Muslumanların dokunulmaz haklarına saygı gostermek, haklarının acıklanması ve onlara karşı şefkat ve merhametli olmak İslÂm ’ın gereğidir. Peki Muslumanların kişisel hak ve ozgurlukleri nelerdir?Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde mu ’minlerin dokunulmaz hakları...
HAK İLE İLGİLİ AYETLER “Kim Allah ’ın hurmet edilmesini emrettiği şeylere saygıda bulunursa bu, kendisi icin Rabbi nezdinde mutlaka hayırlıdır.” Hac Sûresi (22), 30
Allah ’ın hurmet edilmesini emrettiği şeyler, O ’nun Kur ’an ’da bildirdiği ahkÂmı, emirleri ve yasaklarıdır. Ozellikle bu Âyetle kastedilen ise, hac esnasında riÂyet edilmesi gereken esaslardır. Bunların her biri farz, vÂcip ve sunnet cinsinden olabilir. Bu esasları bilip oğrenerek gereğini yerine getirenler ve bu davranışlarını Allah ’a saygı olarak yapanlar, Âhiret hayatında bunun karşılığını gorurler. Bu karşılık ise hayırdan ibarettir.
“Kim Allah ’ın işaretlerine saygı gosterirse, şuphesiz bu kalblerin takvÂsındandır.” Hac Sûresi (22), 32
Allah ’ın işaretlerinden maksat, dininin alÂmetleri, ozellikle bu Âyette haccın farzları, hacda kesilen kurbanlar, hac farizasında hurmet goste-rilmesi gereken mekÂnlardır. Bunlar Allah ’ın işaretleri ve saygı goste-rilmesini istediği esaslardır. Bu saygı ise, kalblerin takvÂsı sebebiyledir. Cunku takvÂ, Allah ’a karşı saygı ve hurmet, oncelikle kalble ilgili bir iş olup, tezÂhurleri yaşayışımıza akseden uygulamalardır. Her turlu iyiliğin ve kotuluğun kaynağı oncelikle kalbdir.
“Mu ’minlere şefkat ve tevazu kanadını indir.” Hicr Sûresi (15), 88
Âyet-i kerîmenin baş tarafının anlamı şoyledir: “Sakın onlardan bazı şahıslara verdiğimiz dunya malına goz dikme, onlardan dolayı uzulme.” Dunya malı, bazı insanlar icin bir ovunme ve gurur vesilesidir. Oysa bu son derece yanlış bir yoneliştir. Cunku dunya malı gecici olup, insana bir şeref ve ustunluk kazandırmaz. Mu ’minlere karşı şefkatli ve merhametli olmak, mutevazi davranmak, Allah ’ın Peygamber Efendimiz ’e talimatıdır. Mu ’minlerin de kendi aralarında birbirlerine karşı aynı şekilde şefkatli, merhametli ve tevazu sahibi olmaları istenilmiştir. Kur ’an ve Sunnet inananları surekli olarak buna teşvik eder.
“Kim bir cana kıymamış, ya da yeryuzunde bozgunculuk yapmamış olan bir canı oldururse, sanki butun insanları oldurmuş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, butun insanları yaşatmış gibi olur.” MÂide Sûresi (5), 32
Haksız yere bir insanı olduren kimse, bir insanın en kutsal hakkı olan hayat hakkını tanımamış, kan dokmenin haramlığını, kişilerin can dokunulmazlığını gozetmemiş olur. Boylece haksız yere kan dokulmesine yol acmış, kotu bir cığır acmış ve yeni kanlar dokulmesine zemin hazırlamış, başkalarına bu yonde cesaret vermiş sayılır. Bundan dolayı, bir kimseyi haksız yere olduren Allah ’ın gazabına ve en buyuk cezaya hak kazanır; kendisine hayat hakkı tanınmaz ve oldurulmesi vÂcip olur. Boyle hareket edilmediği takdirde, toplumda kan davaları yaygınlaşır, herkes ihkÂk-ı hak, yani kendi hakkını alma peşinde koşar. Bunun neticesinde cemiyetler buyuk bir fitneye suruklenir, oldurmeler ve intikam alma yolları yaygınlaşmış olur. Boyle bir yolun acılması, toplumları ardı arkası kesilmeyen karışıklıklara, anarşiye surukler.
Kim bir insanı yaşatır, affetmek veya oldurulmesine mani olmak, ya da onu olumden kurtarmak suretiyle hayatını devam ettirmesine sebeb olursa, sanki butun insanları yaşatmış gibi olur. Bunun icindir ki, İslÂm dini insan hayatına cok buyuk bir değer verir ve bu yonde butun carelere başvurur.
HAK İLE İLGİLİ HADİSLER Ebû Mûs el-Eş ’arî ’den -radıyallahu anh- rivayet edildiğine gore, Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:
“Mu ’minin mu ’mine karşı durumu, bir parcası diğer parcasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.”
Hz. Peygamber bunu acıklamak icin, iki elinin parmaklarını birbiri arasına gecirerek kenetledi.
BuhÂrî, SalÂt 88, MezÂlim 5; Muslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; NesÂî, ZekÂt 67
Acıklamalar
Pek cok hadiste şahit olduğumuz gibi, Hz. Peygamber, bazı konuları anlatırken teşbihler, benzetmeler yapardı. Bu hadiste de, mu ’minlerin birbirlerine yardımcı olmalarını, aralarında yardımlaşmalarını, bir binanın unsurlarının birbirini sımsıkı tutması, kenetlenmesi haline benzetmiştir. Boyle bir bina sağlam ve dayanıklı olur. Aksi takdirde ayakta duramaz, yıkılır. Şayet muslumanlar birbirlerine yardımcı olmaz, birlik ve beraberlik icinde bulunmaz, birbirlerine sımsıkı kenetlenmezlerse, guclerini ve kuvvetlerini kaybeder, ayakta duramaz, yıkılırlar. Nitekim, İslÂm tarihi, bunun hem musbet hem de menfi tecrubeleriyle doludur.
Mu ’minler arasındaki yardımlaşma kavramını, sadece maddî cihetiyle ele almak doğru olmaz. Maddî cihet, yardımlaşmanın unsurlarından sadece biridir. Manevî yondeki kardeşlik, dostluk ve samimiyet, birbirini sevmek, saymak, hak ve hukuka saygı, neticede maddî yardımlaşmayı da doğuran temel unsurlardır. İslÂm dini ’nin emir ve yasakları, ibÂdetler, farzlar, birtakım yasaklar ve haramlar bu kardeşliği ve yardımlaşmayı sağlayan esaslardır.
Muslumanlar, niteliklerinden bahsettiğimiz yapıyı gercekleştirmek icin, gerekli olan her careye baş vurmalı, yaşadıkları zamanın ve mekÂnın gerektirdiği teşkilÂtları kurmalı, sağlam bir bina gibi olmalıdırlar. Aksi takdirde tek başına İslÂm ’ı yaşayamaz ve ayakta kalamazlar.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ 1) Mu ’minler, maddî ve manevî yonden birbirlerine yardımcı olmalı, bir binÂnın birbirine sımsıkı kenetlenmiş taşları ve tuğlaları gibi bir berÂberlik oluşturmalıdırlar.
2) Fert olarak, tek başına İslÂm ’ı yaşamak ve yaşatmak mumkun olmaz. Fertler, dıştan gelen baskılara mukavemet edemezler. Baskı ve şiddete mukÂvemetin şartı birlik ve beraberliktir.
3) Birlikteliğini kaybeden toplumlar ayakta duramaz, yıkılırlar.
Kaynak: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan