
Hani meşhurdur yıpranan ve yorulan bir yapıyı elden gecirip tazeleyen kuruluşlar; yapının girişine buyukce bir resim asarlar. Onceki hali/sonraki hali. Yani bu yapıyı şu vaziyetteyken bu vaziyete getirdik. Biz de Ramazan ’dan onceki mÂnevî hayatımızın, nefsimizin bir resmini koysak bir tarafa, diğer tarafa da sonrasının. Karşılaştırsak; İşte Ramazan ayından onceki ibadetlerimiz, işte sonrası. Neler değişmiş mesela bir baksak..."İman edenlerin Allah ’ın zikri ve onun katından inen hak sozler ile kalplerinin urpereceği zaman daha gelmedi mi?” (Hadid, 16)
Minarelerden toplandı mahyÂlar.
Muezzinler, mevlîdhanlar, elve­d­larla uğurladılar azîz misÂfiri. -ElvedÂ! Ya şehri mubÂrek elveda!-
Şevval hilÂli gorundu, şeytanların zincirleri cozuldu.
İhtiyarlarımızın sakalını ninelerimizin yaşmağını ıslattı firÂk gozyaşları.
Kucuklerimiz unutulmaz hatıralar derdiler mubÂrek mevsimden; kimi ufaklıklar ilk kez mÂn iklimine dokundu. İlk defa tam oruc tutanlar, tekne orucu tutanlar, teravihte uyuklayanlar, sahurlarda sendeleye sendeleye kaşık sallayanlar. İftar vaktini ırak gorup bir bardak su icin, pideden bir parca koparabilmek icin anne-babasından taviz koparmaya calışanlar ve daha niceleri…
Ramazanı ilk kez beraber ağırladı bazı ciftler, beraber son Ramazanlarını gecirdi bazıları.
Bin bir farklı, nurlu, tabloyu arkasında bırakarak cekildi iklimimizden, Şehr-i Ramazan.
Şimdi vakit muhasebe vakti.
RAMAZAN BİZİ NE KADAR YENİLEDİ?
Hesap gunu gelmeden, o gunde işimizin kolaylaşması icin, kendimizi hesaba cekme vakti.
Uzerinden rahmet, mağfiret, merhamet yuklu bir Ramazan gecmiş, mu ’min gonlunu tartma vakti.
Hani meşhurdur yıpranan ve yorulan bir yapıyı elden gecirip tazeleyen kuruluşlar; yapının girişine buyukce bir resim asarlar. Onceki hali/sonraki hali. Yani bu yapıyı şu vaziyetteyken bu vaziyete getirdik.
Biz de Ramazan ’dan onceki mÂnevî hayatımızın, nefsimizin bir resmini koysak bir tarafa, diğer tarafa da sonrasının.
Karşılaştırsak;
İşte Ramazan ayından onceki ibadetlerimiz, işte sonrası.
İşte Ramazan ’dan onceki nefsimiz, işte sonrası.
İşte Ramazan ’dan onceki gonlumuz, merhametimiz, sabrımız, işte sonrası.
Neler değişmiş mesela bir baksak.
İbadetlerimizin kırık, dokuklerini onarabilmiş miyiz?
Bir baksak namazımıza dirilik gelmiş mi?
Kur ’an-ı Kerim ’le muhabbetimiz artmış mı mesela bir baksak?
Peygamberimiz sallÂllÂhu aleyhi ve sellem ’e kalben, kavlen, amelen yakınlaşabilmiş miyiz bir baksak?
Nefsimizin semÂvi ulkelere bakan ulvî tarafı imÂr ve ihy olmuş mu?
Nefsimizin esfel-i safiline bakan, sûfli tarafının kafası, gozu yarılmış mı? Pes etmiş mi?
Gonlumuz yufkalaşmış mı?
Sabrı oğrenmiş miyiz?
Bir baksak yağ bağlamış vicdanımızda kıpırdanma var mı?
Bir baksak Ramazan kurnasında yunup, arınabilmiş miyiz?
Yuz akıyla, utanmadan sıkılmadan bayramı, bayramca kutlayalım oyleyse.
Olumlu cevaplar veremiyorsak bu sorulara, cevaplarken yanağımız kızarıyorsa, yutkunuyorsak,
Zincirinden boşanır boşanmaz; uzerimize hucum edince bizi bıraktığı gibi buluyorsa şeytan, derin bir oh cekiyorsa;
Haram ayların bitişiyle kardeşinin uzerine uşuşuveren cahiliye insanı gibi, yapışıveriyorsak kardeşimizin yakasına, Ramazan hurmetine ara verdiğimiz kusluğumuze devam ediyorsak,
Kesildiği yerden devam ediyorsa gıybet meclislerimiz, cekiştiriyorsak;
Zan hastalığımız, kibir, ucub hastalığımız tedÂvi olmamışsa;
RAMAZAN'IN FARKI HAYATIMIZA NE KADAR YANSIDI?
Bizim caddemizde, sokağımızda gezinmemiş; bizim gokyuzumuze bakmamış, yağmurumuzda ıslanmamış, iklimimizden ancak kuşbakışı haberdar olanlar gibi, ibadetlerini, dualarını, sabırlarını, merhametlerini ramazanla sınırlandıranlar gibi;
Camilerimizi ıssız, tenha bırakıyorsak Şehr-i Ramazan ’ın gidişiyle,
Kuran-ı Kerimler ’i kaldırıyorsak tozlu raflara,
Sanki oyle ibadetlerle yoğunlaştırılmış, nefsi emarenin uzerine alabildiğince yuklendiğimiz bir mevsimi hic yaşamamışcasına, o gelmeden once olduğumuz yerden devam ediyorsak;
Velhasıl Ramazan bir farklılığa, bir değişime, bir yenilenmeye zemin olmamışsa hayatımız da;
Bir duralım orda.
Bir soralım kendimize.
Neyi bekliyoruz?
Hadi teravihleriyle, mukabeleleri, iftarları, sahurlarıyla, orucuyla, tasfîye ve tezkîyesiyle mu ’min ’in ic dunyasını tanzim edebilecek, dağınıklığını giderebilecek;
Arzu edilen mu ’min fotoğrafına yakışmayan kini, hasedi, koğuşturmayı vb. diğer tum muzır hisleri ve fiilleri budayabilecek en onemli fırsat, Şehr-i Ramazan fırsatını kacırdık;
Neyi bekliyoruz peki?
Uyanmak icin, değişmek icin, tovbe etmek, sımsıkı hakka sarılmak icin neyi bekliyoruz?
Ramazanda kırılmayacaksa beli nefsi emaremizin ne zaman kırılacak?
Kac Ramazanı daha ıskalayacağız, kac teravih, kac sahur, kac iftar, kac oruc buz tutmuş gonlumuzu ısıtmayacak?
Kac Ramazan kervanına daha yetişemeyeceğiz?
Daha neyi bekliyoruz?
Ramazan ’ın dışına cıkıp genişletelim biraz cerceveyi…
Kac ayet okunacak uzerimize, kac vakit namaz gececek samimi bir şekilde yonelmemiz icin Rabbimize?
Kac cenazeye daha tanık olacağız, kac hastalık, kac musibet, kac bela daha lazım kendimize gelmek icin?
Bir sonraki vakit namazı, fırsat değil mi?
Onumuzdeki fedakÂrlık mevsimi Kurban, fırsat değil mi?
Katıldığımız sohbetler, dinlediğimiz vaazlar, fırsat değil mi?
Daha neyi bekliyoruz?
Gencler fuhuş, alkol, uyuşturucu, gayesizlik girdabında can cekişsin,
Toplumun ahlÂkı dinamitlensin,
Olumler sıradanlaşsın,
Aile kurumu erozyona uğrasın,
İctimai hayatı edep ve rikkat terk etsin,
Biz bekleyelim oyle mi?
Başımızı kaldırsak Suriye ’den yukselen dumanı goreceğiz,
Yine de biz bekleyelim oyle mi?
Orada olamadığımız icin dedelerimizin kanının hala sıcak olduğu Balkanlar, Kırım, Kafkasya, Turkistan gunden gune kaybetsin kutsallarını,
Afrika ’nın falan falan kabilesi, falan falan totemi icin on genci kurban etsin, başka bir kabileye savaş acsın; kan dokulsun,
Avrupa maddeye hapsolup, tum mÂnevî değerleri inkÂr ederek inancsızlık kasırgalarında savrulsun;
Biz de bekleyelim oyle mi?
Once olmak, sonra oldurmak icin bekleyelim oyle mi?
Ramazan bizi kendimize getirmesin, Kurban getirmesin, tilÂvet edilsin ayet-i kerimeler yureğimiz titremesin, namazlar gecsin, mubarek geceler gecsin;
Biz bekleyelim oyle mi?
Yetimler başının okşanması icin beklesin,
Birileri bir lokma ekmek beklesin,
Birileri bir kuyunun acılması icin beklesin;
Biz de birbirimizle uğraşalım oyle mi?
Harekete gecmek icin, aksiyon icin hep bir sonrasını bekleyelim oyle mi?
Beklemek, Kuran ’ı Kerim ’in insan tefekkurune ondan bin bir ilac uretmesi icin, bin bir viruslu bir kadavra olarak sunulan Beni İsrail ’in tipik ozelliği. Sofra bekler, peygamberle rabbini savaşa gonderir(!)bekler, buzağıyı kesmez bekler, soğan bekler, sarımsak, mercimek bekler. Bahaneler uretir bekler.
Kıssalardan dersimizi almayıp bekleyelim, bahaneler uretelim oyle mi?
Genciz diyelim,
Yarın mutlaka değişeceğiz, musaade diyelim,
Bir dahaki Ramazan, bir dahaki Kadir, bir dahaki kurban diyelim,
Bekleyelim oyle mi?
“Erteleyenler helak oldu” diyor Rasûl ’u zişan sallÂlÂhu aleyhi ve sellem.
Kaynak: İbrahim Bozbeşparmak, Altınoluk Dergisi, 377. Sayı
İslam ve İhsan