
Daha sağlıklı yaşlanmak nasıl mumkun olur?Hak-batıl tum dinlerde, her millete ait efsanelerde, her ideolojinin teorisyenlerinin duşunde bir “Âb-ı hayat” arayışı vardır. Faniliği sevmez cunku insanoğlu. Bırakın bu dunyadan gocup gitmeyi, yolculuk vaktinin yaklaştığını haber veren emareler bile can sıkar genellikle.
Gelin gorun ki gittikce yukselen refah seviyesi 30 yıl once 55-58 olan ortalama yaşam suresini bugun 78-80 yaşlarına cekmiş, genel kabul 65 yaş uzeri yaşlı kabul edildiği icin bu rakamlar herkes icin daha cok anlam ifade eder hale gelmiştir.
Genel olarak ihtiyarlık dediğimiz mefhuma bakış acısı toplumdan topluma fark ettiği gibi cağlar icinde de farklı şekilde algılanmış. Endustri devrimi oncesinde her şeyin kol kuvvetiyle yapıldığı donemlerde genc olmak, fiziken guclu olmak gecer akce iken, devrim endustriden teknolojiye evrildikce bilgi on plana cıkmış. Cunku en kuvvetli pazunun yaptığının kat kat fazlasını yapan makineler icat olmuş. Sonra devir değişmiş o makineleri keşfeden kafa, kendi yerini tutacak mucit makineler bulmuş. Sonra da, insanın yerini robotlar alacak ne olacak insan neslinin geleceği diye dert etmeye başlamış.
Neyse sonradan fark edilmiş ki mesele bilgi ile de bitmiyor, irfan lazım, tecrube lazım, muhakeme lazım. İşte son donemecte bu mefhumlara hÂkim yaşlıların kadr-u kıymeti anlaşılmış. O kadar ki menfaati yoksa “yağmurlu havada bir bardak suyu esirgeyen” batı toplumu 2012 ’yi aktif yaşlanma yılı ilan edip yaşlanan nufusumu nasıl zinde tutarım, ondan nasıl istifade ederim diye duşunmeye başlamış.
Fabrika ayarlarında “kucuklerimize şefkat gostermeyen, buyuklerinin kadrini kıymetini bilmeyen bizden değildir” prensibi olan bizim mahallenin de yine batıdan bu cağdaş(!) fikri alıp gereğini yapma gayreti başlamış.
Yaşı ilerleyen fertlerimizin kıymetini bilmek, onlardan istifade etmek, “anlat hacı dede istiklal harbinde yaptığın kahramanlıkları” demekle olmuyor elbette. Once olgun yaş grubumuzu o yaşlara kadar sağlıklı, zinde ulaştırmamız lazım. Peki bu nasıl yapacağız?
İNSAN NASIL YAŞLANIR? Ama once şu soruları cevaplayalım bakalım; neden yaşlanıyoruz, nasıl yaşlanıyoruz?
Yeni doğan bir bebeğin surekli gelişim icinde gozuktuğu hayatın ilk yıllarında bile molekuler duzeyde yaşlanmadan bahsedilebilir aslında. Bilim adamlarının yaşlanma surecine ait en cok kabul goren 3-4 fikri şunlardır:
- Vucudumuzun temel yapı taşı hucrelerdir. Bu hucreler cekirdeklerindeki DNA ’daki kodlara gore proteinleri uretir. Kan şeker duzeyini duşuren insulin, mikroplarla savaşan immunglobulin hep proteinlerden oluşur. Bu proteinler aynı zamanda DNA ’nın da kopyalanma ve tamir surecinde de etkilidir. Yani iki madde birbirine muhtactır. Bu kusursuz sistemde yavaşlama, yıpranma ve aksamalar once proteini sonra hucreyi sonunda insanı yıpratır, yaşlandırır.
- Cevresel faktorler; ozellikle UV ışınlar, radyasyon, her şekliyle kotu beslenme, enfeksiyon hastalıkları DNA ve proteinlerde oluşturdukları hasarlar yaşlanmaya sebep olur.
- Bahsettiğimiz DNA ’ların ucunda onu koruyan telomer isminde bir parca vardır. Telomer, internette gorduğum guzel bir tarife gore, ayakkabı bağının ucundaki plastik parca gibidir. Yıpranıp kısaldıkca bağ zarar gorup dağılır, omru tamam olur. Embriyo ilk oluştuğunda 15000 baz cifti varken doğana kadar bu sayı 10000 e duşer (yaşlanma daha doğmadan başlıyor yani). Yaşam boyu yaklaşık 7000 baz ciftin sayısı 3-4 bine duştuğunde hucre iş yapamaz hale gelir. Stres, kotu alışkanlıklar, obezite bu kısalmayı hızlandırır. Her hucre bolunmesinde kısalma olduğu duşunulerek 50-60 bolunmeyi gecemeyen hucrelerimiz nedeniyle insan omrunun 125 yılı gecemeyeceği hesaplanmıştır. Zaten kayıtlı/kanıtlı en uzun yaşam 122 yıldır. Telomer boyu kısaldıkca artan hastalıklar ile birlikte omur de kısalır. 92 telomerin biri bile kritik duzeye kadar kısalmışsa ciddi yaşlanma hastalıkları ve beklenen son gelir, velev ki bu sırada nufus kağıdınız 40-50 gibi orta yaşı bile gosterse bu boyledir.
ERKEN YAŞLANMA Enteresan bir durum da “erken yaşlanma sendromları”dır. Genlerdeki bir mutasyon (bozulma) sonucu bu hastalar 80 yıllık omru adeta 15 yıla sığdırırlar. Yaşlılar gibi saclar tamamen veya kısmen dokulur. Cene yapısı cok kucuk kalır. Diş etleri zayıflar, dişlerde curukler oluşur, hasılı aylar icinde bebeklikten ihtiyarlığa gecerler. Neyse ki zekada problem olmaz. Bilinen tek sebep bahsettiğimiz telomerin kısa olmasıdır.
Aldığımız ders; mevcut telomer 125 yıl yaşamaya yetecek kadar, kotu davranırsanız sureyi kısaltıyorsunuz, dahası gecireceğiniz sureyi hastalıklarla gecirmiş oluyorsunuz. TV, telefondan kacınamıyoruz, guneş ışınları, kimyasal maddeler, yoğun karbonhidrat vd. bizden ayrılmayan duşmanlardır.
NASIL SAĞLIKLI YAŞANIR? Anladık yaşlanmak kacınılmazdır. Peki bu sureci daha iyi nasıl goturebiliriz? İnsanlığın bize en cok ihtiyac duyacağı “kemale ermiş yaşlara” en sağlıklı nasıl ulaşırız?
- Genel sağlık prensipleri ve duzenli kontrollerin onemi malum. En basitinden KBB hekiminin vereceği işitme cihazıyla hayatına devam edecek bir buyuğumuz, işitmediği icin veremediği cevaplar nedeniyle bunamış muamelesi gorebilmekte.
- Ozellikle hekim ya da hasta tercihleri nedeniyle ilac kullanımında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Farklı doktorların benzer ilacları yazması nedeniyle cok fazla ilac kullanma (polifarmasi) durumuna duşmeyelim. Vitamin benzeri ilacları hekim tavsiyesi olmadan kullanmayalım. Enerji verdiğini iddia eden ruhsatsız urunler, kalp sağlığınızı bozarak “sebeb-i mevt“ iniz olabilir. En iyi aktar karışımı ot, polen alerjik reaksiyon ile sizi hastanelik edebilir.
- Beslenme, dengeli olsun, duzenli olsun. Sihirli formuller aramayalım. Bruksel lahanasının 96,5 derece de kaynatıp, himalaya tuzu ektikten sonra avokado ile karıştırmak omru uzatmıyor.
- Tabii ki az yemek lazım; 1980 ’lerde maymunlar uzerinde bir calışma yapılmış. % 30 daha az kalori alanlarda yaşlılığa bağlı hastalıklar %13 oranında gorulurken, tam porsiyon tuketen grubun %37 ’si Alzheimer, diabet gibi hastalıkların benzerlerine yakalanmışlar.
- Hareket şart. Hem gunluk aktivite hem spor anlamında hareket edelim. Unutmayalım “yıpranmak kotu ama paslanmak daha kotu”. İşleyelim, ışıldayalım.
- Su icelim. Arada bir kan tahlili yaptıran buyuklerimizin nerdeyse tamamı “her şey iyi cıktı biraz ure yuksek dedi doktor” cumlesi en sık duyduklarımızdan, cunku yeterince su icmiyoruz. Duş başlığına benzetiyorlar bobreği, yeterince su gecmezse icinden tıkanıyor.
- Sosyal ilişkileri coğaltalım. Bu konuda yapılmış sayısız bilimsel calışma var. Hulasası; modern tabiriyle “network”u (her manada alışveriş yaptığınız kişiler diyelim) geniş olanın omru uzun ve verimli oluyor.
- Aşı: Yaklaşık olarak “olgunlaştıktan sonra cocukluğa donulur” diye anlayacağımız ayet-i kerimeden ilham ile biz de cocuklara yaptığımız aşıların bir kısmına artık buyuklerimize de oneriyoruz. Ozellikle zaturre ve grip aşıları onemli.
- Kazalardan korunma; ust maddedeki sebeple dikkate alınmalı, her şey mukemmel giderken ıslak banyo fayansı – abdest alırken bir ayağı kaldırma- duşme sonucu kalca kırığı maalesef salgın duzeyinde sağlık problemi.
- Uykunun duzenli ve yeterli olmasının hayat kalitesine katkısını iki ay onceki yazımızda ayrıntılı bir şekilde gormuştuk.
Konu dunyaya gelen her insanı ilgilendirdiği icin oneri de bu nispette cok oluyor. Biz burada kesip tum dunyada kabul goren Latince bir vecize ile hulasasını vermeye calışalım: “primum non nocere: once zarar verme, sistem zaten mukemmel.”
Kaynak: Fırat Erdoğan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 401
İslam ve İhsan