
Allah TeÂl bizleri beden ve ruhtan yaratmıştır, bedenimiz topraktan geldiği icin yeryuzunden elde edilen rızıklar ile gelişir buyur. Ruhumuz ise nurdan olduğu icin feyiz ismini verdiğimiz manevi gıdalardan rızıklanır. Manevi haz; gonul huzuru, bolluk, bereket, olgunlaşma ve suyun taşıp akması gibi manalara gelen feyiz, sufiler icin cok onemlidir.Onlar toprağa kurban edilecek bedeni değil de Rabbin huzuruna erecek ruhu besleme derdindedirler. Bu sebeple de onlar dunyevi ihtiyaclarını en aza indirip vakitlerini ve enerjilerini manevi gelişime adamışlardır. Yuce kitabımız ruhun gelişiminde onemli olan tum feyiz kaynaklarını bizlere bildirmiş ve Peygamber Efendimiz de bunları yaşayarak bizlere canlı bir misal olmuştur. Allah TeÂl maddi rızıkları farklı farklı kıldığı gibi, manevi gıda olan feyiz kaynaklarını da ceşit ceşit kılmıştır. Kimi Allah kelamını okumaktan, kimi Hak Âşıklarının sohbetlerini dinlemekten, kimi vakıf hizmetlerinden, kimi de seherleri zikir ve tefekkur etmekten daha fazla feyiz alır. Sufilerin deyişi ile Allah ’a giden yollar mahlûkatın nefesleri adedincedir. Allah TeÂl her kulunun fıtratına uygun bir feyiz kapısını yaratmıştır ki hicbir kulu İlahi rahmetin dışında kalmasın.
MURŞİDLER VE SUFİLER Murşidler salikleri durumlarına gore manevi gelişiminde en faydalı olacak feyiz kaynağına yoneltirler. Zira onların amacı insanlara sadece sevap kazandırmak değil, onları ulaşabileceği en ust ruhani menzillere ulaştırmaktır. Bu durumda feyizli murşid, muridi manevi enerjisi ile olgunlaştıran, onu fıtratının en uygun olduğu ibadet ve salih amel tarafına yonlendiren rehber demektir. Yoksa her işittiğimiz hayırlı ameli her gorduğumuze tavsiye etmek feyzi keser. İnsan vardır ilim oğrenmekten, insan vardır hizmet etmekten, salik vardır sohbet ve rabıtadan daha cok feyiz alır. Bugun belki de en buyuk sıkıntımız modern hayatın maddeci anlayışı ile manevi potansiyellerimiz ve feyz kaynaklarını unutup, dini sadece sevap kazanıp cennete girme aracı olarak gormemiz olmuştur. Durum boyle olunca zaman zaman guzel ameller yapılsa da ic Âlemler değişmemiş, potansiyeli kemalat seviyesine ulaşmamış Muslumanlar ortaya cıkmıştır.
Sufiler oncelikle insanı yuksek hedeflere yoneltmiş, salik icin Allah ’ın halifesi olma yolunda calışmayı cennet hevesinden daha onemli hale getirmişlerdir. Allah dostları bu hedefe ulaşmak icin farzlar ile yetinmeyerek Allah ’ın sevgisini celbedecek nafileleri buyuk bir ciddiyetle yerine eda etmişlerdir. Bu konuda onların rehberi Peygamber Efendimiz ’dir. Rasûlullah (s.a.v), gecenin en ve feyizli vakti olan seherlerde namaz kılmayı, Kur ’an okumayı, dua ve tefekkur etmeyi hic terk etmemiştir. Oyle ki, hastalandığı ve ayağa kalkamayacak kadar takatsiz kaldığı zamanlarda bile seherlerini oturarak değerlendirmiştir. Gunduzleri ise sohbetlerinin feyzi ile sahabesini maneviyatın engin ufuklarına cıkarmış, oğleki her sahabe maneviyat semamızda kendi başına birer yıldız olmuştur.
FEYZ KAYNAKLARI Bu durumda bizim yapmamız gereken Peygamberimizin ve onun sahabesinin feyiz kaynaklarına talip olmamızdır. Zira maddi nimetler herkese istese de istemese de kolayca ulaşır, guneş, yağmur, tabiat inanan inanmayan herkese hizmet eder. İkinci tur manevi nimetler ise sadece isteklisine verilir. Bu durumu İmam Rabbani şoyle acıklar:
“Hak SubhÂnehû TeÂl Hazretleri ’nin zatından gelen feyz iki turludur: Birincisi: Var etme, yaratma, rızıklandırma, yaşatma, oldurme gibi (maddi) feyizlerdir. İkincisi: İman, marifet ve peygamberlik ile velayetin diğer ustun mertebeleri ile ilgili olan (manevi) feyizlerdir.” (Mektubat, II, 287. m)
Allah TeÂl hem maddi hem de manevi rızıklarda tum kullarına comertce davranmış ve hic birine zulmetmemiştir. Nimetler ortada ve herkese acıktır, ne var ki kulların pek coğu maddi nimetleri elde etmede yarışırken manevi olanlara yonelmede tembel davranmaktadırlar. Bu tur gafil ve inancsızlara kimsenin zulmetmediğini, onların kendilerine zulmettiklerini İmam Rabbani şoyle acıklar:
“Bilmen gerekir ki, Hak SubhÂnehû ’dan gelen evlat, mallar, hidayet ve olgunluk gibi feyizler avam ve havas, iyi ve kotu ayırt etmeksizin ve daimi surette gelmektedir. Bu feyizlerdeki farklılık kullardan kaynaklanmaktadır. Bazıları feyizleri kabul ederken diğerleri kabul etmemektedir. “Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. ’” (Muminun, 55-56) (Mektubat, c.I, 164)
İmam Rabbani ’ye gore, ilahi feyizler bir guneş gibi tum insanlık Âlemini ısıtır. Ne var ki herkes istidadına ve gayretine gore hidayet guneşinden istifade eder. Aynı guneş bir takım insanları nurlandırır, bazılarını ise karartır:
“Guneşi gormuyor musun; camaşırcının ve camaşırın uzerine aynı seviyede parladığı halde camaşırcının yuzunu siyahlaştırırken elbiseyi beyazlaştırır. Hak SubhÂnehû ’dan gelen feyzi alamamanın sebebi O ’ndan yuz cevirmektir. Cunku Hak TeÂl yuz cevirenden yuz cevirir ve o kişinin nimetten mahrum olması vacip olur.” (Mektubat, c.I, 164)
Allah TeÂl ’nın birinci tur maddi feyizlerinden tum canlılar istifade ederken, ikincisinden ise sadece kalbinin derdinde olan edepli muminler istifade eder, feyiz kapıları edep ehline, gonlunu feyiz esintilerine tumuyle yoneltenlere acılır. Durum boyle olunca kendini kÂmil ve ihtiyacsız gorenler, kendilerini feyiz alemine kapamış olurlar. İmam Rabbani kendisini ziyarete geldiği halde feyiz almaya meyli olmayan bir muridini şoyle uyarır:
“Bilmen gerekir ki; buraya kadar geldiniz, ayaklarınızı yordunuz ve cabucak ayrıldınız. Bir takım sohbet hukukunu yerine getirmeye bile fırsat bulamadınız. Buluşma ve beraber olmanın maksadı ya faydalı olmak ya da istifade etmektir. Eğer bu iki ozellik mecliste bulunmazsa o meclisin bir değeri yoktur. Buyuklerden birinin huzuruna gelen kişi boş olarak gelmeli ki dolu olarak donsun. Onların yanında acziyetini ve iflasını gostermeli ki onların şefkatine layık, feyizlerine mustahak olsun. Doymuş olarak gelip gitmenin manası yoktur. Cok dolu olmakta, mustağni olmakta azgınlıktan başka bir şey yoktur.” (Mektubat, c.I, 157.m)
Maddi ihtiyacını karşılamak isteyen birisi tam bir edeple devlet sahiplerinin kapılarını aşındırır, fakat aynı insan manevi konulara gelince kendini herkesten akıllı zanneder: “hum rical nahnu rical/onlar adam ise biz de adamız” diyerek Hak dostlarının, Âlimlerin feyzinden mahrum kalır. Maneviyat erbabına gostermedikleri hurmeti dunya ehline karşı sınırsızca gosteren gafillere olan hayretini Mevlana Celaleddin Rumi şoyle ifade eder:
“Sen ne aykırı iş yapıyorsun. Korlerin yanına bir makam kapmak hevesiyle gidiyor, huzur ile edebe riayet ederek ta kapı yanında oturuyor, goren (ariflerin) yanındaysa edebi terk ediyorsun. Onun icin şehvet ateşine odun oldun ya! Mademki anlayışın yok, hidayet nurundan mahrumsun. Korler icin yuzunu cilÂla, susle dur. Gorenlerin huzurunda da yuzune pislik sur; sonra da bu kokmuş halinle nazlan!” (c.II, 3221-24)
MEVLANA ’YA GORE HAK DOSTLARININ FEYZİNDEN MAHRUM OLMANIN EN BUYUK SEBEBİ Mevlana ’ya gore hak dostlarının feyzinden mahrum olmanın en buyuk sebebi salihlere karşı hurmetsizlik etmek, onlara gerekli ihtiramı terk etmektir. Bunun daha kotusu ise dindarlara ve maneviyat onderlerine eziyet etmektir. Gunumuzde pek cok guzel iş yapılmasına rağmen feyiz ehli insanların azlığının sebebi buyuk olcude budur. Erken donem sufilerinden Ebû Ali Sekafî (v.328) şoyle der: “Bir kimse Âlimlerin sohbetinde bulunur fakat onlara hurmet etmezse, ilÂhî feyz ve bereketlerden mahrum kalır ve Âlimlerdeki nurlar kendinde gorunmez.”
Bu durumda feyiz akışı icin en onemli şart kemalatı museccel olan murşide karşı guclu bir muhabbet duymaktır. Murşidi tam olarak sevemeden ondan istifade edilemez. Sevgi olduğu zaman bir gonulden diğer gonule feyizler akar, murit kemale erer. İmam Rabbani bu etkileşimi şoyle anlatır: “Bizim fayda verme istifade etme metodumuz akis yoluyladır. Murid sahip olduğu muhabbet sayesinde her dem tabi olduğu şeyhin rengiyle renklenir. Akisleşme yoluyla onun nurlarıyla nurlanır. …Gormez misin karpuz her dem guneşin ışığıyla yetişir ve nihayet olgunlaşır. Ne karpuzun geliştiğini bilmesi ve ne de guneşin olgunlaştırdığı şeyin karpuz olduğunu bilmesi gerekir.” (c.I, m.164)
İmam Rabbani feyiz akışının fiziki olarak tam anlaşılamayacağını aslında bunun cok da onemli olmadığını ifade etmektedir. Belki de bu yuzden gunumuzde rabıta, nazar gibi ruhani feyz yolları doğru anlaşılmadığı icin pek cok cevre tarafından inkÂr edilmektedir. HÂlbuki insanın bir şeyi anlayamaması onun var olmadığı manasına gelmez.
Sufilere gore feyiz akışının bir başka şartı da muridin sabırlı olması, acele etmemesidir. Şeriatı, tarikatı ve hakikati yaşayan bir murşide telim olunduğunda er gec salik hedefe ulaşacaktır. İnsanın en buyuk duşmanı olan Şeytan ise saliki yolundan uzaklaştırmak icin ona şu şekilde vesvese verir: “Sana bu yolda feyiz yok, bak nice zamandır bu kapıdasın ama hala yerinde sayıyorsun.” Mevlana bu tur hislere kapılanlara şoyle hitap eder:
“Gulen nar bahceyi guldurur. Erler sohbeti de seni erlerden eder. Katı taş ve mermer bile olsan, gonul sahibine erişirsen cevher olursun. Temizlerin muhabbetini ta canının icine dik. Gonlu hoş olanların muhabbetinden başka muhabbete gonul verme. Umitsizlik diyarına gitme, umitler var. Karanlığa varma guneşler var.” (Mesnevi, I, 721-24) Mevlana bu sozleri ile maneviyat Âleminde umitsizliğe yer olmadığını manevi feyizlerin sabredenlere bir gun aniden geleceğini ifade etmektedir.
Netice olarak maneviyat yolcuları olan bizler feyiz kaynaklarına yakın olmak icin gayretli ve sabırlı olmalıyız. Sohbet ve zikir meclislerine aşkla devam etmeyi, sadık ve salihlerle beraber olmayı ganimet bilmeliyiz. Seher vakitleri, Cuma geceleri, Kadir gecesi ve Bayram gunleri gibi feyzi bol zamanları iyi değerlendirmeliyiz. Feyiz merkezi olan Kabetullah, Mescid-i Nebevi, onların şubesi mesabesinde olan mescitler, tekkelerde bulunmak icin can atmalıyız. Bunun aksine internet, televizyon, sosyal medya gibi genelde insanın feyzini kesen oyun ve eğlence merkezli işlerden de uzak durmaya calışmalıyız. Allah kıymetli okuyucularımıza ve bizlere feyiz kaynaklarına ulaşmayı kolay kılsın. Mevlana tabiri ile manevi enerjimizi kumun suyu emdiği gibi israf eden ortamlardan da bizi uzak eylesin. Âmin.
Kaynak: Suleyman Derin, Altınoluk Dergisi, 2019 - Eylul, Sayı:403
İslam ve İhsan
FEYZ ALIŞVERİŞİNDEN KOPMAYALIM