
Her medeniyet kendi insan tipini inşĂ‚ eder. Bizim medeniyetimiz olan İslĂ‚m medeniyetinin yetiştirdiği insan tipini nasıl tarif edilebilir? Ne gibi vasıfları olmalıdır bu insan tipinin? Rahmet insanı kimdir? Rahmet insanının vasıfları nelerdir? CenĂ‚b-ı Hak, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’inde yuce ZĂ‚t ’ını en cok RahmĂ‚n ve Rahîm isimleriyle tanıtıyor. “Âlemlere rahmet olarak” gonderdiği Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in Raûf ve Rahîm, yani cok şefkatli ve cok merhametli olduğunu bildiriyor.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” buyuruyor. (BuhĂ‚rî, Edeb, 96)
Dolayısıyla bizim de, RahmĂ‚n ve Rahîm olan AllĂ‚h ’ın kulu; Raûf ve Rahîm olan Peygamber Efendimiz ’in ummeti olarak bir “Rahmet İnsanı” olmamız îcĂ‚b eder.
RAHMET İNSANININ OZELLİKLERİ NE OLMALI? Peki, “Rahmet İnsanı”nın ne gibi vasıfları olmalı? Bunları kısaca hulĂ‚sa etmek isterim:
Fetih Sûresi ’nin son Ă‚yetinde, bir rahmet insanı orneği olarak “Rasûlullah Efendimiz ’in yanında bulunanlar” bildiriliyor. Onların fĂ‚rik vasıfları ise:
* Îmanlarını korumaları, kuffĂ‚ra karşı şedîd olmaları, İslĂ‚m ’dan tĂ‚viz vermemeleri, İslĂ‚m ’ı yaşayıp yaşatmalarıdır. İslĂ‚m ’ı yaşayıp yaşatmak; AllĂ‚h ’ın buyuk bir lûtfudur, buyuk bir şereftir.
* İkinci kĂ‚ide, -yine rahmete geliyoruz- şefkat ve merhamet. Allah Rasûlu ’nun yanında bulunan mu ’minler, birbirlerine karşı gayet merhametlidirler.
* O rahmet insanlarının CenĂ‚b-ı Hakk ’a yakınlıklarını ifade sadedinde; “Sen onları rukû ederken, secde ederken gorursun.” buyruluyor. Mu ’min, rukû ve secdelerde tattığı mĂ‚nevî lezzetle, gonlunden apayrı bir feyz, rûhĂ‚niyet ve rahmet taşıracak.
* O rahmet insanları, ilĂ‚hî bir imtihan mektebinde bulunduklarının şuur ve idrĂ‚ki icinde; bu dunyada fĂ‚nî menfaatlerin değil, faydası ebedî olan fazîletlerin ve Allah rızĂ‚sının tĂ‚libi olurlar.
Bunlar, Tevrat ’ta bildirilen vasıflardır. İncil ’de bildirilenlere gelince: CenĂ‚b-ı Hak bunu bir misal ile îzah buyuruyor. Toprağa bir tohum atılır; o tohum filizlenir, derken govdesi kalınlaşır. İslĂ‚m ’ın bu şekilde inkişĂ‚fı da kuffĂ‚rı ofkelendirir. Rahmet insanlarının inkişĂ‚fı -bugun olduğu gibi- kuffĂ‚rı ofkelendiriyor. CenĂ‚b-ı Hak da îman edip sĂ‚lih amel işleyen o rahmet insanlarına mağfiret ve buyuk bir mukĂ‚fat vaad ediyor.
CenĂ‚b-ı Hak cumlemizi bu Ă‚yet-i kerîmenin şumûlune dĂ‚hil eylesin.
KİŞİ SEVDİĞİYLE BERABERDİR AshĂ‚b-ı kirĂ‚mı en cok sevindiren;
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” hadîs-i şerîfiydi. (Bkz. Muslim, Birr, 165)
Sevginin alĂ‚meti, itaattir. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m, Rasûlullah Efendimiz ’e hayran oldu. O ’na bakınca, bir insanlık Ă‚bidesi gordu. Efendimiz ’le dunyada nasip olan beraberliği Ă‚hirette de yaşayabilmek icin, dĂ‚imĂ‚ Efendimiz ’in izini takip etti. O kadar hassĂ‚siyetle takip etti ki, Efendimiz ’in dinlendiği ağacın altında oturdu, su ictiği yerden su icti, namaz kıldığı yerde namaz kıldı.
MeselĂ‚ Abdullah ibn-i Omer -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- bir hac esnĂ‚sında Cebel-i Rahme ’nin kenarındaki bir kayanın uzerinde bir muddet oturmuştu. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda:
“–Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- VedĂ‚ Haccı sonrasında bu kayanın uzerinde bir muddet oturmuştu.” karşılığını verdi.
Yine bir kervanla yolculuk ederken, bir yerde kervanı durdurmuş ve az ilerideki bir tepenin uzerinde bulunan ağacın yanına gidip gelmişti. Bu hareketinin sebebini soranlara da:
“–Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir gun buradan gecerken o ağacın altına gidip gelmişti…” buyurdu.
İşte her biri birer “rahmet insanı” olan sahĂ‚be-i kirĂ‚mın Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e tĂ‚bî olma hassĂ‚siyetleri bu seviyede idi.
RAHMET İNSANININ DİĞER FARKLARI Rahmet insanının, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’den birer akis olan diğer fĂ‚rikaları nelerdir?
Rahmet insanı, muşfik ve merhametlidir. Butun mahlûkĂ‚ta merhametle nazar eder. Kediye, kopeğe, ucan kuşa, ağaca, AllĂ‚h ’ın yarattığı her şeye merhamet…
Rahmet insanı, infĂ‚k ehli olur. “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkca birre (îmanda, ibadette, ahlĂ‚kta, muĂ‚melĂ‚tta hayrın kemĂ‚line) eremezsiniz…” (Âl-i İmrĂ‚n, 92)
CenĂ‚b-ı Hak ile dostluk, ancak boyle bir infak şuuru ile olur.
ZekĂ‚t, zaten mecburî ve nisĂ‚bı belli… Fakat infĂ‚kın ucu acık, onun nihĂ‚yeti yok… Bunun zirve tezĂ‚hurunu Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’de goruyoruz.
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- kendinden cok, ummetini duşunurdu. AshĂ‚bı doymadan kendisini ve ailesini doyurmayı duşunmezdi. Elinde ne varsa muhtaclara verir, evinde gunlerce ocak yanmaz, ekmek bulunmazdı.
Hazret-i Âişe VĂ‚lidemizʼin ifadesiyle:
“Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in aile efrĂ‚dı, Medîne ’ye geldiği gunden vefat ettiği Ă‚na kadar, uc gun arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.” (Muslim, Zuhd, 20)
HĂ‚lbuki Efendimiz ’in hĂ‚ne-i saĂ‚detlerine hediyeler ve ganimetler gelirdi. Dileseydi Medîneʼde en mureffeh hayatı yaşayabilirlerdi. Fakat Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, gelen bu ganimet ve hediyeleri hemen AshĂ‚b-ı Suffeʼye ve muhtaclara infĂ‚k ederdi. Ondan ancak kifĂ‚yet miktarını evine ayırırdı. HattĂ‚ evine ayırdığını da, daha sonra gelen bir başka fakire infĂ‚k ettiği olurdu. Zira ummeti ac ve muhtacken kendisi huzur bulamazdı. Bu merhamet tevzii, O ’na tĂ‚rifsiz bir lezzet verirdi. Dağıtmaktan o kadar lezzet alırdı ki Ă‚deta kendi aclığını unutur, infĂ‚kın lezzetiyle doyardı. MĂ‚neviyĂ‚tın verdiği muazzam lezzet!..
İnsan maddî bakımdan, meselĂ‚ iftarda iki-uc kap yemek yese doyar. Artık dorduncu kap yemeği yiyemez. Fakat mĂ‚neviyat oyle değil. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz verdikce huzur buluyordu, verdikce infak şevki daha da artıyordu.
Rahmet insanı, fedakĂ‚r olur. CenĂ‚b-ı Hak:
“Sonra o gun, (verdiğimiz) nîmetlerden mutlaka hesaba cekileceksiniz.” (et-TekĂ‚sur, 8) buyuruyor.
Her nîmetin bir şukur bedeli var. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m, Efendimiz ’den aldığı terbiye ile îman nîmetinin bedelini odeyebilmek icin Cin ’e gitti, Semerkand ’a gitti, Kayrevan ’a gitti, Afrika ’ya gitti. Omer bin Abdulaziz zamanında İspanya ’ya cıkıldı…
Rahmet insanı hizmet ehli olur. Merhametin gostergesi ve fĂ‚rikası, hizmettir. Bir musluman, gectiği her yere ferahlık goturmelidir. Zarar değil, fayda vermeli, huzur vermelidir. HodgĂ‚m değil, diğergĂ‚m olmalıdır, paylaşmalıdır. BĂ‚r olmayıp yĂ‚r olmalıdır, yani yuk olmayıp yuk almalıdır.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- buyuruyor:
“Mu ’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer (helĂ‚l yer), temiz olan şeyler ortaya koyar (Hakk ’ın rızĂ‚sına uygun işler yapar), temiz yerlere konar (sĂ‚lih ve sĂ‚dık kişilerle ulfet eder) ve konduğu yeri ne kırar ne de bozar.” (Ahmed bin Hanbel, II, 199)
Rahmet insanı da -bir bal arısı gibi- bulunduğu yere zarar vermez, temiz yer, temiz mahsul verir ve ikram eder.
Rahmet insanı incitmez ve incinmez. Tabi, en zoru da incinmemektir.
CenĂ‚b-ı Hak soruyor:
“…AllĂ‚h ’ın sizi affetmesini istemez misiniz?..” (en-Nûr, 22)
Ebû Bekir Efendimiz, bu Ă‚yet-i kerîme uzerine:
“–Evet, AllĂ‚h ’ın beni affetmesini isterim.” dedi ve Âişe VĂ‚lidemiz ’e iftira atan kişiyi dahî affetti, ona sadaka vermeye devam etti.[1]
Rahmet insanı bollukta şımarmaz, şaşmaz, taşmaz. Darlıkta da isyan etmez. Sabır zırhına burunur. Rahmet insanı diğergĂ‚mdır. Sadece kendisine, evlĂ‚dına, yakınlarına değil;
–Din kardeşi olarak butun ummet-i Muhammed ’e,
–İnsanlıkta eşi olan butun insanlığa,
–Bize emanet oluşu itibĂ‚rıyla butun mahlûkĂ‚ta şefkat ve rahmet nazarıyla bakar. HĂ‚lık ’ın şefkat nazarıyla bakar. “Onu da yaratan, CenĂ‚b-ı Hak ’tır.” der.
Nitekim Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ashĂ‚bına bir gun:
“–Nefsim kudret elinde bulunan AllĂ‚h ’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz muddetce Cennet ’e giremezsiniz.” buyurmuşlardı.
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Biz hepimiz merhametliyiz.” dediler.
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
“–(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. BilĂ‚kis butun mahlûkĂ‚ta şĂ‚mil olan merhamettir, (evet) butun mahlûkĂ‚ta şĂ‚mil merhamet!..” (HĂ‚kim, IV, 185/7310)
Bir rahmet insanı da bencilliği bertaraf edecek, diğergĂ‚m olacak. Once kendini duşunmek yerine, “once kardeşim” diyecek.
Hazret-i MevlÂn ne guzel buyuruyor:
“Şemsoc bana bir şey oğretti:
«Dunyada bir tek mu ’min uşuyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin!»
Biliyorum ki yeryuzunde uşuyen mu ’minler var; ben artık ısınamıyorum!..”
Ebu ’l-Hasan Harakānî Hazretleri de:
“Turkistan ’dan Şam ’a kadar olan sahada bir din kardeşimin par­mağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına carpan taş, benim ayağımı acıtmıştır. Bir kalpte huzun varsa, o kalp benim kalbimdir.” buyuruyor.
Onumuzdeki Sayı Devam Edecek…
Dipnot:
[1] Bkz. BuhĂ‚rî, MeğĂ‚zî, 34; Muslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genc Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Kasım Sayı: 158
İslam ve İhsan
RAHMET İNSANI KİMDİR?