İnsanları sapıklığa cağırıp onların hidayet yolundan cıkmasına sebeb olanlar, onlar bu sapıklık icinde kalıp gunah işledikce onların gunahından pay alırlar. Aynı şekilde insanları hayra ve iyiliğe teşvik edenler, şerden ve kotulukten sakındıranlar, iyilik yapanlar ve iyi bir cığır acanlar da kıyamete kadar sevap yazılanlardan olur.Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:

“İnsanları doğru yola cağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hicbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa cağıran kimseye de, kendisine uyanların gunahı gibi gunah verilir. Ona uyanların gunahlarından da hicbir şey eksilmez.” [1] Muslim, İlim 16. Ayrıca bk. Ebû DÂvûd, Sunnet 6;Tirmizî, İlim 15; İbni MÂce, Mukaddime 14.

Bu hadis, oncelikle doğru ve yanlışı ifade icin kullandığımız, hidÂyet ve dalÂlet diye anılan birbirine zıt iki kavramı tanımamızı sağlayacaktır.

ALLAH'IN HOŞNUT OLDUĞU HER HAYRIN VE İYİLİĞİN ADI

HidÂyet, varılmak istenen hedefe goturecek vasıtayı, yumuşak bir ed ile gostermekdir. Sadece yolu gosterivermek veya yola goturuvermek yahut da gideceği yere kadar goturuvermek şekillerinden biriyle gercekleşebilir. Bunlardan birincisine irşad, ikincisine tevfîk denilir. İrşad doğru yolu gosterme, uyarmadır. Tevfîk ise, doğru olan yola koyma, ona uygun hale getirmedir. Ozellikle ilÂhî yardıma, yani Allah TeÂl ’nın doğru yola iletmesine tevfîk adı verilir. İslÂmî edep sahibi buyuklerimizin “Allah tevfîkini refîk eylesin” duası ne guzel bir temennidir!

İnsanların cağırıldığı hidÂyet, Allah ’ın hoşnut olduğu her hayrın ve iyiliğin adıdır. Kur ’an, muttakîler icin yani Allah ’a en ustun derecede saygı duyanlar icin bir hidÂyettir. Allah TeÂl ’nın hidÂyeti, ozellikleri itibariyle sayılamayacak kadar cok olduğu gibi, ceşitleri itibariyle de oyledir. Kur ’an insanları irşad ve onlara hakkı gostermek icin nazil olmuştur. Dolayısıyla hak ile bÂtılı, doğru ile yanlışı bize Kur ’an oğretir. Hakka uymak, doğru olanı yapmak bir hidÂyet olduğu gibi, bÂtıldan uzak durmak ve yanlışın peşinden gitmemek, hataya saplanmamak da bir hidÂyettir.

HidÂyet, sadece, hayrı ve iyiliği istemeye mahsustur. MeselÂ, hırsıza ve uğursuza, yanlış yolda yuruyenlere delÂlet ve onculuk etmek hidÂyet sayılmaz.

ALLAH YOLUNDAN ALIKOYANLAR

DalÂlet, hidÂyetin zıddıdır. Doğru yoldan kasden veya yanılarak sapmaktır. Sapıklık, bazı kere gafletten, şaşkınlıktan doğar. Şaşkınlık devamlı olunca bu yolu itiyat haline getiren kişi helÂke, yokluğa suruklenir.

DalÂlet ehli yani sapıklar, kitaplı veya kitapsız olabileceği gibi, şirke duşmuş veya duşmemiş de olabilir. Bu sapıklık ceşitleri ve sapmadaki dereceleri Kur ’Ân-ı Kerîm ’in pek cok Âyetinde konu edilir. Kitap ehli olan yahudi ve hıristiyanların sapıklıkları orneklendirilerek anlatılır. Muşriklerle ilgili Âyetlerde kitap ehline kıyasla daha sert ifadelerin kullanılması dikkat ceker. Bunların yanında, “İnkÂr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar, şuphesiz derin bir sapıklığa sapmışlardır.” [Nis sûresi (4), 167] Âyetinde olduğu gibi, genelleme yapan Kur ’an Âyetleri de vardır.

Bu kısa acıklamalar, bir kimseyi hidÂyete davet etmenin ve dalÂletten kurtuluşuna vesile olmanın ne buyuk bir nimet olduğunu acıkca gostermektedir. Cunku hidÂyete ulaşanlar, dunya ve Âhiret saadetini hak ederler. Buna vesile olanlar da onlarla birlikte sevap kazanırlar. Fakat onların sevaplarından hicbir şey eksilmez.

İnsanları sapıklığa cağırıp onların hidayet yolundan cıkmasına sebeb olanlar da, onlar bu sapıklık icinde kalıp gunah işledikce onların gunahından pay alırlar.

HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ

1. İyi bir cığır acana, kıyamete kadar sevap, kotu cığır acana gunah yazılır.

2. Kotu bir cığır acmak haramdır. Cunku gunahın devamlılığı haramdan dolayı olur.

3. Hayırlı veya kotu bir cığır acanla, o yolda yuruyenlerin sevap ve gunahı aynıdır.

4. Dinimiz, hayra ve iyiliğe teşvik eder, şerden ve kotulukden de sakındırır.

5. Hayra vesile olanın ecri, şerre vesile olanın gunahı katlanarak verilir.



[1]Muslim, İlim 16. Ayrıca bk. Ebû DÂvûd, Sunnet 6;Tirmizî, İlim 15; İbni MÂce, Mukaddime 14.

Kaynak: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan