
Genellikle insanlar hep profesyonelliği hedeflerler. Hangi saha olursa olsun hedef, konusunda en ust bilgi ve donanımla mucehhez bir kişilik inşa etmektir. Bazen bir konuda uzmanlaşmak insanın yıllarını alır, omurler bu uğurda harcanır.Toplumlar yetiştirdikleri kaliteli insanların omuzları uzerine medeniyetlerini inşa ederler. İnsan yetiştirme cabası urununu, onlarca yıllık cileli bir gayretin sonunda verir. Bazen daha da uzar bu surec. Yıllar yıllar sonra devşirilecek bir meyveye yatırım yapmak genellikle hesapcı zihniyetlerin hedeflerini bulandırır. Fıtratı icabı “Acul” yani aceleci olan insan hep yakın hedeflerin talibidir.
“Dindarlık” diğer anlatımıyla “İnancını pratik hayata uygulama” ameliyesi de, uygulayıcısı insan olması sebebiyle “acelecilik” vasfından kendini kurtaramaz.
MekÂndan munezzeh olan Allah ’a ne bir adım yaklaşmak nede ondan uzaklaşmak mumkundur. Genc yureklerin “Hemen her şey olup bitiversin!” heyecanı gelip bir omur uzunluğundaki sabır surecine carpıp paramparca oluverir. “Yolun Yaratıcısı” insandan ani parlamaları, kucuk zamanlara tıkıştırılmış ozensiz birikimleri değil, sabır potasında imbiklenmiş “ruh kıvamı”nı istemektedir.
Tarihimizde ruhları sağaltma vazifesini yuklenmiş tekke ve dergÂhlar “Cile, Erbain” gibi formlara burunmuş eğitim metotlarıyla, saliklere sabrı hece hece talim etmişlerdir. Yurunecek yol, kat edilecek mesafe; başlangıcı itibariyle şehadet, son noktası ise “Razı oluş ve Razı kılış” zirvesinde son nefesi verme bahtiyarlığıdır. Binlerce yol kesici eşkıyanın etrafını cepecevre kuşattığı bu yol ne bitesi, ne geri donulesi bir mahiyet arz eder. Durmaksızın, beklemeksizin insanın takati nispetinde yol aldığı bir “Sabır Surecidir” dindarlığı…
KUL OLMA KARARLILIĞI Her konuda ovulen hedef gosterilen “profesyonellik” mevzu dindarlık olduğu vakit farklı bir mahiyet arz edebilir. Hayatınızı inancınıza gore şekillendirmeye karar verdiğiniz, “kul olma” kararlılığınızı dua dua, tovbe tovbe “Arşın Eşiğine” sunduğunuz karar ve başlangıc anınız cok bereketlidir;
Her yana, her yone imanınızın penceresinden bakarsınız. Yeni yeni oğrendiğiniz butun bilgiler heyecandan kabına sığmayan kalbinizde reddedilemez bir nass halinde yer edinir. Yakaladığınız halin oncesinde yaşadığınız gecmişiniz derin bir pişmanlıkla hafızanızda canlanır. Etrafınızda sizin bulduğunuza donup bakmayan, yanından gafletle gecip gidenlere karşı once acıma sonra hafif bir kızgınlık kaplar yureğinizi…
Doğrularınızı tartışmazsınız, oğrendiklerinizi yaşamaktan kimsecikler sizi alıkoyamaz. Her ne kadar renkleriniz siyah ve beyaz kadar netse, ara renkler henuz skalanızda yer edinmese de hayat size guzeldir.
OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ YAPABİLDİM Mİ? Heyecanla uyanılan teheccutler, yolu gozlenen sohbetler, dost meclisleri, “yanlış yaparım.” korkusuyla oluşan tereddutler, “olması gerektiği gibi yapabildim mi acaba?” şeklinde surekli tekrarlarla vesvese haline gelen titizlikler…
Bir bulut gibi kaplar imanınız hayatınızı ve başlangıc bereketinin rahmetiyle sırılsıklam olursunuz. Lakin ebedi hayatın meşakkatli imtihanları yeni başlamaktadır. Oncelikle etrafınızı saran anlayışsızlık ve anlamsız sağırlık umitlerinizi soldurur. Gun icinde ibadetlerinize engel olmak icin sacma sapan engeller uretenlerle karşılaşırsınız. “Her şey zamanında guzel, senin icin henuz erken değil mi?” diye akıl verenleri mi ararsınız, “Kalp temizliği onemli, sen kalbini temiz tut!” cok bilmişliğiyle nasihate soyunanları mı?
Bir diğer handikabınız netice beklentisi olarak gelip dikilir karşınıza… Anlaşılmamak, saygı gormemek, sebebi belirsiz adı konulmamış duşmanlıklar belirir onunuzde. Yola cıkarken size cok hafif gelen yukunuz yol uzadıkca ağırlaşmaya başlar. Ustelik ufukta netice adına hicbir şey de gorunmez.
DİN İKİ TURLU YAŞANIYOR Eski alışkanlıklar, her an aralarına donmenizi bekleyen eğlenceli arkadaşlıklar etraftan size işveyle goz kırpar. Zaman uzar, yuk ağırlaşır, engeller bir biri peşi sıra sokun eder.
İşte bu noktada onunuze iki yol cıkar. Birincisi amator bir heyecanla başladığınız dindarlığınızda profesyonelleşmeye yonelmektir. Daha azıyla yetinmek, olcuyu kacırmamak, otelemek, yavaş yavaş bazı şeylerden vaz gecmekle başlar bu surec. Dun azimetlerle amel ederken bu gun ruhsatların araştırıcısı oluverirsiniz.
İkindi namazlarının sunnetleri “gayri Muekketlikten” hic kılınmama noktasına taşınır. Bankaların onunden hızla gecerken telefon defterinizde banka muduru dostlarınızın numaraları yekûn tutar. Daha “geniş” daha “relaks” bir mumine donuşmeye başlarsınız.
Kandil geceleri, ramazan ayları eski yoğunluklarınıza donuş imkÂnı hazırlar ama saman alevi gibi gelip gecici yonelişlerdir bunlar. “Dunyadaki nasibini de unutmayan” devlet yonetimi ve hukuki anlamda laikliğe sıcak bakmasa da kendi dunyasında coktan sekulerliği ilan etmiş bir kıvamdır yaşanan.
İki arada bir derede cıkış yolları, mazeretler, ama ’lar uretmek, yolda edindiğiniz biriktirdiğiniz şeylerin ayağınıza dolanması, ancak “Ummet olma” kavramının alt başlığı olarak anlam kazanabilecek aidiyetlerin on plana cıkıp elinizi kolunuzu bağlaması en acı sonuclar olarak gelir dikilir onunuze! Peygamberler tarihini farklı bir gozle tetkik ettiğimizde goruruz ki; hicbir Resul mazeret uretmemiş, ama ’ları uzerine cıkarımlar yapıp kendince farklı yollar ihdas etmemiştir. İzinsiz tebliğ mekÂnını terk ettiğinde Hz. Yunus ’u, Mısır ’ın dış mahallelerinde kavgaya tutuştuğunda Hz. Musa ’yı, can havliyle inkÂrcı oğluna sahip cıkarken Hz. Nuh ’u, son noktada tovbeye yuzunu donmuş, teslim olmuş, Hakk ’ın hatırını en ust noktada tutar goruruz.
YUNUS ’UN YOLU İkinci yolsa Yunusca yaşanan bir yoldur. Kırk yıl bıkmadan usanmadan her gun dağdan odun hamallığı yapmak ve “Doğruluk Kapısı” bildiği eşikten odunun bile eğrisinin gecmesine musaade etmemek, bir gun bile “Ben gonlu hikmetle dolup taşan biriyim, bu anlamsız sorumlulukları artık başkaları yapsın!” demeden, başı onde, gozleri yerde biteviye devam eden bir kıvam bulma serencamı… Hz. Bilal ’in Hz. Hubeyb ’in, Hz. Ammar ’ın son nefeslerine kadar ilk gunku heyecanla yaşamaya devam ettikleri yaşam tarzı... Ara ara Koca Halife Omer ’in yaptığı gibi, Peygamber Sırdaşı Huzeyfet-ul Yemani ’yi bir kenara cekip; “Ey Huzeyfe hele bak halime, yapıp ettiklerimi nasıl gorursun? Omer ’in hali nicedir?” diyerek kendini nifak konusunda muhasebe ettiği bir hayat şekli…
Eksilterek değil arttırarak, kurnazlaşarak değil derinleşerek, yıpranarak değil her gun tazelenilerek başarılan bir kıvamı tutturmak elbette ki zorların zoru. “Razı olmuş ve Razı kılmışların makamı” zaten sıradanlıkların ve sabırsızlıkların ulaştırmayı başaramayacağı kadar sarp ve yucedir.
İLK GUNKU HEYECANLA Ustaların işlenmesinde aciz kaldığı, murcların, cekiclerin, keskilerin darbeleriyle titrediği mermerler, su damlalarının asırlık gayretleriyle, yumuşacık sabırlarıyla şekil alır da insanı hayrette bırakır. İlk gunku safiyetini bozmadan, sebeplere, neticelere takılmadan, yozlaşmadan, başkalaşmadan sadece uzerine duşeni yapmak ve teslim olmak, yerlerin goklerin var edicisine, Rahim, Rahman, Vedud ve Ğayur olan Mevla ’ya hesapsız, kitapsız, beklentisiz teslim olmak ve başlangıc anındaki tazelikle, tukenmez sabırla yola devam etmek...
Kaynak: Hasan Tahsin Karaman, Altınoluk Dergisi, Sayı: 361
İslam ve İhsan