
AlÂuddîn AttÂr Hazretleri, sohbet meclislerinde tekrar tekrar: “–Birbirinizle sohbet edin! Sohbet, sunnet-i muekkededir.” îkÂzında bulunur, Hak dostlarıyla sohbet edip, bunların ÂdÂbına hakkıyla riÂyet etmenin onemine değinirdi.Bu hususta CenÂb-ı Hak şoyle buyurmaktadır:
“Rabbinin nîmetini minnet ve şukranla devamlı anlat!” (ed-DuhÂ, 11)
Butun nîmetlerin hakîkî sahibi olan Allah -celle celÂluhû-, bu Âyet-i kerîmede Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e şunu emrediyor:
“Sana lÂyık gorulen hidÂyet nîmetini ve inÂyetimizi anlat ve Rubûbiyet lûtuflarını beyÂn et!”
Bu husus, bir rivÂyette de şoyle acıklanmıştır:
“Allah -celle celÂluhû- DÂvud -aleyhisselÂm- ’a hitÂb ederek:
«–Biz ’i dost edin, Biz ’im dostlarımızı da dost edin ve Biz ’im kullarımızı Biz ’e dost eyle!» buyurdu. DÂvud -aleyhisselÂm-:
“–Ey AllÂh ’ım! Sen ’in yuce zÂtını dost edinirim. Sana dost olanları dost edinmeye de gucum yeter. LÂkin Sen ’in muhabbetini kullarının kalbine yerleştirmeye kudretim yetmez!” diyerek aczini îtirÂf etti. Bunun uzerine Hak TeÂl Hazretleri şoyle buyurdu:
“–Ey DÂvud! Her ne vakit nîmetlerimizi şevk ve muhabbetle kullarımıza hatırlatır ve anlatırsan, işte o zaman Biz ’im muhabbetimizi onların kalplerine yerleştirebilirsin!”[1]
Bu sebeple tasavvufî sohbetlerde CenÂb-ı Hakk ’ın uzerimizdeki maddî ve mÂnevî nîmetleri hatırlatılır; O ’nun sıfatlarından, kullarına vaad ettiği mukÂfat ve cezÂlardan bahsedilir ve O ’nun en guzel isimleri zikredilir. Boylece ilÂhî muhabbet kalplere nakşedilmeye calışılır.
AlÂuddîn AttÂr Hazretleri sohbet hususunda şoyle buyururlardı:
“DÂim ehlullÂh ile beraber olmak, akl-ı meÂdın (Âhirete ehemmiyet verip oraya hazırlanan aklın) ziyÂdeleşmesine vesîle olur.”[2]
“Sohbet, sunnet-i muekkededir. Her gun veya iki gunde bir, Hak dostlarıyla sohbet edip, bunların ÂdÂbına hakkıyla riÂyet etmek gerekir. Eğer zÂhirî uzaklık vÂkî olursa, sÂlikin ayda bir veya iki ayda bir, zÂhir ve bÂtınla alÂkalı hÂllerini mektup yazarak acıkca ve işaretle şeyhine bildirmesi gerekir. Ayrıca bulunduğu her yerde şeyhiyle meşgul olmalı (rÂbıta ile kalbî irtibÂtını devam ettirmeli) ki murşidiyle arasındaki bağ tamamen kesilmesin!”[3]
[4] SalÂhaddîn bin MubÂrek el-BuhÂrî, Enîsu ’t-TÂlibîn, s. 82-83.
[2] ReşahÂt, s. 184.
[3] ReşahÂt, s. 184.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan