
Âyet ve hadîslerden suzulerek yuzyıllar icinde İslÂm toplumlarını inşa eden erdemler...Kur ’Ân-ı Kerîm bizim hayat damarımız. Tutunacağımız iki sağlam kulpun birincisi. Hayatı yaşanılır kılan butun guzel hasletlerin kaynağı...
İsr sûresindeki “Biz Kur ’Ân ’dan oyle bir şey indiriyoruz ki o, mu ’minler icin şifa ve rahmettir.”1 Âyetini okuyunca bunları duşunuyorum. Biliyorum ki Kur ’Ân-ı Kerîm, Âyetlerini feyz ve ibret almak icin okuyanların hayatını bir rahmet deryÂsı gibi kuşatır; gonullere nufûz eder. Bazı Âyetler, bazı cumleler ve hatta kelimeler zihin ve gonul dunyasını inşÃ‚ eder. Bazıları dillere vird olur; bazıları Musluman şahsiyeti ilmek ilmek dokuyan ıstılahlar hÂline gelir, hayatı yonlendirir. İşte bunlarla Kur ’Ân-ı Kerîm, mu ’minlere şifa ve rahmet olur diye duşunuyorum.
ŞAHSİYETİMİZİ DOKUYAN DEĞERLER
Şimdi, Âyet ve hadîslerden suzulerek yuzyıllar icinde İslÂm toplumlarını inşa eden erdemden bazılarına burada kısaca değinmek istiyorum:
1- Ahde vefÂ; Sozunde durmak, verilen sozun gereğini yerine getirmek demektir. Bunun zıddı vefÂsızlık ve sozunde durmamaktır. İnsanın mÂcerası elest bezmindeki ahitleşme ile başlar. CenÂb-ı Hak, “Verdiğiniz sozu yerine getirin”2 emriyle insana, işte bu ahde vef gostermesini istemektedir. Buna gore ahde vefÂ, insanlığın mihveridir diyebiliriz.
“SABREDENLERE MUKAFATI HESAPSIZ ODENECEKTİR”
2- Sabır; Hastalık, haksızlık ve benzeri felÂketlerin acısına, şikÂyet etmeden katlanmaktır. Zıddı aceleci olmaktır. Âyet-i kerîmede; “Sabredenlere mukÂfatı hesapsız odenecektir.”3 mujdesi verilmiştir. Rasûlullah (s.a.v.); makbul sabrın, musîbetin ilk anında gosterilen sabır4 olduğunu hatırlatmıştır.
3- Şukur; Verdiği nîmetler icin Allah ’a karşı duyulan minneti dile getirmektir. Zıddı nankorluktur. Âyet-i kerîmede; “Bana şukredin; sakın nankorluk etmeyin.”5 îkazı gelmiştir. Efendimiz (s.a.v.); “ÎmÂn iki yarımdır; bunlardan biri ilÂhî yasaklardan sakınma hususunda sabır, diğeri emirlerine uyarak Allah ’a itaat etmekten ibaret olan şukurdur.”6 buyurmuştur.
4- RızÂ; İcinde bulunduğu durumdan hoşnut olmaktır. Zıddı memnuniyetsizliktir. Efendimiz (s.a.v.); “Allahım, kazÂna rız istiyorum.”7 diye du etmiş ve “CenÂb-ı Hakk ’ın taksîmine rÂzı olan kimse, gonul zenginliğine sahip olur.”8 mujdesini vermiştir.
5- Tevekkul; Bir işin tamamlanması icin gerekli sebeplere başvurduktan sonra, takdîr-i ilÂhîye rÂzı olup sonucu Allah ’tan beklemektir. Zıddı itimatsızlıktır, guvenmenin huzurundan mahrum olmaktır. Âyet-i kerîmede mu ’minlere; “Allah bize yeter. O ne guzel vekîldir.”9 demeleri emredilmiştir. İbrahim Hakkı Hazretleri rızık konusundan tevekkulun onemine işaret ederek rızkın mev ’ûd, mazmûn, maksûm ve memlûk olduğuna dikkat cekiyor. Ve bunun manasını şoyle acıklıyor; insanın yiyip tuketeceği ve kullanıp eskiteceği rızkı, Allah tarafından va ’d edilmiş ve ustlenilmiştir. Bunun miktarı da ezelde taksim ve takdir edildiği uzere cereyan eder. İnsan, rızk-ı memlûk denen ihtiyac fazlası malın ise emanetciliğini yapar.
DOĞRULUK İYİLİĞE GOTURUR
6- SadÂkat; Bir anlamı doğruluktur. Diğer bir mÂnÂsı ise kendisine iyilik edene şukran duyguları ile mukabele etmektir. Zıddı hÂinlik ve nankorluktur. Âyet-i kerîmede; “Allah ’tan korkun ve doğrularla beraber olun.”10 emri gelmiştir. Başka bir Âyette ise mu ’minlere “Rabbim! Gireceğim yere durustlukle girmemi, cıkacağım yerden de durustlukle cıkmamı sağla.”11 diye du etmeleri oğretilmiştir. Efendimiz (s.a.v.); “Doğruluk iyiliğe goturur, iyilik de cennete ulaştırır. Kişi doğru soyleye soyleye Allah katında doğrular defterine yazılır.”12 mujdesini vermiştir.
7- Merhamet; herhangi bir canlının acısı ve kederini yureğinde hissetmektir. Zıddı acımasızlıktır. Efendimiz (s.a.v.); “Ben ancak rahmet olarak gonderildim.”13 buyurmakla gonullerimize merhamet tohumları ekiyor. Bununla birlikte “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”14 diye îkaz ediyor.
8- KanaatkÂrlık; Kısmetine rÂzı olmaktır. Zıddı ac gozluluktur. Âyet-i kerîmede; “Yeryuzunde yuruyen her canlının rızkı, yalnızca Allah ’ın uzerinedir...”15 buyrulmuş ve hadîs-i şerîfte ise kanaatin tukenmez bir hazîne16 olduğu ifade edilmiştir. Sadece bu iki soz bile, butun ihtirasların ilacı olan “benzersiz hazîne”nin değerini anlatmaya yeter.
SEHAVET NEDİR?
9- Comertlik (SehÂvet); El acıklığı demektir. Zıddı cimriliktir. Hadîs-i şerîfte comertlik; dalları cennete uzanan bir cennet ağacı17 olarak tarif edilmektedir. Comertlik aynı zamanda fedakÂrlık ve diğergÂmlık gibi guzel hasletleri de beraberinde getirir.
Sozun ozu; burada saydıklarımız ve saymadıklarımızla, guzel ahlÂka dair butun hasletler, şahsiyetimizi dokuyan oz değerlerimizdir. Muslumanlığımız onlarla anlamını bulur. Şu hÂlde duygu, duşunce ve davranışlarımıza yon veren bu guzel hasletleri gereğince yaşamak ve yaşatmak gibi bir sorumluluğumuz var. Cunku bunlardan biri veya birkacı ihmal edilirse, Muslumanca duruşumuzda savrulmalar başlıyor. O guzel hasletlerin yerlerine zıddı olan menfî davranışlar geliyor.
Dipnotlar: 1) Bkz; 17/82. 2) İsr sûresi, 17/34. 3) Zumer sûresi, 39/10. 4) BuhÂrî, CenÂiz, 43. 5) Bakara sûresi, 2/152. 6) Deylemî, Musned, Hadîs no; 378. 7) HÂkim, Mustedrek, I/724, H. No; 1900. 8) MunÂvî, Kunûzu ’l-HakÂik, 141. 9) Âl-i İmrÂn sûresi, 3/173. 10) Tevbe sûresi, 9/119. 11) İsr sûresi, 17/80. 12) BuhÂrî, Edeb, 69. 13) Muslim, Birr, 87. 14) BuhÂrî, Tevhîd, 2. 15) Hûd sûresi, 11/6. 16) Deylemî, Musned, Hadîs no; 4699. 17) Beyhakî, Şuabu ’l-ÎmÂn, VII; 435.
İLAHİ İNAYETE ULAŞMANIN YOLU
Allah ’ın yardımına ulaştıran iki vesîlenin bildirildiği Âyet-i kerîmede; “Sabır ve namaz ile Allah ’tan yardım isteyin. Şuphesiz o (sabır ve namaz), Allah ’a saygıdan kalbi urperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir gorevdir.” (Bakara sûresi, 2/45) buyruluyor.
Tefsirde belirtildiğine gore buradaki sabırdan maksat oructur. Cunku orucla namaz, îmÂnı takviye eder, nefsin kibrini kırar, tembelliği ve uyuşukluğu giderir; zor zamanlarda insana dayanma gucu verir. Nitekim TaberÂnî ’nin rivayetine gore, Rasulullah (s.a.v.) zor bir işle karşılaşınca hemen namaz kılardı.
Âyet-i kerîmeden şunu anlıyoruz; ilÂhî inÂyete nÂil olmak icin sabrı besleyen mukellefiyetlere tutunmak ve namazı hayatın bir parcası haline getirmek gerekiyor. Bundan sonra kalpte huşûu aramak gerekiyor. Cunku Âyette namaz ve sabrın huşû sahiplerinden başkasına zor geleceği bildiriliyor.
Burada “hÂşiîn” kelimesini “Allah ’a saygıdan kalbi urperenler” diye tercume ettik. İşte bu huşû sahiplerine namaz kılmak, oruc tutmak ve başka zorluklar karşısında sabretmek zor gelmez. Cunku onlar, “Allah” deyince urperecek bir kalbî olgunluğa ulaşmışlar; “O ’nun emri olan yerde akan sular durur.” diyecek bir kıvama gelmişlerdir. Bu sevgiden mahrûm olanlara zor gelen ibÂdet ve sorumluluklar onlara gore meşakkat değildir. Belki kalplerini yatıştıran huzûr ve itmînÂn kaynağıdır. Demek ki, her şey kalpten başlıyor, kalpte bitiyor; Allah ’ın inÂyetine vÂsıl eden sabra tutunmak ve namazı ikame etmek icin de bu lÂzım.
Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 379
İslam ve İhsan