Zamanı kullanma husûsunda nelere dikkat etmeliyiz?
Hayat, CenÂb-ı Hakk ’ın her canlıya bir def kullanmak uzere bahşettiği ve muayyen bir zamanla hudutlandırdığı son derece kıymetli bir nîmettir. Zamanı, onun değerine en lÂyık amellere sarf etmek şarttır. Cunku hayatta her an yapılabilecek birden fazla iş vardır. Fakat bunların o an icin en ehemmiyetli olanlarını one almak ve diğerlerini de ehemmiyet derecelerine gore sıraya koymak, zamanı gereği gibi kullanabilmek icin dikkat edilmesi gereken muhim bir dusturdur.

ZAMANINI KULLANIRKEN EHEMMİYETLİ OLANA ONCELİK VER

Mesel bir annenin cocuğuna sut emzirmesi, merhamet ve şefkatinin îcÂbı guzel bir davranıştır. Ancak evde yangın cıktığında cocuğuna sut vermeye devÂm etmesi buyuk bir hamÂkat ve vebÂldir. O esnÂda bir kova su ile de olsa yangını sondurmeye gayret etmelidir. Zîr bu vazîfe, diğerine gore daha hayÂtî bir ehemmiyet arz etmektedir. ŞÃ‚yet bu hususta tembel davranırsa bir muddet sonra kendisi ve evlÂdı da o yangının icinde helÂk olacaktır.

Aynen bunun gibi, gunumuzde de zamanın nezÂketi sebebiyle, diğer işlerden daha cok, AllÂh ’ın dînine revac verebilmek, zaman husûsundaki mes ’ûliyeti mizin îcaplarındandır.

Vakti en guzel şekilde değerlendiren ashÂb-ı kirÂm icin hayÂtın en zevkli ve mÂnÂlı anları, insanlara tevhîd mesajını ilettikleri zamanlar idi. İdÂm edilmek uzere olan bir sahÂbî, kendisine uc dakîka zaman tanıyan bedbahta teşekkur etmiş ve:

–Demek ki sana hakkı tebliğ edebilmek icin uc dakîkalık vaktim var. Umulur ki hidÂyet bulursun.” demiştir.

Gunumuzde de bir kısım insanlar îmansızlık ve ahlÂksızlık erozyonunda kaybolup giderken, selde suruklenen kutukler misÂli zamÂnın menfî modalarına kendini kaptırmışken, onlara tatlı bir lisan ile yaklaşarak İslÂm ’ın guzelliklerini, zarÂfet ve nezÂketini aksettirmek, her mu ’min icin buyuk bir îman ve vicdan borcudur.

Son derece kıymetli bir sermÂye olan zamanı, boş ve abes şeylerle isrÂf etmek, Âhiret hayÂtını tehlikeye atmaktır. Bu yuzden, gaflet perdelerini aralayabilenler icin zaman, hicbir şeyle kıyaslanamayacak derecede kıymetli bir nîmettir. CenÂb-ı Hak

Asr Sûresi ’nde: “Asra (zamana) yemin ederim ki insan gercekten ziyan icindedir. Bundan ancak îmÂn edip sÂlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler mustesnÂdır.” (el-Asr, 1-3) buyurmaktadır.

Zamana yemin ile başlayan bu sûrede; îman, amel-i sÂlih, hakkı ve sabrı tavsiye ile ihy edilmeyen zamanların israf edildiği ve bir husran vesîlesi olduğu bildirilmektedir. Zamanı hakkıyla değerlendirebilenlerden istisn kaydıyla bahsedilmesi de, insanların bu hususta ekseriyetle aldandıklarına işÃ‚ret eden acı bir hakîkattir.

BİR İŞİN BİTİNCE BAŞKA BİR İŞE YONEL

CenÂb-ı Hak, kullarının zamanı kullanma husûsunda husrandan kurtularak ilÂhî ikramlara nÂil olabilmeleri icin şu tavsiyede bulunmaktadır:

Bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yonel, (O ’na yaklaş!)” (el-İnşirÂh, 7-8)

YÂni ibÂdet ve hayırlı işlerin biri bittiğinde hemen diğerine koşmak, herhangi bir zamanın ibÂdetsiz ve hayırdan uzak gecmesine fırsat vermemek îcÂb eder. Cunku hayat, bize uhrevî saÂdeti kazanmak icin bir defÂya mahsus olarak verilmiş bir nîmettir. Olum ise bir borc senedinin îf zamanını gosteren odeme tÂrihi gibidir.

Bir tuccar, borcunu odemek icin hazırlık yapmak uzere alacaklıya bir senet verir. Bundaki vÂde, o zaman zarfında odenecek miktarı hazırlamak icindir. Duny hayatı da bize Âhireti kazanmak ve ilÂhî rızÂya nÂil olmak icin verilen bir muhletten ibÂrettir.

Nasıl bir tuccar, odeyeceği senedin vÂdesini ciddiye almaz, kendisine tanınmış olan muddet zarfında hazırlıkta bulunmaz ve neticede odeme gunu buyuk bir sıkıntıya ve iflÂsın eşiğine duşerse, insanoğlu da AllÂh ’ın kendisine verdiği omur muhletini iyi kullanmadığı takdirde husrÂna uğramaktan kurtulamaz.

Her insan, doğduğu andan itibÂren, tahakkuk muddeti mechul bir olum hukmu ile mahkûmdur. Bu hukmun gercekleşme zamanı ise AzrÂil -aleyhisselÂm- ile karşılaşacağı andır. Ustelik senette odeme tÂrihi belli olduğu hÂlde, insan omrunun mutlak olan nihÂyeti mechul kılınmıştır. Bu da hesap vermeye her an hazır olmayı gerektiren, dehşetli bir gercektir.

İNSANLAR HANGİ KONULARDA ALDANMAKTADIR?

Zamanın kıymetini takdîr edip onu kalbî bir teyakkuz icinde değerlendirmenin mecbûriyetini bildiren hadîs-i şerîflerde şoyle buyrulur:

Beş şey gelmeden once beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından once gencliğini, hastalanmadan once sıhhatini, fakirliğinden once zenginliğini, meşgul zamanlarından once boş vakitlerini ve olumunden once hayÂtını!” (HÂkim, el-Mustedrek, IV, 341; BuhÂrî, Rikak, 3; Tirmizî, Zuhd, 25)

KıyÂmet gununde dort şeyden sorgulanmadıkca, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:

1. Omrunden; onu ne ile yok etti?

2. Gencliğinden; onu nerede curuttu?

3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti?

4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî, KıyÂme, 1)

İki nîmet vardır ki, insanların coğu bu nîmetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (BuhÂrî, Rikak, 1)

KIYAMET GUNU EN ŞİDDETLİ HESAP

CenÂb-ı Hak, lutfettiği maddî-mÂnevî butun nîmetlerden ahrette biz kullarını hesÂba cekeceğini bircok Âyet-i kerîme ile beyÂn buyurmuştur. İslÂm Âlimleri, ilÂhî hesÂba mevzû olan en muhim nîmetlerin neler olduğu husûsunda farklı îzahlarda bulunmuşlardır: İbn-i Mes ’ûd -radiyallahu anhuma-, bunların, “emniyet, sıhhat ve boş vakit” olduğunu soylemiş, MuÂviye bin Kurre –rahmetullÂhi aleyh- de; “KıyÂmet gunu en şiddetli hesap, boş vaktin hesÂbıdır.” buyurmuştur. (Bursevî, X, 504)

İmÂm GazÂlî Hazretleri ’nin vakit isrÂfına karşı şu îkazı cok ibretlidir:

Oğul! Farzet ki bugun oldun. HayÂtında gecirdiğin gaflet anlarına ne kadar uzuleceksin. Âh, keşke diyeceksin. LÂkin heyhÂt!” Cuneyd-i BağdÂdî Hazretleri de şoyle buyurur:

“DunyÂnın bir gunu, Âhiretin bin yılından hayırlıdır. Zîr kazanc ve kayıp keyfiyetleri bu dunyÂya Âittir. Âhirette artık kazanmak veya kaybetmek yoktur.

HER AN O'NUNLA KARŞILAŞABİLECEĞİNİ UNUTMA

Hayat ırmağı cok hızlı bir şekilde akıp gitmektedir. İlÂhî irÂde ile tahdîd edilmiş olan fÂnî omrumuzun gunleri, bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Her gecen gun, sınırlı hayatımızın bitme noktasına doğru ilerlediğimizi, dunyÂdan bir gun daha uzaklaşıp kabre bir gun daha yaklaştığımızı unutmamalıyız. Ecel vakti bize mechûl olduğundan, her an AzrÂil –aleyhisselÂmile karşılaşabileceğimizi hatırımızdan cıkarmamalıyız ki son nefesimizde kendi dramımızı seyretmeyelim. ŞÃ‚ir Necib FÂzıl ’ın veciz ifadeleriyle:

Zaman deli gomleği, onu yırtan da olum!..

O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner;

AzrÂil ’e “hoş geldin” diyebilmekte huner!..

Rabbimiz omur nîmetinin ağır mes ’ûliyeti husûsunda kalplerimize uyanıklık bahşeylesin. Zamanı gÂfilce zÂyî ederek ebediyet yolculuğuna azıksız ve hazırlıksız yakalanmak bedbahtlığından cumlemizi muhÂfaza buyursun. Âmîn!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları, 2011, İstanbul
İslam ve İhsan