
Bizim kulturumuzde, dînimizde olmayan pasta ve mum ufleme safsatalarını ne guzel empoze etmişler. Dileklerimizi mum uflerken değil, dileklerin sunulduğu en yuce makam olan Rabbimiz ’e secde ederek dilememiz gerektiği ne guzel de unutturulmuş.Yıl boyunca arkadaşlarımın doğum gunlerine gider, onların yaşları sayısınca pastanın uzerine dizilmiş mumları uflemelerini ve dilek tutarken gozlerini kapatarak tebessum edişlerini izlerdim. Alkış-kıyamet, “İyi ki doğdun!..” şarkısını hep bir ağızdan soyler, ardından o guzelim kremalı pastaları buyuk bir iştahla midelere indirirdik.
DOĞUM GUNLERİ Cocukluğumda katıldığım doğum gunu partileri geliyor aklıma... Annemlerin yazlığındayım. Hafif bir esinti olsa da sıcak basmış her bir yanı. Cekirge orkestrası yerini almış, kulakları sağır edercesine bağrışıyorlar camlarda... Yuzumde acı bir tebessum; ben de doğum gunu yaz tatiline denk gelen cocuklardandım. Âilemle kucuk caplı yaptığımız doğum gunleri aklıma geliyor, komşu teyzeleri cağırdığı, arkadaşlarımın şehir dışında olup katılamadığı… Etrafımdaki seslere kulak kesiliyorum. Kumrular da nağmelerini sergiliyorlar. Once yavaş yavaş başladıkları, hızlanıp sonra tekrar yavaşlayarak sustukları, birkac saniyelik dinlenme ardından tekrar başladıkları “gu gu guk” sesleri.
İcimde garip, ama bir o kadar da guzel bir his var. Bu seslerle urperiyorum. Gozlerimi kapatıyor ve tefekkure dalıyorum. «LÂ ilÂhe illÂllah» mı diyorlar? «İllÂllah»daki vurgu gibi, onlarda “guk”a ayrı bir vurgu yapıyorlar. Cekirgelerin beyinleri delen sesleri yoksa onların zikir sesleri olmasın? Eğer oyleyse onlar ne diyorlar? Hayvanlar bu kadar zikirle meşgulken, biz insanlar niye bu kadar az zikrediyoruz?
İSRAFTA SINIR TANIMAYAN Bunlara cevap ararken gozlerimi acıyor, daha onceden hazırlayıp yanı başıma koyduğum meyve tabağımdan bir meyve secip duşunceli duşunceli, usul usul ısırıyor, damağımda bıraktığı eşsiz lezzet icin Rabbime şukrediyorum. Gozum yerdeki karıncalara ilişiyor. Meyve yerken damlattığım sulara uşuşmuş karıncalar... Bu sefer de başlıyorum karıncaları izlemeye. Bir bir keşfediyorlar, yerdeki suyu. Sudan kapasitesince icen donup gidiyor, yarım kalan işini tamamlamaya… Şaşkın şaşkın onlara dakikalarca bakarken buluyorum kendimi... Ne kadar da kanaatkÂrlar. Sıcakta susamış insanları duşunuyorum, kana kana icse de gozu doymayan, şarıl şarıl israfta sınır tanımayan…
GAFLETLE GECEN YILLAR Tekrar doğum gunum takılıyor kafama... Doğum gunumu arkadaşlarımla kutlayamıyorum, renkli mumları ufleyemiyorum, gıcır gıcır hediye paketlerine sarılmış hediyeleri arkadaşlarımdan alamıyorum diye huzunlendiğim cocukluk gunlerim... Acı bir tebessum kaplıyor yuzumu. Gafletle gecen yıllarım…
DOĞUM GUNU KUTLAMAK CAİZ MİDİR? Bizim kulturumuzde, dînimizde olmayan pasta ve mum ufleme safsatalarını ne guzel empoze etmişler. Dileklerimizi mum uflerken değil, dileklerin sunulduğu en yuce makam olan Rabbimiz ’e secde ederek dilememiz gerektiği ne guzel de unutturulmuş. Neden cocukluğumuzda taze dimağlarımıza şukur, tevbe, hÂcet icin namazlar kılarak, Rabbimiz ’e gonlumuzden gecenleri, goz yaşları eşliğinde arz etmenin en doğru yol olacağı soylenmemiş?
Benim cocuk aklımla beklentilerim pek coktu da, bugunlere kadar yaşamamı lûtfetmiş, sayısız nimetlerini esirgememiş, îmanla, Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ummeti olmakla, İslÂm ’la şereflendirmiş olan Rabbim, benden bugunumde ne bekliyordu? Derin derin nefes alıyorum. Gozumden yanaklarıma sıcacık suzulen tuzlu goz yaşlarımı elimin tersiyle silip omuzlarım cokmuş olarak, Yaratan ’a mahcûbiyetimle yerimden kalkıyor, ağır ağır yuruyerek seccÂdemin başına varıyorum.
Kaynak: Dr. Ayca Toksoz, Şebnem Dergisi, Sayı: 177
İslam ve İhsan