Esas olan, gonuldeki mazeret uretme hastalığını tedaviye yonelmektir. İcinde istek olmayan, imanında ve davasında şuphe ve tereddutleri bulunan kimseler icin, havanın sıcaklığı ya da soğukluğu bile engel teşkil eder.Hayır yolu, sarp bir yokuşu tırmanma cabasıdır. İnsan nefsinde ise atÂlet (tembellik) esastır. Bu bakımdan imansız, idealsiz ve mefkûresiz bir yureğin, sarp yokuşu goze alması zordur. Zayıf imanlı kimseler de bir takım temennilerde bulunsalar bile, boyle bir azimden mahrumdurlar. Bu mahrumiyet, coğu zaman bir takım mazeretler ortaya koymakla tezahur eder. Boyle kimseler, vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında, hakikati kendileri de sezerler; fakat başkalarına karşı kendilerini haklı cıkaracak ozurler ileri surmekle, hakikatte kendilerini kandırmaya da devam ederler. Âyet-i kerimede bu durum şoyle ifade edilir:

“Doğrusu insan, bir cok mazeretler ileri surse de hakikatte kendisini gorur ve bilir”. (KıyÂmet Sûresi, 14-15)

İMANDA PROBLEMLER

Esas olan, gonuldeki mazeret uretme hastalığını tedaviye yonelmektir. İcinde istek olmayan, imanında ve davasında şuphe ve tereddutleri bulunan kimseler icin, havanın sıcaklığı ya da soğukluğu bile engel teşkil eder. İmanda problemleri olması sebebiyle Tebuk Gazvesi ’ne cıkmayan kimselerin durumları hakkında Kur ’an-ı Kerim şu beyanda bulunur:

“Allah ’ın Rasûlu ’ne muhalefet etmek icin geride kalanlar, oturmuş olmakla sevindiler. Malları ve canları ile Allah yolunda cihÂd etmekten hoşlanmıyorlardı. “Bu sıcakta savaşa gitmeyin” diyorlardı. De ki: “Cehennem ateşi sıcaklık yonunden daha şiddetlidir”. Eğer anlasalardı (cihaddan geri kalmazlardı).” (Tevbe Sûresi, 81)

“Eğer cağrıldıkları şey elde edilmesi kolay bir dunya menfaati ve sıradan bir yolculuk olsaydı (Ey Peygamber) sana uyacaklardı. Fakat zorlukla katedilecek mesafe kendilerine uzak geldi. (Sen gazadan donunce de) onlar: “Gucumuz yetseydi sizinle beraber cıkardık” diye Allah adına yemin edecekler. Onlar kendilerini helÂk ediyorlar. Allah onların yalancı olduklarını bilir.” (Tevbe Sûresi, 42)

AHİRET MUKAFATI

Karşılığı yalnız Allah ’tan beklenen hayır ve hizmetlerde yer alamamanın onemli bir sebebi de, dunyevî menfaatleri her şeyin onune alma tercihidir. İmÂn merkezli bir hayat tarzını benimsemeyen insan, fıtratında bulunan aceleciğin de tesiriyle, surekli dunyevî hesapları gundemine alır. Âhiret mukÂfatı ise uzun vadede bir sonuc gibi gorulduğunden surekli geri bırakılır. Yuce Rabbimiz bu hakikate de şoyle dikkat ceker:

“Hayır, hayır! (Ey insanlar!) Siz carcabuk gecen (bir dunya ve nimetlerin)i seviyorsunuz ve Âhireti bırakıyorsunuz!..” (KıyÂmet Sûresi, 20-21)

Dunyevî rahat ve zevklere saplanıp kalmanın, insanı Hak yolunda geri bırakan cok tehlikeli bir tuzak olduğu da şoyle beyan edilir:

“Ey îman edenler! Size ne oldu ki, ‘Allah yolunda topluca cıkıp seferber olun ’ denildiğinde yere cakılıp kaldınız? Yoksa Âhiretten vazgecip dunya hayatına mı razı oldunuz? Fakat Âhiret hayatının yanında dunya hayatının zevki pek azdır.” (Tevbe Sûresi, 38)

NASİPSİZLİĞİN İŞARETİ

Hayırlı amellere ve hizmetlere koşamamak, nasipsizliğin bir işÃ‚retidir. İcinde hayra karşı istek, şevk ve heyecan bulunmayan kimselerin, hemen tevbe ve istiğfÂra yonelmeleri, kendilerini hesaba cekmeleri, manevî hayatlarının diriliğe ve sağlığa kavuşması icin zaruridir. Yine Tebuk Gazvesi ’nde yaşanan şu tablo ne kadar ibretlidir:

Ebû Heyseme Tebuk seferine en son katılanlardan biriydi. Başlangıcta seferin zorluğu sebebiyle Medine ’de kalmış, orduya iştirak etmemişti. Bir gun, bahcesindeki cardakta ailesi kendisine mukellef bir sofra hazırlamış, onu da yemeğe cağırmışlardı. Ebû Heyseme, bu manzarayı gorunce aklına Allah Rasûlu -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ashÂbının hÂli gelerek yureği sızlamış ve kendi kendisine:

“Onlar bu sıcakta Allah yolunda zorluklara katlanmaktayken, benim bu yaptığım olacak şey mi?” demiş ve buyuk bir pişmanlıkla kendisi icin hazırlanan sofraya hic el surmeden derhal yola duşup Tebuk ’te İslÂm ordusuna katılmıştı.

Onun geldiğini goren Allah Resulu -sallallahu aleyhi ve sellem-, bu davranıştan memnun oldu ve:

“Y Eb Heyseme! Az kaldı helÂk olacaktın!..” buyurarak onun affı icin CenÂb-ı Hakk ’a du etti.30

Kendinde hayra ve ilÂy-ı kelimetullah hizmetlerine karşı isteksizlik bulunan kimse, şayet tedaviye yonelmezse, zamanla hastalığı artacak, donuklaşacak, uzaklaşacak ve hatta kendisi hayra koşmadığı gibi koşmaya calışanları da kucuk gormeye başlayacaktır. Bu ise ilÂhî rahmetten tard edilmenin son tezÂhurleridir. İşte bu durum, Allah Rasûlu -sallallahu aleyhi ve sellem- ’in haber verdiği “Allah tarafından geri bırakılma” cezasının tecelli etmesidir.

30) İbn-i Hişâm, IV,

Kaynak: Dr. Adem Ergul, Goklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan