Ebû Bekre Nufey İbni HĂ‚ris -radıyallĂ‚hu anh- ’tan rivayet edildiğine gore Peygamber Efendimiz (s.a.v) en ağır gunahları haber veriyor ve sakınmamız gerekenleri soyluyor...Ebû Bekre Nufey İbni HĂ‚ris -radıyallĂ‚hu anh- ’tan rivayet edildiğine gore Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Buyuk gunahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye uc defa ashĂ‚bına sormuştu. Onlar da:

“–Evet, yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” deyince Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–AllĂ‚h ’a şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek!” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulmuş ve sozlerine şoyle devam etmiştir:

“–İyi dinleyin; bir de yalan soylemek ve yalancı şĂ‚hitlik yapmak!” (BuhĂ‚rî, ŞehĂ‚dĂ‚t 10, Edeb 6, İsti ’zĂ‚n 35, İstitĂ‚be 1)

ŞİRKİ CAĞRIŞTIRAN SOZ VE DAVRANIŞLAR

İslĂ‚m ’da şirki cağrıştıran soz ve davranışlar dahî hoş gorulmemiştir. Nitekim ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in komutasında Hudeybiye ’ye gittiği gece yağmur yağmıştı. Bunun uzerine munĂ‚fıkların lideri Abdullah bin Ubey:

“–Bu yağmur, guz mevsimi yıldızının işidir! Şi ’rĂ‚ yıldızından dolayı bize yağmur yağdı.” dedi.[2] Ardından Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ashĂ‚bına sabah namazını kıldırdı. SelĂ‚m verince yuzunu cemaate dondu ve:

“–Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?” buyurdu. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m buyuk bir teslîmiyet icerisinde:

“–Allah ve Rasûlu daha iyi bilir.” cevabını verdi. Bunun uzerine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Allah buyurdu ki: «(Bu gece) kullarımdan kimi mu ’min kimi de kĂ‚fir olarak sabahladı. Kim, AllĂ‚h ’ın fazlı ve rahmetiyle yağmur yağdı derse o Bana îmĂ‚n etmiş, yıldızın yağmur yağdırdığını inkĂ‚r etmiştir. Kim de yıldızın şoyle doğup batmasıyla yağmur yağdı derse, Ben ’i inkĂ‚r etmiş, yıldıza îmĂ‚n etmiştir.»” buyurdu. (BuhĂ‚rî, İstiskā, 28; Muslim, ÎmĂ‚n, 125)

Zira guc ve kudretin yegĂ‚ne sahibi CenĂ‚b-ı Hak ’tır. HattĂ‚ Rabbimiz, bu hususta kullarının yanlışa duşmemesi icin bircok zaferde, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in şahsında bizleri şu ifĂ‚delerle îkaz buyurmuştur:

(O gun) onları siz oldurmediniz, fakat onları Allah oldurdu. (Ey Rasûlum!) Attığın zaman Sen atmadın, fakat Allah attı…” (el-EnfĂ‚l, 17)

“AllĂ‚h ’ın yardımı ve zaferi gelip de insanların boluk boluk AllĂ‚h ’ın dînine girmekte olduklarını gorduğun vakit, Rabbine hamd ederek O ’nu tesbih et ve O ’ndan mağfiret dile. Cunku O, tevbeleri cok kabul edendir.” (en-Nasr, 1-3)

Unutulmamalıdır ki, tevfîk ve inĂ‚yet, dĂ‚imĂ‚ CenĂ‚b-ı Hak ’tandır. Bu sebeple kul hicbir zaman “Ben başardım” dememelidir. Zira “Ben yaptım, ben kazandım” dediği zaman kaybeder. Zira bu şekilde “Ben” demekte kibir ve azamet vardır. Allah da yoktan var ettiği kulunun haddini bilmeyip buyuklenmesine gazap eder.

Hazret-i CĂ‚bir -radıyallĂ‚hu anh- şoyle nakleder:

“Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in kapısına gittim. Kapıyı caldım.

«–Kim o?» buyurdular.

«–Ben!» cevĂ‚bını verdim.

Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, «ben» lĂ‚fzını kullanmama rĂ‚zı olmadılar.” (BuhĂ‚rî, İsti ’zĂ‚n, 17)

KALBİ YANIK AŞIK

Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ bu hĂ‚diseyi şu şekilde anlatır:

“Kalbi yanık Ă‚şık, yĂ‚rin kapısını tıklattı. Ancak «Kimsin?» suĂ‚line «Benim!» deyince, yĂ‚r:

«–Git! Senin icin iceriye girme zamanı değildir!.. Boyle mĂ‚nevî nîmetler sahasında ham ruhlara yer yoktur!..» dedi. O zavallı kapıdan dondu. Ve bir sene seferde bulunup yĂ‚rin firak ve iştiyak kıvılcımı ile tutuştu, yandı.

O yanık Ă‚şık, iyice pişerek geri dondu. Tekrar yĂ‚rin hĂ‚nesi tarafına geldi. Dudağından terbiyesizce bir soz fırlamasın diye binbir endişe, korku ve edep ile kapının halkasını vurdu.

YÂri:

«–Kapıda olan kimdir?» diye seslenince;

«–Ey gonlumu almış olan!.. Kapıdaki de sensin!..» cevabını verdi.

YÂri de:

«–Madem ki şimdi benim gibisin; Ey benden ibĂ‚ret olan!.. Gir iceri!.. Bir ev icine iki “ben” sığmazdı.» dedi. Ardından ekledi:

«–Ey nefsini bir yılda yenip alt eden kişi! Gel, iceriye gel! Sen artık bahcedeki dikenler gibi gulun zıddı değilsin! Sen şimdi gullere şĂ‚h olansın! Gorunuşteki ikiliği bırakıp artık ben olansın!»”

Yine MevlÂn -kuddise sirruh- buyurur:

“Her kim ki, Hak kapısında «ben» ve «biz» diyecek olursa, o kimse «لَا» (yani red) vĂ‚disinde donup dolaşıyor demektir. Oyle olanlar, dost kapısından alınmazlar.”

GİZLİ ŞİRK NEDİR?

İbadet ve sĂ‚lih amellerde Allah rızĂ‚sından başka gĂ‚yeler taşımak ve ihlĂ‚sı yok eden riyĂ‚ ve gosterişe kacmak da gizli şirke duşmek demektir. Nitekim Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir defasında ashĂ‚bına:

“–Dikkat ediniz; hakkınızda DeccĂ‚l ’den daha cok korktuğum şeyin ne olduğunu soyleyeyim mi?” diye sormuştu.

SahĂ‚bîler:

“–Buyur yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dediler.

Bunun uzerine Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:

“–Korktuğum bu şey, gizli şirktir. MeselĂ‚ namaza duran birini duşununuz. Bu kimse bir başkası tarafından gozetlendiğini fark ettiği icin namazını ozenerek kılıyor.” (İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 21)

Bilinmelidir ki, CenĂ‚b-ı Hak ’tan gayrıyı hedefleyen her ibadet, artık bir ibadet değil, bilĂ‚kis buyuk bir curumdur.

Dolayısıyla sırf insanların takdir ve teveccuhunu kazanmak veya hem Allah rızĂ‚sını hem de insanların takdîrini kazanmak duşuncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hicbir kıymeti yoktur.

Mesela bir kimse sağlığında cĂ‚mi, mektep, Kur ’Ă‚n kursu gibi bir hayır eseri yaptırır da, sonra da ona nĂ‚mını yaşatmak niyetiyle kendi adının verilmesini şart koşarsa, bu amelinin ecrini zĂ‚yî etmiş olur. Ancak vefat ettikten sonra kendisinin hayır-duĂ‚larla anılmasına vesîle olması niyetiyle, Ă‚ilesi veya evlĂ‚tları tarafından o hayır eserine adının verilmesinde bir mahzur yoktur.

Yani yapılan işleri Allah katında değerli kılacak olan, bizim ihlĂ‚s ve samimiyetimizdir. Hakk ’a takdim ettiğimiz amellerimizin sadece Rabbimiz tarafından bilinmesine ehemmiyet gosterip, halka pazarlamaya calışmamamızdır. Zira bir hadîs-i şerifte, yaptıkları sĂ‚lih amelleri halka pazarlayanlara, kıyĂ‚met gunu CenĂ‚b-ı Hakk ’ın şoyle buyuracağı bildirilmiştir:

“Dunyadayken kendilerine murĂ‚îlik yaptığınız/amellerinizi gostermek istediğiniz kimselere gidin! Bakın bakalım onların yanında herhangi bir karşılık bulabilecek misiniz?” (Ahmed, V, 428, 429)

BĂ‚zı kimselerin, sĂ‚lih zĂ‚tların gıyĂ‚bında veya kabirlerini ziyaret esnĂ‚sında; “Ey filĂ‚n zĂ‚t! Benim şu ihtiyacımı gider! Bana şifĂ‚ ver! Şu hususta bana yardım et!” gibi sozlerle doğrudan doğruya kendilerinden talepte bulunmaları da, şirke kapı aralayan bir yanlıştır. GĂ‚yet hassas olan tevhid akîdesinin ozunu zedeleyen bu ve benzeri cĂ‚hilĂ‚ne soz ve tavırlardan şiddetle sakınmak îcĂ‚b eder. Zira tevhid akîdesinin ortaklığa tahammulu yoktur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Ağustos Sayı: 150
İslam ve İhsan