Omur, sanki metrajı belli olmayan bir makara gibidir ki, nerede kopacağı veya ne zaman biteceği mechuldur. Her insan, olebilecek yaştadır. Nitekim bir kabristana gitsek, orada bizden daha kucuk yaşta olmasına rağmen vefÂt etmiş nicelerinin mezarlarıyla karşılaşabiliriz.BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri buyurur:

“Halkın Hakʼtan en uzak olanı, sonra yaparım deyip hayrı tehir edendir.”[1]

Dunyevî ihtiraslar peşinde omur tuketip, uhrevî mesʼûliyetlerini, kulluk vazifelerini, ibadet, tÂat ve hayırları yarınlara ertelemek, buyuk bir aldanıştır. Zira yarını gorup goremeyeceğimiz mechuldur. Hicbirimizin bu hususta teminÂtı yoktur. Kul icin her gun, yarını olmayan son gun olmaya namzettir.

Bir kabristanı ziyaret ettiğimizde, kendimizden daha kucuk yaşta vefat etmiş nice insanın kabrine şÃ‚hit oluruz. Demek ki olumun yaşı yoktur. Her insan olebilecek yaştadır. Dolayısıyla ecel senedinin mechul vÂdesine daha cok vakit olduğunu zannederek, Âhiret hazırlığını ihmal etmek kadar derin bir gaflet olamaz.

Bu yuzden, namazı, haccı emekliliğe bırakmak; tevbeyi, sÂlih amelleri ve kulluğu, geleceği mechul yarınlara ertelemek, buyuk bir husran sebebidir. Zira oyle bir gun gelecek ki, o gunun yarını olmayacak!

Âhiretin sonsuzluğu karşısında deryadan bir damla hukmunde bile olmayan hayat, beşikle tabut arasındaki mesafeye sığmayacak kadar ulvî bir hakîkattir. O hÂlde “Hayat nedir?” suÂline, sadece toprağın rutubeti ve mezar taşlarının katı sessizliği cevap olarak yukselecekse, boyle bir gafletle ziyÂn edilmiş fÂnî bir hayattan daha acı ne olabilir?..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2015 – Temmuz, Sayı: 353, Sayfa: 032
İslam ve İhsan