
Hırsın caresi, hÂle rızÂdır. CenÂb-ı Hak, insanın dunya ve dunyalığa hırslı olmasına gazap eder. Cunku harîs insan; AllÂh ’ın iradesi karşısında, O ’nun muhteşem sırrından gafil olup da kendi Âciz aklını kullanan bir zavallıdır.Hazret-i MevlÂnÂ, bu hazin hÂli teşbihlerle idraklere yansıtır:
“Dunya hayatı bir ruyadan ibarettir. Dunyada servet sahibi olmak ise ruyada define bulmak gibidir. Dunya malı muayyen bir zaman dilimi icinde nesilden nesile aktarılarak yine dunyada kalır.”
“Dunyaya gonul verenler, tıpkı golge avlayan avcıya benzerler. Golge nasıl onların malı olabilir? Nitekim budala bir avcı, kuşun golgesini kuş zannetti de onu yakalamak istedi. Fakat dalın uzerindeki kuş bile bu ahmağa şaştı kaldı.”
Hırsın caresi, hÂle rızÂdır. CenÂb-ı Hak, insanın dunya ve dunyalığa hırslı olmasına gazap eder. Cunku harîs insan; AllÂh ’ın iradesi karşısında, O ’nun muhteşem sırrından gafil olup da kendi Âciz aklını kullanan bir zavallıdır.
HÂlbuki fÂnî hayat carşısının en asil giysisi olan kefen, butun fÂnî alışverişlerin ve ihtirasların iptal noktası değil midir?
Gafil beşerin butun cirkin cırpınışları, takdiri değiştirmeyeceği hÂlde; AllÂh ’ın gazabına dûcÂr olmak, ne hazin bir Âkıbet olacaktır!
Kārun ve Sa‘lebe; hırsın kurbanları olarak bizlere takdim edilen, Âkıbetleri perişan iki misaldir.
HIRS KURBANI KÂRUN
Kārun, Hazret-i Musa zamanında yaşayan Âlim bir zÂt idi. Tevrat ’ı en iyi okuyup tefsir edenlerdendi. Şeytan onu derece derece dunyalığa alıştırdı. İmtihan îcÂbı buyuk servetler elde etti. Fakat tatmin olmayan hırsıyla, dînî bir makam olan hibirliği / kurban işlerini yonetmeyi istedi. Bu vazifenin vahiyle, Hazret-i Harun ’a tevdî edilmesini hazmedemedi. AllÂh ’ın hukmune rÂzı olmadı. Hazret-i Musa ’ya iftira tuzakları kurdu. Sonunda kahra uğrayarak, sığındığı servetiyle birlikte yerin dibine gecti.
HIRS KURBANI SA'LEBE
Sa‘lebe de, mescid kuşu fakir bir mu ’mindi. Efendimiz ’den zenginlik icin du istedi. Efendimiz; hÂle rÂzı olmasını, kendisini ornek almasını telkin ettiyse de, o ısrarla maddiyat istiyordu. Sonunda istediğine nÂil oldu. Fakat kalbi değişti. Efendimiz ’in duÂsı bereketiyle coğalan suruleriyle meşgul olmak icin, cemaati terk etti. Hırsı daha da fecî bir hÂle vardı. ZekÂt almaya gelen memurlara, cirkin mukabelelerde bulundu. O da hırsının ve cimriliğinin kurbanı oldu. İslÂm toplumundan tard edildi. Vefat ederken de bir Âh cekti;
“‒Bana Rasûlullah demişti ki:
«Şukredebileceğin az bir mal, şukredemeyeceğin cok maldan hayırlıdır.»
«SÂlebe! Benim hÂlim sana kÂfî bir misÂl değil midir?»”
Bu ah-vahlarla oldu. O bin bir hırs ile sarıldığı, sığındığı ve uğruna her şeyini, hatt ebediyetini bile fed ettiği uc gunluk malı da, dunyada kaldı. O zararlı malın acıklı azÂbından ibaret olan vebÂliyle gocup gitti. (Bkz. Taberî, Tefsîr, XIV, 370-372; İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 388)
CenÂb-ı Hak, kulunun ihtirasa kapılmasına rÂzı olmuyor. Kulundan rız istiyor. «رَاضِيَة: İlÂhî takdire rÂzı» olan kulundan O da rÂzı oluyor. Kulunu «مَرْضِيَّة: İlÂhî rızÂya erişmiş» kullar makamına yukseltiyor.
Kārun hÂline rÂzı olmadı, Sa‘lebe hÂline rÂzı olmadı. FelÂketlere dûcÂr oldu.
Butun kavgalar hÂle rÂzı olmamaktan kaynaklanır. Takdire rızÂ, ofkenin de hırsın da en tesirli ilÂcıdır.
CenÂb-ı Hak, rÂzı olan kullarından eylesin. Ofke ve hırsını yenerek; af ve rız hÂlini yaşayan, gonul Âlemini nefsÂnî kirlerden arındırarak, tevhidi kemÂle eriştiren kullarından eylesin. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Temmuz Sayı: 149
İslam ve İhsan