
CenÂb-ı Hak, bize her işimizde “orta yol uzere” gitmemizi emretmiş, îtidali oğutlemiştir. Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de hayatı boyunca bize guzel olan yeniliklere acık olmayı oğretmiştir. İslÂm yeniliği/teknolojiyi reddetmez, lÂkin ona mÂkul sınır getirmek ve onu insanlığın hayrına kullanmak ister. Aksi hÂlde ilim ve teknoloji, insanlığı felÂkete doğru suruklemeye başlar.Evlendiğimden beri, bana bir kez bile “Hoş geldin!” demeyip iletişim kurmayan bir yakınımızın oğlu, evimize gelip telefonunda kablosuz internet sinyali gorunce yanıma geldi. Gozleri parlıyordu, elindeki telefonu gostererek internetin şifresini sordu. Soyledim, minnettar bakışlara eşlik eden buyuk bir mutlulukla cocuk odasına gecti, telefonuna daldı.
ASOSYAL SOSYALLİK
Sosyal medya, kullanıcılarını asosyalleştirirken bir yandan da sosyalleştiriyor sanki... Bu misalde olduğu gibi wi-fi şifresi sormak icin bile olsa, insanlara iletişim kurma yolu acıyor. Yanımızda şarj aleti, şarj bataryası taşıyoruz, gittiğimiz mekanlarda wi-fi sinyali gorunce gozumuz dort acılıyor, akıllı telefonlara sarılıyoruz. SÂir zamanlarda da birbirimize internetten izlediğimiz videolardan bahsedip sohbet ortamı oluşturuyoruz. Bunun neresi kotu? Ya da ne kadar iyi?
Bu, bizi gunluk işlerimizden, ibadetimizden, yaşayış ve kulluk gÂyemizden uzaklaştırdığı zaman kotu… Yani bağımlılık hÂlini aldığı zaman… Teknolojik Âletler hayat kolaylaştırıcı, iş bitirici ÂmennÂ... Fakat kundaktaki bebek, cep telefonundaki cizgi filme bakınca sÂkinleşiyorsa, hemşireler bebek aşılarını cep telefonundan şarkı-film izleterek yapıyorsa, annesi yolda yururken telefonuna bakarken, cukura duşen cocuğuna mukayyet olamıyorsa, suruculer telefonda konuşurken ve telefonla ilgilenirken kaza yapıyor, hem canı yanıyor hem can yakıyorsa, internet ve teknoloji kullanımı tekrar gozden gecirilmelidir.
CenÂb-ı Hak, bize her işimizde “orta yol uzere” gitmemizi emretmiş, îtidali oğutlemiştir. Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de hayatı boyunca bize guzel olan yeniliklere acık olmayı oğretmiştir. Mesel mescide lamba getiren Temim ed-DÂrî -radıyallÂhu anh- ’ı takdir edip ona du buyurmuştur.
İNTERNETTE İTİDALİ KACIRAN FELAKETE DOĞRU SURUKLENİYOR
İslÂm yeniliği/teknolojiyi reddetmez, lÂkin ona mÂkul sınır getirmek ve onu insanlığın hayrına kullanmak ister. Aksi hÂlde ilim ve teknoloji, insanlığı felÂkete doğru suruklemeye başlar. Bu genel prensip, internet kullanımı icin de boyledir. Gereksiz, luzumsuz denilemez, tamamıyla bir kenara itilemez; ama kullanımı kontrol gerektirir. Onun bir vasıta olduğu unutulmamalı ve onun bizi yonetmesine imkÂn verilmemelidir.
Kabul etsek de etmesek de internet cağında yaşamaktayız ve yaşamaya devam ediyoruz. İnternet ve onun bir başka kullanım sahası olan akıllı telefonlar, bilgisayarlar, tabletler, sosyal medya ağları, bağlantılar, e-posta ve mesajlaşma programları, istesek de istemesek de hayatımızın birer parcası oldular. Sozgelimi bir oğretmen iseniz akıllı telefonunuz mutlaka olmalı… Velilerle iletişim kurmak icin pratik mesajlaşma programları, olmazsa olmazlardan... İnternet bağlantınız ya da internet paketiniz yoksa hep bir adım geridesiniz demektir. Hem guncel hayattan, yeniliklerden haberdar olup kopmamak, hem de oğrencilerinize gerekli durumlarda video izletmek, araştırmanıza katkıda bulunmak, kimi Âcil bilgilere Ânında ulaşmak icin bu bir zorunluluk oldu.
Yaşadığımız asırda bir camaşır makinesi, bir utu, bir ev Âleti kadar ihtiyac hÂline geldi, sanal bağlantılarımız… LÂkin işin ozune donup baktığımızda, en cok hayatımızda yer eden şeylerin aynı zamanda en cok şikÂyet edilen/problem olan şeyler de olduğunu gorebiliyoruz zaman zaman... İnterneti ve sanal ağları kullandığımız kadar onlardan şikÂyet de ediyoruz.
SOSYAL MEDYA BAĞIMLILARI
Interpress ’in araştırmasına gore, 79 milyonluk Turkiye nufusunun 46,3 milyonu internete bağlanıyor. Web trafiğinin yuzde 51 ’i dizustu ve masaustu bilgisayarlar, yuzde 46 ’sı mobil cihazlar ve yuzde 4 ’u ise tabletler uzerinden gercekleşiyor.
Buyukşehirlerde, Âilelerden, sosyal ortam ya da calışma hayatından uzak yaşayan kimi insanlar, vakitlerinin buyuk coğunluğunu sosyal medyada geciriyor. Gercek hayatta arkadaş ya da komşu edinememekten yakınan kimseler, sosyal ağlar vasıtasıyla geniş kitlelerle iletişim kurup paylaşımlar yapıyorlar. Kurduğu sosyal paylaşım hesapları vasıtasıyla meşhur olup geniş takipci kitlesine ulaşanlara şÃ‚hit oluyoruz.
Sosyal medyanın amacsız ya da ihtiyac dışında kullanımı, kişilerde bağımlılığa varan rahatsızlıklara sebep oluyor. Bu rahatsızlık, yalnız kişinin kendisi ile kalmıyor elbette… Âilesi, işi, munasebetleri de zarar goruyor. Uzmanlar alkol, sigara vb. bağımlılık yapan maddelerin kullanımına nisbetle internet bağımlılığının onune gecmenin ve tedavisinin daha zor olduğunu soyluyorlar.
Sosyal medya bağımlıları, bu bağımlılıklarından kurtulma surecinde agresif ve depresif oluyorlar. İnsanlarla iletişim kurma becerileri buyuk oranda duşuyor, hatt iletişim kuramıyorlar. Yine uzman goruşune gore, sosyal medya bağımlısı olanlar, fizikî, bedenî birtakım rahatsızlıklar ile ekonomik kayıplar yaşıyorlar. Bu noktada kişinin gunluk hayatı zarar goruyorsa, tedavi surecine başlanması gerekiyor. Zira alkol ya da sigara gibi madde bağımlılıkları, ilacla yahut tıbbî yontemlerle kontrol altına alınıp tedavî edilebilirken sosyal medya bağımlılıkları, kişinin karar vermemesi durumunda cok zor tedavi ediliyor.
İNTERNET BAĞIMLILIĞINA KARŞI NE YAPMALI?
Bir defa bu noktada her turlu bağlantıları kapatıp bir daha duşunmeli… Bu dunyada nicin yaratıldım? İnternet bağlantısı ve sanal dunya olmasaydı, nasıl bir dunyaya uyanır, gunumu nasıl plÂnlardım? Gunume ve geleceğe dÂir beklentilerim, hedeflerim neler? Sosyal bağlantılarımın bana kattıkları ve benden aldıkları neler? Âilem ve sevdiklerime ayırdığım vakte kıyasla, akıllı telefonuma ayırdığım vakit ne kadar?
Evvel duşunup zihnimizde bunu cozme adına bir adım atmamız gerekiyor. Cok sık kullandığımız sosyal medya hesaplarımızı gunun belirli saatlerinde ve belirli periyotlarla kontrol edebiliriz. Yani okullardaki teneffus saati gibi… Bu sayede internette gecirilen gereksiz vakitlerin onune gecmiş oluruz. Evlerde, Âile ortamlarında evin ebeveyni, bilhassa baba, evde birlikte gecirilecek bir saat belirlemeli… Mesel yemekten sonra cay vaktinde butun Âile fertleri bir arada, mobil bağlantılardan uzak, sozlu-sohbetli oturmalı, “vasıflı/nitelikli” zaman gecirilmeli... Cay faslının akabinde odevi olan odevine, işi olan işine, uykusu olan odasına gitmeli.
Âileler, belli yaş altındaki cocuklarına akıllı telefon alırken internet paketini belli bir kotada bırakmalı ki, cocuk internetin bolluğuyla vaktini telefonda gecirip hayattan kopmasın, namazlarını aksatmasın. Oyle ki, namaz kılarken sunnet ile farz arasında selÂm verince telefonundaki bildirim panelini kontrol ediyor insanlar gunumuzde… Bir Ramazan ayı boyunca cep telefonlarımız da eşlik etti, cÂmideki cemaatle kıldığımız teravihlere…
ZAMAN İSRAFINDA SOSYAL MEDYA SON NOKTA
Ramazan demişken sosyal medya hesaplarımızda gecirdiğimiz vakitleri, Ramazan ayı yahut mubarek gun ve gecelerde aldığımız kararlarla bir nebze kontrol altında tutmayı başarabiliriz. “Ben bu Ramazan ibadete şu kadar, teknolojiye şu kadar, okumalarıma şu kadar vakit ayıracağım…” gibi plÂnlamalar yapabiliriz.
Bir başka metot da, bazı sosyal medya hesaplarımızı hic tereddutsuz kapatmak ya da bir sureliğine askıya almak... Bu sayede bağımlılık derecesine varan alışkanlıklarımız biraz azalacaktır. Mesel haber takibi yaptığımız sosyal ağı kapatıp haber veya yorumları belli bir siteden takip edebiliriz. Yazışmaları tek bir mesajlaşma programı uzerinden devam ettirebiliriz. Luzumsuz paylaşımlar yapmayarak hem kendimiz, hem de takipcilerimiz adına zaman israfına sebep olmamalıyız.
Cocuğunun oturuşunu, kalkışını, eşinin ve kendinin mahrem hÂllerini, yediğini, ictiğini, gezip tozduğunu, faydalı bir gÂye dışında, sırf sosyal medyada beğenilmek, takipci sayısını arttırtmak icin paylaşmak; hem vakit israfı, hem de akıl ve gonul dunyamıza bir yuk aslında…
“-Bir başkasının hayatı beni ne kadar ilgilendiriyor?” duşuncesinden hareketle takip ettiklerimizi ya da takipci sayımızı azaltmamız, filtreden gecirmemiz de başka bir metot... Zira insan unsiyet kurduğu kimselerin huviyetinden pay alıyor, tesir altında kalıyor yahut onlara tesir ediyor. LÂfın gelişi, “sosyal medya anneleri” adının onune bir isim ya da sıfat ekleyip sosyal medya hesapları acan anneler, son zamanlarda gırla gidiyor.
“-Varsın olsun, bu anneleri takip ederek cocuğuyla nasıl oyun oynanır, nasıl gezilir, cocukla eğlenceli vakit gecirilir, millet onu oğrendi!” dediğimiz de oluyor.
Bu yonuyle iyi, lÂkin zararı da yok değil. Bu bol “anne”li hesapları takip edip:
“-Cocuklarıma yetemiyorum, ben onlarla oyunlar oynayamıyorum, ben nasıl anneyim?!” gibi gereksiz vesveselere boğulup gunlerce acı ceken; cocuklarına, evine, Âilesine enerjisi kalmayan anneler cıkıyor ortaya…
Bir defa herkesin hayat bicimi, imkÂnları, kendisinin ve cocuğunun yapısı farklı farklıdır. Kimi anne heyecanlıdır, kıpır kıpırdır, cocukla cocuk olur. Kimi anne cocuğuyla oyunlar oynayamaz; sÂkin tabiatlıdır, ama gonulden sever, onu sevgisiyle doyurur. Kiminin ilk, kiminin son, kiminin ilk ve son cocuğudur. Herkesi kendi icinde değerlendirmek en iyisi… Bir anne cocuğuyla akşama kadar oyun oynamıyor. Belki parkta (bir sosyal medya paylaşımında olduğu gibi):
“-Aman camura batma, kime diyorum, atlama, zıplama, yuru gidiyoruz!” naraları atıyor anne… Ama parkta cektiği fotoğrafları sosyal medyada paylaşırken:
“-Oğluşumla salıncak keyfi, toprakla doyasıya oynadı!” gibi sosyal medyanın kendini gizleme ozelliğini kullanarak paylaşımlarda bulunuyor.
Kimi zaman da bu “bol anne”li sosyal hesap sahiplerinin cocukları icin tek ebeveyn olduklarına şahit oluyoruz. Yani eşiyle boşanmış, cocuğunu yalnız kendisi yetiştiren, maddî durumu yerinde, kimseye eyvallÂhı olmayan anneler olabiliyor takipcilerine tesir edenler…
ANLIK PAYLAŞIM HASTALIĞI
O sebeple biz kendimize bakalım. Parkta cocuk fotoğrafı cekeceğiz diye cocuğumuzla oynamaktan mahrum kalmayalım. Meşhur olup işi ticarete doken, kitaplar, imza gunleri, soyleşiler, reklÂmlar derken o cok oyun oynadığı cocuklarını kendi ebeveynine/bakıcısına buyutturen annelerden olmak, cocuğunu parka cıkarıp gunluk rutinler yapmak doğru mu? Fıtratımızın sesini dinleyip kendi kararımızı kendimiz verelim.
Bir “mutlu an” pozu, “anlık goruntuler” uzerinden hareket eden pek cok insanın, bilhassa biz hanımların dikkatinden kacmıyor, duygusal/hissî duşunup:
“-Ben neden boyle mutlu değilim, ben neden hep durgun yaşıyorum, gezmiyor, eğlenmiyorum, giyinmiyor, suslenmiyorum!” gibi vesveselere kapı aralıyor.
Bu da kişinin ve Âilesinin huzursuzluğuna sebep oluyor. Oysa ki, adı uzerinde “sanal dunya” ve o goruntuler, anlık goruntuler... O paylaşımı yapan insanlar, butun gununu, butun saatini o şekilde gecirmiyor. Yaşadığı/şahitlik ettiği en mutlu, en sevincli Ânını paylaşıyor sadece. Belki de uzun zamandır yakalayabildiği o tek mutlu Ânını…
Başkalarının hayatları uzerinden her gorduğunu kendisiyle kıyaslamaya gitmek, kişinin kendini yetersiz/değersiz hissetmesine ve depresyona sebep oluyor. Kimi zaman bu kıyaslamalar, karı-koca arasını acıyor, evlilikler zarar goruyor.
İnsanların, herkesin sahip olduğu butun imkÂnlara ve guzelliklere sahip olması mumkun değil… Allah herkese farklı ozellikler ve guzellikler vermiş. Her fert birbirinden farklı olduğu gibi, her Âile de birbirinden farklı… Burada olması gereken, herkesin ve her Âilenin kendi imkÂn ve guzelliklerini keşfetmesi ve bunları ihsÂn eden AllÂh ’a şukretmeyi vazife olarak gormesi… Aksi hÂlde insan, nîmetler icinde yuzer de bir turlu mutlu olamaz; isyan, nankorluk ve kıskanclık duyguları, sahip olduğu nîmetleri de yer bitirir.
Diğer taraftan Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in de işaret buyurduğu gibi, muslumanın kulluk, fazilet ve hayırda kendisinden ustun insanlara gıpta etmesi, onların hÂline bakıp onlara benzemeye calışması emredilmiştir. Bir de kendisinden maddî imkÂn olarak daha duşuk seviyedeki kimselerin hÂline bakması… Boylece insan hep fazilete ve hizmete tÂlip olur; kendisinde her an yeni guzellikler filizlenir. Kendisinden daha alt seviyede imkÂnı olanlara bakmak sûretiyle de hem kanaat, şukur, tevekkul duyguları gelişip nankorlukten uzaklaşır, hem de o insanlara infÂk rûhuyla yaklaşır ve aslında ne kadar “zengin” olduğunu fark eder.
Rabbimizden niyÂzımız; bize muslumanlar olarak bir işi bitirince bir başka hayırlı işe yonelme şuur, niyet, heyecan ve azmi ihsÂn etmesi… Bizi elimizdeki imkÂnların farkında olan ve butun bu imkÂnları yerli yerince ve rızÂsına uygun şekilde kullanan kullarından eylemesi… Bizi hayır ve guzelliklere meftun, her turlu şer ve mÂsiv bağımlılığından da ÂzÂde kılması…
Kaynak: Fatma Catak, Şebnem Dergisi, 151. Sayı
İslam ve İhsan