
Ehli Beyt ’ten Altın Silsile ’nin dorduncusu İmam Cafer-i Sadık Hazretlerinin butun Muslumanlara ornek ibadet hayatı.CÂfer-i SÂdık Hazretleri, uzleti tercih edip kendini ilme ve ibadete vermiş, Âbid, zÂhid, huşû hÂlinde yaşayan buyuk bir Allah dostudur.
İMAM CAFER-İ SADIK ’IN EDEBİ İmÂm MÂlik -rahmetullÂhi aleyh- onun hakkında şoyle der:
“CÂfer-i SÂdık Hazretleri ’nin huzûruna varırdım. O, guzel ve nukteli sozlerden hoşlanır, dÂim tebessum hÂlinde bulunurdu. Yanında Nebî -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- zikredildiğinde ise hemen toparlanır, Âdeta rengi sararırdı.
İMAM CAFER-İ SADIK ’IN BULUNDUĞU UC HAL Yanına uzun zaman gidip geldim. Onu hep şu uc hÂlden biri uzere gorurdum: Ya namaz kılar, ya oruclu olur veya Kur ’Ân-ı Kerîm okurdu.
Abdestsiz olarak hadîs-i şerîf rivÂyet ettiğini hic gormedim. MÂlÂyÂnî konuşmazdı. Haşyetullah sebebiyle yureği titreyen Âbid ve zÂhidlerdendi.
İMAM CAFER-İ SADIK ’IN İNFAKI Yanına vardığımda mutlak kendi altındaki minderi alıp bana ikram ederdi…”[1]
İMAM CAFER-İ SADIK ’IN İBADETİ CÂfer-i SÂdık -rahmetullÂhi aleyh- ibadetler hususunda şoyle buyururdu:
“Namaz, her takv sahibi icin (Hakk ’a) yakınlıktır. Hac, her gucsuzun cihÂdıdır. Bedenin zekÂtı oructur…
Sadaka vermek sûretiyle, rızkın uzerinize bolca inmesini sağlayınız. ZekÂt vererek mallarınızı koruyunuz. İktisatlı davranan, fakir duşmez. Tedbir, hayatın yarısıdır. İnsanlarla dost olmak, aklın yarısıdır… Anne-babasını uzen, onlara Âsî olmuş olur. Musîbet zamanında sabredemeyip feverÂn eden, sevÂbından mahrum kalır… Allah TeÂl sabrı musîbet miktÂrınca, rızkı da ihtiyac miktÂrınca indirir. Kendisine verilen malı idÂreli kullananı Allah TeÂl rızıklandırır. Malını sacıp savuranı ise Allah TeÂl mahrum bırakır.”[2]
HAC İLE İLGİLİ SORULAR SufyÂn-ı Sevrî -rahmetullÂhi aleyh- şoyle anlatır:
“Hac icin Mekke ’ye gittim. CÂfer bin Muhammed ’i Ebtah ’da devesini cokturmuş hÂlde gordum. Ona:
«–Ey RasûlullÂh ’ın evlÂdı! Vakfe mekÂnı neden Meş ’ar-i Haram ’da değil de Harem ’in otesinde kılındı?» dedim. Şoyle cevap verdi:
«–KÂbe AllÂh ’ın evi, Harem perdesi ve vakfe yeri de kapısıdır. Kullar O ’na varmayı dileyince, onları tazarrû ve niyaz hÂlinde kapıda durdurdu, vakfe yaptırdı. İceri girmelerine izin verince onları ikinci kapıya, Muzdelife ’ye yaklaştırdı. Cok yalvarıp yakardıklarını ve fazlasıyla gayret gosterdiklerini gorunce onlara merhamet etti. Merhamet edince de onlara kurbanlarını takdim etmelerini emretti. Onlar kurbanlarını keserek kirlerini giderip gunahlardan temizlendiklerinde ise onlara evini ziyaret etmelerini emretti.»
«–Peki teşrîk gunlerinde oruc tutmak neden mekruh goruldu?» diye sordum. CÂfer-i SÂdık -rahmetullÂhi aleyh-:
«–Cunku insanlar AllÂh ’ın ziyafetindedirler. Misafirin oruc tutması hoş gorulmez.» diye cevap verdi.
«–KurbÂnın olayım, fayda vermeyen bir bez parcası olduğu hÂlde, insanlar KÂbe ’nin ortulerine ne diye yapışıyorlar?» dedim. Şoyle cevap verdi:
«–Bu, birine karşı curum işleyen ve curmunu bağışlaması icin o kişinin eteklerine yapışıp etrafında donen kişinin hÂline benzer.»”[3]
İMAM CAFER-İ SADIK ’IN İBADET VECDİ Yine CÂfer-i SÂdık -rahmetullÂhi aleyh- gonlundeki ibadet vecdinin bir ifÂdesi sadedinde şoyle buyurmuştur:
“Allah TeÂl ’nın «Ey îmÂn edenler!» hitÂbındaki lezzet, kişiden ibadet ve tÂatin butun yorgunluk ve ağırlığını giderip yok eder (bilÂkis ibadetleri mÂnevî bir ziyÂfet hÂline getirir).”[4]
İMAM CAFER-İ SADIK ’IN TEFEKKURU CÂfer-i SÂdık -rahmetullÂhi aleyh- geceleyin kabristana gider ve şoyle derdi:
“–Ey kabir ehli, ne oluyor da sizi cağırdığım zaman cevap vermiyorsunuz?”
Sonra kendi kendine:
“–VallÂhi onlar ile cevÂbın arasına girildi. Sanki şimdi ben de onlar gibi oldum ve aralarına katıldım!” diyerek kıbleye yonelir, fecrin doğuşuna kadar tefekkur ve ibadetle meşgul olurdu.[5]
Dipnotlar:
[1] Kādî IyÂz, Tertîbu ’l-MedÂrik, II, 52; İbn-i Hacer, Tehzîbu ’t-Tehzîb, II, 104-105; Muhammed Ebû Zehra, el-İmÂmu ’s-SÂdık, s. 76-77.
[2] Ebû Nuaym, Hilye, III, 194-195; Mizzî, Tehzîbu ’l-KemÂl, V, 89.
[3] Zehebî, TÂrîhu ’l-İslÂm, IX, 92.
[4] Bursevî, Rûhu ’l-BeyÂn, II, 185, [el-Bakara, 183].
[5] Menbicî, Tesliyetu Ehli ’l-MesÂib, s. 192-193.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Cafer-i Sadık (rahmetullahi aleyh), Erkam Yayınları
İslam ve İhsan