
Ayet ve hadislerle Allah'ın kullarına verdiği nasihatler... “Mu ’minler ancak kardeştirler.” (HucurÂt sûresi (49), 10)Bu Âyetin devamında “Oyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını duzeltin, Allah ’dan sakının ki size acısın” buyurulur.
Kardeşlik, karşılıklı birbirlerine hayırlı ve faydalı olmayı, birbirine yardım etmeyi, birbirinin sevinc ve kederine ortak olmayı gerektirir. Bunlar ise, aşağıda gelecek olan ilk hadisin acıklamasında goruleceği gibi nasihatten sayılır.
Bu Âyette anılan din kardeşliği, İslÂm nazarında neseb ve kan kardeşliğinden daha onemli ve sağlam gorulerek one gecirilmiştir. Dinin bir prensibi olmak uzere, nesep kardeşliği, dini, İslÂm ’ı inkÂr halinde bir kıymet ifade etmez ve kopar. Ama din kardeşliği neseben kardeşi olan birini reddetmekle sona ermez, devam eder. Burada kardeş tabirinin kullanılması beliğ bir teşbihtir. Cunku, insanların birbirine en yakın olanları, bir anne ve babadan meydana gelen kardeşlerdir. Doğum hayatın kaynağıdır. İman ise, ebediyyen bÂkî olmanın kaynağıdır. O halde ebedî olan, gecici olandan daha ustun olacaktır.
Dinde kardeşliğin gereği, iki fert ve veya iki mu ’min cemaat birbirlerine darıldıkları veya araları bozulduğu takdirde, hemen aralarını bulup barıştırmaktır. Aksi takdirde kardeşlikleri zayıflar, kuvvetleri kaybolur, kÂfirlere karşı mucÂdele gucleri kalmaz.
“Ben size oğut veriyor, sizin iyiliğinizi istiyorum.” (A ’rÂf sûresi (7), 62)
Bu Âyet-i kerîme, Nuh aleyhisselÂm ’dan haber vermekte olup tamamının anlamı şoyledir: “Size Rabbimin gonderdiği gercekleri duyuruyorum, size oğut veriyorum ve Allah tarafından gelen vahyile sizin bilemeyeceklerinizi biliyorum.”
Butun peygamberlerin risÂleti birdir. Butun peygamberler Allah ’dan aldıkları vahyi insanlara tebliğ edip, ulaştırmışlardır.
NASİHATIN UC ŞARTI
“Size nasihat ediyorum” demek, size olgunluk ve kemÂl yolunu gosteriyorum, iyiliğinizi ve hayrınızı arzu ediyorum, samimiyetle kurtuluşunuzu istiyorum demektir. Nasihatın uc şartı olduğu soylenir:
*Muslumanların uğradığı musibetlere kalben uzulmek,
*Muslumanlara nasihat etmekte bıkıp usanmamak,
*İnsanlar gercekleri bilmeseler ve hatırlatmayı hoş gormeseler bile, onlara kurtuluş yollarını gostermek.
“Ben sizin icin emin bir nasihatcıyım.” (A ’rÂf sûresi (7), 68)
Bundan onceki Âyetle aynı mÂhiyette olup, peygamberlerin ummetleri ve insanlık icin birer nasihatcı olduklarını ve onların Allah ’ın birliğine, tevhîd akidesine davet ettiklerini bu defa Hûd aleyhisselÂm ’ ın dilinden bildirmektedir. Peygamberler “emîn” yani kendilerine cok guvenilen kimselerdir. Onlar, her şeyden once risÂletin tebliğinde emin olup, asla yalan soylemezler. Bu durum istisnasız butun peygamberler icin boyledir.
ALLAH'IN VERDİĞİ NASİHATLERLE İLGİLİ HADİSLER
Ebû Rukayye Temîm İbni Evs ed-DÂrî radıyallahu anh ’ den rivayet edildiğine gore, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem :
“Din nasihattır” buyurdu. Biz kendisine:
– Kimin icin nasihattır? dedik. Peygamber Efendimiz:
- “Allah, Kitabı, Resûlu, mu ’minlerin yoneticileri ve tum muslumanlar icin nasihattır” buyurdu.
(Muslim, ÎmÂn 95. Ayrıca bk. BuhÂrî, ÎmÂn 42; Ebû DÂvûd, Edeb 59; Tirmizî, Birr 17; NesÂî, Bey ’at 31, 41)
DİNİ AYAKTA TUTAN NASİHATTİR
Nasihat, Arap dilinin en kapsamlı kelimelerinden biridir. Bazı dil bi-limciler, Arapcada nasihat ile felah kelimeleri kadar dunya ve ahiret hayırlarını bunyesinde toplayan kelime olmadığını soylerler.
Nasihat sozlukte oğut vermek, iyi ve hayırlı işlere davet, kotu ve şer olan şeylerden nehyetmek, bir işi sadece Allah rızası icin yapmak, yırtık olan elbiseyi dikmek, balı mumundan suzup arındırmak gibi cok ceşitli ve muhtevalı mÂnalar ifade eder.
Hadisin anlamı “Dinin direği ve dini ayakta tutan nasihattır” demektir. Buna gore nasihat, neredeyse din ile aynı manada kullanılmış gibi bir intib vermektedir. Bu, konunun onemini anlatması acısından boyledir. Nitekim, “Hac ArafÂttır” (Tirmizî, Tefsîru sûre (2); Ebû DÂvûd, MenÂsik 68) hadisi de, haccın temelinin ve hac sayılmasının şartının ArafÂt ’ta bulunmak olduğunu, ArafÂt ’ta bulunmayanın haccının olmayacağını anlatır.
Nasihat hadisi, cevÂmiu ’l-kelim denilen, az sozle pek cok mÂnalar ifade eden hadislerden biridir. Bu sebeble İslÂm Âlimleri, nasihat hadisini, İslÂm ’ın esasını oluşturan hadislerden biri ve en onemlisi kabul ederler.
Bu kısa acıklamalar, nasihatın, dilimizde cokca kullanılan, buyuğun kucuğe verdiği sozlu oğutlerden ibaret olmadığını ortaya koymuş oluyor.
Şimdi nasihatla kastedilen geniş ve kapsamlı mÂnalara ve anlatımlara, hadiste zikredilen esaslar dahilinde acıklamalar getirebiliriz.
DİNİN ALLAH İCİN NASİHAT OLUŞU
Bir mu ’min icin oncelikler vardır. Bunların başında Allah ’a iman, ilk sırada yer alır. Tabiî ki Allah ’a iman, sadece “inandım” demekle yerine gelmiş olmaz. Nitekim Âyet-i kerîmede: “İnsanlar “inandık” demekle, imtihandan gecirilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?” [Ankebût sûresi (29), 2] buyurulur. İşte dinin Allah icin nasihat oluşunun ilk basamağı Allah ’a imandır. O ’na şirk koşmamak, O ’na kulluk ve ibadette ihlÂslı davranmak, daima Allah ’a itaat uzere olmak, O ’na isyandan şiddetle kacınmak, Allah icin sevmek, Allah icin buğz etmek, Allah ’a itaat edene dost, isyan edene duşman olmak, Allah ’ı inkÂr edenlerle cihad etmek, nimetlerine şukretmek, insanları bu sayılan vasıflara dÂvet ve teşvik etmek, butun insanlara nezÂket gostermek; işte bunlar Allah ’a imanın gereği ve dinin Allah icin nasihat oluşunun îcabıdır. Muslumanın butun soz ve davranışlarında bunların gereğini yerine getirmesi, hem dunyada hem de Âhirette kendisine fayda verir.
DİNİN ALLAH'IN KİTABI İCİN NASİHAT OLUŞU
Allah ’ın Kitabından maksat Kur ’Ân-ı Kerîm ’dir. Bir musluman, butun semavî kitapların Allah katından indirildiğine, Kur ’an ’ın o kitapların sonuncusu ve onlara şahit olduğuna inanır. Bu konudaki inanc temelleri şunları da icine alır: Kur ’an ’ın Allah kelÂmı olduğu, Allah tarafından gonderildiği ve yine O ’nun tarafından korunacağı, kul sozlerinden hicbirinin ona benzemediği, kullardan hicbirinin onun bir benzerini getiremeyeceği gerceklerini kabul edip inanmak. İşte butun bunlar, Kur ’an ’a yonelik inanc esaslarıdır.
Dinin Kur ’an icin nasihat oluşuna şu prensipleri de ilÂve etmemiz gerekir: Kur ’an ’ı okumak ve hıfzetmek. Cunku Kur ’an ’ı okumakla ilim ve irfan kazanılır; nefs temizliği ve gonul saflığı elde edilir; insanın takvÂsı artar. O halde Kur ’an ’ı okumak, sadece lafzını okuyup sevap kazanmak değil, Kur ’an bilgisine sahip olmaya gayret etmek anlamındadır. Şunu da hemen ifade edelim ki, Kur ’an okumakla insan buyuk sevap kazanır ve Kur ’an kendisini okuyana şefaatci olur. Ancak bunların tahakkuk etmesi icin bir takım şartların yerine getirilmesi gerekir.
Kur ’an okurken ona saygı ve ta ’zim gostermek, tecvidine ve ÂdÂbına riÂyet ederek okumak, harflerinin hakkını vermek, huşû icinde okumak gerekir. Bu konu, Kur ’an ’ın kıraati ile ilgili kitaplarda genişce ele alınır.
Kur ’an ’ı okurken mÂnalarını duşunmek, Âyetlerin mahiyetini anlamaya calışmak icab eder. Nitekim Allah TeÂlÂ: “Bunlar Kur ’an ’ı duşunmezler mi? Yoksa kalbleri kilitli midir?” [Muhammed sûresi (47), 24] buyurarak bizi uyarır.
Kur ’Ân-ı Kerîm ’i musluman nesillere oğretmek, Kur ’an ’ın korunması konusunda onlara mes ’uliyetlerini hissettirmek, ona dil uzatanlara karşı mudafaa gorevini yerine getirmek, her muslumanın vazifesidir. Kur ’an ’ı oğrenmek ve oğretmek bizler icin izzetin, şerefin ve saadetin onemli bir vesilesidir. Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız Kur ’an ’ı oğrenen ve oğretenlerinizdir” (BuhÂrî, FezÂilu ’l-Kur ’Ân 21) buyurmuşlardır. Butun muslumanların Kur ’an ’ı okumayı oğrenmeleri ve ayrıca onu anlamaya calışmaları, uzerlerine duşen onemli gorevlerden biridir. Butun yeryuzu muslumanları, buna ozel bir ilgi ve ihtimam gostermelidirler. Cunku bu konu, muslumanların muştereklerinin başında gelir.
Kur ’an ’ı anlamak ve onunla amel etmek esastır. Anlama azmi olmadan ve sevap kazanma duygusundan mahrum olarak sadece okumak ve amel etmeksizin sadece anlamak bir hayır ve fazilet olarak kabul edilemez. Amel edilmeyen bilgi fayda vermediği gibi hoş da karşılanmaz. Allah TeÂlÂ: “Ey iman edenler! Nicin yapmadığınız şeyi soyluyorsunuz? Yapmadığınız şeyi soylemeniz Allah katında buyuk gazaba sebeb olur.” [Saf sûresi (61), 2-3] buyurur.
Kur ’an ilimlerinin her birini oğrenmek, neşretmek, muhkemini, muteşÃ‚bihini, nÂsih ve mensûhunu, umum ve hususunu bilmek de ummet uzerine farz olan hususlardır. Bu konularda Âlim yetiştirilmezse topyekun ummet sorumlu olur.
Buraya kadar ana hatlarına işaret etmeye calıştığımız hususlar, dinin, Kur ’an icin nasihat oluşunun cercevesini meydana getirir.
DİNİN ALLAH'IN RESULU İCİN NASİHAT OLUŞU
İslÂm, Allah katından insanlığa gonderilen son din, Kur ’an son kitab olduğu gibi, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de en son peygamberdir. Bir mu ’minin Peygamber Efendimiz ’le ilgili inancı şu esasları da ihtiva etmelidir. Hz. Muhammed ’in Allah ’ın elcisi olduğunu kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek. Allah Resûlu ’nun Kur ’an ve sahih sunnetle getirip bildirdiklerine iman etmek. Onu sevip itaat etmeyi, Allah ’ı sevip itaat etmek gibi kabul etmek. “Ey Muhammed de ki: “Allah ’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve gunahlarınızı bağışlasın”[Âl-i İmrÂn sûresi (3), 31]; “Peygambere itaat eden Allah ’a itaat etmiş olur”[Nis sûresi (4), 80] gibi Kur ’an Âyetleri bunun delîlidir. Allah ’ın Resûlu ’nu dost edinenleri dost, duşmanlarını duşman bilmek. Ehl-i beytini ve ashÂbını sevmek, Peygamber ’e inanmanın gerekleridir.
Hz. Peygamber ’in sunnetini ihya edip hayata gecirmek, bid ’attan ve bid ’atcılardan kacınmak, İslÂm ’ın dÂvetini yeryuzune yaymak, sunnet ilimlerini oğrenmek, bunları başkalarına da oğretmek, ilmi oğrenir ve oğretirken edeblerine riÂyet etmek, Âlimlere saygı gostermek, terbiye ve nezÂket kÂidelerine uymak, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ’ in ahlÂkıyla ahlÂklanıp edebiyle edeplenmek gibi gorev ve sorumluluklar, her muslumanın hassasiyetle uyması gereken esaslardır.
Belli başlılarını sıralamaya calıştığımız bu prensipler, dinin, Allah ’ın Resûlu icin nasihat oluşunun ne anlam ifade ettiğini ortaya koyar.
DİNİN MU'MİNLERİN YONETİCİLERİ İCİN NASİHAT OLUŞU
Hadiste gecen “eimme” tabirini, yoneticiler diye tercume ettik. Esasen bu kelime, “imam” kelimesinin coğuludur. İmam ise, toplumun onunde bulunan ve onlara onderlik yapan, toplumun da kendisine uyduğu kişidir. Daha ozel anlamıyla imam, İslÂm ummetinin başında bulunan liderdir. Ummet denilmesinin sebebi de, bir imama tabi olduklarındandır. Bu lidere imam, halife, emir, sultan ve bunlara benzer isimler verilmiştir. Hangi adla anılırsa anılsın, imam, ummetin onunde onlardan sorumlu olan ve onları yoneten kişidir. Toplum icinde devletin yoneticisi adına hukum verme yetkisine sahip kılınan herkes, her seviyedeki yonetici bu tabirin kapsamına girer. Ayrıca toplumda doğruyu ve yanlışı bildirme vazifesiyle mukellef olan Âlimler, insanlara ornek olması gereken murşidler ve muslihler de bu tabirin muhtevasına dahildirler.
Muhteva tesbitini yaptıktan sonra, konunun esasına yonelik acıklamalara gecebiliriz.
Muslumanları yonetenler, onların işlerinin başına gecenler, muslumanlardan olmalıdır. Cunku muslumanların kendilerini yonetenlere itaat etmeleri bir farîza, bir vecîbe, bir zorunluluktur. Musluman olmayanlara nasıl itaat edilebilir? Allah TeÂl şoyle emreder: “Ey iman edenler, Allah ’a itaat edin, Resûle itaat edin ve sizden olan buyruk sahibi yoneticilere itaat edin” [Nis sûresi (4), 59]. Bizlerin yoneticilere nasihatımız, onlara karşı vazifemiz, kendilerinin iyi ve durust olmalarını, doğru yolu bulmalarını, adaletli davranmalarını istemektir. Onlara karşı saygımız ve sevgimiz, şahıslarını tanımamıza veya birtakım ozel işlerimizi onlar vasıtasıyla gercekleştirmemize bağlı olamaz. Boyle bir saygı ve sevgi dinimiz nazarında makbul de sayılmaz. Yoneticilerin Âdil idareleri altında butun islÂm ummetinin birliğini ister, bunun icin gayret ederiz. İslÂm ummetinin parcalanmışlığı yureğimizi yaralar; insanların zÂlim yoneticilerin zulmu altında inlemesi, icimizi parcalar. Bu sebeble “yeryuzunu, Allah ’ın hÂlis kulları, gercek mu ’minler idare etmelidir” deriz ve bunun tahakkuku icin var gucumuzle calışmamız gerektiğine inanırız.
DİNİN İDARECİLER İCİN NASİHAT OLUŞU
Dinin idareciler icin nasihat oluşu, şu prensipleri de icine alır:
*Hak uzere oldukları surece onlara yardımcı olmak, hakdan ayrılmamaları yonunde onları uyarmak, yaptıkları yanlışları hatırlatmak, bunları yaparken kendilerine karşı yumuşak ve nezÂket kÂideleri icinde davranmak, yoneticilerine nasihatkÂr olmayan, zÂlime “sen zÂlimsin” demeyen, nasihatcılarının ağzı kilitlenmiş, hak soze karşı da kulakları tıkanmış olan bir ummette hayır olmayacağını bilmek.
*Emir olan kişinin arkasında namaz kılmak, ona toplamakla yukumlu olduğu zekÂtı vermek, onunla birlikte cihada gitmek, kendisine hayır dua etmek, yalancı ovgulerle onu aldatmamak.
*İşaret ettiğimiz bu noktalar, dinin imamlar yani yoneticiler icin nasihat oluşunun neler ihtiva ettiğini ortaya koyar. Bunların izahı ve uygulama safhası ile ilgili acıklamaların yeri burası değildir. İslÂmî ilimlerin her birinde, ilgili oldukları bolumlerde konuya gereken onem ve hassasiyet gosterilir. Ancak doğrudan doğruya devlet yonetimiyle ilgili eserler de telif edilmiştir. Belli başlı bilgileri bu ceşit eserlerde bir arada ve topluca bulabiliriz.
Âlimler, murşidler ve muslihleri de toplumun onderi ve yoneticileri olarak kabul edenler bulunduğunu soylemiştik. Buna gore, Allah ’ın Kitabı ve Resûlu ’nun sunnetinin anlaşılıp hayata gecirilmesinde Âlimlerin sorumlulukları cok buyuktur. Onlar Kitap ve Sunnet ’in emir ve yasaklarını, kendi heva ve hevesleri, sapık duşunce ve anlayışları doğrultusunda carpıtmaya calışanlara karşı koyma ve onların yanlışlarını, hatalarını ilmî bir tarzda reddetme mes ’uliyeti taşımaktadırlar. O halde oncelikle Âlimler, murşid ve muslihler dini cok iyi bilip, kendileri salah bulmuş olmalıdırlar. Kendileri salah bulmayanların başkalarını ıslah etmeleri mumkun olmaz.
Din Âlimleri, toplumu yoneten idarecilere, Allah ’ın Kitabı ve Resûlu ’nun sunneti yonunde nasihat etmeyi ve kendilerini hakka davet etmeyi buyuk ve şerefli bir gorev saymalı, bu hususta gorevlerini yerine getirmezlerse, Allah katında en buyuk sorumluluktan kacmış olmanın cezasını cekeceklerini bilmelidirler. Cunku “En buyuk cihad, zÂlim idareciye karşı hakkı haykırmaktır” (Ebû DÂvûd, MelÂhim 17; Tirmizî, Bey ’at 37). Bunu yerine getirmediği gibi, zÂlimlerin zulumlerine ortak olan, onları tutan, azgınlıklarına goz yuman, zalimlere ovguler yazanlar Allah katında nasıl makbul olabilir ve CenÂb-ı Hakk ’ın huzurunda nasıl hesap verebilirler?
Gercek Âlimler, her asırda ummete yol ve yon gostermiş, toplumu sapmaktan korumuş, yoneticileri de gerektiği şekilde îkaz etme gorevini yerine getirmişlerdir. Bunu yapmayanların bulunuşu, butun ulemayı, muslihleri ve murşidleri suclamayı gerektirmez, gerektirmemelidir. Cunku Âlimlere her asırda şiddetle ihtiyac duyulmuştur. Ummete duşen gorev, gercek Âlimlere tÂbi olmaktır.
DİNİN TUM MUSLUMANLAR İCİN NASİHAT OLUŞU
Butun muslumanların Âlim olması, Âlim olanlarının da her şeyi bilmesi mumkun değildir. Her yaştan, her renkten, her ırktan, her cinsten ve her seviyede insanıyla ummet bir butundur. Burada herkesin birbirine karşı vazife ve mes ’uliyetleri vardır. İşte bunları oğrenmek, oğretmek, din ve dunyalarına ait faydalı olan şeyleri insanlara gostermek, onlara yardımcı olmak, kusurlarını ortmek, onlara eziyet etmemek, iyilikleri emir, kotulukleri nehyetmek, başkalarını aldatmamak, haset etmemek, hurmet, şefkat ve merhameti aralarında yaymak, kendisi icin arzu ettiklerini onlar icin de istemek, kendi nefsi icin arzu etmediklerini onlar icin de istememek, canlarını, mallarını, ırz ve namuslarını korumak ve mudafa etmek, dinin butun muslumanlar icin nasihat oluşunun gereğidir.
Bu acıklamalardan sonra, nasihatın din ve İslÂm anlamına kullanıldığını soyleyebiliriz. Başlangıcta ifade ettiğimiz ve bu acıklamalarla gorulduğu uzere nasihat, yaygın olarak anlaşıldığı gibi sadece “oğut vermek” anlamında kullanılmış değildir.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
1. Nasihat dinin emirlerinden olup farz-ı kifÂyedir. Gucu yeten herkes, gucunun yettiği nisbette nasihatten sorumludur.
2. Nasihat sadece “oğut vermek” değil, dinin butun emir ve yasaklarını ihtiva eden bir mÂna taşır.
3. Muslumanlar bir imamın onderliğinde Allah, Kur ’an ve Resûl inancına dayalı ummet olma azmi, gayreti ve kararlılığı icinde bulunmak ve neticede yeryuzunde bunu gercekleştirmekle mukelleftirler.
4. Nasihatı kabul edilecek kişinin nasihat etmesi vÂcip olur.
5. Nasihat edene bir kotuluk geleceğinden korkulursa, onun nasihatı terketmesine ve şartlar teşekkul edinceye kadar beklemesine ruhsat vardır.
Kaynak: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan