah ve Peygamber sevgisini hazırladım, cevabını verdi.
O zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Oyleyse sevdiğinle berabersin”, buyurdu.
O bedevilerden Allah razı olsun. Şayet zihinlerine takılan bu soruları sormasalardı, nice yanık gonuller boylesine serinlemeyecek, umid ışığıyla canlanmayacaktı.
Bu hadîs-i şerîfi duydukları zaman ashÂb-ı kirÂm da cok sevinmişlerdi. Hatta Enes radıyallahu anh ’ın soylediğine gore, İslÂmiyet ’le şereflendikten sonra hicbir şeye boylesine sevinmemişlerdi. Enes sevincini şoyle dile getirmişti:
“Ben Allah ’ı, Resûlunu, Ebûbekir ’i ve Omer ’i seviyorum. Onların yaptığı ibadetleri ve guzel hareketleri yapamasam bile onlarla beraber olmayı umuyorum.”
Demekki sevgi ve muhabbet, hasta gonulleri diriltecek, ulaşılması zor hedeflere insanı emniyetle iletecek ustun bir guce sahiptir.
Ne mutlu Allah ’ı ve Resûlullah ’ı gonulden sevenlere!..
TOVBENİN KABULU VE ZAMANI Tovbenin kabûlu ve zamanı: Bircok mujdeyle dolu olan hadîs-i şerîfin bu bahiste yer almasının sebebi, sonundaki tovbeyle ilgili sevindirici haberdir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, şimdiye kadar gorduklerimizden farklı bir hadîs-i şerîfle, tovbeleri Allah TeÂl ’nın her zaman kabul edeceğini anlatıyor.
Buna gore:
Allah TeÂlÂ, gokleri ve yeri yarattığı zaman, Efendimiz ’in “batı” diye ifade buyurduğu tarafta geniş bir kapı yaratmıştır. Bu kapının iki kanadının arası, rÂvinin tereddutlu bir ifadeyle soylediğine gore, yaya veya atlı bir yolcunun kırk yılda veya yetmiş yılda ancak varabileceği kadar geniştir. Bu kapı tovbe kapısıdır. GunahkÂr kulların yapacağı tovbe, hicbir engele carpmadan Allah TeÂl ’nın yuce huzuruna rahatlıkla varabilecektir. Bu sebeple hicbir kimse, acaba benim CenÂb-ı Hakk ’a sunduğum tovbem ona varmış mıdır? diye endişe etmemelidir.
Tovbenin zamanı ve suresi yoktur. “Guneş battığı yerden doğuncaya kadar o kapı kapanmayacaktır” ifadesiyle, kıyamet kopana kadar insanların tovbe edebileceği anlatılmak istenmiştir. Bu bir mujdedir. Allah TeÂl ’nın kullarına olan sevgi ve merhametinin sonsuzluğunu gostermektedir.
Tovbe suresinin bu kadar geniş tutulması, bizi hicbir zaman tenbelliğe sevk etmemelidir. Tovbe edebilmek icin onumuzde daha nice zaman bulunduğu aldatmacasına kapılmamalıyız. Gunahlara duşkun nefsimiz, bizi boyle aldatır. Ecelin ne zaman kapımızı calacağını bilmediğimizi, hicbir zaman da bilemeyeceğimizi hatırdan cıkarmamalı, ilk fırsatta tovbe etmeye bakmalıyız.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ 1. Allah TeÂl ’nın tovbe kapısını ardına kadar acması, kullarına olan sonsuz merhametini, onların ebedî kurtuluşa ermesini arzu ettiğini butun acıklığı ile gostermektedir.
2. İlim oğrenmek ve oğretmek Allah TeÂl ’yı memnun eden değerli bir meşgaledir. Bu sebeple ashÂb-ı kirÂm ve tÂbiîn ilim tahsiline buyuk onem vermişlerdir.
3. İnsan bilmediği şeyleri oğrenmeye calışmalı ve o konuyu iyi bilen birini bulup sormalıdır.
4. Mestler uzerine meshetme kolaylığı, İslÂmiyet ’in musamaha dini olduğunu gostermektedir.
5. Kendilerinden ilim oğrenilen buyuklerin huzurunda saygılı davranmalı, sesini gereğinden fazla yukseltmemelidir.
6. Bilgisizliği sebebiyle hata edenlere kızmamalı, ne yapmaları gerektiğini onlara sabırla oğretmelidir.
7. İnsanlara karşı anlayışlı olma ve onlara seviyelerine gore davranma hususunda Peygamber Efendimiz ornek alınmalıdır.
8. İyi insanlarla beraber olmaya, onların sohbetinde bulunmaya gayret etmeli, onları sevmelidir. Kotu olduğu bilinen kimselerden uzak durmalı, onların sohbetlerine katılmamalıdır. Uzum uzume baka baka kararır atasozunun ifade ettiği gercek unutulmamalıdır.
9. Sevginin gereği, sevilen gibi olmaya calışmak ve davranışlarında onu ornek almaktır.
10. İnsanlara oğut veren kimseler, guzel vaadler ve mujdelerle onları umitlendirmeli, onlara kolaylıklar gostermelidir.
Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları




İslam ve İhsan
SON NEFESTE YAPILAN TOVBE MAKBUL MUDUR? – VİDEO