
İnsan taklit meyli ile yaratılmıştır. Muhabbet duyduğu kimsenin hĂ‚liyle hĂ‚llenir. Bakışı, konuşması, tefekkuru, gonul dunyası, kalpten kalbe olan akış dolayısıyla aynîleşir. Ona benzer, onun halini alır. Peki bizler kimlerleyiz? Kiminle aynileşiyor? İşte cevabı...İnsan taklit meyli ile yaratılmıştır. Muhabbet duyduğu kimsenin hĂ‚liyle hĂ‚llenir. Bakışı, konuşması, tefekkuru, gonul dunyası, kalpten kalbe olan akış dolayısıyla aynîleşir. İşte bu hakikat sebebiyledir ki, CenĂ‚b-ı Hak da en sevgili Rasûl ’unu, omrune yemin ettiği Habîb ’ini, guzel ahlĂ‚kın zirve numûnesi olan Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’i, mu ’minlere “usve-i hasene” yani emsalsiz bir ornek şahsiyet olarak ihsan buyurmuş, lûtfetmiştir.
Yine Rabbimiz mu ’minlere gonul dunyalarını muhafaza etmek icin sĂ‚dıklarla beraber olmalarını emretmiş,[1] zĂ‚limler topluluğuyla bir arada bulunmaktan da onları men etmiştir.[2]
Zira pek tabiîdir ki gul, sumbul, karanfil gibi nĂ‚dide ciceklerle bezenmiş bir bahce uzerinden esen bir meltem, gittiği yerlere gonulleri mest eden rĂ‚yihalar goturur. Bunun aksine, kokuşmuş mezbele ve leşler uzerinden gecip gelen bir ruzgĂ‚r da etrafa sadece o cirkin kokuları yayar, boylece nefesleri tıkayıp ruhları daraltır. Aynen bunun gibi, sĂ‚lih ve sĂ‚dıklardan gonullere dĂ‚imĂ‚ huzur, ferahlık, feyz ve rûhĂ‚niyet aksederken, gĂ‚fil ve fĂ‚sıklardan da kalplere sıkıntı ve kasvet yansır.
BİR CURUK ELMA TUM ELMALARI CURUTEBİLİR İmam GazĂ‚lî Hazretleri şoyle der:
“EvlĂ‚dım! Son derece dikkat edeceğin bir husus varsa, o da kimlerle duşup kalktığındır. Şunu iyi bil ki, bir sepet sağlam elma, icindeki bir curuk elmayı sağlama cıkartamaz. Fakat bir curuk elma, hepsini curutebilir. Bunun icin dĂ‚imĂ‚ sĂ‚lihlerle beraber ol!”
Bu itibarla bir musluman, hayatının her safhasında İslĂ‚m şahsiyet, karakter ve vakĂ‚rına yaraşır şekilde yaşamalı, sĂ‚lihlerle beraberliğe gayret gostermelidir. İslĂ‚m dışı Ă‚detlere, bĂ‚tıl geleneklere, gayr-i muslimlerin hĂ‚llerine, onların modalarına, giyim-kuşamlarına heves etmekten ciddiyetle sakınmalıdır. Bu hassĂ‚siyet cok muhimdir. Aksi hĂ‚lde îman zaafına sebebiyet verebilir.
“BİR KAVME BENZEYEN, ONLARDANDIR.” Nitekim ashĂ‚b-ı kiramdan Abdullah İbn-i Mes ’ûd -radıyallĂ‚hu anh- şoyle buyurmuştur:
“Elbiseler elbiselere benzeyince, kalpler de kalplere benzemeye başlar.” (Vekî, Zuhd, s. 597)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in buyuk bir tehdit ihtivĂ‚ eden şu hadîs-i şerîfleri de bu hususta temel olcuyu vermektedir:
“Bir kavme benzeyen, onlardandır.” (Ebû DĂ‚vûd, LibĂ‚s, 4/4031)
“Kim bir kavmi severse, Allah TeĂ‚lĂ‚ onu onların arasında haşreder.” (Heysemî, X, 281)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in hayatına baktığımızda da, gayr-i muslimlere benzememek husûsunda cok titiz davrandığını goruyoruz.
MeselĂ‚ 10 Muharrem orucunda, mu ’minlere, aynı gun oruc tutan Benî İsrĂ‚il ’e muhalefet etmelerini, bu sebeple de bir gun evveli veya sonrasıyla beraber oruc tutmalarını emretmiştir.
Oruc, İslĂ‚m ’dan onceki ummetlerde de vardı. LĂ‚kin Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, oruc hususunda ehl-i kitĂ‚ba muhalefet etti. Onlar, yıldızlar belirinceye kadar (yani yatsı vaktine kadar) iftarı geciktirirdi. Peygamber Efendimiz ise iftarda acele edilmesini emretti. Rabbimiz ’in kudsî bir hadiste:
“Kullarımın Bana en sevgili olanı, oruc acmakta acele davranandır.” buyurduğunu bildirdi. (Tirmizî, Savm, 13)
Yine ehl-i kitapta sahur yoktu. Peygamber Efendimiz, sahuru sunnet kılarak;
“Bizim orucumuz ile ehl-i kitĂ‚bın orucu arasındaki en muhim fark, sahur yemeğidir.” buyurdu. (Muslim, SıyĂ‚m, 46)
Yine tek olarak cumartesi gunu oruc tutmayı, yahudilere benzemek olacağından mekruh kıldı ve şoyle buyurdu:
“Uzerinize farz olunan orucun dışında Cumartesi gunu oruc tutmayın.” (İbn-i MĂ‚ce, SıyĂ‚m, 38)
“Cumartesi ve pazar gunleri muşriklerin bayram gunleridir. Ben onlara muhalefet etmek isterim.” (NesĂ‚î, es-Sunenu ’l-kubrĂ‚, III, 214)
MĂ‚lum olduğu uzere, İslĂ‚m ’dan once de Hazret-i İbrahim ’den kalan, fakat tahrif edilen bir hac ibadeti vardı.
Muşrikler Muzdelife ’den Guneş doğmadan ayrılmazlardı. Peygamberimiz, muşriklerin haccına muhalefet etmek icin, Muzdelife ’den Guneş doğmadan ayrılmıştır.
Bunların yanında Peygamber Efendimiz; sakal bırakmak, bıyıkları kısaltmak, sac tıraşında herhangi bir kısmı uzun bırakmamak gibi hususlarda da gayr-i muslimlere muhalefeti tebĂ‚ruz ettirmiştir.
Yine hicretten sonra Mescid-i Nebevî inşĂ‚ edildiğinde, namaza davetin nasıl yapılacağı mevzuu istişĂ‚re edilirken, yahudi borusu calınması ve hristiyanların canlarını kullanma teklifini reddetmiştir. Yani İslĂ‚m ’ın namaza davet uslûbunun başka bir kavim ve ummete benzemesine Peygamber Efendimiz ’in gonlu rĂ‚zı olmamıştır. Daha sonra Abdullah bin Zeyd -radıyallĂ‚hu anh- ’a ruyada ezan ilhĂ‚m edilince Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, ibadete davet icin ezanı tatbik etmiştir. (Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 27-28)
Fakat maalesef gunumuzde dunya hayatını, Ă‚hiret hayatına; gecici omru, ebedî hayata tercih eden, gayr-i muslimlere ait Ă‚det, gelenek ve gorenekleri taklit eden insanlar coğaldı. Nitekim Ebû Saîd el-Hudrî ’nin aktardığına gore, Rasûlullah Efendimiz bir defasında şoyle buyurmuştu:
“‒Sizler karış karış, arşın arşın sizden oncekilerin yolunu izleyeceksiniz / onların inanc ve yaşayışlarını olcu edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği kucuk bir keler/kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz. (Yani onların yaptığı her hĂ‚l ve hareketi İslĂ‚m ’ın olculerine uyup uymamasına bakmaksızın taklit edeceksiniz.)”
(Hazret-i Peygamberin gelecekle ilgili bu urpertici acıklaması uzerine biz sahĂ‚bîler) sorduk:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! (İzlerini takip edeceğimiz bu topluluklar) yahudiler ve hristiyanlar mı olacak?”
Şoyle buyurdu:
“–Ya başka kimler olacaktı?” (Muslim, İlim, 6)
HĂ‚lbuki bir mu ’min, ibadette bile gayr-i muslimlere benzemekten sakınmalıdır. Nitekim Hudeybiye ’de Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh- elci olarak Mekke ’ye gonderildiği zaman, muşrikler kendisine:
“–İstiyorsan sen KĂ‚be ’yi tavĂ‚f edebilirsin!..” demişlerdi. Cunku mevkî sahibi akrabaları vardı.
Hazret-i Osman ise şu sozleriyle Allah Rasûlu ’ne olan sadĂ‚katini tescîl etti:
“–Hazret-i Peygamber KĂ‚be ’yi tavĂ‚f etmedikce ben de edemem! Ben BeytullĂ‚h ’ı ancak O ’nun arkasında ziyaret ederim. Allah Rasûlu ’nun kabûl edilmediği bir yerde (ibadette bile) ben de yokum!..” (Ahmed, IV, 324)
Bugun -maalesef- bĂ‚tıl ehline olan ozenmeler, mĂ‚neviyata zehir sacıyor. İnternetin yanlış adresleri, televizyonun menfî yayınları, modalar, reklĂ‚mlar, onların nefsĂ‚niyeti tahrik eden ve Ă‚hireti unutturan hayat tarzını surekli gozlere ve gonullere zerk etmeye calışıyor. İslĂ‚mî eğitimden uzak yetişen genc nesiller de bĂ‚tılın nefse hoş gelen yaldızlı hayat tarzına heves etmeye başlıyor. Giyim-kuşamdan yeme-icmeye, konuşma tarzından tıraş şekline kadar her hususta bir ozenti meydana geliyor. Bu şeklî beraberlikler, zihnî beraberliğe, o da zamanla kalbî beraberliğe goturerek îmĂ‚na zarar veriyor.
DOST EDİNMEYİN! KİMLERİ? İmĂ‚m-ı RabbĂ‚nî Hazretleriʼnin bir mektubunda naklettiği şu hĂ‚dise ne kadar ibretlidir:
“Bir keresinde hasta bir şahsın ziyaretine gitmiştim. Olume yaklaşmıştı. HĂ‚line teveccuh ettiğimde gordum ki, kalbi şiddetli karanlıklar icinde. Her ne kadar bu karanlığın kalkması icin teveccuh ettiysem de hic kalkmadı. Cokca teveccuhten sonra mĂ‚lum oldu ki; bu karanlıklar, kufur ehlinden kendisine sirĂ‚yet eden menfî hĂ‚llerden kaynaklanmaktadır. Bu sıkıntıların menşei, kufur ehli ile dost gecinmiş olmasıdır…” (Bkz. MektubĂ‚t-ı İmĂ‚m-ı RabbĂ‚nî, c. I, 266. Mektup)
HĂ‚lbuki Rabbimiz, bir mu ’minin kimlerle ulfet etmesi gerektiğini şoyle bildiriyor:
“Sizin velîniz (dostunuz) ancak Allah ’tır, peygamberidir, bir de AllĂ‚h ’ın emrine boyun eğerek namazı dosdoğru kılan, zekĂ‚tı veren mu ’minlerdir.” (el-MĂ‚ide, 55)
“Ey îmĂ‚n edenler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse şuphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidĂ‚yete erdirmez.” (el-MĂ‚ide, 51)
CenĂ‚b-ı Hak bizlere, gunde en az kırk defa şu duĂ‚yı yaptırıyor:
“Bize doğru yolu goster. Kendilerine lûtuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil.” (el-FĂ‚tiha, 6-7)
VelhĂ‚sıl bir mu ’min, gayr-i muslimlere benzememek hususunda cok hassĂ‚siyet gosterecek. Fetih Sûresi ’nin son Ă‚yetinde Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in yanında olan mu ’minlerin vasıfları sayılırken, ilk olarak “kuffĂ‚ra karşı şedîd” olduklarının zikredildiğini aslĂ‚ unutmayacak. Hayatın med-cezirleri arasında dĂ‚imĂ‚ İslĂ‚m ’ın haysiyet, karakter ve şahsiyetini muhafaza edecek. Hakk ’ı tebliğden aslĂ‚ geri durmayacak. Sekuler dunyanın mu ’min gonulleri ve taze dimağları ifsĂ‚d etmesinin onune gecmeye calışacak. Bu zamandaki kucuk gayretlerin, kulu Allah indinde cok buyuk mukĂ‚fatlara nĂ‚il edeceğinin şuur ve idrĂ‚ki icinde yaşayacak. Zira Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyruluyor:
“…Fetihten once harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yuksektir…” (el-Hadîd, 10)
Rabbimiz, dĂ‚imĂ‚ İslĂ‚m ’ın karakter, şahsiyet ve haysiyetine yaraşır şekilde bir kulluk hayatı yaşayabilmeyi, cumlemize lûtf u keremiyle ihsan buyursun. Âmîn!..
Dipnotlar: [1] Bkz. et-Tevbe, 119. [2] Bkz. el-En ’Ă‚m, 68.
İslam ve İhsan
SALİHLERLE BERABER OLMANIN FAZİLETİ NEDİR?