“Bize sadece Kuran yeter diyenlerin” aslında Kuran-ı Kerim ’e karşı da saygı ve sevgileri yoktur, onların derdi peygamberimizi devre dışı bırakarak Kuran-ı Kerimi kendi keyiflerine gore yorumlamaktır. Zira bu kesimler hadis kulliyatı ortada durduğu surece Kuran ’ı istedikleri gibi yorumlayamamakta, dini hayatı keyiflerine uyduramamaktadırlar.Allah TeÂla Hazretleri rahmetinin eseri olarak her tur meselelerimize cozum kaynağı olan Kuran-ı Kerim ’i tum insanlığa hediye etmiştir. Rahman suresinde kendisini “er-RahmÂn” yani “cok merhametli” olarak tanıtan Rabbimiz, bu Yuce İsminin hemen peşinde “O Kuran ’ı oğretti” buyurmuş, boylece Rahmetinin tecellisinin Kuran olduğunu bildirmiştir. Tum zamanları ve mekanları kapsadığı icin Kuran-ı Kerim zengin mana katmanlarını ihtiva eden sonsuz bir okyanus gibidir. Bu mana zenginliğini anlama hususunda insanlar sıkıntıya duşmesin diye Rabbimiz Yuce Kelamını 23 senede tedricen indirmiştir. Bu da yetmemiş Kitab ’ı tebliğ eden ve yaşantısı ile onu hayat haline getiren buyuk bir Peygamber gondermiştir. Peygamberimizin dini hayattaki mustesna yerini “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gonderdik” ayeti kerimesi ile bizlere gostermiştir. Goruluyor ki Rabbimizin bir rahmeti Kuran, diğer rahmeti de Kutlu Peygamberidir.

PEYGAMBERİMİZ KUR'ÂN'IN MUFESSİRİDİR

Kuran ’ın yuceliği ne kadar tartışmasız ise onu insanlığa oğreten Peygamberimizin (s.a.v) buyukluğu de o derece tartışmasızdır. Dolayısıyla Kuran ’ın ve Hz. Peygamberin terbiye ettiği ilk nesil olan sahabe nesli de bir o kadar mustesna topluluktur. Peygamber Efendimizin gergef gergef dokuduğu, uzerlerine titrediği sahabe nesli Efendimizin ifadesi ile asırların ve nesillerin en hayırlısıdır. Kitapların en buyuğune ve peygamberlerin en ustunune muhatap olan bu nesilden buyuk hayırlar ve bereketler ortaya cıkmıştır. Peygamberimiz Kuran ’ın, sahabe-i Kiram da Peygamber Efendimizin mufessiridir. Peygamberimize verilen bu kutlu nesil başka hicbir nebi ve resule nasip olmamıştır. Onlar Kuran ’ın ayet ayet inişine ve Peygamberimiz tarafından hayata aktarılışına bizzat şahitlik etmişler ve kısa surede İslam ’ı dunyanın en ucra koşelerine yaymışlardır.

İslam duşmanları tarih boyunca bu silsileyi cok iyi bildikleri icin dinimize saldırırken muhtelif yontemler uygulamışlardır. Bunlardan acık sozlu olanları direkt Kuran ’ı ve Peygamberimizi hedef almış, Kuran ’ı eskilerin masalları olarak tavsif etmişler; Peygamberimizi de (s.a.v) mecnun, buyulenmiş gibi iftiralar ile etkisizleştirmeye calışmışlardır. Buna cesaret edemeyenler ise sahabeye ve peygamberimizin hadislerine saldırmışlar; hadislerin uydurma olduğunu, sahabenin guvenilmez olduğunu iddia ederek “bize Kuran yeter” demişlerdir. Peygamberimize atamadıkları iftiraları onun mubarek sahabesine atmışlar, onların dini hayattaki yerlerini hafife almışlardır. Halbuki Peygamber Efendimiz (s.av) “Benim ashabım gokteki yıldızlar gibidir, hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz” buyurmuştur. Yuce Kuran etrafında peygamberimiz, ashab, tabiin ve ulemamız halka halka kale duvarları gibidir. bunun farkında olan din duşmanları kalenin dış duvarlarından başlayarak merkeze doğru saldırmışlardır. Once tum ummetin ittifak ettiği ulema ve sulehamız, sonra sahabe, sonra Peygamber Efendimiz en son da Yuce Kuran onların saldırısının hedefini teşkil etmiştir.

“Bize sadece Kuran yeter diyenlerin” aslında Kuran-ı Kerim ’e karşı da saygı ve sevgileri yoktur, onların derdi peygamberimizi devre dışı bırakarak Kuran-ı Kerimi kendi keyiflerine gore yorumlamaktır. Zira bu kesimler hadis kulliyatı ortada durduğu surece Kuran ’ı istedikleri gibi yorumlayamamakta, dini hayatı keyiflerine uyduramamaktadırlar.

EHL-İ SUNNET CİZGİSİ

Peygamberimizi, onun sunnetini, Ehl-i Beytini ve fedakÂr ashabını herhangi bir ayrımcılığa tabi tutmadan kabul eden yegÂne grup sadece Ehl-i Sunnet olmuştur. Diğer fırkaların tumu ashab arasında ayrımcılık yapmış boylece farkına varmadan peygamberimizden gelen hadislerin pek coğunu yok saymıştır. Belki bu fırkaların tutumu gunumuz modernistlerine cesaret vermiştir. İmam Rabbani ’ye gore sahabe-i kiram arasında ayrımcılık yapanlar, Ehl-i sunnet cizgisinden ayrılmış ve fırka-i nÂciyeden uzak duşmuşlerdir:

Fırka-i NÂciye (kurtuluşa eren grup) olan Ehl-i Sunnet ve ’l-CemÂat ’in isÂbetli goruşleri kelÂm alimlerince detaylarıyla anlatılmıştır. Bu buyuk zatlara tÂbi olmadan kurtuluşa ermek duşunulemez. Eğer kıl kadar muhalefet edilirse, bu dahi cok tehlikelidir. Bu durum, sahih keşif ve apacık ilham ile de kesinlik kazanmıştır. MuhÂlefet ihtimÂli yoktur. O hÂlde, onlara uymaya muvaffak olan ve onları taklit ile şereflenen kişiye ne mutlu. Onlara muhalefet eden, onlardan ayrılan, metotlarını terk eden ve cemaatlerinden ayrılan kişiye de ne yazık! Bu tur insanlar hem sapıklığa duşmuş, hem de başkalarını sapıklığa suruklemişlerdir. (c. I, 59. Mektup)

KUR'ÂN'I ANLAMA VE YAŞAMADA EN SAĞLAM YOL

İmam ’a gore ehl-i sunnetin metotları Kuranı anlama ve yaşamada en sağlam yoldur. Bu metotların başında ise Peygamberimizin sunnetine ve onun ashabına buyuk değer vermek vardır. Evet, sahabe-i kiram bazı durumlarda fikir ayrılığına duşmuştur ama bunların hicbiri dinin aslı ile ilgili değildir. Dinin aslında hepsi muttefiktir. Bu sebeple Ehl-i Sunnet tum sahabelerden gelen sağlam hadisler ile amel eder, hicbir sahabeyi inkÂr etmez:

“Şunu da bilmek gerekir ki, bazısını inkÂr etmek, hepsini inkÂr sayılır. Cunku onlar İnsanlığın Efendisi (s.a.v.) ’in sohbetine ulaşma faziletinde ortaktırlar. Sohbet fazileti de butun faziletlerin ve kemÂlÂtın ustundedir. Bu sebeple tÂbiîn neslinin en hayırlısı olan Uveys Karanî, sahÂbenin en alt seviyesine bile erişememiştir. Ne olursa olsun, hicbir şey, sohbet (Hz. Peygamber ile beraberlik) faziletine denk olamaz. Cunku sohbet ve vahyin inişi bereketiyle onların îmÂnı şuhûdîdir. (gormeye dayalıdır) ve sahabeden sonra hic kimseye imanın boyle bir mertebesi nasip olmamıştır. Ameller de imanın dallarıdır. Amellerin kÂmil ve guzel olması, imanın kemÂli nispetinde olur.” (c. I, 59. Mektup)

İmam Rabbani burada sahabe ile ilgili olarak onemli bir meseleye işaret etmiştir. Ona gore ashabın bizden en onemli farkı onların imanının şuhudî olmasıdır. Onlar Peygamber Efendimizin mustesna yaşantısına, ayetlerin tedricen nuzulune, ayetlerin iniş sebebine canlı birer şahid olmuşlardır. Bu durumda Kuran ’ın canlı tefsiri Peygamber Efendimizin mustesna hayatı iken, onun hayatının tefsiri de kutlu sahabe neslidir. Kutlu sahabe neslinin vÂrisleri ise fukahamız, İmam-ı Azamlar, İmam-ı Şafiler, İmam-ı Maturidiler, Eşarilerdir. Bu ulemamız peygamberimizden aldıkları itikadi ve ameli bilgileri sistematize ederek bizlere ulaştırmışlardır. Abdulkadir Geylani, İmam Gazali, Bahauddin Nakşibend gibi maneviyat buyukleri de peygamberimizin ihlas, takva, huşu, gibi manevi hayatını bizlere ulaştırmışlardır. İfrat ve tefritten uzak olan bu ulemamız ve sulehamız ashabın etrafında bir zırh, ashab ise peygamberimizin etrafında bir kale gibidir. Bu kalenin surlarına saldıranların nihai hedefi kalenin icine girmektir. Şuphesiz ki iyi niyetle ve saf gonullulukle ehl-i sunnete muhalif goruşler ortaya koyanlar bizim kastımız değildir. Bizim kastımız oryantalistlerin kitaplarını okuyup ta onların bile dillendirmekten kacındıkları konuları kotu niyetle gundeme getiren medya cambazlarıdır.

"BİZE KUR'ÂN YETER" DİYENLER

Ulkemiz insanının buyuk coğunluğu yukarıda zikrettiğimiz silsileye saygılıdır. Ne var ki son zamanlarda bazı medya cambazları insanımızın bu samimi inanış şeklini bozmaya calışmaktadır. Sureti haktan gozuken bu nadanlar “Bize Kuran yeter, zaten hadislerin coğu uydurma” diyerek insanlarımızın saf gonullerini bulandırmaktadır. İmam Rabbani bu tutumun Kuran ’ı dahi inkara gotureceğini fark etmiştir. Şoyle ki Kuran-ı Kerimi ve Hz. Peygamberin kutlu hayatını bizlere ulaştıran bizzat sahabe-i kiramdır. Eğer onlar Hazreti Peygamber (s.a.v) ’in hadislerini bize doğru aktarmamışlar ise aynı mantıkla yaklaştığımızda Kuran ’ın bize ulaştırılmasında da bu zaafiyeti gostermeleri gerekmez mi? Onlara bir konuda tamamen guvenip de başka bir konuda hic guvenmemek akla ve mantığa aykırıdır. İmam Rabbani bu durumu şoyle ifade eder:

“Ayrıca, daha once anlatıldığı uzere, şerîati tebliğ edenler butun sahabelerdir. Cunku sahabelerin hepsi Âdildir (guvenilirdir). Her biri vÂsıtasıyla şerîat hakkında bir şey bize ulaşmıştır. Aynı şekilde her biri Kur ’an ’dan bir veya daha fazla ayeti toplamıştır. O hÂlde ashaptan bazılarını inkÂr etmek, onların bize ulaştırdıklarını da inkÂr olur. Bu durumda bazı sahabeleri inkÂr eden kişi şerîatin tumunu yerine getiremez. Boyle bir kişi kurtuluşa ve felÂha nasıl kavuşacak? Allah TeÂl buyurur: “Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkÂr mı ediyorsunuz. Sizden bunu yapanın cezası dunya hayatında rezil olmaktan başka nedir? Kıyamet gununde de (onlar) azabın en şiddetlisine itilirler. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir(Bakara, 2/85). Buna ilÂve olarak deriz ki, Kur ’an, Hz. Osman ’ın (bir cilt icinde) topladığı bir kitaptır. Hatta gercek toplayıcılar Hz. Ebu Bekir Sıddık ve Omer el-Faruk ’tur. Hz. Emîr ’in (Ali ’nin) derlediği şey ise, Kur ’an ’dan başka bir şeydir. O hÂlde duşunmek gerekir ki, bu buyuk zatları inkÂr etmek, gercekte Kur ’an ’ı inkÂra goturur. Allah TeÂl ’ya sığınırız.” (80. Mektup)

Yuce Rabbimiz Kitab-ı Mecidini ashabı kiram eliyle korumuş ve bizlere ulaştırmıştır. Tabi ki onlardan gelen hadisler Kuran ile aynı duzeyde korunmuş değildir. Zaten ulemamız hadisleri sahih, hasen, zayıf gibi sınıflara ayırmış; isnad sistemi ile mevzu hadisleri de kolayca ayıklamışlardır. Bu konulardaki bazı tartışmaları medya onunde gundeme getirenlerin derdi ise uzum yemek değil bağcıyı doğmektir.

En basit bir mesleğin bile yıllarca ihtisas ve alın teri gerektirdiği gunumuzde, dini ilimleri ve Arapcayı oğrenmeden bu işe girişenleri iyi niyetli gormek mumkun değildir. Rabbimizden niyazımız bu tur kimselerin şerrinden mukaddesatımızı muhafaza etmesi, bizleri fırka-i naciye yolundan ayırmamasıdır. Amin.

Kaynak: Prof. Dr. Suleyman Derin, Altınoluk Dergisi, 379. Sayı
İslam ve İhsan