Hakikinin en buyuk duşmanı sahte olandır, zira dış benzerlik vardır. Aldanma ve aldatılmanın onemli sebebi benzerliktir. Altının sahtesiyle hakikisini ancak mahir bir sarraf ayırt edebilir. Bizleri yıkıp yok etmek icin tezgahlanan sahtekarlıklara karşı fert fert herkesi basiret ve feraset sahibi kılmak, toplumu her fırsatta aldatılacak saf bir guruh olmaktan cıkarmak gerekir.“Ey iman edenler! Allah ’a ve Peygamber ’e karşı hainlik etmeyiniz. Bile bile kendi emanetlerinize de hıyanet etmeyiniz.” (Enfal, 27)

İlÂhi emaneti yuklenen insan, hur iradesiyle Allah ’a kul olmayı kabullenmiş, ilahi emir ve yasaklara uymayı taahhut etmiş demektir. Bu durum, insan olmaktan kaynaklanan bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun gereğini yapmamak emanete hıyanet etmektir.

"İMAN" VE "EMANET" AYNI KOKTEN GELİYOR

Mu ’min kendine guvenilen, sadakatten ayrılmayan, sozunde duran kimsedir. İman ve emanet aynı kokten gelmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ’in de buyurduğu gibi “Kendisine guvenilmeyen kimsenin dini yoktur.” Rasûlullah ’ın en belirgin vasfı eminliktir. Nitekim kendisine “Muhammed ’ul-Emin” denirdi.

Bir insan Allah ve Rasûlune hıyanet etmeye başlarsa; ırz, mal, can ve namus konusunda insanlara karşı da kolaylıkla hainlik yapar. Bu durum; hakka, hukuka, vatana, millete, milli ve manevi değerlere hainlik etmeye kadar gider. Neticede kimsenin kimseye guvenmediği bir toplum oluşur, emniyet ve guven busbutun ortadan kalkar. Asıl hainlik Allah ve Resûlune karşı saygısız ve laubali olmak, kulluk gorevini unutmak veya ihmal etmektir.

Hainlik en kotu vasıfların başında gelir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şoyle buyurmuşlardır: “İki ozellik vardır ki, mu ’minde huy haline gelmez, bunlar hıyanet ve yalandır.” (Ahmed b. Hanbel, Musned, 5/252)

“Musluman; diğer Muslumanların, elinden ve dilinden zarar gormediği kimsedir. Mumin de; halkın can ve malları konusunda kendinden emin olduğu kişidir.” (Tirmizi, İman 12)

Başta Allah ve Rasulu olmak uzere Musluman hic kimseye karşı hainlik yapamaz, aynı zamanda din kardeşi olan Muslumana ise hic yapamaz. Yaparsa bu katmerli hainlik olur.

Başta zikrettiğimiz Âyet-i kerimenin nuzul sebebi olarak şu olay zikredilir: Yahudilerden Kurayza oğulları hicretin ilk yıllarında akdedilen Medine Sozleşmesine aykırı davranarak hendek savaşında Mekke muşrikleriyle birleşip Muslumanları arkadan vurmaya kalkışmışlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından kaleleri kuşatılıp sıkıştıklarında anlaşma istediler. Anlaşmada Sa ’d bin Muaz ’ın hakemliğini şart koştular. Muslumanları temsilen goruşmeye giden Ebû Lubabe ’nin bazı Yahudilerle menfaat ilişkisi ve orada bir kısım aile fertleri vardı. Bu sebeple onlara, yanlış hakem sectiklerini soyledi, boğazını kesme işareti yaparak, bunun kendilerini olume gotureceğini ifade etti. Sonra bu yaptığını, Muslumanlara karşı hainlik sayarak pişman oldu. Kendisini mescidin direğine bağladı ve bağışlanmasına kadar aclık grevi yapacağını soyledi. Dokuz gun bağlı ve ac yaşadı. Bilahare Hz. Peygamber (s.a.v.) onun bağışlandığını acıkladı, elleriyle bağını cozdu. O da keffaret olmak uzere butun mallarını dağıtmak istedi. Rasûlullah ’ın tavsiyesi uzerine bunu ucte bire indirdi. Ayetin; Rasûlullah ’ın Mekke ’ye sefer duzenlediğini gizlice Kureyşe haber vermeye teşebbus eden HÂtib bin Beltea hakkında nazil olduğunu soyleyenler de vardır. Her ne sebeple olursa olsun şahsi hesaplar icin devlet sırlarını yabancılara aktarmak, ummeti topyekûn sıkıntıya sokmak, insani ve ahlaki değerleri curutmek, toplumdaki guven zeminini sarsmak insanlık ve Muslumanlıkla asla bağdaşmaz.

YALAN, RİYA, TAKİYYE VE HIYANETİ KARAKTER HALİNE GETİRENLER

İnsanoğlu bir takım zaaflarla malûldur, hatasız kul olmaz derler. Aslolan hatada ısrar etmemek ve Tevbe cihetine gitmektir. Kendini direğe bağlayarak cezalandıran Ebû LubÂbe gibi pişmanlık duymaktır. Yalan, riya, takiyye ve hıyaneti karakter haline getirenlerin Muslumanlıkla ilgisi olamaz.

Hainlik en kotu hasletlerden olduğu halde her zaman ve her zeminde hainler ve hainliklerle karşılaşılmış ve karşılaşılacaktır. Bilerek veya bilmeyerek, iceriden ve dışarıdan olmak uzere pek cok hıyanetler vuku bulmaktadır. En kotu hıyanet ise, bilerek ve iceriden yapılan hıyanettir.

En acı tokat dosttan gelen tokattır. Bu ummet coğunlukla kendi icinden darbelere, hıyanetlere maruz kalmıştır. Vucuttaki zararlı mikroplar gibi millet ve ummet bunyesine yerleşen munafıklar, ajanlar, ihanet şebekeleri daima fitne uretmişler, millet ve ummet butunluğunu zedelemişlerdir. Acık duşmana karşı tedbir almak kolaydır, fakat zahiren dost gozukenlerin hıyanetlerinden emin olmak son derece zordur. İşin en vahim tarafı bazı sozde Muslumanların, ihaneti ibadet zannıyla yapmış olmalarıdır. Boyle bir ihanet ya cehaletten veya menfaat hissinin gozleri perdelemesinden kaynaklanmaktadır.

AMELLERİ YONUNDEN EN COK ZARARA UĞRAYANLAR

Hainlik yoluyla elde edilen her şey insanlık ve İslamlık adına kayıp anlamınadır. “De ki: Amelleri yonunden en cok zarara uğrayanları size haber verelim mi? Onların dunya hayatındaki calışmaları boşa gitmiştir. Ustelik onlar guzel iş yaptıklarını sanıyorlardı.” (Kehf, 103-104)

Hıyanetin ceşitli yolları ve tarzları vardır. İnancları ve merhamet duygularını istismar ederek yapılan hıyanetin, ozellikle de dostlara karşı sergilenen bu hainliğin ne kadar iğrenc olduğu kelimelerle ifade edilemez.

Duşmanların eliyle dostları katletme aracı olarak kullanılmak ve bunu hizmet, himmet maskesi altında yapmak ne buyuk cinayet ve hıyanettir. Ummetin ihyası, ornek bir neslin inşası icin kullanılması gereken sadaka, zekat, bağış, kurban, vakıf gibi imkan ve kaynakların ummetin ve neslin ifna ve imhası icin kullanılması, bu kaynakların duşmanlara peşkeş cekilmesi hainliğin zirvesidir. Bu durum, Muhammed İkbal ’in dediği gibi; “Kendini tahrip, başkalarını tamir” anlamındadır.

Takiyye yaparak, imtihan sorusu calarak, riya maskesi takarak şahıs ve gurup taassubuyla ve acımasızca ve ustelik din, iman ve cihat kisvesi altında yapılan bu fesat hareketleri, vicdan ve insaf sahibi herkesi tiksindirmekte, yapanları lanetli konuma duşurmektedir. Din adına yapılan bu ihanetlerden duşmanlar emin dostlar ise tedirgindir.

EN BUYUK SAHTEKARLIK

Fesadı cihad formunda sunmak en buyuk sahtekarlık, en Âdî madrabazlıktır. Bizler gunbe gun bu dahili ihanetlerin, alcakca tertiplerin acılarını ve tedirginliklerini yaşıyoruz. Birlik, beraberlik, kardeşlik, samimiyet vefa ve sadakat kaynağı olan islamiyetin, butun bunların aksi istikametinde kullanılması, suret-i haktan gozukerek ceşitli entrikalarla toplum icine fitne ve fesat sokulması, arka planda duşmanlarla ittifak kurulması, ulke ve ummete karşı en sinsi ve tehlikeli tuzaktır.

Cehalet, menfaat, enaniyet ve hıyanetten kaynaklanan ve komplo ve tezgahların icrasında Allah, kitap, peygamber, melek, ruya, ilham, keramet gibi dini kavramların kullanılması oncelikle bu kavramların dejenere edilmesi, mukaddes değerlerin kirletilmesi ve değersizleştirilmesidir.

Algı operasyonlarıyla allanıp pullanan, gizemlice erişilmez konuma getirilen sahte mehdi ve mesihler ummetin başına daima bela edilmiş ve manivela olarak kullanılmışlardır.

Hakikinin en buyuk duşmanı sahte olandır, zira dış benzerlik vardır. Aldanma ve aldatılmanın onemli sebebi benzerliktir. Altının sahtesiyle hakikisini ancak mahir bir sarraf ayırt edebilir. Bizleri yıkıp yok etmek icin tezgahlanan sahtekarlıklara karşı fert fert herkesi basiret ve feraset sahibi kılmak, toplumu her fırsatta aldatılacak saf bir guruh olmaktan cıkarmak gerekir. Toplumsal kalite yukseltilmedikce, bu ihanetler fark edilmedikce belimizi doğrultmak mumkun değildir. Mevl bu milleti ve ummeti dahili ve harici hainlerin şerlerinden korusun. Amin.

Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, 378. Sayı
İslam ve İhsan