
İnsanların ne diyeceğini onemsediğimizde zor durumda kalırız. Her bir insan grubunun bizden beklentisi, bize munasip gorduğu rol değişik olabilir. Biz davranışlarımızı hangisine gore ayarlayacağız?İnsan ve bilhassa Musluman olarak, hayatta olmazsa olmazlarımız nelerdir? Hangi hususlar cok onemlidir de hangileri geciştirilebilir? Bunların İslÂmî bir zihniyetle tesbîti hayatı kolaylaştıracak ve guzelleştirecektir. Cunku İslam ’ın yaşanması fıtratımızın yaşanmasıdır.
VİCDANIN SESİNİ DİNLE
Doğan Cuceloğlu'nun şoyle bir tesbîti vardır:
“Turk toplumu olarak cemiyeti cocukların nazarına cok fazla veriyoruz. “Şoyle yaparsan insanlar boyle derler, boyle yaparsan şoyle derler” gibi. Bunun sonucunda insan, toplumu gozunde cok buyutuyor, davranışlarını topluma gore ayarlıyor. “Toplum şoyle der, boyle der” deyip duracağımıza, “şu davranışı yapmış birisi olarak kendini nasıl hissediyorsun?” diyerek cocuğu kendi vicdanının sesini dinlemeye dÂvet etsek daha isÂbetli davranmış oluruz.”
Cuceloğlu boyle soyluyor.
KanÂatime gore, bir adım daha atarak keşke şoyle diyebilseydi:
“Şu davranışı yapmış, şu sozu soylemiş birisi olarak, Yuce Allah ’ın huzurunda kendini nasıl hissediyorsun?”
Bu meselenin doğrudan doğruya kulluğumuzla ilgili olduğunu, dolayısıyla cok onem arz ettiğini duşunuyorum. Toplumun ne diyeceğinin cok onemli olmadığını, hatta hic onemli olmadığını duşunuyorum.
Bu acıdan hukuk alanı, eğitim oğretim alanı, ticÂrî faÂliyetler ayrıca ele alınmalıdır. Beraber bulunduğunuz insanlara bir şekilde zarar veriyorsanız, eğitici-oğretici durumundaysanız, insanların ne diyeceğini mecburen onemsemek durumundasınız. Yonetici durumundaysanız h kezÂ.
Şimdi bir Musluman olarak, duz bir mantıkla meseleyi ele almaya calışalım:
Niyet, soz ve davranışlarımızı ayarlarken “insanların ne diyeceği son sıralarda yer alması gerekir. Bizim icin aslolan Yuce Yaratıcımızın ne diyeceğidir.” Bizim kulluğumuz topluma değil, Allah ’adır. “Aslolan hayÂta uymak değil, hayatımızı hakka uydurmaktır.” İnsanlar bizi ovmuş veya sovmuş olabilir. Alkışlamış veya yuh cekmiş olabilirler. Buna gulup gecmek gerekir. Bizim, insanların takdirini kazanmak, onlardan şeref ve itibar beklemek diye bir meselemiz yoktur, olamaz da. Bunlar boş şeylerdir. DahÂsı gizli şirktir. Biz insanların hizmetini gorurken de dikkatimiz hep Yuce Allah ’a donuk durmalıdır. Ne bekliyorsak sadece O ’ndan beklemeliyiz. Bu, Allah ’tan gayrılara karşı tam bir bağımsızlıktır.
“Uğraşma halk ile dîvÂne gonul
Beyhûde ettiğin kavgalar nedir?
Kalbine koyma hic, “ne soyler bu nÂs”
Gelir gecer, bunda sadÂlar nedir?”
KULA KULLUK EDİLMEZ
Bizim nazarımızda “kula kulluk” olur şey değildir. Yeri geldiğinde “ne derlerse desinler” deyip kendi doğrularımızı yaşamalı, rol yapmayıp kendimiz olmalıyız.
İnsanların ne diyeceğini onemsediğimizde zor durumda kalırız. Her bir insan grubunun bizden beklentisi, bize munasip gorduğu rol değişik olabilir. Biz davranışlarımızı hangisine gore ayarlayacağız?
Dikkatimizi kendi icimize, vicdanımıza cevirmek, birinci cozume gore daha isabetli olabilir. Kişi kendini yaşayabilir. Ne var ki, burada vicdÂni duyarlılık soz konusu olacaktır. Sorumluluk şuuru yetersiz bir insanın kendi icine donmesi neyi halledecektir? Vicdanı ona ne soyleyecektir? Vicdan sonmuşse, her turlu haltı işleyip, hicbir şey olmamış gibi bir psikolojik tavır sergileyebilir.
Bu iki cozum şekli lÂik bir kafanın bulduğu hÂl tarzlarıdır. Yuce Allah ’ın ne diyeceği gundem dışı tutulursa, geriye bu ikisi kalacaktır.
RABBİMİZ NE DİYECEK?
Gelelim “Rabbimizin ne diyeceği” meselesine:
Yuce Allah, Zariyat sûresinde, “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmaktadır. “Biz Allah ’a Âitiz ve yine O ’na doneceğiz.”
Bu anlayış, son derece guvenilir bir kapıya kapağı atmaktır.
Sahibimiz Allah ise, istisnÂsız her şeyimizi O ’na borclu isek, elbette O ’nun bizi beğenip-beğenmediği, sevip sevmediği cok onemlidir. Bu sebeple sozu soylemeden, davranışı gercekleştirmeden niyetimizi hÂlis tutmak, sadece O ’nun rızasını esas almak cok onemli bir mesele olarak karşımıza cıkıyor. Şu hÂlde odaklandığımız nokta “Allah rızası” olacaktır. Bunun aksi gizli şirktir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Taif donuşu, “Sen benden rÂzı isen, ben bu cektiğim acılara aldırış etmem” buyurmuşlardır. Bu demektir ki; “ana hedefimiz Allah rızasıdır.” Gerisi teferruattır.
ALLAH ’A KUL OLMAK
Allah ’a kul olmak, “derler, demişler, diyecekler” cengelinden kurtulmaktır. Kadir-i mutlaktan guc alarak hayatta hayrı ve guzelliği coğaltmaya, şerri azaltmaya calışmak tam Muslumanca bir tavırdır.
O kapıya kul olup ne bekliyorsak oradan beklemek... Bundan buyuk izzet, bundan buyuk şeref olamaz.
Kaynak: İdris Arpat, Altınoluk Dergisi, Sayı: 378, Ağustos 2017
İslam ve İhsan